[04 June 2025]
Bugün itibariyle yapılmış olan eklemeler aşağıdaki gibidir.
[ 06 May - 04 June 2025 arasında... ]
( 3 yeni ekleme, 1 katkı(bilgi/açıklama) )
( Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ya da istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ya da düzgün aralıklarla yinelenen ses. )
( Karın kasları, ayakta durduğumuz sürece, çeşitli mide/bağırsak "şişirme/şişkinliğinden" ve yerçekimine karşı koyamadığından dolayı, zamanla aşağı/yere doğru sarkma durumuna geçmektedir. Bu duruma, en etkili çare/çözüm/destek ise karnınızı, yere paralel olacak biçimde havada/boşlukta bırakmaktır. Karın duvarı/kasları, kendini çok hızlı toparlayacak ve sıkılaştıracaktır. [Her gün birkaç dakikalık mekik çekmeden ya da fazla zorlanmadan karın kaslarınızı sıkılaştırabilirsiniz.][Ellerinizin/dirseklerinizin üzerinde ya da bir koltuğun karşısına, karnınız havada/boşlukta kalacak biçimde, bir sandalye/koltuk/puf vs. üzerine yüzükoyun uzanarak da bunu sağlayabilirsiniz. Bu çok fazla zorlanmayacağınız uygulamayı her gün 2-3 dk. bile yapsanız etkisi/artısı büyük olacaktır. Tabii zamanla olabildiği kadar dayanmanızı ve süreyi artırmanızda yarar vardır. Belki daha sonra mekik çekmeye başlamak için güç ve güdülenme de sağlayacaktır.] )
( KURSAK: Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin örgen. | Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı. )
( İnsan ve hayvanlarda, gövdenin, kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi. | Dölyatağı. | Bazı şeylerde, şiş ve iç bölüm. | Mide. | [mecaz] İç, gönül, akıl, kafa. | Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda, en büyük genlikle titreşen noktalar. İLE Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağı arasında, besinlerin, sindirime hazır duruma getirildiği, omurgasız hayvanlarda, sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan bölgesi. | [mecaz] Karın, karın bölgesi. | [mecaz] Yemek yeme isteği. )
( Sözü geçmiş, bahs olunmuş. İLE Solugan, tık soluk kişi/hayvan. İLE Gönderilmiş, ba's olunmuş. | Peygamber olarak gönderilmiş. | Halk tarafından seçilerek, mecliste yer alan kişi, milletvekili. )
( Hidrojenle birleşerek suyu oluşturan, atom ağırlığı 16, rengi, kokusu ve tadı olmayan, havada, %20 oranında bulunan bir gaz.[Sıvı ve katı hallerinde soluk mavi renk ile görünür.] [Simgesi: O] İLE Molekülünde üç atom bulunan oksijenden oluşan, ağır kokulu, gaz durumundaki basit öğe.[Simgesi: O3] )
( Ün. | Gösteriş, gösterişlilik. İLE İnsan gırtlağından makamla çıkan ve perde ayrımlarıyla çeşitli duyumlar uyandıran ses dizisi. | Ünleme, ses çıkarma eğitimi. )
( A, E, O, Ö, U, Ü[ön, ün, on, en, an, un, nane, Nalan vb.] İLE/VE/||/<> B, M. P[baba, biber, bebek, mama, meme, pek, pes vb.] İLE/VE/||/<> D, T[dadı, dede, tuttu, tırtıl, taktı] İLE/VE/||/<> A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü )
( Almanca'da, daha çok, boğaz seleni; Fransızca'da, daha çok, dudak seleni; İngilizce'de, daha çok, diş seleni çıkar. )
( Kimyacı Lavoisier, 1781'de yanmanın oksijenle olanaklı olan kimyasal bir işlem olduğunu ortaya koyar, ayrıca oksijenin soluk alma yoluyla gövdede yandığı anlaşılır.
FaRkLaR [Karıştırılmaması Gerekenler]
- TRACT: Solunum sistemi.
( Solunum sistemi, sağ ve sol olmak üzere iki akciğerden oluşur ve bunlar mediastin ile ayrılırlar. )
( Toplardamar kanını atardamar kanına çevirirler. )
- SAĞ AKCİĞER ile/ve SOL AKCİĞER
( 3 lob vardır.[üst-orta-alt] İLE/VE 2 lob vardır.[üst-alt] )
- YARIKLAR ile/ve LOBLAR
- ANAXIMENES
- SOLUK BORUSU ile YEMEK BORUSU
( WEASAND/TRACHEA with ESOPHAGUS )
- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( [Ar.] MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )
- SOLUK ile İLK SOLUK(GASPING)
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin şekilde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( [Ar.] NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE with EXPIRATION/EXHALE )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. )
( Repetition will stabilise your breath. )
- SOLUK ALMA ile/ve/değil SOLUK VERME
( [Ar.] ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK
- EUPNE ile APNE
( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )
- APNE ile ASFİKSİ
( Solunumun durması. İLE Oksijen yetersizliğinden dolayı boğulma. )
- HIPOPNE ile HIPERPNE
( Solunum derinliğinin azalması(yüzeysel solunum). İLE Solunum derinliğinin artması. )
- TAKIPNE ile BRADIPNE
( Solunum sayısının artması. İLE Solunum sayısının azalması. )
- HİPOVENTİLASYON ile HİPERVENTİLASYON
( 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalması. İLE 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması. )
- ANOKSİ ile HİPOKSİ
( Dokuda oksijen(O2) yokluğu. İLE Dokuda oksijen(O2) azalması. )
- ANOKSEMİ ile HİPOKSEMİ
( Kanda oksijen(O2) yokluğu. İLE Kanda oksijen(O2) azalması. )
- HİPERKAPNİ ile AKAPNİ ile HİPOKAPNİ
( Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) artması. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) yokluğu. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) azalması. )
- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK
( [Ar.] NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )
( TO SNEEZE/STERNUTATION with TO COUGH )
- HAPŞIRMA ile AKSIRMA
- SUÂL-İ DÎKÎ ile SUÂL-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- HIÇKIRIK: Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla yinelenen ses.
( FUÂK, ŞEHÎK[Ar.], NUHÂT: Hıçkırma. | HICCUP[İng.] | SCHLUCKAUF[Alm.] | HOQUET/SANGLOT[Fr.] | SINGHIOZZO[.] | [İt.] | HIPO[İsp.] )
- NEHM[Ar.]: Horlayarak soluma, hırıltılı soluk alma.
- SOLUK DARLIĞI/DİSPNE
( [Ar.] ZÎK-I NEFES ile/ve ZÎK-İ SADR[: Göğüs darlığı.] )
( DYSPNEA )
- SOLUK BORUSU YANGISI(İLTİHABI): TRAKEİT
Solunum, sağlıklı olma ve iyileşmede temel anahtarlardan birisidir ve
soluk almadan tam olarak yararlanmak için tüm yeteneklerimizi
kullanmamız gerekir. "İnsanlara kendiliğinden iyileşmeye ulaşabilmeleri
için tek bir şey yapmalarını söylemek zorunda kalsaydınız söyleceğiniz
şey ne olurdu?" diye sorulsa şu yanıtı vermek gerek. "Soluğunuzla çalışın!"
Bazı soluk alma tekniklerini gözden geçirelim;
1.) Soluk Alma Gözlemi: Soluk alma sistemlerinden en basit olanı onu gözlemlemek,
herhangi bir şekilde etkilemeye çalışmadan soluk alma temponuzu
zihninizle izlemekten başka bir adım atmamaktır. Bunu sağlamak için;
1) Rahat bir pozisyonda dik, gözleriniz hafif kapalı olarak oturun.
2) Dikkatinizi soluğunuza yoğunlaştırın ve mümkünse aşamalar arasındaki
değişiklikleri takip ederek, içe çekip dışa vererek soluk temponuzun
ritmini izleyin.
Bunun her gün beş dakika boyunca uygulanması yerinde olur. Dikkatinizi
soluk temponuzda yoğunlaştırıp onu izlemekten başka bir amacınız
olmamalı. Soluğunuz nasıl değişirse değişsin, titreşimler çok küçük
olsa bile, onları izlemeye devam edin. Bu temel bir meditasyon biçimi,
bir gevşeme yöntemi ve beden ile zihni uyumlaştırmaya başlamanın bir
yoludur.
2.) Dışa Vererek Başlama : Soluk alma süreklidir, başı ya da
sonu yoktur, ama doğrusu, bir soluğun içe çekerek başladığı,
dışa vererek sona erdiği gibi bir düşüncemiz de vardır. Bu
yaklaşımı tersine çevirmeye çalışalım. Beş dakikalık Soluk
Alma Gözlemi`nin sonunda bunu deneyin. Yine, dikkatinizi onu
etkilemeye çalışmadan soluk almaya yoğunlaştırın, ama soluğu
dışa vermeyi her yeni soluğun başlangıcı olarak deneyin. Bunu
sadece bir dakikalığına yapın. Bu şekilde tersine çevrilmiş
soluk almanın ne kadar farklı olduğunu göreceksiniz. Soluk
almaya dışa vererek başladığınız zaman, kendinizi soluğunuza
çok daha yakın hissedip, pasif biçimde izlemektense aktif
biçimde onunla içiçe olduğunu düşünebileceksiniz.
Bu yön değişikliğini yapmanın önemli bir psikolojik nedeni
var: Soluğu dışa vermeyi denetleme potansiyeliniz soluğu içe
çekmeyle kıyaslandığında daha fazladır. Çünkü ciğerlerinizden
çıkan havayı sıkıştırmak için kaburgalarınız arasındaki
iradenizle yönlendirdiğiniz kasları kullanabilirsiniz ve bu
kas sistemi havayı içeri çekerken kullanılandan çok daha
güçlüdür. Dışarı daha fazla hava verdiğinizde, kendiliğinden
içeriye daha fazla hava alırsınız. Solunum, derinleştirmek
istenilir bir şeydir ve bunu yapmanın en kolay yolu da soluğu
dışa vermeyi her ayrı soluğun ilk kısmı olarak düşünmeye
başlamak, soluğu içe çekme konusunda hiçbir kaygı duymamaktır.
Çin abecesinde "soluk"un iki parçası vardır; bunların birisi
"dışa verme", diğeri ise "içe çekme" anlamına gelir ve dışa
verme önce gelmektedir.
3.) Kendinizi Soluğunuza Bırakma : Bu egzersiz en iyi biçimde sırt
üstü yatarken yapılır, böylece uyurken ya da yeni uyanmış bir halde
de denemek isteyebilirsiniz.
1) Gözlerinizi kapatın, kollarınızı bedeninizin yanında tutun ve
dikkatinizi onu etkilemeye çalışmadan soluk almanızda yoğunlaştırın.
2) Şimdi soluğunuzu her içeri alışınızda evrenin rüzgarının size
doğru estiğini, her dışarı verdiğinizde ise geri çekildiğini
hayal edin. Soluğun pasif alıcısı olduğunuzu düşünün. Evrenin
soluğu sizin içinize girdikçe, bırakın bu soluk, el ve ayak
parmaklarınızın uçlarına kadar bedeninizin her parçasına işlesin.
3) Soluğu on defa dışa verip içe çekmeniz süresince algılamanızı
durdurmaya çalışın. Bu işlemi günde bir defa yapın.
4.) Gevşeme Soluğu : Dilinizi yoga pozisyonuna getirin;
Diinizin ucunu üst ön dişlerinizin iç yüzeyine değdirin,
sonra minesine, dişiniz ile ağzınızın üstü arasındaki yumuşak
dokuya dayanana kadar dişlerinizin üstüne kaydırın. Tüm egzersiz
boyunca dilinizi orada tutun. Tamamen ağzınızdan,
duyulabilir bir ses çıkararak (bir whoosh sesi),
dışarı soluk verin ve soluk alın. Ağzınızı kapatın ve (içinizden) 4'e
kadar sayarak sakince burnunuzdan içeri soluk alın. Sonra soluğunuzu 7'e kadar sayarak
tutun. Son olarak, sekize kadar sayıp ağzınızdan ses çıkararak
soluk alın. Bu bir soluk döngüsünü oluşturur. Toplam dört defa
tekrarladıktan sonra her zamanki gibi soluk alın. Diliniz o haldeyken
dışa soluk vermekte zorlanıyorsanız dudaklarınızı büzmeyi deneyin;
bunu yapmayı kısa sürede öğrenebilirsiniz. Egzersizi yapma hızınız
burada önemli değildir. Önemli olan, "içe çek, tut, dışa ver"
şeklindeki 4-7-8 oranını takip etmektir. Soluğunuzu
rahatça uzun bir süre tutabilmeniz sizi sınırlayacağından, sayınızı
buna göre ayarlayın. Bu egzersizi yaparken yavaşlatabilirsiniz, ki
bu da istenilir bir şeydir. Bunu en azından günde iki defa yapın.
Gevşeme Soluğu`nu herhangi bir yerde yapabilirsiniz, ancak bir
yerde oturuyorsanız dik durmaya çalışın. Akşamları yatağa giderken,
uyumadan hemen önce yapmanızı salık veririz. Gece uyanırsanız da
tekrar uyumanızı, düşüncelerinizden kopup duygusal çalkantılar
yaşamamanızı sağlar. Ayrıca sinir sistemine harika etkilerde bulunur.
Özel olarak da, içselleşmiş kaygıyı azaltıp, sindirim, dolaşım ve diğer
sistemlerin daha uyumlu biçimde işlemesini sağlayarak sempatik-parasempatik
sinir sisteminin faaliyetlerinin hızını düzenliyor. Bu çalışmanın
yararları süreç içinde ve katlamalı olarak ortaya çıkar, en sonunda
tüm sinir sisteminin daha sağlıklı biçimde işlemesini sağlar.
Ayrıca kan basıncının yükselmesi, ellerin üşümesi, bağırsakların
tahriş olması, kalp aritmileri görülmesi, düzensiz anksiyete ve
panik ile birçok yaygın hastalıkta da özel bir tedavi işlevi görür.
Bu yöntem en etkili ve süreli gevşeme yöntemlerinden biridir.
5.) Uyarıcı Soluk : Bu egzersiz gevşetici olmaktan ziyade uyarıcıdır.
Dolayısıyla bu teknikten kendinizi uyuşuk ya da zihinsel bakımdan
tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmak amacıyla yararlanabilirsiniz.
1) Dik durarak ve gözleriniz kapalı olarak rahatça oturun ve gevşeme
soluğunda tanımlandığı şekilde dilinizi yoga pozisyonuna getirin.
2) Ağzınızı hafif kapalı tutarak burnunuzdan hızla soluk alıp verin.
Soluğu içe çekme ve dışa verme eşit sürede ve kısa olmalı, köprücük
kemiğinin hemen üstünde, boynunuzdaki kasların ve diyaframınızın
gerildiğini hissetmelisiniz. (Hareketliliği hissetmek için ellerinizi
bu bölgelere koymayı deneyin.) Göğsün hareketi, hava basan bir körük
gibi hızlı ve mekanik olmalıdır. Aslında bu egzersizin Sanskrit adı
da "körük soluğu" anlamına gelmektedir. Hem içe çekerken hem dışa
verirken soluk alışınızın sesi duyulmalıdır. Eğer rahat olarak
yapabiliyorsanız hızı saniyede üç devire çıkarabilirsiniz.
Bu egzersizi ilk denemede sadece onbeş saniye süreyle yapın, daha sonra
her zamanki gibi soluk alın. Her seferinde süreyi beş saniye kadar
artırın ve tam bir dakikaya ulaşmaya çalışın. Bu gerçek bir egzersizdir.
Dolayısıyla kullandığınız kasların yorulduğunu hissedebilirsiniz.
(Kuşkusuz bu egzersiz kaslarınızı kuvvetlendirecektir.) Ayrıca başka
birşeyi daha hissetmeye başlayacaksınız: Her zamanki gibi soluk
almaya döndüğünüzde bedeninizde belli belirsiz ama kesin bir enerji
hareketi olacaktır. Belki, bunu kollarınızda bir titreme ya da
karıncalanma olarak hissedebilirsiniz. Bunun yanında kendinizi
daha uyanık hissedebilir ve yorgunluğunuzun kalmadığını görebilirsiniz.
Bu olay, aşırı karbondioksit vermenin sonucunda psikolojik değişikliklere
yol açan, hızlı hızlı ve derin soluk alma durumu değildir. Körük
soluğunu tam bir dakika sürdürebilmeniz durumunda, bunu öğleden sonraları,
kendinizi canlandıracak kafeinli bir içecek yerine deneyin. Bu yöntemin
yararını özellikle araba kullanırken uyuklamaya başladığınız durumlarda da
görürsünüz. Ayrıca bu egzersizi üşüdüğünüzü hissettiğiniz zaman kendinizi
ısıtmak için kullanabilirsiniz. Bu egzersizi ne kadar çok yaparsanız,
onun yarattığı enerjinin o kadar çok farkında olursunuz.
Bu sistemleri bir kere daha gözden geçirelim ve bundan sonraki
günlük yaşantınızda nasıl kullanabileceğinizi özetleyelim.
Soluk Gözlemi gevşemenize yardımcı olacak bir meditasyon pratiğidir ve
soluk alma tekniği yoga geleneğinin eski bir tekniğidir. Düzenli yapma
alışkanlığını edinirseniz kendi adınıza büyük bir kazanç
olacaktır. Günde beş dakika yapılması istenmişti bu nefes gözleminin
tanımında ancak istediğiniz kadar yapmakta da tabii ki serbestsiniz.
Bu uygulamayı sabahları beş dakika yapmanızı özellikle salık veririm.
Bu süreyi artırırsanız kendinize daha uygun şekillerde düzenleyebilirsiniz.
Soluğu tersine çevirme tekniği, soluk alma kapasitenizin gelişmesine
katkıda bulunarak sağlığınızı genel olarak olumlu yönde etkileyecektir.
Bu tekniği günde bir dakika yapmanız salık verilmişti fakat her
aklınıza gelişinde ya da her boş zaman bulduğunuzu düşündüğünüzde de
yapabilirsiniz. Bunu beş dakikalık Soluk Gözlemine dahil etmeniz de
olanaklıdır.
Kendinizi Soluğunuza Bırakma tekniğinde, günde bir defa yapmanız istenilen
zihinde canlandırma oyunu da her yerde ve her zaman yapılabilir,
yalnız gece yatmaya gittiğinizde ya da sabah ilk uyandığınızda
yattığınız yerden yapmak daha kolayınıza gelebilir.
Gevşeme Soluğu, her biri dört soluk alıp vermeden oluşan en az iki
seansı gerektirmektedir. Bu egzersizi günde iki kere ve sekiz
devire çıkarmanız daha yerinde olur. Kuşkusuz bu egzersizi kendinizi
kaygılı, morali bozuk ya da fiziksel bir sıkıntı çektiğiniz herhangi
bir zamanda da yapabilirsiniz, fakat iki seansı zorunlu bir asgari
ölçü olarak benimsemenizde ısrar etmek gerekir. Bu egzersizlerden birini
sabahları, doğal olarak meditasyon konumuna getirdiğnden, meditasyon
yapmadan önce de tercih edebilirsiniz.
Uyarıcı Soluk da her zaman yapılabilir. Kendinizi uyuşuk ya da
zihinsel açıdan tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmanız açısından
son derece yararlı bir egzersizdir ancak bunu her koşulda günde
en az bir defa yapmanızı öneriyorum. Gevşeme Soluğu`ndan önce yapmak da
sizi daha kolay biçimde bir meditasyon ortamına getireceğinden sabah
ritüellerinizle birleştirmeniz de uygun olacaktır.
Bu beş soluk egzersizini şu şekilde düzenleyebiliriz:
Sabah :
Uyarıcı Soluk
Gevşeme Soluğu (uyarıcı soluğun hemen arkasından)
Soluk Gözlemi (asgari beş dakika ve gevşeme soluğunun hemen arkasından)
Soluğu İçe Çekme ve Dışa Vermeyi Tersine Çevirme
Yatarken :
Kendinizi Soluğunuza Bırakma (on soluk)
Gevşeme Soluğu (on soluğun hemen arkasından)
Bunların hepsi on dakika bile sürmezken, sağlığınızda önemli
gelişmeler sağlamanıza yarayabilir. Bu sistemleri seveceğinizi
ve gece seansından sonra harika bir uykuya dalacağınızı düşünüyorum.
Soluk alma çalışmasının yararlarının günlük uygulamalara bağlı
olduğunu, yavaş yavaş ve katlamalı biçimde artarak görüldüğünü
unutmayın.
ANDREW WEIL`in
"8 HAFTADA İDEAL SAĞLIK"
adlı kitabından
SOLUK ALMANIN GÜCÜ : Sağlığın temeli, sağlıklı bir kan dolaşımıdır.
Çünkü dolaşım sistemi oksijen ve besinleri vücudun tüm hücrelerine
taşıyan sistemdir. Sağlıklı bir dolaşım sistemine sahipseniz, uzun ve sağlıklı
bir yaşamınız olacak demektir. Sistemin çevresi dolanımdaki kandır. Bu
sistemin kontrol düğmesi nedir? Kontrol düğmesi soluk almadır. Bedeninize
uygun şekilde oksijen verebilirseniz; bu oksijen her hücrenin elektriksel sürecini
uyaracaktır.
Bedenin nasıl çalıştığına biraz daha yakından bakalım. Soluk almak
sadece hücrelerin oksijenlenmesini kontrol etmez, aynı zamanda bedeni koruyan
beyaz hücreleri içeren lenf(akkan) sıvısının akışını da ayarlar. Lenf
sisteminin görevi nedir? Bazıları onu vücudun kanalizasyon sistemi
olarak düşünürler. Şimdi lenf sisteminin nasıl çalıştığına bakalım.
Kan kalpten atardamarlar aracılığıyla ince, geçirgen kılcal damarlara
pompalanır. Kan kılcal damarlara oksijen ve besin taşır ve bunlar hücrelerin
etrafında bulunan akkana(lenf sıvısına) geçirilir. Hücreler gereksinimi olan
şeyleri bilecek kadar akıllı ya da çekicidir. Hücre kendi sağlığı için gerekli
olan besin ve oksijeni alır, bir kısmı tekrar kılcal damarlara dönecek olan
toksinleri(zehirleri) dışarı atar. Fakat ölü hücreleri, kan proteinlerini ve
öteki zehirli maddeleri dışarı atma görevi lenf sisteminindir. Lenf sistemi de derin
soluk almakla eyleme geçirilebilir.
Hücrelerin oksijen miktarını kısıtlayan fazla sıvı ve çok miktardaki toksik
madde; lenf sistemi tarafından dışarıya atıldığı için bedenin hücreleri lenf
sistemine bağlıdır. Sıvı, kan proteinleri hariç, ölü hücreleri ve diğer zehirli
maddeleri nötralize ve tahrip eden lenf bezlerinin içinden geçer. Lenf sistemi ne kadar
önemlidir? Lenf sistemi yirmi dört saat çalışmazsa, hücrelerin etrafında oluşan fazla
sıvı ve kan proteinleri yüzünden insan ölür.
Kalp, dolanımdaki kanın pompasıdır, fakat lenf sistemi böyle bir pompaya sahip
değildir. Lenflerde kalbin görevini, kas hareketleri ve soluk alma yerine getirir.
Etkin bir lenf ve bağışıklık sistemiyle birlikte sağlıklı bir kan dolaşımına sahip olmak
istiyorsanız; bu sistemleri harekete geçirecek şekilde derin soluk almak
zorundasınız.
Meşhur bir lenf uzmanı olan Dr. Jack Shields son zamanlarda bağışıklık sistemi üzerinde
ilginç çalışmalar yapmıştır. Shields insan bedenin içine koyduğu kameralarla lenf sistemini
temizleyen uyarıcıların neler olduğunu gözlemiştir. Bu görevi en iyi şekilde diyaframa
alınan derin soluğun yerine getirdiğini görmüştür. Derin soluk, vakum gibi kan dolaşımı
aracılığıyla lenfi çeker ve bedenin toksinleri yok etme hızını artırır. Gerçekten de derin
soluk ve alıştırmalar bu süreci on beş kat daha hızlandırabilir.
Bu bölümde anlatılanlardan sadece derin soluk almanın önemini anlayıp
uygulamak bile beden sağlığını önemli oranda artırabilir. Yogada soluk
almanın üzerinde bu kadar çok durulması bu yüzdendir ve derin soluk alma
kadar bedeni temizleyen başka hiçbir şey yoktur.
Sağlıklı olmada soluk almanın çok önemli olduğunu kavramak için sağduyunun
çok zorlanması gerekmez. Sadece önemi üzerinde biraz düşünmek yeterlidir.
Nobel ödüllü Dr. Otto Warburg oksijenin hücrelere etkisi üzerinde çalışmıştır.
Warburg sağlıklı ve normal hücrelere verilen oksijeni azalttığında;
bu hücrelerin habis haline dönüştüklerini gördü. Daha sonra benzer bir çalışmada
Dr. Harry Goldblatt hiçbir hastalığı olmadığı bilinen farelerin denek olduğu bir
deney yaptı. Deneyinde yeni doğmuş farelerden alınan hücreleri üç gruba ayırdı.
Deney tüpüne aldığı bir grubu otuz dakika oksijensiz bıraktı. Birkaç
hafta sonra bu hücrelerin bir çoğu öldü, kalanlardan bir kısmının hareketleri
yavaşladı ve geriye kalanlar da habis hücre görünümünü alacak şekilde yapılarını
değiştirmeye başladılar. Bu arada diğer iki grup hücre de sürekli atmosferik
koşullarda oksijen alabilecek şekilde deney tüplerinde incelemeye alındılar.
Otuz gün sonra Dr. Goldblatt bu hücreleri üç ayrı grup fareye enjekte etti. İki
hafta sonra iki normal grup hücrenin enjekte edildiği farelerde herhangi
bir anormallik görülmedi. Ancak oksijensiz bırakılan hücrelerin enjekte edildiği
farelerde habis büyümenin gerçekleştiği görüldü. Bir yıl sonra aynı fareler
tekrar gözlendiğinde habis büyümenin devam ettiği, normal hücrelerin ise normal
kaldığı gözlendi.
Bu deney bize ne anlatıyor? Araştırmacılar hücrelerde habis ya da kanser oluşumunda
temel etkenin oksijen azlığı olduğuna inanmaktadırlar. Oksijen azlığının hücrelerin
yaşam kalitesini etkilediği kesindir. Sağlığımızın kalitesi de hücrelerimizin
kalitesine bağlıdır. Bu nedenle sağlık için ilk öncelik, soluk almaya verilmelidir.
Sorun birçok kimsenin nasıl soluk alınacağını bilmemesidir. Üç Amerikalıdan
biri kansere yakalanmaktadır. Fakat yedi Amerikalı atletten ancak biri
kansere yakalanmaktadır. Yukarıdaki deneyler bu durumu açıklığa kavuşturmaktadır.
Atletler dolaşan kana en hayati elementi, yani oksijeni vermektedir. Bir diğer
açıklama da lenf sisteminin hareketini uyararak bağışıklık sisteminin
en üst düzeyde çalışmasını sağlamaktadır.
Sistemi temizlemek için en etkin soluk alma şekli nedir? Bir birim
zamanda soluk alıyorsanız; dört birim zaman da içinizde tutmalısınız, iki birim
zamanda dışarı vermelisiniz. Dört saniye soluk alıyorsanız; on altı saniye
içinizde tutup, sekiz saniyede dışarı vermelisiniz. Soluğu niçin bir birimde
alıp iki birimde veriyorsunuz? Lenf sistemi aracılığıyla toksinleri atmak için.
Soluğu niçin dört birim tutuyorsunuz? Kan ve lenf sistemini tam olarak
oksijenlendirmek için. Soluk alırken kan sisteminden vakumda olduğu gibi tüm
toksinleri dışarı atabilmek için karın bölgesinin en altına soluk almaya başlanmalıdır.
Spordan sonra ne kadar açlık hissedersiniz? Beş kilometre koştuktan hemen sonra
oturup kocaman bir biftek mi yersiniz? Şüphesiz hayır. Spordan hemen sonra derin derin
soluk alırız. Çünkü o anda bedenin en çok gereksinim duyduğu şey oksijendir. Bu nedenle
sağlıklı yaşamanın ilk prensibi derin soluk almaktır. Günde en az üç defa yukarıdaki
kurala göre on derin soluk almalısınız. Soluk alışlar burundan, verişler ağızdan yapılmalıdır.
Uzun süre soluk alacağım diye kendinizi zorlamamalısınız. Bu süre, zamanla yavaş
yavaş artacaktır. Günde en az üç defa on derin soluk almaya başlarsanız; sağlığınızda
büyük gelişmeler olacağını göreceksiniz. İyi soluk almanın sağladığı yararı sağlayacak
hiçbir vitamin ilâcı ya da yiyecek yoktur.
Genel olarak soluk almanın uygun yollarından birisi de havayla alıştırma yapmak
anlamına gelen aerobik yapmaktır. Koşmak güzel, fakat streslidir. Yüzmek mükemmeldir.
Tüm bu alıştırmaları kurallara uygun olarak yapmak gerekir.
ANTHONY ROBBINS`in
"SINIRSIZ GÜÇ"
adlı kitabından
Beş duyu uzuvlarının her birinin ayrı işlevi olduğu gibi burun "soluk almak" içindir.
Ağızdan alınan ve verilen soluk, yanlış olup evrensel enerji kanallarının giriş noktası olduğu hatırlanarak meditasyon ve egzersizler haricinde de soluk burundan alınmalı ve verilmelidir...
Bedenimizin yaşamsal gereksinimi olan prana (Ki,chi,evrensel enerji) ETERİK Bedene ait bir organ sistemi olan Sanskrit dilinde Nadi adı verilen kanallar vasıtası ile tüm bedende devinir. Nadilerin ana kanalı olan Sushumna Nadi omurga, omurilik boyunca kuyruk sokumuna dek uzanır. Sol burun deliğinden başlayan kanal(İda Nadi) soğuk ay enerjisini taşırken, sağ kanal olan Pingala Nadi ya da Surya Nadi sıcak güneş enerjisi olarak adlandırılan eril enerjiyi taşır. Bu iki enerjinin nadiler vasıtası ile döngülerini temin ettiği enerji girdaplarının dengede olması bedenin sağlığı ile birebir ilişkidedir.
Enerji girdapları Chakra adı verilen 7 ana açılımda dönerler. Her bir girdap bir salgı bezini harekete geçirir ve dengede olmaları bu bezlere bağlı olan organların da dengede çalışmasını sağlar.
Aşırı dönen herhangi bir girdap aşırı salgıya ve o organa bağlı hücrenin dejenerasyonuna sebep verir ki sonuç olarak bu dengesizliği haber veren hastalık ortaya çıkar.
Girdapları dengede tutmak ; doğru soluk almak ve Tibet 5 li ayin çalışması ile mümkündür.
Soluk Çalışması
Evrensel enerjinin bedenimizde sağlıklı ve kesintisiz akabilmesi için;
- Dik ve düz bir omurga duruşuna gereksinim vardır.
- Ayrıca gevşek omuz ve boyun kaslarına da gereksinim vardır ki bu kaslar stres ve toksin birikiminden dolayı daima kasılmış durumda olduğundan bedende oksijenle taşınan prana, beyne yeterince ulaşamaz bu da farkındalık düzeyini düşürür.
- Burun deliklerini kullanmanın yanı sıra, tam kapasite tümü kullanılan ve temiz olan akciğerlere gereksinim de ilk şarttır.
Bebek Soluğu
Üç kısımdan oluşan akciğerlerimizin en alt bölümü yeterince ve doğru soluk almadığımızdan toksin biriktirir ve kapasitesi düşük prana devindirir.
Boşaltılmış ciğerlere;
- Üst karın şişirilerek alt ciğerin ilk alınan solukla doldurulması
- Ve sırası ile orta ciğerin kaburgaları yanlara iterek doldurulması
- Ve en son üst ciğer bölümünün omuzları yukarı iter şekilde doldurulması
4 sayısına denk düşecek şekilde alınması ile başlar.
- Verişte üst karın içeri çekilerek ilk alınan soluk salınır,
- Kaburgalar geriye çekilerek ikinci bölüm salındıktan
sonra omuzların serbest bırakılıp gevşemesi ile son bulur.
Bu soluğa diafram soluğu da denir.
İki çeşit soluk vardır. Durağan soluk ve hareket halinde soluk. Durağan soluk: Akciğerlerin
soluğu alması, vermesi, bir süre durduktan sonra tekrar alması ve vermesidir. Bu, yaşamak için
bedenin yinelediği bir hareketler zinciridir. Bu eylemler dizisi durduğu anda yaşam da durur.
Hareket halinde solunum, konuşurken, zorlu hareketler yaparken, koşarken aldığımız soluktur.
Bu durumda beden, daha çok solunum gereksinimi duyar. Ancak, yukarıda saydığımız eylemleri daha
rahat ve iyi bir biçimde gerçekleştirebilmemiz için solunum kapasitemizin fazla olması gerekir.
Zorlu hareketler yaparken, koşarken ya da spor yaparken, solunum kapasitemiz yeterli değilse çabuk
yoruluruz. Yani, "kondisyon" denilen beden direncinin solunum kapasitesiyle yakından ilgisi vardır.
Konuşmada da durağan soluktan daha çok soluğa gereksinim vardır. Çünkü sesi oluşturan, tonun
yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan güç soluktur.
Solunum sorunu ülkemizde daha yeni yeni gündeme gelmekte. Oysa özellikle Doğu ve Uzakdoğu'ya
bakacak olursanız soluğun binlerce yıldır gündemde olduğunu görürsünüz. Bu ülkeler, sağlık
açısndan sık sık soluğun yardımına başvururlar ve tarih boyunca da başvurmuşlardır. Üzülerek
söylüyorum, neredeyse yüzde doksanımız yanlış soluk alıyor. Yanlış soluk alınca da soluğunu
yanlış kullanıyor. O kadar ki, sanatını solukla gerçekleştirmeleri gereken pek çok tiyatro ve
opera sanatçısının soluğunu yanlış alıp, yanlış kullandıklarına tanık oldum. Yine üzülerek
söylüyorum, ülkemizde, tiyatro ve opera sanatçısı yetiştiren kurumların bu konudaki eğitimi ya
yetersiz ya eski yöntemlerle yapılmakta ya da hiç yapılmamaktadır.
Bunu söylemeye gerek yok sanırım, bir oyuncu ya da operacının en önemli donanımlarından biri
sesi olmalıdır. İki sanatın da iyi, güzel ve etkileyici bir biçimde gerçekleşebilmesi için
önde gelen ve ayrıcalıklı gereklilik sestir. Soluğunuz yeterli değilse bu yaşamsal gerekliliği
nasıl elde edebilirsiniz? Yeterli sesi olmayan ya da sesini iyi bir biçimde kullanamayan opera
ya da tiyatro santçısı, istediği kadar yetenekli olsun, sanatında yarım kalmıştır.
Yanlış soluk ya da soluğun yanlış alınması ne demektir? Soluğun, yalnızca göğüs bölgesine
alınması demektir. Bunun nedeni de, soluk alış sırasında, bel ve mide kaslarımızın görevlerini
yapmamalarıdır. Bu görevlerin neler olduğunu bir süre sonra göreceğiz. Soluğumuzu göğüse
aldığımız zaman, havayı akciğerlerimizin üst kısmına almış oluruz. Bu da almamız gerekenden
daha az oksijenin akciğerlerimize girmesini sağlar. Çünkü, akciğerlerimiz üstü dar, altı
geniş bir koniye benzer. Soluğu göğüse aldığımız zaman akciğerlerimizin üçte birine ya da
yarısına kadar dolmuş olur.
Soluğu doğru almak, konuşma açısından olduğu kadar sağlık açısından da çok önemlidir. Yanlış
soluk, tansiyon, migren, astım ve psikolojik bunalım gibi pek çok sağlık sorununa neden
olmaktadır.
Anımsamaya çalışın, en son ne zaman derin bir soluk aldınız? Belki de anımsamıyorsunuz bile.
Yeni yapılan bir araştırmada, bir kişinin lenf bölgelerine kameralar yerleştrilmiş, kişi doğru
ve derin soluk aldığı zaman, sanki bir maddeyi sabunlu suyla yıkar gibi, bu bölgelerin de
yıkanıp temizlendiği gözlenmiş. Çok doğru, çünkü, alınan ve bedene dağılan madde oksijen. Bu
nedenle de konunun uzmanları günde 2 litre su içmenin yanında, en az 6-7 kez derin soluk almanın
gerekli olduğu görüşünde.
Soluğun yanlış alınıp, yanlış kullanılması konuşma açısından da çok önemli sorunlar doğurur.
Soluğumuzu doğru alıp, doğru bir biçimde kullanamıyorsak tonsuz bir ses çıkar ağzımızdan. Bu da
cılız bir sestir. Hele bir de gergin bir bedene sahipsek, özellikle gırtlak, omuz ve boyun
kaslarımızda gerginlik varsa, güzel ve rahat bir ton elde edemeyiz. Kasların gerilip gevşemesi
organlarımızın hareket etmesine neden olduğu için, soluk sese dönüşmeden önce, sayısız yolla
değişikliğe uğrar. Bu nedenle, ses ve soluğun dengeli bir biçimde kullanılabilmesi için,
kasların gergin olması bu eşgüdümü engeller. Bu engelleme soluğun, dolayısıyla sesin bozulmasına
neden olur.
Konuşurken soluk ne zaman alınır? Soluk, cümle başında alınır. Eğer, tümce uzunsa, anlamı
bölmeyecek bir virgülden sonra alınır. Soluk almanın bilincinden uzaksak, bize soluğu
bilinçaltımız aldırır. Bilinçaltımızın da, soluk alma konusunda bize ne gibi sorunlar yaratacağı
belli olmaz. Bu belirsizlik ve düzensizlik, soluğun yanlış kullanımı nedeniyle pek çok konuşma
sorunu yaratır.
Sözgelimi, cümleye başladınız ve cümleyi bitirecek soluğunuz var, ama bilinçaltınız devreye
girip size cümlenin ortasında soluk aldırabilir. Cümlenin ortasında alacağınız soluk, anlamı
ikiye bölecektir. Sizi dinleyen kişi, anlamı toparlayana kadar siz ikinci cümleye geçtiniz,
kişi ikinci cümlenin anlamını toparlayana kadar, siz üçüncü cümleye geçtiniz, belki de
bilinçaltının gereksiz uyarısıyla üçüncü cümlenin de ortasında bir soluk aldınız.
Böylece sizi dinleyen kişiyle sizin aranızda amansız bir yarış başlayacaktır. Dinleyen kişi,
cümle anlamlarını derleyip toparlamakta güçlük çekeceğinden yorulacak ve sizi dinlemekten
vazgeçecektir.
Ya da konuşma süreci içinde yeni bir cümleye başlayacaksınız ama, cümleyi bitirmek için yeterli
soluğunuz yok. Cümle başında soluk almanız gerektiği halde, bilinçaltınız "Soluğun var, devam et"
diyebilir. Soluk almadığınız için de cümlenin sonuna doğru soluğunuz tükenir ve sesiniz duyulmaz.
Yani, cümlenin son bir ya da iki sözcüğünü söylememiş olursunuz. Oysa, Türkçe'de cümle sonları
çok önemlidir. Çünkü yüklem, yani eylem cümlenin sonundadır. Oturdun mu? Geldin mi? Gittin mi?
Aldın mı? Cümlenin sonunda soluğunuz tükendiğinde eylemi yok etmiş olursunuz, eylem yok olunca da
anlamda önemli ölçüde zedelenme olur.
Bugüne kadar pek çoğumuz, soluğumuzu nasıl aldığımızı ve özellikle konuşurken onu nasıl kullanmamız
gerektiğini düşünmemişizdir. Bu da çok doğal. Çünkü, şimdiye kadar hiç kimse bize, "Nasıl soluk
alıyorsun?" gibi bir soru sormamıştır. Ama, sanıyorum, şu anda, yavaş yavaş, soluk alıp verme
konusunda düşünmeye başladık.
Çeşitli çalışma ve araştırmalarla bedenimize doğru soluk almayı öğretip, soluk kapasitemizin
genişlemesini sağlayabiliriz demiştim. Ancak, doğru soluk almayı bedenin işleyişi içine oturtmak
az da olsa zaman alabilir. Doğru soluk sistemi, bedenin işleyişi içine oturduktan sonra kendi
kendine çalışmaya başlar. Yani, kişi hiçbir zaman, "Acaba ben şimdi doğru soluk alıyor muyum ?"
diye düşünüp, kendini sürekli bir denetim altında bulundurmamalıdır.
CAN GÜRZAP`ın
"KONUŞAN İNSAN"
adlı kitabından (YKY)
Solunum aletimizin ödevi iki yönlüdür: Bir yönü, soluk almadır, soluk alarak dışta bulunan
hava akciğerlere çekilir ve besinlerin yanmasını sağlayan oksijenin kanla değinmesi elde edilir.
Diğer yönüyse, soluğu vermekle, bu yanmadan ortaya çıkan karbondioksidin dışarı atılmasıdır.
Soluk alma sırasında, hava, burun boşluğundan geçip gırtlak, soluk borusu ve iki kalın
bronş aracılığıyla akciğerlere gider. Soluk verme sırasındaysa, tekrar aynı yolu izleyerek çıkar.
Solunum örgenlerinin sistemi, bir ağaç gövdesinin bir çok dallara ayrılmasına benzetilebilir.
Gövde soluk borusu, iki kalın bronşa, onlar da, kendi aralarında bronş keseciklerine
ayrılırlar. Akciğerler oldukça büyük iki örgendir. (Normal ağırlığı, baylarda 1300 gramdır.)
Akciğer kesecikleri alanına havanın kanla değinmesi sırasında değişirler. Eğer kaba
taslak bir benzetme yaparsak, diyebiliriz ki, akciğerler havayla dolduğu zaman genişleyip,
havayı bıraktığı zaman daralan büyük bir süngere benzer. Akciğerler oylumunu kendi kendine
büyültüp genişletemez.
Ancak bu genişletmeyi göğüs kafesi yönetir. Göğüs kafesi, vücutta omurganın, kaburgaların
ve göğüs kemiğiyle bunları saran kasların oluşturduğu yürek ve akciğerleri koruyan boşluktur.
Onun tabanı diyafram ile örtülmüştür. Diyafram alt yönü içbükey, üst yönü dışbükey
durumunda çok yumuşak bir kastan yapılmış olup göğüs boşluğu ile karın boşluğunu
birbirinden ayırır. Kaburga kemiklerinin kıkırdakları ve göğüs kasları yardımıyla göğüs
kafesi genişleyerek göğüs boşluğunun oylumu çoğalır. Bu sırada diyafram da aşağı
doğru alçalarak bu boşluğu daha çok büyültür. Denilebilir ki, göğüs boşluğunun büyüyüp
yükselmesi, kaburga kemiklerinin hareketiyle paralel biçimde, diyaframın hareketiyle de
dikey biçimde olur.
Akciğerler "akciğer zarı" (plevra) ile örtülmüş olup onun üstü de kaburga kemikleriyle
çevrilmiştir. Akciğer zarının her biri sağ ve sol olmak üzere iki yaprakçıktan meydana
gelir. Bunlardan biri iç örgenler zarıdır ve akciğeri sarar; öteki çeper zarıdır, göğüs boşluğu
çeperini kaplar. Bu iki yaprakçık, akciğer zarı veya plevra kovuğunu sınırlar.
Sonuç olarak akciğerlerin hareketi bir pompanın hareketine benzer. Göğüs kaslarının
açılmasıyla kaburgalar ayrılıp diyafram alçalır ve zarlar da bu hareketi izlerler. Böylece
akciğerler genişleyerek havayı çekerler. İkinci bir hareketle, çekilen havayı, göğüs kafesinin
daralmasıyla dışarı verirler.
Yaşamımız sürüp giderken sürekli olarak soluk alıp veririz. Bu sırada soluk alırken solunum
örgenlerimizin hareketini düşünmeyiz, bu iş kendiliğinden olur.
Halbuki topluluk karşısında söz söyleyenlerin alıştırmalarla solunumunu geliştirmesi kesinlikle
gereklidir. Bunu herkes de yapabilir ve böylece onu isteminin kontroluna uyan bilinçli bir
hareket haline koyar.
Solunum için yapılan alıştırmalar göğsün de kuvvetlenmesine ve genişlemesine yardım
eder. Bunun için vücudun gelişmesi bakımından da yararlıdır. "Göğüs cimnastiği" toplum karşısında
söz söyleyenlere büyük yararlar sağlar. Vücudu fazla yormamak ve soluk soluğa
gelmemek şartıyla, koşmak ve merdiven çıkmak gibi, solunumun gelişmesine yardım eden
çalışmalar yapılabilir.
Soluk alırken gözönünde tutulması gereken noktalar şunlardır:
Soluk: 1-derin, 2-sık, 3-çabuk, 4-düzenli, 5-sinirlenmeden, 6-gürültüsüz alınmalıdır.
Gürültülü soluk alma büyük bir kusurdur. Dinleyiciyi rahatsız eder ve bu halin önüne geçilemezse
günün birinde söyleyicinin başarısızlığına neden olur.
Doğal solunumda ağız hep kapalı tutulmalı ve burundan soluk almalıdır. Burundan soluk alınırsa
alınan hava ısınır ve temizlenir. Çünkü burun içindeki kıvrımlarla küçük kıllar süzgeç görevini
görürler.
Ağızdan soluk almanın büyük zararları vardır. Böyle soluk almaya alışmış olanlar, tehlikeli olmamakla
beraber, günün birinde ameliyat olmak zorunda kalırlar. (Koriza, ahtapot gibi) Özellikle
ahtapotların önce sesi, sonra bellek, işitme, dişlerin çıkması, boy atma bakımından büyük
zararları olduğu bilinir.
Bununla beraber, diksiyonda bazen ağızdan soluk almak da gerekir. Söyleyici söz
söylerken her zaman gereken yerde soluk almak için ağzını kapayacak zaman
bulamaz; öyle bir zaman gelir ki, duraklama zamanının kısaltılması gerekir. Sözün hareketi
arttıkça duraklama zamanı daha kısalır ve gitgide solunum fazlalaşır ve o zaman
burundan soluk almaya kalkışmak gülünç olur. Böyle hallerde ağızdan soluk almak
gerekir.
İki türlü soluk alma vardır: 1- Diyaframa soluk alma. 2- Göğüse soluk alma. Diyaframa
soluk alma, diyaframın alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla baylarda böyledir)
Bu biçimde derin soluk alma, her zaman öğüt verilen bir biçimdir. Yalnız diyaframı
aşırı bir halde kasıp gevşetmemelidir. Çünkü karın boşluğundaki bağırsaklara ve
diğer örgenlere zarar verebilir. Bunun için yalnız diyaframa soluk almak da doğru değildir.
Göğüse soluk alma, kaburgaların alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla bayanlarda
böyledir) Göğüse soluk almanın yukarı kesimiyle yapılanı hiç bir zaman öğütlenemez.
Çünkü karnın içerisini sıkıştırır, çabucak yorgunluk ve soluk kesikliği verir. Göğüse
soluk almanın aşağı kesimiyle yapılanı, diyaframın hafif büzülmesiyle olursa, en iyi
olan biçimidir.
Bir hatip çoğunlukla, sözlerini ayakta söylediği için o durumda soluk alarak solunumunu
ona göre ayarlar. Halbuki bir tiyatro oyuncusu bir çok değişen durumlarda soluk
almak zorundadır. Solunumunu da ona göre düzenlemesi gerekir.
Sözün kısası, akciğerlerin alt kesimiyle soluk almaya alışmalıdır.
Soluk verme, solunumun ikinci zamanı olup soluk alma sırasında akciğerlere giren
hava dışarı çıkar.
Soluk verirken onu tutumlu kullanmak, birden soluk vermemek gerekir. Bu çok
önemli kurala uyulmadığı için söz söyleyenlerin çoğu soluklarını boşuna harcadıklarından
çabuk yorulurlar.
Soluğu verirken söze başlamalıdır. Soluk vermenin sonunda olduğu gibi, soluk
almanın sonunda da söz söylemek zararlıdır. Söze, soluk vermenin başlangıcında
başlamalıdır. Şaşkınlığı anlatan tümcelere, çoğunlukla gürültüsüz bir soluk verdikten
sonra başlanır. Bu gülmek için de böyledir.
Hiçbir zaman soluğun sonuna kadar söz söylenmemelidir. Çünkü solukla beraber
ses de kuvvetini kaybeder ve "Bitiriş = Finale" duyulmaz bir hal alır. Halbuki söyleyici
için pek çok soluk alma fırsatı vardır.
Soluk verme, her zaman eşit ve sarsıntısız olmalıdır. Böyle olmadığı zaman ses
kulağa hoş gelmeyen bir keçi sesi gibi titrer. Bu ses titremesi göğüs solunumunda
daha çok meydana çıkar.
Soluk verme bir tümcenin başındaki kadar, sonunda da yeterli olmalıdır ve söyleyici
tümce sonlarını iyi, belirli söylemeye çalışmalıdır.
Günlük yaşantımızda, yani tüm diksiyon alıştırmalarının dışında, yukarıda söylenen
kurallara uygun bir biçimde soluk almaya alışmak yararlıdır. Örgenlerimiz alışır ve
söz söyleyen de soluk zorluğu ve ondan doğan yorgunluğu duymaz.
Solunumun sıklığı her kişinin gücüyle, anlatmak istediği duyguların şiddetine bağlı
olduğundan belirli bir zamanda kaç kez soluk alıp vermek gerekeceğini tam olarak
saptamak olanağı yoktur. Fakat halkın söz söylerken yeterli ölçüde soluk alıp
vermediği bilinir.
Söz söylemeye başlamadan önce iyi bir soluk alıp verme tekniğine ulaşmamız
gerekir. Sesi dinleyicilere ulaştıran soluktur. Eğer soluk zayıf olursa ses de zayıf
olur. Eğer soluğun çıkışı çok bol olursa hem bir yarar sağlamaz, hem de söyleyiciyi
çabuk yorar. Eğer soluk alıp verme düzensizse "sözakımı (le débid)" da
eksik kesik, duraklamalarla anlamsız, sıkıcı olur. Solunum, söylenen bir parçanın
durak yerlerini işaret eder ve söz söyleyenin yorulmasına engel olur.
Nüzhet ŞENBAY'ın "SÖZ VE DİKSİYON SANATI"
adlı kitabından (YKY)
SWAMI RAMA, RUDOLPH B., ALAN HYMES'ın - ÖTESİ yayıncılıktan
NEFES adlı kitabını okumanızı salık veririz.
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar fonksiyonel ve yeterli bir düzeye ulaşırlar. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar.
DOĞUM BİLGİSİ
SOLUNUM FiZYOLOJiSi
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiptirler ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Kandan alınan maddeler= Prostoglandinler, bradikinin, adenin nükleetit, serotonin, norepinefrin, asetil kolin'dir.
Aktive edilen= Angiotensini
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldururlar.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar sekonder lobulü yaparlar.
OSS bağlı Parasempatik lifler vazokonstriksiyon yaparlar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon cisimcikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir şekilde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
Alveolar ventilasyon= Solunum hacmi - ölüboşluk hacmi= 500 - 150= 350 cm3'tür.
Maksimum istemli ventilasyon(Maksimal solunum kapasitesi): Kişinin alabileceği hava miktarıdır. Normalin yaklaşık 25 katıdır.
Rezidüel hacim: Denge sağlanması açısıdan önemlidir. Soluk tutulduğunda bu hava kullanılır.
Spirometreyle ölçülmeyen hacimler; Rezidual hacim, fonksiyonel rezidüel kapasite, total kapasitedir.
(TANIMLAR)
Eupne : Normal solunum.
Apne : Solunum durması.
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktariinın azalması.
Hiperventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması.
Hiperne : Solunum derinliğinin artması.
Hipopne : Solunum derinliğinin azalması.(Yüzeysel Solunum)
Takipne : Solunum sayısının artması.
Bradipne : Solunum sayısının azalması.
Anoksi : Dokuda O2 yokluğu.
Hipoksi : Dokuda O2 azalması.
Anoksemi : Kanda O2 yokluğu.
Hipoksemi : Kanda O2 azalması.
Hiperkapni : Kanda ve dokuda CO2 artmasıdır.
Akapni : Kanda ve dokuda CO2 yokluğu.
Hipokapni : Kanda ve dokuda CO2 azalması.
(Hipoventilasyon)
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalmasıdır.
1) Merkezi etki ile solunum merkezi depresyonu : Anestezi, morfin, serebral travmalarda, barbitüratlar.
2) Nöral iletim ve kesinti: Çocuk felci, nöromusküler blokta,(Kürar vs.) diastanyogravis, botilismus, nikotin zehirlenmesi.
3) Solunum yolu hastalıkları ve myopati(solunum kaslarında).
4) Toraks hareketlerinde sınırlama: Deformite, kifoz, lordoz, skolyoz.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta veya dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
Tiroid hormonları sürfaktan yapımını artırırlar.
Sürfaktan yapımı, bronşial obstrüksiyonlarda, sigara içenlerde ve %100 oksijen solunmasında azalır.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, hayati tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belli bir basınçta belli bir hacim genişlemesi olur.
C= ^V/^P'dir. C= Komplians. Akciğer C=0.2 lt./cm. H2O Akciğer ve Toraks C=0.13 lt./cm. H2O'dur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Normalde iş, enerjisinin %2-3'ü harcanır. Egzersizlerde değişebilir.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Alveoler O2 = 104 mmHg., CO2 = 40 mmHg.'dir. Alveol ventilasyon 4.2 lt./dk.'dır.
(Ventilasyon)
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı şekilde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırırlar. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkilidirler. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
(Suni Solunum)
İtme, çekme, basınç, ağızdan ağıza solunum metodları:
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY ) )
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiplerdir ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldurur.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar, sekonder lobulü yapar.
OSS bağlı Parasempatik lifler, vazokonstriksiyon yapar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon nesnecikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir biçimde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta ya da dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, yaşamsaş tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belirli bir basınçta belirli bir hacim genişlemesi olur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belirli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı biçimde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırır. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkililerdir. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY )
)
( İLK SOLUNUM
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar, işlevsel ve yeterli bir düzeye ulaşır. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar. )
( [Ten için] Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş. | [Işık için] Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan. | [Nesneler için] Rengi atmış olan. İLE Akciğerlere çekilen ve atılan hava ya da ciğerlere hava alıp verme. )
( Derin ve sakin biçimde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. Repetition will stabilise your breath. )
( [Solunum ve/ya da kan dolaşımı durduğunda]
Kalp duyarlılığı. İLE/VE/||/<>/> Beyinde hasar olasılığı azdır. İLE/VE/||/<>/> 4 ilâ 6 dakikada hücreler ölmeye başlar. Beyinde hasar olasılığı artar. İLE/VE/||/<>/> Beyinde hasar olasılığı yüksektir. İLE/VE/||/<>/> 10 dakika ve üzerinde (beyin) ölümü gerçekleşir.[Soğuk ortamda bu süre uzar.] )
( )
( Solunum durması: Solunum hareketinin durması nedeniyle gövdenin yaşamak için gereksinimi olan oksijenden yoksun kalmasıdır. [Hemen yapay solunuma başlanmaz ise bir süre sonra kalp durması oluşur.] İLE/VE/||/<>/> Kalp Durması: Bilinci kapalı kişide, büyük arterlerden nabız alınamaması durumudur. Kalp durmasına en kısa sürede müdahale edilmezse dokuların oksijenlenmesi bozulacağından dolayı beyin hasarı oluşur. Kişide solunum olmaması, bilincin kapalı olması, hiç hareket etmemesi ve uyaranlara yanıt vermemesi, kalp durmasının belirtisidir.
)
( Türkçe, soluk verirken konuşulan bir dildir. Konuşmanın etkili olabilmesi ve söyleyişin düzgün olabilmesi için, konuşan kişilerin, doğru solunum uygulamalarını biliyor ve kullanıyor olmaları gerekir. VE/||/<>/> İyi bir solunum, soluk alırken, akciğerlere yeterli ölçüde havayı alıp yorgunluk duymadan geri vermektir. [İyi bir solunum elde edebilmek için diyaframı kullanarak soluk almamız gerekmektedir.] VE/||/<>/> Akciğerleri çevreleyen kaburga kafesinin altında bulunan boşluğu kullanarak soluk almaktır. [Bebeklerin soluk alış-verişi, diyafram soluğuna, en iyi örnektir.] )
( [Hasta]br>
Öksürür, soluk alabilir, konuşabilir.[Bu durumda, hastaya dokunulmaz, öksürmeye teşvik edilir.] İLE/VE/||/<> Soluk alamaz. Acı çeker, ellerini boynuna götürür. Konuşamaz.
Rengi morarır.[Bu durumda karına bası[Heimlich Manevrası] uygulanır. )
( Heimlich Manevrası:
[Yetişkinlerde]
- Hasta, ayakta ya da oturur pozisyonda olabilir.
- Hastanın yanında ya da arkasında durulur.
- Bir elle göğsü desteklenerek öne eğilmesi sağlanır.
- Öteki elin topuğu ile hızla 5 kez sırtına süpürür tarzda vurmak.
- Tıkanıklık açılmadıysa.
- Arkadan sarılarak gövdesi kavranır.
- Bir elin baş parmağı midenin üst bölümüne, göğüs kemiği altına gelecek biçimde yumruk yaparak konur.
- Öteki el ile yumruk yapılan el kavranır.
- Kuvvetle arkaya ve yukarı doğru bastırılır.
- Bu hareket, 5-7 kez yabancı nesne çıkıncaya kadar tekrarlanır.
- Şah damarından nabız ve solunum değerlendirilir.
- Tıbbî yardım istenir[112].
VE
[Bebeklerde]
- Bebek, ilk yardımcının bir kolu üzerine ters olarak yatırılır.
- Başparmak ve öteki parmakların yardımıyla bebeğin çenesi kavranarak boynundan tutulur ve yüzüstü durumda öne doğru eğilir.
- Baş gergin ve gövdesinden aşağıda bir durumda tutulur.
- 5 kez el bileğinin içiyle bebeğin sırtına kürek kemiklerinin arasına hafifçe vurulur.
- Öteki kolun üzerine başı, elle kavranarak sırtüstü çevrilir.
- Yabancı nesnenin çıkıp çıkmadığına bakılır.
- Çıkmadıysa başı gövdesinden aşağıda olacak sırtüstü biçimde tutulur.
- 5 kez iki parmakla göğüs kemiğinin alt bölümünden, karnın üs bölümüne baskı uygulanır.
- Yabancı nesne çıkana kadar devam edilir.
- Tıbbî yardım istenir[112]. )
( Yüksek tansiyona neden olur. İLE/VE/<> Bel/boyun fıtığına neden olur. İLE/VE/<> Gut/artrit gibi romatizmal hastalıklara neden olur. İLE/VE/<> Astıma neden olur. İLE/VE/<> Şeker hastalığına neden olur. İLE/VE/<> Ülsere neden olur. İLE/VE/<> Kabızlığa ve kolon kanserine yakalanma olasılığına neden olur. İLE/VE/<> Su eksikliği nedeniyle, beynimiz, hücreye oksijen göndermeyi keserse, oksijen kesilmesi sonucunda da hücre, kanserleşme sürecine girer! )
( Kıskanma, haset etme, çekememe. İLE Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
( Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. İLE Nüfuzlu, sözü geçer olma. )
( Hayvanlar gibi olsun... VE/||/<>
Kaplumbağalar gibi olsun... VE/||/<> Güvercinler gibi olsun... VE/||/<> Maymunlar gibi olsun... VE/||/<> Köpekler gibi olsun... VE/||/<> Fil gibi olsun... VE/||/<> Dişi Aslan gibi olsun... VE/||/<> Ayı gibi olsun... )
Aikido, fiziksel ve zihinsel denge oluşturma yöntemidir.
Aikido, diğer tarafın gücünü kendine yönelik kullanabilmektir.
Aikido, %100 savunma odaklı ve bir ya da daha fazla yönden gelen her türlü saldırıya karşı kullanılabilecek bir uygulama sanatıdır.
Aikido, fizik kurallarını göz önünde bulundurarak saldırganın gücünden uygun biçimde yararlanır.
Aikido, önsezi, zamanlama, hareketlerin doğru uygulanışı, dairesellik, rakibin gücünü ele geçirip bunu ona yönelik kullanma, soluklamanın verdiği güç, doğru tutuşlar ve oldukça yüksek bir konsantrasyon ister.
Aikido, önemli temel güdülenmeleri, ahlâki standartları ve asil tarzıyla tanınır.
Aikido, kendi kendimizi sürekli olarak geliştirme ve kesin zafer üzerine kuruludur.
Aikido, rakibi etkisiz durarak getirerek var olmaya devam eder.
Aikido: Savaşmadan Kazanmak: "Uyum Kuralı"
Aikido'nun içinde yatan asıl anlam, Enerji, Anlık/Zihin ve Gövde'nin uyumudur.
Aikido'nun öncelikli özelliği enerjinin terbiye edilmesidir.
Aikido'nun ayırt edici özelliği, hareketler ve tekniklerdeki yumuşak akıcılıktır.
Aikido'nun başlangıcı savunma, devamı tekniktir.
Aikido'nun zihinsel kaynakları ikiye ayrılır:
1- Doğu kültürünün din ve Şintoculuk, Konfüçyusçuluk, Taoculuk ve Budizm gibi felsefe akımlarına dayanan ahlâkî değerleri;
2- Daha uygulamalı olan ve kolaylıkla uygulanan ahlâki değerler.
Aikido'nun ahlâkî anlayışında savunma asla saldırganı yok etme ya da ciddi biçimde yaralama amacını taşımaz.
Aikido'ya dayalı bir strateji üç ahlâki aşamayı içerir:
1- Algılama,
2- Değerlendirme,
3- Karar verme ve tepki gösterme
Aikido hareketleri, ileri derecede bir koordinasyon sonucu oluşan, sertlik ve şiddet içermeyen, akıcı ve esnek hareketlerdir.
Aikido'da el, bilek tutuşları ve düz vuruşlar[atemi] o kadar serttir ki, rakip daha fazla acıyı engellemek için teslim olmayı yeğler.
Aikido'ya dayanan bir strateji aynı zamanda ahlâkî bir yaklaşım ve düşünce tarzı gerektirir.
Aikidoka'nın[Aikido çalışan kişi] ahlâkî bir yaklaşım içinde olması gerekir.
Savunmanın asıl amacı saldırganı yok etmek değil onu yönlendirmek ya da etkisiz duruma getirmektir.
Aikido'da ego ya da kahramanlık yoktur.
Aikido, Sensei[üstad] Morihei Ueshiba (1883 - 1963) tarafından geliştirilmiştir.
Aikido, efendilerin savunmacı sanatı olarak tanımlanır.
Gerçek ustalar, çevrelerinin kendini denetlemesine izin vermeyendir. )
( Bazı Aikido Terimleri
Aikidoka: Aikido yapan kişi.
Aikikai: Aiki topluluğu. Bu sözcük, kurucu tarafından Aikido'nun yaygınlaştırılması için oluşturulmuş organizasyon için kullanılır.
Dan: Siyah kemer derecesi.
Dojo: İdman yapılan yer.
Doşhu: Yolun başı anlamında kullanılır. Aikido'nun başında bulunan kişiye verilen unvandır. (Şu anda doşu MORİHEİ UESHİBA'nın torunu olan MORİTERU UESHİBA'dır.)
Fukhişhidoin: Eğitmenin yardımcısı anlamına gelen resmî bir ad.
Gi: Eğitim giysisi.
Hakama: Siyah ya da lacivert renkte, genellikle siyah kemer sahibi olmuş Aikido'cularca giyilen, parçalı etek.
Hambu Dojo: Organizasyonun merkezi dojosunu belirten terimdir. Genellikle Aikido Dünya Karargahları'nı belirtir. (AİKİKAİ)
Hanmi: Üç gensel duruş.
Happo: Sekiz yön. HAPPO-UNDO (8 yön egzersizi) ve HAPPO-GIRI (kılıç ile sekiz yönde kesme.) (Burada anlaşılması gereken, gerçekten her yönde hareket edebilmektir.)
Hara: Gövdenin ağırlık merkezi. (Aikido teknikleri, olabildiğince kişinin hara bölgesinde yapılmalıdır.)
Jiyuwaza: Tekniklerin serbest biçimde uygulanması.
Kihon: Temel olan şey. Aikido'da genel olarak aynı teknik, farklı görülen farklı yollardan yapılabilir. Temeli, yani çekirdeği kavramak için KİHON'u iyi anlamak gerekir.
Kohai: Yeni öğrenci.
Kokyu: Soluk alma. Aikido'nun bir bölümü de KOKYU RYOKUYU, yani soluk alma gücünü geliştirilmesidir. Aikido'daki pek çok teknik, KOKYU HO yani soluk egzersizi olarak adlandırılır. Bu egzersizler, kişinin KOKYU RYOKUYU yani soluk gücünü geliştirmesini sağlar.
Ku: Boşluk. Bu boşluğun doğrudan fark edilmesi, aydınlanmadır. Bu Aikido'da bilinç açıklığının geliştirilmesi, değişen durumlara çabuk ve iç güdüsel yanıt verebilmektir.
Kumi Jo: JO (bir araç) ile eşleşerek yapılan çalışma. (eşli uygulama)
Kumi Tachi: Kılıçlı çalışma. (eşli uygulama)
Kyu: Beyaz kemer düzeyi/derecesi. ŞHODAN(1. DAN)'a kadar olan(6) derece.
Maai: Rakibe göre olması gereken, düzenli aralık, uzaklaşma ve zamanlamadır.
Masagatsu: Gerçek zafer.
Mudansha: Siyah kuşak derecesi olmayan öğrenci.
Nagare: Akmak. Aikido'nun amaçlarından biri de fiziksel güce, fiziksel güçle karşılık vermemeyi öğrenmektir. Asıl olan, uygulanan gücü yönünde, onu kendi avantajına olacak biçimde yeniden yönlendirerek hareket etmeye çalışmaktır.
Nage (Tori): Savunan. Tekniği yapan.
Randori: Serbest biçimde eğitim.
Rei: Selâm ver!
Sempai: Eski öğrenci.
Sensei: Öğretmen.
Shikaku: Ölü açı. Rakibin atağına devam etmesinin çok zor olduğu ve sizin de rakibinizin hareket ve dengesini kolaylıkla kontrol edebildiğiniz pozisyon. Aikido'nun ilk aşaması, ŞHİKAKU'yu yerleştirebilmektir.
Shindoi: Öğretmen, eğitme anlamına gelen resmî bir ad/unvan/başlık.
Shodan: Siyah kemerde ilk derece (1. dan)
Sukashiwaza: Saldırganın sizi sarmasına ya da vuruşuna başlamasına olanak vermeden yapılan teknikler.
Sutemi: Birinin, tekniğin uygulanması için kendini bırakmasıdır.
Tai No Tenkan: 180 derece dönmeyi kapsayan yalın dönüşler. (Harman uygulaması)
Tai Sabaki: Gövde hareketi.
Taijutsu: Gövde sanatları, silahsız çalışma.
Takasumu Aiki: Aiki'nin (ruh, zekâ ve evrensel enerjinin uyumu) sonsuz (bitmek bilmeyen) üretken savaş sanatı " anlamına gelen kurucunun bir sloganıdır. Aikido'da yeni teknikler yaratmak olanaklıdır.
Tatami: Minder.
Tege Tana: El kılıcı ya da elin kenarı.
Tenkan: Özellikle gövdenin 180 derece döndüğü dönüş hareketi.
Tori: Uzaklaştırma, uzağa alma, elinde bıçağı alma, elinden alma.
Uchi Deshi: Dojo’nun içinde yaşayan ve kendini eğitmene, dojonun bakım ve temizliğine adamış öğrenci (Kimi zaman, dojonun Sensei'sinin kişisel işlerine de yardım eder.)
Uke: Saldıran. Tekniği alan.
---
Morihei Ueshiba: Aikido'nun kurucusu (1883-1969)
O-Sensei Morihei Ueshiba: Hocaların hocası, büyük öğretmen.
Shihan: Hocaların hocası (usta eğitmen) anlamına gelen resmî bir ad.
Ueshiba Kısshomaru: Aikido'nun kurucusunun oğlu.
Ueshiba Moriteru: Kurucunun torunu, şuan yolun başında olan kişi doşhu.
( Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü. | Bazı şeylerin önü, ön yüzü. | Güneş, ateş, sıcak vb.nin karşısı. | Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi. İLE Dağın sırtı. )
( İki yönde hareket eder. [Aşağı/yukarı./Açma-kapama. VE Sağa-sola.] İLE/+/> Üç yönde hareket edebilir.[Aşağı/yukarı./Açma-kapama. VE Sağa-sola. VE İleri-geri.] )
( Yakalama, ısırma. VE Çiğnemeyi sağla(tı)r. İLE/+/> Konuşmayı sağla(tı)r. )
( Canlı gövdesinin tümünde ya da bir bölgesinde ağrı, ısı, ışık ve dokunma gibi tüm duyuların ortadan kaldırılması, duyu yitimi. | Belirli bir sinirin hasarına bağlı olarak gövdedeki ilgili bölgesinde ortaya çıkan duyu olmaması. )
( Anosognozi, daha çok felçli bireylerde görülen, gövdesinin kötürüm bölümünün, kötürüm olduğunun farkında olmamaya ya da buna inanmamaya neden olan bir sinir sayrılığıdır(hastalığıdır). [Anosognozik bir kötürüm sayrının(hastanın), elinin önüne bir kalem koyup bunu kaldırmasını isterseniz, "yorgunum" ya da "kalem gereksinimim yok" gibi yanıtlar alırsınız. Eli felçli olduğundan dolayı, alamayacağının farkında bile değildir. Bazı ileri örnekler de, körken, hâlâ görebildiğini sanabilir. Beynin sağ tarafındaki bir bozulma, bu sayrılığa yol açıyor.] İLE/VE/<> Bu beyin bozulumu sayrılığını yaşayanlar, kendilerinin ve çevrelerinin sadece yarısını algılayabiliyor. [ Sayrı, erkekse, yüzünün sadece bir yarısını traş eder. Öteki yarısının farkında bile değildir. Bir tabak yemek verseniz, sadece yarısını yiyip, yemeğin çok az olduğundan yakınırlar. Çevrelerinin ve gövdelerinin sadece yüzde ellisini algılarlar. ] )
( İnsan. | İnsan anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> Zaman içinde kişilerde görülen dirimbilimsel farklılığın ve çeşitliliğin incelenmesi. İLE/VE/||/<> İnsan topluluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> Yamyam. İLE/VE/||/<> İnsanın yaşadığı yerde yaşayan hayvan ve bitkiler. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana çok benzeyen/benzetilen maymun türü. İLE/VE/||/<> İklimin, insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> Sayrılıkların sürecine şiddetle etkide bulunma gereğine inanan sağaltım öğretisi. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim, insanbilim. | İnsanbilimle ilgili. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> İnsan biçimcilik. İLE/VE/||/<> İnsan gövdesinin biçimini inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana özgü bulaşıcı sayrılık. İLE/VE/||/<> Fosil insan iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. İLE/VE/||/<> Felsefede, insanı, evrenin (")yaratılma nedeni(") sayan. İLE/VE/||/<> İnsanı, evrenin merkezi kabul eden öğreti. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. İLE/VE/||/<> İnsanın belirmesi ve yayılmasını niteleyen dönem. )
( Kalp için kanı havalandırıp metabolizmanın neden olduğu işlerden dolayı kanı temizlemekte görevlilerdir. Yaşamsal güçleri tüm gövdeye taşır. İLE/VE/<> Gövdenin birçok yanına kanı dağıtır. )
( Baldır kemiği ile eklemleşerek, bileğin belirli başlı oynak merkezini oluşturan, ayak bileğinde bulunan, küçük kemiklerden biri. | Yapı çatılarında, uzun mertek, aşırma. | AŞIK ATMAK: Yarışmak. İLE/DEĞİL Vurgun, tutkun. )
( [not] WALKING IN, TO DRAG ALONG THE FOOT vs. WALKING IN, NOT TO DRAG ALONG THE FOOT WALKING IN, TO DRAG ALONG THE FOOT vs. WALKING IN, NOT TO DRAG ALONG THE FOOT )
( Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı. İLE Hizmet için bir yere gönderilen kişiye verilen ücret, ayak kirası. İLE Bir haber ya da nesne getirene, emeğinin karşılığı olarak verilen para. )
( Öğütme dişleri. İLE/VE/||/<>/> Buluğ çağı ile yaklaşık otuz yaşları arasındaki gençlik dönemi arasındadır. Bundan dolayı bu dişlere, "akıl dişi" adı verilir. )
( Karı-koca'dan her biri. | Güneş tanrısı. [İslâm öncesi] İLE Kanat. | Kol. | Boypos. | Üst, yukarı. İLE Kalp, yürek, gönül, hatır. | Kızıldeniz'in Habeş sahillerinde bulunduğu söylencesiyle gayet büyük ve pullu bir balık. İLE Arıların, beslenmek için [insan için değildir!]
çiçeklerden topladığı ve peteklere doldurdukları sıvı. )
( Klitoris/penis kemiği [os klitoris/os penis]. [Kemirgenlerde, rakun, mors, binturong ve bazı memelilerde bulunur.] [İnsan ve örümcek maymunları bu kemiğe sahip olmayan tek primatlardır.] )
( Beniz sözcüğü ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz. İLE Bereket sözcüğü ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz. )
( Pamuk ya da keten ipliğinden yapılan dokuma. | Pamuktan, düz dokuma. | Herhangi bir cins kumaş. | Herhangi bir iş için kullanılan dokuma. | Gelişigüzel kumaş parçası, çaput. Bezden yapılmış. İLE İçinden geçen kandan ya da özsudan, bazı maddeler ayırarak salgı oluşturan örgen, gudde. )
( Beyaz beneklere sahip hayvanlar. İLE Böğür. İLE Kuça kenti ile Uygur ülkesi arasında bulunan bir dağın doruğunda bulunan bir kale.[sınır noktasıdır] )
( Kuş kursağı. İLE Çiçek tomurcuğu.[Çiçeğin açmadan önce çanak yapraklarla sarılı durumu.] İLE Âdemelmasının iki yanında, deri ile et arasında oluşan et parçası.[guatr] )
( Kokma. | Buharının yükselmesi. İLE buharlanmasına neden olmak. İLE Kırışıklık.[deride ya da kumaşta] İLE Kırışık/buruşuk. İLE Buruşturmak. İLE Deride ya da benzer bir nesnede oluşan kırışıklık/buruşma. )
( Burun. İLE Dağın doruğu. | Herhangi bir şeyin ilk parçası. İLE Ön. İLE Olanağı bulunan en uzak noktaya göre kabul edilen ok atım uzaklığı. İLE Köşe. )
( Kasılarak, gövdedeki herhangi bir deliği açan ya da kapayan, çember biçimindeki kasların genel adı. İLE/VE/<> Toplanarak büzülmüş. | Kalınbağırsağın sona erdiği yer, anüs. | [argo] Yüreklilik, cesâret. )
( Örgenlerimizin adı yoktur! Kendimiz için yoktur!
Başkaları için vardır. Başkalarının örgenleri ve adları olarak vardır.
Her yerimiz, canımızdır.
Can(ım) +
kulağım/sırtım/ayağım/parmağım/yanağım/kafam/kıçım, "oram/şuram/buram"...
Neremizden söz edecek olursak olalım, başkasının anlaması açısından bir addan ibarettir. Bizim içinse bir bütün olarak sadece canımızın acıdığı ya da kaşınan, dışarıdan ya da içeriden, sinir, kas ya da ten/doku olarak uyarılan noktamızdır. Neremize dokunursak dokunalım, neremizi düşünürsek düşünelim, her birimiz, canımızı düşünürüz ya da duyumsar ve algılarız. Başkası ise kaşınan ya da acıyan noktanın bölgesine verdiği adı düşünür ya da söyler, konuşur. Örgenlerimiz, tıbbın ve hukukun konusu olabilir fakat zihnin konusu değildir. Ötekinin, başkasının "konusu ya da düşüncesi" olabilir fakat bizim konumuz değildir. Her yerimiz, sadece ve tamamen tek bir parça olarak canımızdır.
Dolayısıyla bazı özel, duyarlı ve kapalı bölgemizin kendi ya da adı, ayrıcalıklı, iyi ya da kötü, çirkin, pis, iğrenç vb. de değildir ve olamaz! Gövdemizin her parçası kadar sinir taşıyor ve değerliyse kendimiz için "ayıp, kötü ya da günah" diyebileceğimiz yerimiz de yoktur. Ancak, üçüncü kişinin bulunduğu ya da bulunabileceği yerden itibaren bazı sınırlamalara gitmek durumundayızdır. Her zihnimizden geçen düşünceyi nasıl dillendir(e)miyorsak, bazı noktalarımızın adını ya da ayrıntılarını da dile getireceksek bazı koşullar aramak durumundayızdır. Bu özen ve duyarlılığımız, kendimiz için değil söz(cük)lerimizin başkalarına yük ya da dayatma olmaması amaçlı ve temellidir.
Ağzımızı silmek ile kıçımızı silmek arasında da kendimiz için ve tensel olarak hiçbir fark yoktur ve olmamalıdır. Her bir noktamızı ayrı ayrı düşünür ve duyumsarız fakat bütünlüğünü unutur ya da göz ardı edersek, olmadık "düşünce ve duygulara" da boş yere kapılırız. Bebeğimiz ve çocuğumuz için de aynı/özdeş görerek zihnimizin konusu görmeyiz. Sadece gereksinimimiz doğrultusunda gereken eylemi, temizliği/mizi yaparız.
Bağırsaklarımız da kötü ya da pis değildir. Suyla dışımızı yıkadığımız gibi yiyecekler de bizi beslediği gibi içimizi yıkar. İçerideki karmaşık yapıyı tarayarak fazlalıkları siler, süpürür. Son noktası, dışkının çıkış noktası da "pis" değildir! Yani dışarı atılması gerekenler vardır fakat "pis" olarak adlandırmamak, olumsuz "söz(cük), düşünce ve duygularla" körüklememeyi anımsamalı, kendimizi bu düşünce biçimine alıştırmak durumundayız. Bağırsağın son bölümü ve noktası, "göden" olarak tanımlanmıştır. Daha sonra da kısalarak ve "göt" olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Kaba etimiz olarak üzerine oturduğumuz yerin adı da her ne kadar "arka" anlamında "kıç" sözcüğü olarak kullanılsa da "göt/kıç" değil bacaklarımızın sonu ya da başlangıcıdır. Birleşme, yan yana olma konumunu, bir bölge adı olarak adlandırmış durumdayız. Kadın ya da erkek farkı olmaksızın anatomik tanımları, belleğimizdeki olumsuz kayıtlarla, anlamsız, karşılıksız "düşünce ve duygularla" özdeşleştirmek ve olumsuzluğa indirgemek de ne yazık ki çok fazla karşılaşılan bir bilgisizlik ve bilinçsizlik durumudur.
Aynı biçimde, özel bölge olarak tanımladığımız örgenlerin Latince adları olan "penis" ve "vajina" için de geçerli olan deneyimlediğimiz ve duyumsadığımız ayrıntılar vardır. Bu bölgelerin de adı, başkası için bir anlam ifade eder. Bizim içinse hiçbir ayrımı ve utanç konusu olmaksızın, yoğun sinirlerle kaplı ve öteki bölgelerimize göre daha duyarlı olan, belirli bir noktamız ya da bölgemizdir. Aralarında, ne Latince, Türkçe ya da argo, küfür, benzetme adıyla, ne düşüncesiyle, ne gözümüzle görerek, ne de elimizle dokunarak herhangi bir fark duyumsarız. Canımızın yandığı/yanabileceği, incinebileceğimiz, yüksek duyarlılıkta ya da her yerimizde olduğu gibi sadece kaşınan/kaşınabilen herhangi bir noktamızdır. Bir bütün olarak görüp hiçbir noktamızın herhangi bir ayrımı, düşünce konusu olmasa da dilimizin konusu olabilir fakat böyle olmamalıdır.
Kendimizi, dikey ya da yatay, üçgen, dörtgen, çokgen ya da kare gibi değil küre olarak, aynı anne karnında bulunduğumuz biçimde, sırtındaki yuvarlak kabuğunun/kalkanının içinde bulunan bir armadillonun açılıp kapanması gibi hiçbir yeri tamamen açık ya da kapalı olmaksızın, spor hareketlerimizdeki gibi gerektiğinde açılabilen, gerektiğinde kapanarak tek bir yuvarlak parça/gövde olarak yaşayan bir canlı olarak düşünmek ve görmek durumundayız.
Bildiğimiz her ayrıntı veri, gördüğümüz her bir noktamız/parçamız, bütünlüğümüzü bozmaya yetebilecek bir bilgi ve bakış olmamalıdır. Gereksiz ve bilinçsiz bir biçimde parçalar ve küçük hesaplarla uğraşırken, gördüğümüz, zihnimize, dilimize doladığımız her parça ayağımıza dolanır ve yürüyüşümüzü yani yaşamamızı, yakınlarımızı ve çevremizi bozar. Ya da bunu şu andan itibaren tam tersine çevirebiliriz.
Nesneleri ve olguları birbirinden ayırabilme, yalınlaştırabilme, ara çözümler üretebilme bilgi ve becerisiyle parçalar ve "küçük hesaplar" yerine
daha bütünlüklü ve derinlikli algı, düşünce ve duygularla yaşamımızı sürdürmemiz dileğiyle... )
( Cebrail'in görevi, haber vermektir, yani ağız. İLE/VE/<>
Mikail'in görevi, Doğu'dan Batı'ya, tüm sesleri işitmekmiş, Kulak. İLE/VE/<>
İsrafil'in öttürdüğü surlardan biri, kişileri öldürecek, öbürüyse diriltecekmiş, değil mi? Burnumuzdan aldığımız solukla biz de diriliyoruz, kanımızdaki canlılar da. Kapa bakalım birisinin burnunu, ölüyor mu, ölmüyor mu? Burun da, her soluk alış-verişte iki sur öttürüyor. İLE/VE/<>
Azrail gözdür. İnsan ölürken, önce gözleri solar. )
“Dişler, tüm organların aynasıdır” sözünü anımsayarak, “Dil neyin aynasıdır?” sorusuna bir yanıt arasak, hepimizin buluşma noktası “ÖZ” olacaktır.
“Dil, özümüzün aynasıdır”
“ÖZ <–> GÖZ <–> SÖZ” bağlantısı, nereden hareket edecek olursak olalım, üzerinde en çok durulması gereken ilişkidir. “Öz”ün üzerine fazla eğilmeye gerek kalmaksızın bizleri nereye ulaştırdığını biliyoruz. “Göz” üzerine de aynı ortak duygu ve düşüncelere sahip olarak, özümüzün kapısı olduğu noktasına ulaşıyoruz. “Söz” ise geçmiş, şimdi ve geleceğin; usumuzun, bilimin, felsefenin ve sanatın; iş ve özel yaşamın ve günlük yaşamdaki tüm sürecin en büyük aracıdır. Simge diliyle “Söz”, yazı diliyle “Söz”, sözün diliyle “Söz”, günlük yaşamımızın, düşünce ve duygularımızın ve tüm ilişkilerimizin aracı “Söz”.
Sevgili Yunus Emre’nin güzel sözü ile...
Keleci[sözü] bilen kişinün yüzünü ağ[ak] ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola kese başı,
Söz ola ağılı[zehirli] aşı bal ile yağ ede bir söz.
Psikoloji, 3D/6D temelli, "Düşünce, Duygu ve Davranışlar"ımızı anlamaya, incelemeye ve altında yatan nedenleri bulmaya çalışan bir bilim dalıdır. Hiçbiri birbirinden bağımsız olmadığı gibi ayrı ayrı düşünmek de pek olanaklı değildir. Bu doğrultuda, son zamanlarda çok yoğun ilgi gören Sinir Dili Programlaması(SDP ya da NLP), çalışmalarının da en büyük aracı olan söz -ve her bir sözcük- ile, tüm hücrelerimizin ve beynimizin programlanabilmesi yoluyla yaşamımıza katacağı gelişmişliği, derinliği, kolaylığı ve rahatlığı sağlatan bir disiplin. SDP tüm eylemlerimiz ile ağzımızdan çıkan her sözün nasıl ve ne kadar bağlantısının olabileceğini anlatır. Ayağını sürüyerek yürüyen bir kişinin, sözlerinin de ağzından uzata uzata, yayılarak çıktığını görebilirsiniz (ya da tam tersi). Yüzü asık birinin, her ne kadar hoş sözler kullansa bile sesinden psikolojik durumunu anlayabilirsiniz. Aynı bağlantılar dilimiz ve dişimize verdiğimiz önem için de geçerlidir. Diş fırçalama alışkanlığımız ile kullanacağımız sözcüklerin de bağlantısı vardır ve de dile, sözlerimize gösterdiğimiz özen ile diş fırçalama alışkanlığımızın. Dişimizin ne kadar önemli olduğunu biliriz fakat maalesef yeteri kadar özeni göstermeyiz.
Dile ve sözlerimize verdiğimiz önem ve duyarlılığımız nedir? Dilimizin de durumu aynı mı acaba? Aynı mı olmalı? Olmamalı mı? Peki nasıl? Bu durumu ne, kim, nasıl değiştirebilir? Tüm bu sorular ve benzerleri gibi daha birçok soruya verebileceğimiz yanıt aynıdır! KENDİMİZ!
Yaşamımızda pek dikkat edilmeyen, çok fazla karıştırılan fakat hiçbir zaman karıştırılmaması gereken bazı noktalar vardır. Bunların en çok yaşandığı altı hassas nokta ve şu oniki kavramın da ayrıntılarına sahip olmalı ve önemine çok dikkat etmeliyiz.
- GENEL ile ÖZEL;
- BİRİNCİL OLAN(/Olma[ma]sı Gereken) ile
İKİNCİL OLAN (/Olma[ma]sı Gereken);
- AMAÇ ile ARAÇ;
- SÜREÇ ile SONUÇ (Merkezlilik);
- KURAM(TEORİ) ile UYGULAMA(PRATİK);
- KORGU ile KAYGI
Konuşmalarımız, değerlerimiz ve tutumlarımız bazen Genel'den hareket ederek Özel'e, bazen de Özel'den hareket ederek Genel'e giderek devam eder. Fakat farkında olunması gereken bu ikisinin arasındaki geçiştir. Geçişteki dikkatsizlikler çok büyük sorunlara dönüşebilirler. Konu ve kavramları ele alışımızdaki sıralamada neyin öncelikli olduğu ve olmadığı bilinci, durumun ya da konunun bir Araç mı, Amaç mı? olduğu sorusunun her an farkındalığımızda olması en dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Süreç ve Sonuç’un birbirinden ayrı olmadığı, dengeli bir durumda olması, herhangi birinin üzerinde yoğunlaşmama gerekliliği de üzerinde titizlikle durulması gereken noktalardır. Kuram ile uygulamanın arasındaki farkların ve derecelerinin atlanmaması gerekir. Korku ve Kaygı arasındaki farkların (Belirginlik, Şiddet ve Süre) da bilincinde olarak korku ve kaygı yönetiminin elde tutulması, geleceğin olumsuzu “YA … [olursa]” üzerine değil, olumlu gelecek “… [’nın olmasını] İSTİYORUM” üzerinde durulması gerekmektedir.
Doğru, yerinde ve zamanında kullanım için yeğlenebilecek her sözcüğün değeri çok yüksektir. Kişisel ve toplumsal birliğimiz olan sözlükleri daha çok kullanmak, kitap okumak, düşünmek, araştırmak; sözcüklerin, terimlerin günlük hayatımızda, dilimizde yer almasını sağlamak en önemli sorumluluklarımızdandır. Toplumların en büyük serveti dilleri olduğu gibi, kişinin de en büyük değeri ve serveti dilidir.
Dil ile, söz ile başlayan serüvenin çeşitli dönüşümler ile yaşamımızın en büyük parçası ve kaderimize bile dönüşebileceğini vurgulayan şu sözleri sürekli anımsamak gerekir!
Söylediklerinize dikkat edin,
düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin,
duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin,
davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin,
alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin,
değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin,
karakterinize dönüşür...
( Çin'li doktorlar, binlerce yıl öncesinden beri, hastalıkları saptamak için dil inceleme yöntemini kullanıyor. Günümüzde de doktorlar, teşhis için hastanın önce dilini muayene etmek istiyor. Dil, çok hızlı bir biçimde yeni hücreler üretir. Eğer gövdenin herhangi bir bölgesinde bir sorun varsa, dili inceleyen doktor bunu anlayabilir.
Çin'li doktorlar, dilin renginde ve görünüşündeki bazı değişikliklerin, bazı hastalıkların habercisi oldukları kanısında.
Örneğin, dilin ucundaki değişiklik, bir kalp sorununun habercisidir.
Dilin sağ kenarı, safra kesesiyle ilgili değişiklikleri simgeler.
Sol kenarı ise karaciğerdeki sorunların habercisidir.
Arka kısmı, böbrekler ve bağırsaklarla ilgili sorunları haber verir.
Aynanın karşısına geçin ve dilinizi alıcı gözüyle inceleyin. Size yardımcı olmak için bazı ipuçları verelim:
Dilinizin rengi soluksa, bu, kansızlık[anemi] işaretidir.
Dilin rengi koyu pembe olmuşsa, kan dolaşımında sorun var demektir.
Dilin ucu kırmızıysa kalp yangısı(iltihabı) var demektir.
( Bacakların, kollardan daha fazla etkilenmesidir. İLE Gövdenin aynı tarafındaki kol ve bacak etkilenmeleridir. [Kol tutulumu, genelde daha fazla olur.] İLE Tüm kol ve bacak etkilenmeleridir. )
( Kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bölüm. İLE/VE/||/<> Kulakzarı, çekiç, örs, üzengi kemiklerinin bulunduğu, dış kulakla iç kulak arasındaki bölüm. İLE/VE/||/<> İşitme sinirlerinin bulunduğu bölüm. )
( Bazı yiyecekleri tadarken ya da nesneyi temizlerken baş, işaret, orta ve yüzük parmağı yerine serçe parmağın kullanılması, daha az mikrop bulaştırma olanağı ve sağlık koşulları nedeniyle yeğlenebilir/yeğlenmeli. )
( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )
( COVID-19 relief for businesses
Message:
Hi,
Due to the current economic crisis, we're on a mission to help businesses.
If you could benefit from having more visitors on your website, we can help you immediately:
https://keywordtraffic.top/up/?=farklar.net
Because of COVID-19, we're offering a completely free trial, with the option to receive an additional 5,000-30,000 targeted visitors per month if you decide to keep going.
Katie Dematto
Targeted Visitor Specialist
Keyword Traffic Club
410 E Santa Clara Street Unit #814
San Jose, CA 95113
If you are unintersted in this type of marketing:
https://keywordtraffic.top/unsubscribe.php/?site=farklar.net )
( ... VE Uyku/rüya sırasında -düşük de olsa- parmağınızı gözünüze değdirme olasılığından dolayı gözün mikrop kapmaması için uyumadan önce elleri temiz tutmakta yarar vardır! )
( EL ile ABCDEF
( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır. El derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )
( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE
Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım deneyimi. )
( ŞEKKÂZ: İlişki sırasında girişten/duhûlden önce boşalan kişi. )
( SEXUAL EJACULATION vs./and EXCITABLE EJACULATION )
( Normal basınç ve sıcaklıkta, olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapmak özelliğinde olan akışkan nesne. İLE Tül. İLE Diş. | Dişle tutma, ısırma. )
( Gövdenin, omuzlarla, baş arasında kalan bölümü. | Şişmanlarda, çenenin altındaki tombulluk. İLE Çoğu değerli taş ve madenlerden ya da altın paradan yapılmış, boyna takılan takı. İLE Türk müziğinde, ince sol notasını andıran perde ve bir makam adı. )
( Kaburgalar, solunum örgenlerini, midenin ve bağırsakların üst kısımlarını âdeta bir kafes içine alır ve onları korur. Aynı zamanda, göğsün tüm incinmelerden etkilenmesinden kaçınmasında yardımcı olur. Kaburgalar, ek genişlik kazanma gereksinimini karşılamak, besin ve gazlarla dolu olan mideye yer sağlamak için göğsü genişletir. Göğüs ve solunum kaslarına gerekli yeri sağlar. Yaşamsal örgenlerin kolayca baskı altında kalmaması ve harap olmaması gerektiği için üstten yedi kaburga, ek bir örtü ve koruma sağlamak üzere, sternumla birleşmiştir. Sindirim örgenlerini örten kaburgalar, omurgadan çıkar fakat sternumla birleşmez, bundan dolayı ön tarafta görülmez. Kaburgalar yukarıdan aşağı doğru aşamalı olarak küçülür. Üst taraftaki kaburgaların ucları birbirine yakın ama aşağı taraftaki kaburgalarınki birbirinden biraz uzaklaşır. Kaburgalar, karaciğer ve dalağı da korur ve midenin tamamına geniş bir yer bırakır. Göğsü çepeçevre sarmış olan ilk yedi kaburga, göğüs kaburgaları olarak bilinir. Bu öbeğin ortasındaki kaburgalar, en geniş ve en uzun kaburgalardır. Uctaki kaburgalar, en ufak olanlardır. Kemikten kaburgaların ince karın zarını harap etmesine engel olmak ve onu korumak için bu kaburgaların ucu kıkırdaktandır. )
( Birinin, güvenlik güçleri tarafından belirli bir yerde ve belirli bir süre alıkonulması. | Denetleme. İLE Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm. )
( Yüzmede[özellikle suyun üstünde durmada], tutunma ve tırmanmada kolun gücüne değil bacakların gücüne ve olanaklarına yönelmek/odaklanmanın önceliği ve farkındalığı... )
( Omuzda taşınan, içine öteberi koymaya yarayan, kilim ya da halıdan yapılmış iki gözlü torba. | Omuza geçirilebilen tek gözlü bir çanta türü. | Eril üreme örgeni.[Güney İkizdere -Rize'de] İLE Korku ve saygı uyandıran görünüş. )
( Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ya da istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ya da düzgün aralıklarla yinelenen ses. )
( ... İLE Taramak. | Düz ve parlak bir kumaşın üzerinde bulunan tel tel iplik. Dokumanın taraktan geçirilirken kopan ipliklerinden oluşan kabartılar. | (Saç için) Dağınık, biçim verilmemiş, kabarık. | Taraz sözcüğü Anadolu halk ağzında daraz biçiminde de söylenir. Bu sözcüğün kökünde daralmak, sıkılmak, dağılmak, kopmak, üşümekten tüyleri dikilmek vb. anlamlar vardır. )
( Kişiler, fiziksel açıdan yorgun olduğunda, dürüst olmaya daha eğilimliler. Bu nedenle, gece geç saatte yapılan konuşmalarda, itiraflar daha sık oluyor. )
( Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak. İLE Saçları dökülmek, dazlaklaşmak. | Taşıt lastiklerinin, dişleri aşınıp yüzeyi düz bir duruma gelmesi. İLE Karpuz ya da kavunun ham olma durumu. | Başın tüysüz ya da dazlak olma durumu. | Bilgisizlik, görgüsüzlük. )
( Nesnelerde, uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan. | Enli ve gür kaş. | Yoğun, akıcılığı az olan. | Etli, dolgun. | Pes ses. İLE Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para ya da armağan, ağırlık. İLE Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü. )
( Bir kilogram suyun sıcaklığını, bir derece yükseltmek için gereken ısı miktarı. Normal atmosfer basıncında, ısınma ısısı 15 °C'lik suyunkine eşit olan bir nesnenin, bir gramının sıcaklığını 10 °C yükseltmek için gerekli ısı miktarına eşit olan ısı birimi. | Besinlerin, dokular içinde yanarak gövdenin sıcaklık ve enerjisini sağlama değerlerini gösteren ölçü. )
( Göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında, gövdenin her yanından gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da gövdeye dağıtan organ, yürek. | Kalp hastalığı. | Sevgi, gönül. | Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri. | Duygu, his. İLE Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme. İLE Düzme, sahte, geçmez para. | İşe yaramaz, tembel. | Yalancı, kendine güvenilmeyen. )
( ... VE/||/<> Kalbin üst bölümünde bulunan, sağdaki ana toplardamarlardan ve soldaki akciğer toplardamarlarından kanı alıp karıncıklara veren iki boşluğun adı. )
( Bel ya da göğüs kemiğinin eğrilmesi, raşitizm sonucu, sırtta ve göğüste oluşan tümsek. | Bazı hayvanların sırtındaki çıkıntı. | Gövdesinde bu tümsek bulunan kişi. | Sıkıntı, dert. İLE Yapı ya da eşyada dışarıya doğru eğrilme. | Ütü yastığı. )
( ... İLE/DEĞİL 250 bin kişide bir görüldüğü tahmin edilmektedir. Beklenilenden farklı bir kan öbeğiyle olan doğumda, Bombay olabilir şüphesiyle yaklaşılabilir. Yani, çiftlerin her birinin kanı 0 öbeği olduğu durumda, çocuğun kan öbeğininin A ya da B olması pek beklenmez, ancak bu tarz bir durumda çiftlerden herhangi birinin kan öbeğinin Bombay olma olasılığı üzerinde durulabilir. )
( [Turnike uygulamasında dikkat edilecekler...]
- Turnike uygulamasında kullanılacak malzemelerin genişliği en az 8 – 10 cm. olmalıdır.
- Turnike uygulamasında ip, tel gibi kesici malzemeler kullanılmamalıdır.
- Turnikeyi sıkmak için tahta parçası, kalem gibi malzemeler kullanılabilir.
- Turnike kanama duruncaya kadar sıkılır, kanama durduktan sonra daha fazla sıkılmaz.
- Turnike uygulanan bölgenin üzerine hiçbir şey örtülmez.
- Turnike uygulamasının yapıldığı saat bir kağıda yazılmalı ve yaralının üzerine asılmalıdır.
- Uzun süreli kanamalardaki turnike uygulamalarında, kanayan bölgeye göre 15-20 dakikada bir turnike gevşetilmelidir.
- Turnike uzvun koptuğu bölgeye en yakın olan ve deri bütünlüğünün bozulmamış olduğu bölgeye uygulanır.
- Turnike, kol ve uyluk gibi tek kemikli bölgelere uygulanır, ancak ön kol ve bacağa el ve ayağın beslenmesini bozabileceği için uygulanmaz. Uzuv kopması durumlarında, ön kol ve bacağa da turnike uygulanabilir. )
( [Boğucu Sargı (Turnike) Uygulama Tekniği]
- İlk yardımcı, eline, geniş, güçlü ve esnemeyen bir sargı alır.
- Şerit yarı uzunluğunda katlanır, uzuv, etrafına sarılır.
- Bir ucu halkadan geçirip çekilir ve iki ucu biraraya getirilir.
- Kanamayı tamamen durduracak yeterlikte sıkı bir bağ atılır.
- Sargının içinden sert nesne[kalem gibi] geçirilir ve uzva paralel konuma getirilir.
- Kanama durana kadar sert nesne döndürülür.
- Sert nesne, uzva dik konuma getirilerek sargı çözülmeyecek biçimde sabitlenir.
- Hastanın/yaralının giysisinin üzerine, adı ve turnikenin uygulandığı zaman[saat ve dakika] yazılı bir kart iğnelenir.
- Çok sayıda yaralı olduğunda, yaralının alnına rujla ya da sabit kalemle "turnike" ya da "T" harfi yazılır.
- Hasta/yaralı, pansuman ve turnikesi görülecek biçimde battaniye ile sarılır.
- Turnike, 15-20 dakika aralıklarla gevşetilir, sonra tekrar sıkılır. )
( [Uzuv Kopması Varsa]
- Kopan parça, temiz, su geçirmez, ağzı kapalı bir plastik torbaya yerleştirilir.
- Kopan parçanın konduğu torba, buz içeren ikinci bir torbanın içine konulur.
- Kopmuş uzuv parçasının konduğu plastik torba, ağzı kapatıldıktan sonra içinde 1 ölçek suya 2 ölçek buz konulmuş ikinci bir torbaya ya da kovaya konulur. Bu biçimde, kopmuş uzuv parçasının buz ile doğrudan teması önlenmiş ve soğuk bir ortamda taşınması sağlanmış olur.
- Torba, hasta/yaralı ile aynı araca konulur, üzerine hastanın adı ve soyadı yazılır, en geç 6 saat içinde sağlık kuruluşuna gönderilir.
- Tıbbi birimler haberdar edilir[112]. )
( Gövdeyi omuzların üstünden çepeçevre saracak biçimde yapılan bir tür üst giysisi. | Kadınların giydiği kolsuz üstlük. İLE İçi gaz, sıvı ya da katı herhangi bir nesneyi alabilen oyuk nesne. | Kap kacak. | Türlü şeylerin taşınması ya da saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vb. | Kapak, cilt. İLE Aşık kemiği. )
( Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması. | Karlı bir alana bakma sonucu kamaşmış (göz). İLE Ark. | Arklar arasında kalan toprak parçası. | Sabanla açılan çizi. )
( Gövdenin çeşitli örgenleri içinde bulunan boşluk. İLE Kalbin alt bölümünde bulunan ve biri sağdaki akciğere kan pompalayan, öbürü soldaki akciğerden gövdeye pompalanacak kanı alıp gövdeye göndermeye yarayan iki boşluk. )
( Gözün üstünde ve alnın altında bulunan kıllar. İLE Kemerli ve çıkıntılı şey ya da yer. İLE Tellerden oluşan ve kasılarak gövde devimlerini sağlayan örgen ve bu örgenin telsi dokusu. )
( Kumaş deseni. İLE Göz kenarlarındaki kırışıklık. İLE Ispanakgillerden, yaprakları kaz ayağına benzeyen bir bitki [Lat. CHENOPODIUM | Fr. ALISME | Ar. RİCL-ÜL-VEZZ]. İLE Çok kollu çengel. | Çaprazlama yapılan teyel, Hristo teyeli. | İki ayrı yolun birleşip tek yol hâline geldiği kavşak. | İki ucundan herhangi bir yere bağlanmış bir halatın, başka bir halatla ortasından terazilenmiş durumu. İLE Açık turuncu renk. | Bu renkte olan. )
( Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan ya da örgüden küçük torba. | Bu küçük torba miktarında olan. | Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap. | Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, gövdeyi ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde bez. | Birinin mal varlığı. | Organizmanın bazı boşlukları. | Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik. | Beş yüz kuruşluk para birimi. İLE Kısa, kestirme yol. İLE ... )
( Organizmanın bazı boşlukları. İLE İç kulakta, yarım daire kanallarına bağlı küçük kese. | Bitkilerde yüzmeyi kolaylaştıran, tulum biçiminde küçük kese. )
( Güçlü birinin, yasaya ya da vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, zulüm. İLE/ Açlık nedeniyle midede duyulan eziklik. | Herhangi bir nedenle gövdede duyulan kırıklık. | İnce ince doğranmış küçük parça. )
( "Acüz", omurgamızdaki "kuyruk sokumu" dediğimiz son kemiğin adıdır. Yani soğuğun kuyruk sokumuna kadar duyumsanmasından dolayı böyle bir benzetme olmuş. Bu sözcük, Arapça'da kocakarı anlamına gelen "acüze" sözcüğü ile karıştırılınca, bir de üstüne bu soğuklarda çok fazla yaşlı kadının yaşamını yitirmesi söz konusu olunca, deyim, halkın ağzında "kocakarı soğukları" olarak kalmış. )
( Mart ayının ortalarında[11-17 Mart arasında] buz gibi bir soğuk getiren hava durumu. )
( Bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm. | Kök sap, kök. | Bazı şeylerde dip bölüm. | Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane. | Dip, temel, esas. | Kaynak, köken. | Birini bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü. | Sözcüğün her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü. | Olağan koşullarda çevresinden yalıtılamayan ancak çok çeşitli tepkimeyi nitelik değiştirmeden kalabilen atom kümesi. | Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek ya da birleşik değer. İLE Sazı kurmaya yarayan burgu. | Sap. İLE Bitkilerde döllenme sonunda yumurtacıktan oluşan ve yeni bir bitki oluşmasını sağlayan tane. | Soy sop, döl, nesil, sülale. | Ortaya bir sonuç çıkaran, bir sonucun oluşmasına sebep olan şey. | Spermatozoit. )
( İnsan gövdesinde, omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm. İLE Giyside gövdenin bu bölümünü saran parça. | Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç ya da metal parça. | Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal. | Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü. | Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça. | Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri. İLE Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, şube, branş. | İş takımı. | Kanat. | Dizi, düzen. )
( Kıç. | Zaman ya da sıra bakımından daha sonra gelen. İLE "Kokan göt!" anlamına gelen sövgü. İLE "Seni gidi yüreksiz/gulam/oğlancı!" anlamına gelen sövgü. )
( kısa ve ani kasılmalar.[Saniyeler ya da bir iki dakika sürebilir. Kramplara stres, vitamin eksikliği, tiroid işlev denemelerindeki bozukluklar, yorgunluk, aşırı egzersiz, kafein(kahve) tüketimi gibi çok sayıda etmen neden olabilir.] İLE Uzun süren kasılmalar.[Ancak nörolog tarafından tanınabilir. Bu nedenle, uzun süren kasılmaları olanların nöroloğa başvurması ve taramalarının yapılması gerekmektedir.] )
( Omurganın alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemiği ile eklemlenen, önden arkaya doğru yassı, üçgen biçiminde kemik. İLE/VE/||/<> İnsanda omurganın alt ucunun bitim yeri. )
( ... İLE Afrika'nın dağlık bölgelerinde, sürüler durumunda yaşayan, uzun ya da kısa kuyruklu türleri olan maymunlar. | Çirkin ve arsız kişi. | Maskara. )
( Bu bezler, birlikte çalışarak ter üretir. Birçok memeli türde, sebasöz ve apokrin bezleri, baskın ter bezleridir ve kıl köklerine yakın bir yerde bulunur. Bu bezlerin salgıları, kılları; yağlı, bazen köpüren bir karışım haline getirir. )
( Kürkü olmamasının yanı sıra, insan, olağanüstü sayıda ekrin bezi sahibidir. Bu sayı, 2 milyon ile 5 milyon arasında değişkenlik gösterir ve günde 12 litreye kadar ince, sulu ter üretilebilmesini sağlar.
Ekrin bezleri, kıl kökleri yakınında kümelenmez, bunun yerine deri yüzeyine görece yakın bir yerde bulunur ve küçük delikler[porlar] aracılığıyla ter boşaltımı yapar. Çıplak derinin ve sulu terin bu kombinasyonu, terin doğrudan kürkte birikmesinden çok doğrudan çıplak deride birikmesine neden olur ve insanın aşırı ısınmasını engeller. Bu soğutucu sistemimiz sayesinde, sıcak bir günde yapılacak bir maratonda, atlara üstünlük sağlayabiliriz. )
( Azı dişi. İLE Değersiz, hiç sayılan, önemsiz, çok küçük şey. | Recâizâde Ekrem'in 1886'da basılmış, Fransızca'dan yaptığı çevirileri içeren bir kitabı. İLE Onulmaz hastalık. )
( Kaybedilen örgenlerin desteklenmesinde ve düzeltilmesinde yardımcı olan araçlar. İLE/VE/||/<> Herhangi bir örgen kaybı yaşandığında oluşturulan yapay örgenler. )
( Elin/kolun ucuyla ayanın başladığı beş uzantı/çıkıntı. İLE/VE/||/<>/> Parmakların dibiyle bilek arasındaki iç bölüm. İLE/VE/||/<>/> Parmakların içi ve aya bölümü. İLE/VE/||/<>/> Parmak uclarından omuz başına kadar uzanan bölüm.
)
( ELGE/ELİGE/ELİG/ELEG/ELEK: Elemek[: parmaklar arasından geçirmek] | İlk elek.[Daha sonraları elek görevini gören nesneler ve araçlar üretilmiştir.] )
( Boyun, ense kökü. İLE Üzengi. | Büyük bir kimsenin katı, önü. | Türk müziğinde kullanılmış usullerden biri.[Zamanımıza kalmış bir örneği bulunmamaktadır.] )
( Can, nefes. | Canlılık, duygu/his. | En önemli nokta, öz. | İspirto gibi uçucu gaz. | Melek, cin, hayali varolan. | Türk müziğinde en az beş-altı yüzyıllık bir mürekkep makam.[Zamanımıza kalmış bir örneği bulunmamaktadır.] İLE Yanak, yüz/çehre. | Anka kuşu. | Anka kuşuna adına verilen satranç taşlarından biri. | Dizgin. | Taç. | Taraf, yön. | Hasırotu. )
( Kıllar. İLE İşaret, iz, alâmet. | Ayırıcı işâret, ayırdedici âdet. | Hacı olmak için Mekke'de yapılann tören/ler. İLE "İyi, üstünlük veren işâret, âdet" anlamlarında gelerek birleşik sözcükler meydana getirir.[MERHAMET-ŞİÂR: Merhametli. | ŞÖHRET-ŞİÂR: Ünlü.] )
( Duyu ve hareket uyarılarını, beyinden örgenlere, örgenlerden beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet. İLE/VE/||/<> Canlı varolanlarda kanın ya da besleyici sıvıların dolaştığı kanal. İLE/VE/||/<> Damarlarda dolaşan kanla, doku öğeleri arasında aracı görevi yapan, kan plazması ve lenfositten oluşan saydam, sarı renkte bir sıvı. )
0 - Terminal
I – Olfaktör
II – Optik
III – Okülomotor
IV – Troklear
V – Trigeminal
VI – Abdusens
VII – Fasiyal
VIII – Vestibülokoklear
IX – Glossofaringeal
X – Vagus
XI – Aksesuar
XII – Hipoglossal )
( Kimyacı Lavoisier, 1781'de yanmanın oksijenle olanaklı olan kimyasal bir işlem olduğunu ortaya koyar, ayrıca oksijenin soluk alma yoluyla gövdede yandığı anlaşılır.
FaRkLaR [Karıştırılmaması Gerekenler]
- TRACT: Solunum sistemi.
( Solunum sistemi, sağ ve sol olmak üzere iki akciğerden oluşur ve bunlar mediastin ile ayrılırlar. )
( Toplardamar kanını atardamar kanına çevirirler. )
- SAĞ AKCİĞER ile/ve SOL AKCİĞER
( 3 lob vardır.[üst-orta-alt] İLE/VE 2 lob vardır.[üst-alt] )
- YARIKLAR ile/ve LOBLAR
- ANAXIMENES
- SOLUK BORUSU ile YEMEK BORUSU
( WEASAND/TRACHEA with ESOPHAGUS )
- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( [Ar.] MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )
- SOLUK ile İLK SOLUK(GASPING)
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin şekilde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( [Ar.] NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE with EXPIRATION/EXHALE )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. )
( Repetition will stabilise your breath. )
- SOLUK ALMA ile/ve/değil SOLUK VERME
( [Ar.] ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK
- EUPNE ile APNE
( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )
- APNE ile ASFİKSİ
( Solunumun durması. İLE Oksijen yetersizliğinden dolayı boğulma. )
- HIPOPNE ile HIPERPNE
( Solunum derinliğinin azalması(yüzeysel solunum). İLE Solunum derinliğinin artması. )
- TAKIPNE ile BRADIPNE
( Solunum sayısının artması. İLE Solunum sayısının azalması. )
- HİPOVENTİLASYON ile HİPERVENTİLASYON
( 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalması. İLE 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması. )
- ANOKSİ ile HİPOKSİ
( Dokuda oksijen(O2) yokluğu. İLE Dokuda oksijen(O2) azalması. )
- ANOKSEMİ ile HİPOKSEMİ
( Kanda oksijen(O2) yokluğu. İLE Kanda oksijen(O2) azalması. )
- HİPERKAPNİ ile AKAPNİ ile HİPOKAPNİ
( Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) artması. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) yokluğu. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) azalması. )
- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK
( [Ar.] NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )
( TO SNEEZE/STERNUTATION with TO COUGH )
- HAPŞIRMA ile AKSIRMA
- SUÂL-İ DÎKÎ ile SUÂL-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- HIÇKIRIK: Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla yinelenen ses.
( FUÂK, ŞEHÎK[Ar.], NUHÂT: Hıçkırma. | HICCUP[İng.] | SCHLUCKAUF[Alm.] | HOQUET/SANGLOT[Fr.] | SINGHIOZZO[.] | [İt.] | HIPO[İsp.] )
- NEHM[Ar.]: Horlayarak soluma, hırıltılı soluk alma.
- SOLUK DARLIĞI/DİSPNE
( [Ar.] ZÎK-I NEFES ile/ve ZÎK-İ SADR[: Göğüs darlığı.] )
( DYSPNEA )
- SOLUK BORUSU YANGISI(İLTİHABI): TRAKEİT
Solunum, sağlıklı olma ve iyileşmede temel anahtarlardan birisidir ve
soluk almadan tam olarak yararlanmak için tüm yeteneklerimizi
kullanmamız gerekir. "İnsanlara kendiliğinden iyileşmeye ulaşabilmeleri
için tek bir şey yapmalarını söylemek zorunda kalsaydınız söyleceğiniz
şey ne olurdu?" diye sorulsa şu yanıtı vermek gerek. "Soluğunuzla çalışın!"
Bazı soluk alma tekniklerini gözden geçirelim;
1.) Soluk Alma Gözlemi: Soluk alma sistemlerinden en basit olanı onu gözlemlemek,
herhangi bir şekilde etkilemeye çalışmadan soluk alma temponuzu
zihninizle izlemekten başka bir adım atmamaktır. Bunu sağlamak için;
1) Rahat bir pozisyonda dik, gözleriniz hafif kapalı olarak oturun.
2) Dikkatinizi soluğunuza yoğunlaştırın ve mümkünse aşamalar arasındaki
değişiklikleri takip ederek, içe çekip dışa vererek soluk temponuzun
ritmini izleyin.
Bunun her gün beş dakika boyunca uygulanması yerinde olur. Dikkatinizi
soluk temponuzda yoğunlaştırıp onu izlemekten başka bir amacınız
olmamalı. Soluğunuz nasıl değişirse değişsin, titreşimler çok küçük
olsa bile, onları izlemeye devam edin. Bu temel bir meditasyon biçimi,
bir gevşeme yöntemi ve beden ile zihni uyumlaştırmaya başlamanın bir
yoludur.
2.) Dışa Vererek Başlama : Soluk alma süreklidir, başı ya da
sonu yoktur, ama doğrusu, bir soluğun içe çekerek başladığı,
dışa vererek sona erdiği gibi bir düşüncemiz de vardır. Bu
yaklaşımı tersine çevirmeye çalışalım. Beş dakikalık Soluk
Alma Gözlemi`nin sonunda bunu deneyin. Yine, dikkatinizi onu
etkilemeye çalışmadan soluk almaya yoğunlaştırın, ama soluğu
dışa vermeyi her yeni soluğun başlangıcı olarak deneyin. Bunu
sadece bir dakikalığına yapın. Bu şekilde tersine çevrilmiş
soluk almanın ne kadar farklı olduğunu göreceksiniz. Soluk
almaya dışa vererek başladığınız zaman, kendinizi soluğunuza
çok daha yakın hissedip, pasif biçimde izlemektense aktif
biçimde onunla içiçe olduğunu düşünebileceksiniz.
Bu yön değişikliğini yapmanın önemli bir psikolojik nedeni
var: Soluğu dışa vermeyi denetleme potansiyeliniz soluğu içe
çekmeyle kıyaslandığında daha fazladır. Çünkü ciğerlerinizden
çıkan havayı sıkıştırmak için kaburgalarınız arasındaki
iradenizle yönlendirdiğiniz kasları kullanabilirsiniz ve bu
kas sistemi havayı içeri çekerken kullanılandan çok daha
güçlüdür. Dışarı daha fazla hava verdiğinizde, kendiliğinden
içeriye daha fazla hava alırsınız. Solunum, derinleştirmek
istenilir bir şeydir ve bunu yapmanın en kolay yolu da soluğu
dışa vermeyi her ayrı soluğun ilk kısmı olarak düşünmeye
başlamak, soluğu içe çekme konusunda hiçbir kaygı duymamaktır.
Çin abecesinde "soluk"un iki parçası vardır; bunların birisi
"dışa verme", diğeri ise "içe çekme" anlamına gelir ve dışa
verme önce gelmektedir.
3.) Kendinizi Soluğunuza Bırakma : Bu egzersiz en iyi biçimde sırt
üstü yatarken yapılır, böylece uyurken ya da yeni uyanmış bir halde
de denemek isteyebilirsiniz.
1) Gözlerinizi kapatın, kollarınızı bedeninizin yanında tutun ve
dikkatinizi onu etkilemeye çalışmadan soluk almanızda yoğunlaştırın.
2) Şimdi soluğunuzu her içeri alışınızda evrenin rüzgarının size
doğru estiğini, her dışarı verdiğinizde ise geri çekildiğini
hayal edin. Soluğun pasif alıcısı olduğunuzu düşünün. Evrenin
soluğu sizin içinize girdikçe, bırakın bu soluk, el ve ayak
parmaklarınızın uçlarına kadar bedeninizin her parçasına işlesin.
3) Soluğu on defa dışa verip içe çekmeniz süresince algılamanızı
durdurmaya çalışın. Bu işlemi günde bir defa yapın.
4.) Gevşeme Soluğu : Dilinizi yoga pozisyonuna getirin;
Diinizin ucunu üst ön dişlerinizin iç yüzeyine değdirin,
sonra minesine, dişiniz ile ağzınızın üstü arasındaki yumuşak
dokuya dayanana kadar dişlerinizin üstüne kaydırın. Tüm egzersiz
boyunca dilinizi orada tutun. Tamamen ağzınızdan,
duyulabilir bir ses çıkararak (bir whoosh sesi),
dışarı soluk verin ve soluk alın. Ağzınızı kapatın ve (içinizden) 4'e
kadar sayarak sakince burnunuzdan içeri soluk alın. Sonra soluğunuzu 7'e kadar sayarak
tutun. Son olarak, sekize kadar sayıp ağzınızdan ses çıkararak
soluk alın. Bu bir soluk döngüsünü oluşturur. Toplam dört defa
tekrarladıktan sonra her zamanki gibi soluk alın. Diliniz o haldeyken
dışa soluk vermekte zorlanıyorsanız dudaklarınızı büzmeyi deneyin;
bunu yapmayı kısa sürede öğrenebilirsiniz. Egzersizi yapma hızınız
burada önemli değildir. Önemli olan, "içe çek, tut, dışa ver"
şeklindeki 4-7-8 oranını takip etmektir. Soluğunuzu
rahatça uzun bir süre tutabilmeniz sizi sınırlayacağından, sayınızı
buna göre ayarlayın. Bu egzersizi yaparken yavaşlatabilirsiniz, ki
bu da istenilir bir şeydir. Bunu en azından günde iki defa yapın.
Gevşeme Soluğu`nu herhangi bir yerde yapabilirsiniz, ancak bir
yerde oturuyorsanız dik durmaya çalışın. Akşamları yatağa giderken,
uyumadan hemen önce yapmanızı salık veririz. Gece uyanırsanız da
tekrar uyumanızı, düşüncelerinizden kopup duygusal çalkantılar
yaşamamanızı sağlar. Ayrıca sinir sistemine harika etkilerde bulunur.
Özel olarak da, içselleşmiş kaygıyı azaltıp, sindirim, dolaşım ve diğer
sistemlerin daha uyumlu biçimde işlemesini sağlayarak sempatik-parasempatik
sinir sisteminin faaliyetlerinin hızını düzenliyor. Bu çalışmanın
yararları süreç içinde ve katlamalı olarak ortaya çıkar, en sonunda
tüm sinir sisteminin daha sağlıklı biçimde işlemesini sağlar.
Ayrıca kan basıncının yükselmesi, ellerin üşümesi, bağırsakların
tahriş olması, kalp aritmileri görülmesi, düzensiz anksiyete ve
panik ile birçok yaygın hastalıkta da özel bir tedavi işlevi görür.
Bu yöntem en etkili ve süreli gevşeme yöntemlerinden biridir.
5.) Uyarıcı Soluk : Bu egzersiz gevşetici olmaktan ziyade uyarıcıdır.
Dolayısıyla bu teknikten kendinizi uyuşuk ya da zihinsel bakımdan
tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmak amacıyla yararlanabilirsiniz.
1) Dik durarak ve gözleriniz kapalı olarak rahatça oturun ve gevşeme
soluğunda tanımlandığı şekilde dilinizi yoga pozisyonuna getirin.
2) Ağzınızı hafif kapalı tutarak burnunuzdan hızla soluk alıp verin.
Soluğu içe çekme ve dışa verme eşit sürede ve kısa olmalı, köprücük
kemiğinin hemen üstünde, boynunuzdaki kasların ve diyaframınızın
gerildiğini hissetmelisiniz. (Hareketliliği hissetmek için ellerinizi
bu bölgelere koymayı deneyin.) Göğsün hareketi, hava basan bir körük
gibi hızlı ve mekanik olmalıdır. Aslında bu egzersizin Sanskrit adı
da "körük soluğu" anlamına gelmektedir. Hem içe çekerken hem dışa
verirken soluk alışınızın sesi duyulmalıdır. Eğer rahat olarak
yapabiliyorsanız hızı saniyede üç devire çıkarabilirsiniz.
Bu egzersizi ilk denemede sadece onbeş saniye süreyle yapın, daha sonra
her zamanki gibi soluk alın. Her seferinde süreyi beş saniye kadar
artırın ve tam bir dakikaya ulaşmaya çalışın. Bu gerçek bir egzersizdir.
Dolayısıyla kullandığınız kasların yorulduğunu hissedebilirsiniz.
(Kuşkusuz bu egzersiz kaslarınızı kuvvetlendirecektir.) Ayrıca başka
birşeyi daha hissetmeye başlayacaksınız: Her zamanki gibi soluk
almaya döndüğünüzde bedeninizde belli belirsiz ama kesin bir enerji
hareketi olacaktır. Belki, bunu kollarınızda bir titreme ya da
karıncalanma olarak hissedebilirsiniz. Bunun yanında kendinizi
daha uyanık hissedebilir ve yorgunluğunuzun kalmadığını görebilirsiniz.
Bu olay, aşırı karbondioksit vermenin sonucunda psikolojik değişikliklere
yol açan, hızlı hızlı ve derin soluk alma durumu değildir. Körük
soluğunu tam bir dakika sürdürebilmeniz durumunda, bunu öğleden sonraları,
kendinizi canlandıracak kafeinli bir içecek yerine deneyin. Bu yöntemin
yararını özellikle araba kullanırken uyuklamaya başladığınız durumlarda da
görürsünüz. Ayrıca bu egzersizi üşüdüğünüzü hissettiğiniz zaman kendinizi
ısıtmak için kullanabilirsiniz. Bu egzersizi ne kadar çok yaparsanız,
onun yarattığı enerjinin o kadar çok farkında olursunuz.
Bu sistemleri bir kere daha gözden geçirelim ve bundan sonraki
günlük yaşantınızda nasıl kullanabileceğinizi özetleyelim.
Soluk Gözlemi gevşemenize yardımcı olacak bir meditasyon pratiğidir ve
soluk alma tekniği yoga geleneğinin eski bir tekniğidir. Düzenli yapma
alışkanlığını edinirseniz kendi adınıza büyük bir kazanç
olacaktır. Günde beş dakika yapılması istenmişti bu nefes gözleminin
tanımında ancak istediğiniz kadar yapmakta da tabii ki serbestsiniz.
Bu uygulamayı sabahları beş dakika yapmanızı özellikle salık veririm.
Bu süreyi artırırsanız kendinize daha uygun şekillerde düzenleyebilirsiniz.
Soluğu tersine çevirme tekniği, soluk alma kapasitenizin gelişmesine
katkıda bulunarak sağlığınızı genel olarak olumlu yönde etkileyecektir.
Bu tekniği günde bir dakika yapmanız salık verilmişti fakat her
aklınıza gelişinde ya da her boş zaman bulduğunuzu düşündüğünüzde de
yapabilirsiniz. Bunu beş dakikalık Soluk Gözlemine dahil etmeniz de
olanaklıdır.
Kendinizi Soluğunuza Bırakma tekniğinde, günde bir defa yapmanız istenilen
zihinde canlandırma oyunu da her yerde ve her zaman yapılabilir,
yalnız gece yatmaya gittiğinizde ya da sabah ilk uyandığınızda
yattığınız yerden yapmak daha kolayınıza gelebilir.
Gevşeme Soluğu, her biri dört soluk alıp vermeden oluşan en az iki
seansı gerektirmektedir. Bu egzersizi günde iki kere ve sekiz
devire çıkarmanız daha yerinde olur. Kuşkusuz bu egzersizi kendinizi
kaygılı, morali bozuk ya da fiziksel bir sıkıntı çektiğiniz herhangi
bir zamanda da yapabilirsiniz, fakat iki seansı zorunlu bir asgari
ölçü olarak benimsemenizde ısrar etmek gerekir. Bu egzersizlerden birini
sabahları, doğal olarak meditasyon konumuna getirdiğnden, meditasyon
yapmadan önce de tercih edebilirsiniz.
Uyarıcı Soluk da her zaman yapılabilir. Kendinizi uyuşuk ya da
zihinsel açıdan tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmanız açısından
son derece yararlı bir egzersizdir ancak bunu her koşulda günde
en az bir defa yapmanızı öneriyorum. Gevşeme Soluğu`ndan önce yapmak da
sizi daha kolay biçimde bir meditasyon ortamına getireceğinden sabah
ritüellerinizle birleştirmeniz de uygun olacaktır.
Bu beş soluk egzersizini şu şekilde düzenleyebiliriz:
Sabah :
Uyarıcı Soluk
Gevşeme Soluğu (uyarıcı soluğun hemen arkasından)
Soluk Gözlemi (asgari beş dakika ve gevşeme soluğunun hemen arkasından)
Soluğu İçe Çekme ve Dışa Vermeyi Tersine Çevirme
Yatarken :
Kendinizi Soluğunuza Bırakma (on soluk)
Gevşeme Soluğu (on soluğun hemen arkasından)
Bunların hepsi on dakika bile sürmezken, sağlığınızda önemli
gelişmeler sağlamanıza yarayabilir. Bu sistemleri seveceğinizi
ve gece seansından sonra harika bir uykuya dalacağınızı düşünüyorum.
Soluk alma çalışmasının yararlarının günlük uygulamalara bağlı
olduğunu, yavaş yavaş ve katlamalı biçimde artarak görüldüğünü
unutmayın.
ANDREW WEIL`in
"8 HAFTADA İDEAL SAĞLIK"
adlı kitabından
SOLUK ALMANIN GÜCÜ : Sağlığın temeli, sağlıklı bir kan dolaşımıdır.
Çünkü dolaşım sistemi oksijen ve besinleri vücudun tüm hücrelerine
taşıyan sistemdir. Sağlıklı bir dolaşım sistemine sahipseniz, uzun ve sağlıklı
bir yaşamınız olacak demektir. Sistemin çevresi dolanımdaki kandır. Bu
sistemin kontrol düğmesi nedir? Kontrol düğmesi soluk almadır. Bedeninize
uygun şekilde oksijen verebilirseniz; bu oksijen her hücrenin elektriksel sürecini
uyaracaktır.
Bedenin nasıl çalıştığına biraz daha yakından bakalım. Soluk almak
sadece hücrelerin oksijenlenmesini kontrol etmez, aynı zamanda bedeni koruyan
beyaz hücreleri içeren lenf(akkan) sıvısının akışını da ayarlar. Lenf
sisteminin görevi nedir? Bazıları onu vücudun kanalizasyon sistemi
olarak düşünürler. Şimdi lenf sisteminin nasıl çalıştığına bakalım.
Kan kalpten atardamarlar aracılığıyla ince, geçirgen kılcal damarlara
pompalanır. Kan kılcal damarlara oksijen ve besin taşır ve bunlar hücrelerin
etrafında bulunan akkana(lenf sıvısına) geçirilir. Hücreler gereksinimi olan
şeyleri bilecek kadar akıllı ya da çekicidir. Hücre kendi sağlığı için gerekli
olan besin ve oksijeni alır, bir kısmı tekrar kılcal damarlara dönecek olan
toksinleri(zehirleri) dışarı atar. Fakat ölü hücreleri, kan proteinlerini ve
öteki zehirli maddeleri dışarı atma görevi lenf sisteminindir. Lenf sistemi de derin
soluk almakla eyleme geçirilebilir.
Hücrelerin oksijen miktarını kısıtlayan fazla sıvı ve çok miktardaki toksik
madde; lenf sistemi tarafından dışarıya atıldığı için bedenin hücreleri lenf
sistemine bağlıdır. Sıvı, kan proteinleri hariç, ölü hücreleri ve diğer zehirli
maddeleri nötralize ve tahrip eden lenf bezlerinin içinden geçer. Lenf sistemi ne kadar
önemlidir? Lenf sistemi yirmi dört saat çalışmazsa, hücrelerin etrafında oluşan fazla
sıvı ve kan proteinleri yüzünden insan ölür.
Kalp, dolanımdaki kanın pompasıdır, fakat lenf sistemi böyle bir pompaya sahip
değildir. Lenflerde kalbin görevini, kas hareketleri ve soluk alma yerine getirir.
Etkin bir lenf ve bağışıklık sistemiyle birlikte sağlıklı bir kan dolaşımına sahip olmak
istiyorsanız; bu sistemleri harekete geçirecek şekilde derin soluk almak
zorundasınız.
Meşhur bir lenf uzmanı olan Dr. Jack Shields son zamanlarda bağışıklık sistemi üzerinde
ilginç çalışmalar yapmıştır. Shields insan bedenin içine koyduğu kameralarla lenf sistemini
temizleyen uyarıcıların neler olduğunu gözlemiştir. Bu görevi en iyi şekilde diyaframa
alınan derin soluğun yerine getirdiğini görmüştür. Derin soluk, vakum gibi kan dolaşımı
aracılığıyla lenfi çeker ve bedenin toksinleri yok etme hızını artırır. Gerçekten de derin
soluk ve alıştırmalar bu süreci on beş kat daha hızlandırabilir.
Bu bölümde anlatılanlardan sadece derin soluk almanın önemini anlayıp
uygulamak bile beden sağlığını önemli oranda artırabilir. Yogada soluk
almanın üzerinde bu kadar çok durulması bu yüzdendir ve derin soluk alma
kadar bedeni temizleyen başka hiçbir şey yoktur.
Sağlıklı olmada soluk almanın çok önemli olduğunu kavramak için sağduyunun
çok zorlanması gerekmez. Sadece önemi üzerinde biraz düşünmek yeterlidir.
Nobel ödüllü Dr. Otto Warburg oksijenin hücrelere etkisi üzerinde çalışmıştır.
Warburg sağlıklı ve normal hücrelere verilen oksijeni azalttığında;
bu hücrelerin habis haline dönüştüklerini gördü. Daha sonra benzer bir çalışmada
Dr. Harry Goldblatt hiçbir hastalığı olmadığı bilinen farelerin denek olduğu bir
deney yaptı. Deneyinde yeni doğmuş farelerden alınan hücreleri üç gruba ayırdı.
Deney tüpüne aldığı bir grubu otuz dakika oksijensiz bıraktı. Birkaç
hafta sonra bu hücrelerin bir çoğu öldü, kalanlardan bir kısmının hareketleri
yavaşladı ve geriye kalanlar da habis hücre görünümünü alacak şekilde yapılarını
değiştirmeye başladılar. Bu arada diğer iki grup hücre de sürekli atmosferik
koşullarda oksijen alabilecek şekilde deney tüplerinde incelemeye alındılar.
Otuz gün sonra Dr. Goldblatt bu hücreleri üç ayrı grup fareye enjekte etti. İki
hafta sonra iki normal grup hücrenin enjekte edildiği farelerde herhangi
bir anormallik görülmedi. Ancak oksijensiz bırakılan hücrelerin enjekte edildiği
farelerde habis büyümenin gerçekleştiği görüldü. Bir yıl sonra aynı fareler
tekrar gözlendiğinde habis büyümenin devam ettiği, normal hücrelerin ise normal
kaldığı gözlendi.
Bu deney bize ne anlatıyor? Araştırmacılar hücrelerde habis ya da kanser oluşumunda
temel etkenin oksijen azlığı olduğuna inanmaktadırlar. Oksijen azlığının hücrelerin
yaşam kalitesini etkilediği kesindir. Sağlığımızın kalitesi de hücrelerimizin
kalitesine bağlıdır. Bu nedenle sağlık için ilk öncelik, soluk almaya verilmelidir.
Sorun birçok kimsenin nasıl soluk alınacağını bilmemesidir. Üç Amerikalıdan
biri kansere yakalanmaktadır. Fakat yedi Amerikalı atletten ancak biri
kansere yakalanmaktadır. Yukarıdaki deneyler bu durumu açıklığa kavuşturmaktadır.
Atletler dolaşan kana en hayati elementi, yani oksijeni vermektedir. Bir diğer
açıklama da lenf sisteminin hareketini uyararak bağışıklık sisteminin
en üst düzeyde çalışmasını sağlamaktadır.
Sistemi temizlemek için en etkin soluk alma şekli nedir? Bir birim
zamanda soluk alıyorsanız; dört birim zaman da içinizde tutmalısınız, iki birim
zamanda dışarı vermelisiniz. Dört saniye soluk alıyorsanız; on altı saniye
içinizde tutup, sekiz saniyede dışarı vermelisiniz. Soluğu niçin bir birimde
alıp iki birimde veriyorsunuz? Lenf sistemi aracılığıyla toksinleri atmak için.
Soluğu niçin dört birim tutuyorsunuz? Kan ve lenf sistemini tam olarak
oksijenlendirmek için. Soluk alırken kan sisteminden vakumda olduğu gibi tüm
toksinleri dışarı atabilmek için karın bölgesinin en altına soluk almaya başlanmalıdır.
Spordan sonra ne kadar açlık hissedersiniz? Beş kilometre koştuktan hemen sonra
oturup kocaman bir biftek mi yersiniz? Şüphesiz hayır. Spordan hemen sonra derin derin
soluk alırız. Çünkü o anda bedenin en çok gereksinim duyduğu şey oksijendir. Bu nedenle
sağlıklı yaşamanın ilk prensibi derin soluk almaktır. Günde en az üç defa yukarıdaki
kurala göre on derin soluk almalısınız. Soluk alışlar burundan, verişler ağızdan yapılmalıdır.
Uzun süre soluk alacağım diye kendinizi zorlamamalısınız. Bu süre, zamanla yavaş
yavaş artacaktır. Günde en az üç defa on derin soluk almaya başlarsanız; sağlığınızda
büyük gelişmeler olacağını göreceksiniz. İyi soluk almanın sağladığı yararı sağlayacak
hiçbir vitamin ilâcı ya da yiyecek yoktur.
Genel olarak soluk almanın uygun yollarından birisi de havayla alıştırma yapmak
anlamına gelen aerobik yapmaktır. Koşmak güzel, fakat streslidir. Yüzmek mükemmeldir.
Tüm bu alıştırmaları kurallara uygun olarak yapmak gerekir.
ANTHONY ROBBINS`in
"SINIRSIZ GÜÇ"
adlı kitabından
Beş duyu uzuvlarının her birinin ayrı işlevi olduğu gibi burun "soluk almak" içindir.
Ağızdan alınan ve verilen soluk, yanlış olup evrensel enerji kanallarının giriş noktası olduğu hatırlanarak meditasyon ve egzersizler haricinde de soluk burundan alınmalı ve verilmelidir...
Bedenimizin yaşamsal gereksinimi olan prana (Ki,chi,evrensel enerji) ETERİK Bedene ait bir organ sistemi olan Sanskrit dilinde Nadi adı verilen kanallar vasıtası ile tüm bedende devinir. Nadilerin ana kanalı olan Sushumna Nadi omurga, omurilik boyunca kuyruk sokumuna dek uzanır. Sol burun deliğinden başlayan kanal(İda Nadi) soğuk ay enerjisini taşırken, sağ kanal olan Pingala Nadi ya da Surya Nadi sıcak güneş enerjisi olarak adlandırılan eril enerjiyi taşır. Bu iki enerjinin nadiler vasıtası ile döngülerini temin ettiği enerji girdaplarının dengede olması bedenin sağlığı ile birebir ilişkidedir.
Enerji girdapları Chakra adı verilen 7 ana açılımda dönerler. Her bir girdap bir salgı bezini harekete geçirir ve dengede olmaları bu bezlere bağlı olan organların da dengede çalışmasını sağlar.
Aşırı dönen herhangi bir girdap aşırı salgıya ve o organa bağlı hücrenin dejenerasyonuna sebep verir ki sonuç olarak bu dengesizliği haber veren hastalık ortaya çıkar.
Girdapları dengede tutmak ; doğru soluk almak ve Tibet 5 li ayin çalışması ile mümkündür.
Soluk Çalışması
Evrensel enerjinin bedenimizde sağlıklı ve kesintisiz akabilmesi için;
- Dik ve düz bir omurga duruşuna gereksinim vardır.
- Ayrıca gevşek omuz ve boyun kaslarına da gereksinim vardır ki bu kaslar stres ve toksin birikiminden dolayı daima kasılmış durumda olduğundan bedende oksijenle taşınan prana, beyne yeterince ulaşamaz bu da farkındalık düzeyini düşürür.
- Burun deliklerini kullanmanın yanı sıra, tam kapasite tümü kullanılan ve temiz olan akciğerlere gereksinim de ilk şarttır.
Bebek Soluğu
Üç kısımdan oluşan akciğerlerimizin en alt bölümü yeterince ve doğru soluk almadığımızdan toksin biriktirir ve kapasitesi düşük prana devindirir.
Boşaltılmış ciğerlere;
- Üst karın şişirilerek alt ciğerin ilk alınan solukla doldurulması
- Ve sırası ile orta ciğerin kaburgaları yanlara iterek doldurulması
- Ve en son üst ciğer bölümünün omuzları yukarı iter şekilde doldurulması
4 sayısına denk düşecek şekilde alınması ile başlar.
- Verişte üst karın içeri çekilerek ilk alınan soluk salınır,
- Kaburgalar geriye çekilerek ikinci bölüm salındıktan
sonra omuzların serbest bırakılıp gevşemesi ile son bulur.
Bu soluğa diafram soluğu da denir.
İki çeşit soluk vardır. Durağan soluk ve hareket halinde soluk. Durağan soluk: Akciğerlerin
soluğu alması, vermesi, bir süre durduktan sonra tekrar alması ve vermesidir. Bu, yaşamak için
bedenin yinelediği bir hareketler zinciridir. Bu eylemler dizisi durduğu anda yaşam da durur.
Hareket halinde solunum, konuşurken, zorlu hareketler yaparken, koşarken aldığımız soluktur.
Bu durumda beden, daha çok solunum gereksinimi duyar. Ancak, yukarıda saydığımız eylemleri daha
rahat ve iyi bir biçimde gerçekleştirebilmemiz için solunum kapasitemizin fazla olması gerekir.
Zorlu hareketler yaparken, koşarken ya da spor yaparken, solunum kapasitemiz yeterli değilse çabuk
yoruluruz. Yani, "kondisyon" denilen beden direncinin solunum kapasitesiyle yakından ilgisi vardır.
Konuşmada da durağan soluktan daha çok soluğa gereksinim vardır. Çünkü sesi oluşturan, tonun
yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan güç soluktur.
Solunum sorunu ülkemizde daha yeni yeni gündeme gelmekte. Oysa özellikle Doğu ve Uzakdoğu'ya
bakacak olursanız soluğun binlerce yıldır gündemde olduğunu görürsünüz. Bu ülkeler, sağlık
açısndan sık sık soluğun yardımına başvururlar ve tarih boyunca da başvurmuşlardır. Üzülerek
söylüyorum, neredeyse yüzde doksanımız yanlış soluk alıyor. Yanlış soluk alınca da soluğunu
yanlış kullanıyor. O kadar ki, sanatını solukla gerçekleştirmeleri gereken pek çok tiyatro ve
opera sanatçısının soluğunu yanlış alıp, yanlış kullandıklarına tanık oldum. Yine üzülerek
söylüyorum, ülkemizde, tiyatro ve opera sanatçısı yetiştiren kurumların bu konudaki eğitimi ya
yetersiz ya eski yöntemlerle yapılmakta ya da hiç yapılmamaktadır.
Bunu söylemeye gerek yok sanırım, bir oyuncu ya da operacının en önemli donanımlarından biri
sesi olmalıdır. İki sanatın da iyi, güzel ve etkileyici bir biçimde gerçekleşebilmesi için
önde gelen ve ayrıcalıklı gereklilik sestir. Soluğunuz yeterli değilse bu yaşamsal gerekliliği
nasıl elde edebilirsiniz? Yeterli sesi olmayan ya da sesini iyi bir biçimde kullanamayan opera
ya da tiyatro santçısı, istediği kadar yetenekli olsun, sanatında yarım kalmıştır.
Yanlış soluk ya da soluğun yanlış alınması ne demektir? Soluğun, yalnızca göğüs bölgesine
alınması demektir. Bunun nedeni de, soluk alış sırasında, bel ve mide kaslarımızın görevlerini
yapmamalarıdır. Bu görevlerin neler olduğunu bir süre sonra göreceğiz. Soluğumuzu göğüse
aldığımız zaman, havayı akciğerlerimizin üst kısmına almış oluruz. Bu da almamız gerekenden
daha az oksijenin akciğerlerimize girmesini sağlar. Çünkü, akciğerlerimiz üstü dar, altı
geniş bir koniye benzer. Soluğu göğüse aldığımız zaman akciğerlerimizin üçte birine ya da
yarısına kadar dolmuş olur.
Soluğu doğru almak, konuşma açısından olduğu kadar sağlık açısından da çok önemlidir. Yanlış
soluk, tansiyon, migren, astım ve psikolojik bunalım gibi pek çok sağlık sorununa neden
olmaktadır.
Anımsamaya çalışın, en son ne zaman derin bir soluk aldınız? Belki de anımsamıyorsunuz bile.
Yeni yapılan bir araştırmada, bir kişinin lenf bölgelerine kameralar yerleştrilmiş, kişi doğru
ve derin soluk aldığı zaman, sanki bir maddeyi sabunlu suyla yıkar gibi, bu bölgelerin de
yıkanıp temizlendiği gözlenmiş. Çok doğru, çünkü, alınan ve bedene dağılan madde oksijen. Bu
nedenle de konunun uzmanları günde 2 litre su içmenin yanında, en az 6-7 kez derin soluk almanın
gerekli olduğu görüşünde.
Soluğun yanlış alınıp, yanlış kullanılması konuşma açısından da çok önemli sorunlar doğurur.
Soluğumuzu doğru alıp, doğru bir biçimde kullanamıyorsak tonsuz bir ses çıkar ağzımızdan. Bu da
cılız bir sestir. Hele bir de gergin bir bedene sahipsek, özellikle gırtlak, omuz ve boyun
kaslarımızda gerginlik varsa, güzel ve rahat bir ton elde edemeyiz. Kasların gerilip gevşemesi
organlarımızın hareket etmesine neden olduğu için, soluk sese dönüşmeden önce, sayısız yolla
değişikliğe uğrar. Bu nedenle, ses ve soluğun dengeli bir biçimde kullanılabilmesi için,
kasların gergin olması bu eşgüdümü engeller. Bu engelleme soluğun, dolayısıyla sesin bozulmasına
neden olur.
Konuşurken soluk ne zaman alınır? Soluk, cümle başında alınır. Eğer, tümce uzunsa, anlamı
bölmeyecek bir virgülden sonra alınır. Soluk almanın bilincinden uzaksak, bize soluğu
bilinçaltımız aldırır. Bilinçaltımızın da, soluk alma konusunda bize ne gibi sorunlar yaratacağı
belli olmaz. Bu belirsizlik ve düzensizlik, soluğun yanlış kullanımı nedeniyle pek çok konuşma
sorunu yaratır.
Sözgelimi, cümleye başladınız ve cümleyi bitirecek soluğunuz var, ama bilinçaltınız devreye
girip size cümlenin ortasında soluk aldırabilir. Cümlenin ortasında alacağınız soluk, anlamı
ikiye bölecektir. Sizi dinleyen kişi, anlamı toparlayana kadar siz ikinci cümleye geçtiniz,
kişi ikinci cümlenin anlamını toparlayana kadar, siz üçüncü cümleye geçtiniz, belki de
bilinçaltının gereksiz uyarısıyla üçüncü cümlenin de ortasında bir soluk aldınız.
Böylece sizi dinleyen kişiyle sizin aranızda amansız bir yarış başlayacaktır. Dinleyen kişi,
cümle anlamlarını derleyip toparlamakta güçlük çekeceğinden yorulacak ve sizi dinlemekten
vazgeçecektir.
Ya da konuşma süreci içinde yeni bir cümleye başlayacaksınız ama, cümleyi bitirmek için yeterli
soluğunuz yok. Cümle başında soluk almanız gerektiği halde, bilinçaltınız "Soluğun var, devam et"
diyebilir. Soluk almadığınız için de cümlenin sonuna doğru soluğunuz tükenir ve sesiniz duyulmaz.
Yani, cümlenin son bir ya da iki sözcüğünü söylememiş olursunuz. Oysa, Türkçe'de cümle sonları
çok önemlidir. Çünkü yüklem, yani eylem cümlenin sonundadır. Oturdun mu? Geldin mi? Gittin mi?
Aldın mı? Cümlenin sonunda soluğunuz tükendiğinde eylemi yok etmiş olursunuz, eylem yok olunca da
anlamda önemli ölçüde zedelenme olur.
Bugüne kadar pek çoğumuz, soluğumuzu nasıl aldığımızı ve özellikle konuşurken onu nasıl kullanmamız
gerektiğini düşünmemişizdir. Bu da çok doğal. Çünkü, şimdiye kadar hiç kimse bize, "Nasıl soluk
alıyorsun?" gibi bir soru sormamıştır. Ama, sanıyorum, şu anda, yavaş yavaş, soluk alıp verme
konusunda düşünmeye başladık.
Çeşitli çalışma ve araştırmalarla bedenimize doğru soluk almayı öğretip, soluk kapasitemizin
genişlemesini sağlayabiliriz demiştim. Ancak, doğru soluk almayı bedenin işleyişi içine oturtmak
az da olsa zaman alabilir. Doğru soluk sistemi, bedenin işleyişi içine oturduktan sonra kendi
kendine çalışmaya başlar. Yani, kişi hiçbir zaman, "Acaba ben şimdi doğru soluk alıyor muyum ?"
diye düşünüp, kendini sürekli bir denetim altında bulundurmamalıdır.
CAN GÜRZAP`ın
"KONUŞAN İNSAN"
adlı kitabından (YKY)
Solunum aletimizin ödevi iki yönlüdür: Bir yönü, soluk almadır, soluk alarak dışta bulunan
hava akciğerlere çekilir ve besinlerin yanmasını sağlayan oksijenin kanla değinmesi elde edilir.
Diğer yönüyse, soluğu vermekle, bu yanmadan ortaya çıkan karbondioksidin dışarı atılmasıdır.
Soluk alma sırasında, hava, burun boşluğundan geçip gırtlak, soluk borusu ve iki kalın
bronş aracılığıyla akciğerlere gider. Soluk verme sırasındaysa, tekrar aynı yolu izleyerek çıkar.
Solunum örgenlerinin sistemi, bir ağaç gövdesinin bir çok dallara ayrılmasına benzetilebilir.
Gövde soluk borusu, iki kalın bronşa, onlar da, kendi aralarında bronş keseciklerine
ayrılırlar. Akciğerler oldukça büyük iki örgendir. (Normal ağırlığı, baylarda 1300 gramdır.)
Akciğer kesecikleri alanına havanın kanla değinmesi sırasında değişirler. Eğer kaba
taslak bir benzetme yaparsak, diyebiliriz ki, akciğerler havayla dolduğu zaman genişleyip,
havayı bıraktığı zaman daralan büyük bir süngere benzer. Akciğerler oylumunu kendi kendine
büyültüp genişletemez.
Ancak bu genişletmeyi göğüs kafesi yönetir. Göğüs kafesi, vücutta omurganın, kaburgaların
ve göğüs kemiğiyle bunları saran kasların oluşturduğu yürek ve akciğerleri koruyan boşluktur.
Onun tabanı diyafram ile örtülmüştür. Diyafram alt yönü içbükey, üst yönü dışbükey
durumunda çok yumuşak bir kastan yapılmış olup göğüs boşluğu ile karın boşluğunu
birbirinden ayırır. Kaburga kemiklerinin kıkırdakları ve göğüs kasları yardımıyla göğüs
kafesi genişleyerek göğüs boşluğunun oylumu çoğalır. Bu sırada diyafram da aşağı
doğru alçalarak bu boşluğu daha çok büyültür. Denilebilir ki, göğüs boşluğunun büyüyüp
yükselmesi, kaburga kemiklerinin hareketiyle paralel biçimde, diyaframın hareketiyle de
dikey biçimde olur.
Akciğerler "akciğer zarı" (plevra) ile örtülmüş olup onun üstü de kaburga kemikleriyle
çevrilmiştir. Akciğer zarının her biri sağ ve sol olmak üzere iki yaprakçıktan meydana
gelir. Bunlardan biri iç örgenler zarıdır ve akciğeri sarar; öteki çeper zarıdır, göğüs boşluğu
çeperini kaplar. Bu iki yaprakçık, akciğer zarı veya plevra kovuğunu sınırlar.
Sonuç olarak akciğerlerin hareketi bir pompanın hareketine benzer. Göğüs kaslarının
açılmasıyla kaburgalar ayrılıp diyafram alçalır ve zarlar da bu hareketi izlerler. Böylece
akciğerler genişleyerek havayı çekerler. İkinci bir hareketle, çekilen havayı, göğüs kafesinin
daralmasıyla dışarı verirler.
Yaşamımız sürüp giderken sürekli olarak soluk alıp veririz. Bu sırada soluk alırken solunum
örgenlerimizin hareketini düşünmeyiz, bu iş kendiliğinden olur.
Halbuki topluluk karşısında söz söyleyenlerin alıştırmalarla solunumunu geliştirmesi kesinlikle
gereklidir. Bunu herkes de yapabilir ve böylece onu isteminin kontroluna uyan bilinçli bir
hareket haline koyar.
Solunum için yapılan alıştırmalar göğsün de kuvvetlenmesine ve genişlemesine yardım
eder. Bunun için vücudun gelişmesi bakımından da yararlıdır. "Göğüs cimnastiği" toplum karşısında
söz söyleyenlere büyük yararlar sağlar. Vücudu fazla yormamak ve soluk soluğa
gelmemek şartıyla, koşmak ve merdiven çıkmak gibi, solunumun gelişmesine yardım eden
çalışmalar yapılabilir.
Soluk alırken gözönünde tutulması gereken noktalar şunlardır:
Soluk: 1-derin, 2-sık, 3-çabuk, 4-düzenli, 5-sinirlenmeden, 6-gürültüsüz alınmalıdır.
Gürültülü soluk alma büyük bir kusurdur. Dinleyiciyi rahatsız eder ve bu halin önüne geçilemezse
günün birinde söyleyicinin başarısızlığına neden olur.
Doğal solunumda ağız hep kapalı tutulmalı ve burundan soluk almalıdır. Burundan soluk alınırsa
alınan hava ısınır ve temizlenir. Çünkü burun içindeki kıvrımlarla küçük kıllar süzgeç görevini
görürler.
Ağızdan soluk almanın büyük zararları vardır. Böyle soluk almaya alışmış olanlar, tehlikeli olmamakla
beraber, günün birinde ameliyat olmak zorunda kalırlar. (Koriza, ahtapot gibi) Özellikle
ahtapotların önce sesi, sonra bellek, işitme, dişlerin çıkması, boy atma bakımından büyük
zararları olduğu bilinir.
Bununla beraber, diksiyonda bazen ağızdan soluk almak da gerekir. Söyleyici söz
söylerken her zaman gereken yerde soluk almak için ağzını kapayacak zaman
bulamaz; öyle bir zaman gelir ki, duraklama zamanının kısaltılması gerekir. Sözün hareketi
arttıkça duraklama zamanı daha kısalır ve gitgide solunum fazlalaşır ve o zaman
burundan soluk almaya kalkışmak gülünç olur. Böyle hallerde ağızdan soluk almak
gerekir.
İki türlü soluk alma vardır: 1- Diyaframa soluk alma. 2- Göğüse soluk alma. Diyaframa
soluk alma, diyaframın alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla baylarda böyledir)
Bu biçimde derin soluk alma, her zaman öğüt verilen bir biçimdir. Yalnız diyaframı
aşırı bir halde kasıp gevşetmemelidir. Çünkü karın boşluğundaki bağırsaklara ve
diğer örgenlere zarar verebilir. Bunun için yalnız diyaframa soluk almak da doğru değildir.
Göğüse soluk alma, kaburgaların alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla bayanlarda
böyledir) Göğüse soluk almanın yukarı kesimiyle yapılanı hiç bir zaman öğütlenemez.
Çünkü karnın içerisini sıkıştırır, çabucak yorgunluk ve soluk kesikliği verir. Göğüse
soluk almanın aşağı kesimiyle yapılanı, diyaframın hafif büzülmesiyle olursa, en iyi
olan biçimidir.
Bir hatip çoğunlukla, sözlerini ayakta söylediği için o durumda soluk alarak solunumunu
ona göre ayarlar. Halbuki bir tiyatro oyuncusu bir çok değişen durumlarda soluk
almak zorundadır. Solunumunu da ona göre düzenlemesi gerekir.
Sözün kısası, akciğerlerin alt kesimiyle soluk almaya alışmalıdır.
Soluk verme, solunumun ikinci zamanı olup soluk alma sırasında akciğerlere giren
hava dışarı çıkar.
Soluk verirken onu tutumlu kullanmak, birden soluk vermemek gerekir. Bu çok
önemli kurala uyulmadığı için söz söyleyenlerin çoğu soluklarını boşuna harcadıklarından
çabuk yorulurlar.
Soluğu verirken söze başlamalıdır. Soluk vermenin sonunda olduğu gibi, soluk
almanın sonunda da söz söylemek zararlıdır. Söze, soluk vermenin başlangıcında
başlamalıdır. Şaşkınlığı anlatan tümcelere, çoğunlukla gürültüsüz bir soluk verdikten
sonra başlanır. Bu gülmek için de böyledir.
Hiçbir zaman soluğun sonuna kadar söz söylenmemelidir. Çünkü solukla beraber
ses de kuvvetini kaybeder ve "Bitiriş = Finale" duyulmaz bir hal alır. Halbuki söyleyici
için pek çok soluk alma fırsatı vardır.
Soluk verme, her zaman eşit ve sarsıntısız olmalıdır. Böyle olmadığı zaman ses
kulağa hoş gelmeyen bir keçi sesi gibi titrer. Bu ses titremesi göğüs solunumunda
daha çok meydana çıkar.
Soluk verme bir tümcenin başındaki kadar, sonunda da yeterli olmalıdır ve söyleyici
tümce sonlarını iyi, belirli söylemeye çalışmalıdır.
Günlük yaşantımızda, yani tüm diksiyon alıştırmalarının dışında, yukarıda söylenen
kurallara uygun bir biçimde soluk almaya alışmak yararlıdır. Örgenlerimiz alışır ve
söz söyleyen de soluk zorluğu ve ondan doğan yorgunluğu duymaz.
Solunumun sıklığı her kişinin gücüyle, anlatmak istediği duyguların şiddetine bağlı
olduğundan belirli bir zamanda kaç kez soluk alıp vermek gerekeceğini tam olarak
saptamak olanağı yoktur. Fakat halkın söz söylerken yeterli ölçüde soluk alıp
vermediği bilinir.
Söz söylemeye başlamadan önce iyi bir soluk alıp verme tekniğine ulaşmamız
gerekir. Sesi dinleyicilere ulaştıran soluktur. Eğer soluk zayıf olursa ses de zayıf
olur. Eğer soluğun çıkışı çok bol olursa hem bir yarar sağlamaz, hem de söyleyiciyi
çabuk yorar. Eğer soluk alıp verme düzensizse "sözakımı (le débid)" da
eksik kesik, duraklamalarla anlamsız, sıkıcı olur. Solunum, söylenen bir parçanın
durak yerlerini işaret eder ve söz söyleyenin yorulmasına engel olur.
Nüzhet ŞENBAY'ın "SÖZ VE DİKSİYON SANATI"
adlı kitabından (YKY)
SWAMI RAMA, RUDOLPH B., ALAN HYMES'ın - ÖTESİ yayıncılıktan
NEFES adlı kitabını okumanızı salık veririz.
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar fonksiyonel ve yeterli bir düzeye ulaşırlar. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar.
DOĞUM BİLGİSİ
SOLUNUM FiZYOLOJiSi
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiptirler ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Kandan alınan maddeler= Prostoglandinler, bradikinin, adenin nükleetit, serotonin, norepinefrin, asetil kolin'dir.
Aktive edilen= Angiotensini
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldururlar.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar sekonder lobulü yaparlar.
OSS bağlı Parasempatik lifler vazokonstriksiyon yaparlar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon cisimcikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir şekilde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
Alveolar ventilasyon= Solunum hacmi - ölüboşluk hacmi= 500 - 150= 350 cm3'tür.
Maksimum istemli ventilasyon(Maksimal solunum kapasitesi): Kişinin alabileceği hava miktarıdır. Normalin yaklaşık 25 katıdır.
Rezidüel hacim: Denge sağlanması açısıdan önemlidir. Soluk tutulduğunda bu hava kullanılır.
Spirometreyle ölçülmeyen hacimler; Rezidual hacim, fonksiyonel rezidüel kapasite, total kapasitedir.
(TANIMLAR)
Eupne : Normal solunum.
Apne : Solunum durması.
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktariinın azalması.
Hiperventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması.
Hiperne : Solunum derinliğinin artması.
Hipopne : Solunum derinliğinin azalması.(Yüzeysel Solunum)
Takipne : Solunum sayısının artması.
Bradipne : Solunum sayısının azalması.
Anoksi : Dokuda O2 yokluğu.
Hipoksi : Dokuda O2 azalması.
Anoksemi : Kanda O2 yokluğu.
Hipoksemi : Kanda O2 azalması.
Hiperkapni : Kanda ve dokuda CO2 artmasıdır.
Akapni : Kanda ve dokuda CO2 yokluğu.
Hipokapni : Kanda ve dokuda CO2 azalması.
(Hipoventilasyon)
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalmasıdır.
1) Merkezi etki ile solunum merkezi depresyonu : Anestezi, morfin, serebral travmalarda, barbitüratlar.
2) Nöral iletim ve kesinti: Çocuk felci, nöromusküler blokta,(Kürar vs.) diastanyogravis, botilismus, nikotin zehirlenmesi.
3) Solunum yolu hastalıkları ve myopati(solunum kaslarında).
4) Toraks hareketlerinde sınırlama: Deformite, kifoz, lordoz, skolyoz.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta veya dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
Tiroid hormonları sürfaktan yapımını artırırlar.
Sürfaktan yapımı, bronşial obstrüksiyonlarda, sigara içenlerde ve %100 oksijen solunmasında azalır.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, hayati tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belli bir basınçta belli bir hacim genişlemesi olur.
C= ^V/^P'dir. C= Komplians. Akciğer C=0.2 lt./cm. H2O Akciğer ve Toraks C=0.13 lt./cm. H2O'dur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Normalde iş, enerjisinin %2-3'ü harcanır. Egzersizlerde değişebilir.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Alveoler O2 = 104 mmHg., CO2 = 40 mmHg.'dir. Alveol ventilasyon 4.2 lt./dk.'dır.
(Ventilasyon)
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı şekilde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırırlar. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkilidirler. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
(Suni Solunum)
İtme, çekme, basınç, ağızdan ağıza solunum metodları:
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY ) )
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiplerdir ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldurur.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar, sekonder lobulü yapar.
OSS bağlı Parasempatik lifler, vazokonstriksiyon yapar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon nesnecikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir biçimde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta ya da dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, yaşamsaş tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belirli bir basınçta belirli bir hacim genişlemesi olur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belirli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı biçimde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırır. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkililerdir. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY )
)
( İLK SOLUNUM
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar, işlevsel ve yeterli bir düzeye ulaşır. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar. )
( [Ten için] Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş. | [Işık için] Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan. | [Nesneler için] Rengi atmış olan. İLE Akciğerlere çekilen ve atılan hava ya da ciğerlere hava alıp verme. )
( Derin ve sakin biçimde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. Repetition will stabilise your breath. )
( [Solunum ve/ya da kan dolaşımı durduğunda]
Kalp duyarlılığı. İLE/VE/||/<>/> Beyinde hasar olasılığı azdır. İLE/VE/||/<>/> 4 ilâ 6 dakikada hücreler ölmeye başlar. Beyinde hasar olasılığı artar. İLE/VE/||/<>/> Beyinde hasar olasılığı yüksektir. İLE/VE/||/<>/> 10 dakika ve üzerinde (beyin) ölümü gerçekleşir.[Soğuk ortamda bu süre uzar.] )
( )
( Solunum durması: Solunum hareketinin durması nedeniyle gövdenin yaşamak için gereksinimi olan oksijenden yoksun kalmasıdır. [Hemen yapay solunuma başlanmaz ise bir süre sonra kalp durması oluşur.] İLE/VE/||/<>/> Kalp Durması: Bilinci kapalı kişide, büyük arterlerden nabız alınamaması durumudur. Kalp durmasına en kısa sürede müdahale edilmezse dokuların oksijenlenmesi bozulacağından dolayı beyin hasarı oluşur. Kişide solunum olmaması, bilincin kapalı olması, hiç hareket etmemesi ve uyaranlara yanıt vermemesi, kalp durmasının belirtisidir.
)
( Sperm, belsuyu/ersuyu içinde varolan bir organizmadır. Günlük dilde daha rahat kullanılan "sperm" sözcüğünde daha çok meni kast edilir. İLE/VE/<>
Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın [yapışkan, kopmadan uzayan(lüzûcî[Ar.])] sıvı/mâyi'[Ar.]/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. )
( Çeşitli ve olası sıkıntı/yoğunluk durumlarında, banyo yapmanın, sıcak suyun ve ılık suyla tamamlamanın etkisinden/katkısından ve özelliğinden her zaman yararlanabilirsiniz... )
( Kıskanma, haset etme, çekememe. İLE Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
( Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. İLE Nüfuzlu, sözü geçer olma. )
( Kirli kanın, gövdenin her yanından kalbe gitmesini sağlayan damar. İLE Kalbin sağ karıncığından akciğerlere, sol karıncığından gövdenin öteki bölümlerine kan taşıyan damar. )
( Ayağın yuvarlakça olan alt bölümü. | Ökçe. | Belirli bir amaçla kazılmaksızın asıl yerinde bırakılan kömür bloku ya da cevher kütlesi. İLE/VE Küçük topuk. )
( İnsan ayağının toparlakça olan alt arka bölümü. | Ökçe.
| Belirli bir amaçla kazılmaksızın asıl yerinde bırakılan kömür bloku ya da cevher kütlesi. | Akarsu ağzının az ilerisinde oluşan kum birikintisi. | Sütun ve direklerin alt bölümü. İLE Kaçmak. )
( Çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak. | Çok küçük parçacıklara bölünmüş olan herhangi bir nesne. | Katıların fiziksel etkilerle ufalanması sonucu oluşan, tane irilikleri yaklaşık bir mikron büyüklüğünde parçacıklar. | Genellikle tanelerin temizlenmeleri ya da öğütülmeleri sırasında meydana gelen ince durumdaki kuru parçacıklar. | Bu durumda olan. İLE Yayın kabzası üzerine kaplanan kayın ağacı kabuğu ve kirişi. İLE Asalak öldürücü olarak kullanılan katı bitkisel ya da madensel nesnelerin öğütülmüşü. | Hayvansal, bitkisel ve madensel kökenli nesnelerden elde edilen, organik ve inorganik yapılı, kuru ve birbiriyle bağlantısı olmayan ilaç biçimi. İLE Diz. )
( Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru. | İçine krem, diş macunu, ilaç vb. nesneler konulan, bir ucu burgu kapaklı, plastik ya da metal boru. | Akışkan nesnelerin konulduğu, genellikle silindir biçiminde, içi boş, ağzı özel tapalı kap. İLE Döl yatağının üst köşesinden yumurtalığa kadar uzanan, yaklaşık 10 santimetre uzunluğundaki boru. )
( Alnın bir kısmına düşen saç. Kıvırcık saç lülesi. İLE/VE
Yanağa sarkan saç. Şakaklardan sarkan saç lülesi. | Bele ya da topuğa kadar uzun olan saç. | Sevgilinin saçı. )
( Toplum tarafından sevilme, ünlü olma, iyi tanınma, popülarite. | Tutuk duruma gelmek. | Kapatılmak, sarılmak. | Bir örgen ya da bir nesnenin hareket edemez olması. | Yakalanmak. | Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncu yakından izlenmek, tutulmak, markaja alınmak. İLE Bir gök cisminin, araya başka bir cismin girmesiyle bütününün ya da bir bölümünün görünmez duruma gelmesi. | Gözlemciye göre, iki gökcisminden birinin, öbürünü örtmesi. Ay'ın, Güneş'i örtmesi[gün tutulması]; Yer'in, Ay'ı örtmesi[Ay tutulması]. İLE Birine tutkun olma, sevme, âşık olma. İLE Oyuncunun söyleyeceklerini unutması. )
( Gözelerin aşırı çoğalmasıyla insan, hayvan ya da bitki dokularında oluşan ve büyüme eğilimi gösteren yumru, bağa, tümör, neoplazma, çingene ahtapotu, vejetasyon. İLE Bağırsakların iç yüzeylerinde bulunan pürtüklerin adı. )
( Uyanmak sözcüğü, zihin, gözler ve/ya da duyular açıldığında, baş/gövde yastıkta/yatakta olsa bile kullanılabilir. İLE
Kalkmak sözcüğü ise, başın yastıktan ayrılması/kalkması, en az gövdenin yarısının doğrulması ya da tamamen yataktan uzaklaşmış olmanın karşılığıdır. )
( Uyarma, uyarılma. İLE Uyum göstere(bile)ceğini geniş zamanlı olarak belirtmek/bildirmek. İLE Bir durum ya da ayrıntı üzerine ya da biri(leri)ne, başkasının değil benim yaptığım bildiri/anımsatma. )
( Tek sefer yatağa gidip gün içinde tek bir uyku alma davranışıdır.["Saf monofazik uyku", "kuasi monofazik uyku" ve "yarı monofazik uyku" biçiminde alt başlıkları da bulunmaktadır.] İLE/VE/||/<> Gün içinde birden fazla kez, daha kısa süreler boyunca uyuma davranışıdır.["Saf", "kuasi" ve "yarı" biçimde üç alt başlığı bulunmaktadır.] [Saf polifazik uykuda, her dört saatte bir uyunurken, kuasi polifazik uykuda, 24 saatlik gün içinde eşit aralıklarla dağılmamış biçimde uyunur.][Polifazik uykunun genellikle çocuklarda görülen en yaygın örneği ise, günde iki ayrı kez uyuma düzeni olan bifazik uykudur.] )
( Deri altında, karın içinde, iç örgenlerin çevresinde birikir. Çoğunlukla kalça ve göbek olarak görürüz. İç örgen yağlanmasını ise göremeyiz. Araçlarla ölçmek gerekir. Beslenme yanlışları, metabolizmadaki sorunlar, bu yağ dokusunu artırır, şişmanlama nedeni ve sonucudur. İLE/VE/||/<> Sırtta, kürek kemiklerinin arasında ve omuzda bulunur. Yattığımız yerden kalori yakmamızı sağlar. Gövde ısısının dengesinde çok önemlidir. İLE/VE/||/<> Uzun kemiklerin iki ucunda, kan yapımında görevli kırmızı kemik iliği, kemiğin ortasında ise sarı kemik iliği bulunur. Bu yağlı ilik salgıladığı büyüme etmenleriyle kemiğin yenilenmesinde çok önemlidir. )
( Eklem bölgelerinde bulunan, içi sıvı dolu küçük kesecikler. [Kaslar, tendonlar ve kemikler arasındaki sürtünmeyi azaltarak hareketi kolaylaştırır.] İLE Türkiye'de, Marmara bölgesindeki bir il. | M.Ö. II. yüzyılda kurulan kent, Prusias[Bitinya Kralı] adını almış ve zamanla Bursa biçiminde değişmiştir. )
( Bilişsel[felsefe/bilim/sanat] konular, fiziksel değil zihinseldir! Kötü bir benzetmedir ve kişinin nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu, asalaklaştırılmış bir sözcük olarak başka bir kötüye kullanımdır. [Acı ile/değil ıstırap farkı gibi.] )
( Saç ya da sakalı kesme işi. | Erkek saçını belirli bir biçim vererek kesme. | Kesilme ve kazınma zamanı gelmiş saç ve sakal. | Bir şeyin üzerindeki pürüzleri alma, belirli bir biçim vermek üzere yontma. | Yalan, asılsız, bıktırıcı, gereksiz söz. İLE/VE/||/<>/> Parlatma, parlaklık verme. | Tıraştan sonra tersine yapılan ikinci tıraş. )
( Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan ya da hayvan). | Görevini yapacak kadar yeterli gücü olmayan. | Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan. | Önemli, güvenilir olmayan. | Çok az. | Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan. | Başarısızlığı gösteren not. | Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz. | Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan. İLE/VE/||/<> Çok zayıf. | İskelet. )
( [ne yazık ki] Kişiler, (çoğunlukla) yiyecekleri ve yatacakları bir şeyleri olduğu sürece düşünmeyi reddederler. [ya da bu yanılsamadan ve keyfiyetten vazgeçip düşün(ebil)meyi, herşeye yeğlemelilerdir] )
( İkisi de, çok yanlış "ifade"lerdir! İkisinin yerine de,
"Söylediklerimde, anlaşılmayan nedir?" /
"Söylediklerimde, anlaşılmayan neyse onu açayım..." vb.,
kişiyi hedef almayan, konuşulan konunun üzerinde durulacak kavramları ve ifadeleri kullanmak gerekir! )
( "Demek ki"...
"Zâten", "herşey", "aslında" ve "sadece"
"sonuç" ile başlar/başlamış!
Az kullanılması gerekenleri ve kullanırken çok dikkat edilecekleri bil de KONUŞ!!!
"Zâten" diyerek, her "işine gelene/gelmeyene" bağlamadan KONUŞ!!!
"Aslında/esasında" "öyle/şöyle" (oldu/olacak) ise zamanında düşün de ona göre KONUŞ!!!
"Sadece/sırf" diyerek onca konuşulanı gözardı etmeden KONUŞ!!!
"Sonuçta" diyerek son sözü kendine ait kılmadan KONUŞ!!!
"Son tahlilde" deyince daha bir üst perdeden konuşmadığını bilerek KONUŞ!!!
"Temelde" olanın ne olduğuna iyi bak da ona göre sağlam KONUŞ!!!
"Normalde" diyerek tüm sürecin "anormal olduğu varsayımında ya da iddiasında bulunma"dan KONUŞ!!!
"Allah'tan" ise senin yetersiz diline/sözüne/onayına kalmayacağını anımsa da ona göre KONUŞ!!!
"Demek ki" ile her inancına ve kişisel sonuçlarına bağlamadan KONUŞ!!!
"Nasılsa" diyerek çıkarlarını öncellemeden KONUŞ!!!
"Ona bakarsan" diyerek sözü düşürmeden KONUŞ!!!
"Belki de" olasılıklarını düşünebiliyorsan birine ayrıcalık yapmadan KONUŞ!!!
"İlle de" o ya da öyle değil "koşulu" "koymadan/olmadan" KONUŞ!!!
"Kesinlikle... Kesinlikle..." diyerek kendi yetersizliğinin anlaşılacağını dikkate alarak KONUŞ!!!
"Diyelim ki" diyorsan doğru örnek seçerek KONUŞ!!!
"Ne var?" diyerek, ahmaklık etmeden KONUŞ!!!
"Ne var ki?" diyerek, "saf görünümlü" kurnaz olmadan KONUŞ!!!
"Ne peki?" diye anlaşılması çok basit olanı karmaşıklaştırmadan KONUŞ!!!
"Niye ki?" diyerek, hazırcı değil önce kendin düşün de ona göre KONUŞ!!!
"Elimde değil" diye kendini/başkalarını "kandır"(a)madığını bilerek KONUŞ!!!
"Ne bileyim" diyorsan düşünüp, öğrenip, bilebileceğini anımsa ve ona göre KONUŞ!!!
"Keşke ..." ile geçmişe dönmeye çalışmadan KONUŞ!!!
"Ya ..." ile belirsiz olanı belirlemeden KONUŞ!!!
"Böyle ... Böyle ..." demeden KONUŞ!!!
"Şey - şey - şey" demeden KONUŞ!!!
"Falan-filan" diye boşluğa bağlamadan KONUŞ!!!
"Bla-bla-bla" diye başka dilde kullanmadan KONUŞ!!!
"Dedi/Dedim" tekrarsız KONUŞ!!!
"Ben" diliyle kendini merkeze koymadan KONUŞ!!!
"Sen" diliyle kişileri katmadan, hedef almadan KONUŞ!!!
"Sen de" diyerek saldırmadan ve savunmadan KONUŞ!!!
( "Doğruyu söylemek, her zaman doğru değildir" diyenler, kendileri için "en yararlı olabilecek" yanlışı söylemek için en uygun zamanı bekleyenlerdir... )
( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )
( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur. SÖYLEME! )
( Konuşulacak bir kişi olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir kişiyle konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. )
( Bazı şeyleri konuşmuyoruz diye aklımız/sözümüz yok zannedilmesin! )
( TO THINK and/<> MANAGE TO NOT VAIN/WASTE TALKING )
( Kişinin, "Fazla konuşmak" diye bir durumu ol(a)maz fakat belirli/belirsiz bir konuda/alanda/olguda, gereğinden fazla konuşması söz konusu olabilir. [Kişinin, doğadaki fiziksel donanımlarının yetersizliğini giderecek olanın, beyni ve zihni olmasından dolayı ve bunu da, geri dönülmez bir duruma girmeden önce gidermek, çözüm üretmek üzere dili ve konuşma becerisi karşılar. Modern dönemlerde gelinmiş kopukluklar, hızlı ve kısa/kesik sözler
kullanma "çabası/beklentisi" nedeniyle de "konuşmanın fazlası" diye bir olgu, durum geliştirilemez ve/ya da bu kişisel/düşük "beklentinin" karşılanması, çevremizdeki kişilerden beklenilemez!] )
( Lafzî nutk, insan gövdesinin bir örgeni olan dilden kaynaklanarak, gövdenin
öteki bir örgeni olan kulağa ulaşan ses ve yazaçlardan(hecelerden) oluşur;
dolayısıyla cisim ve duyularla ilgilidir. Bu yüzden kelâmın ne olduğu, nasıl
oluştuğu, anlamı nasıl gösterdiği(delâlet) vb. konuların mantık çerçevesinde
incelenmesine Dil Mantığı(İlmu'l-Mantıki'l-luğavî) adı verilir. İLE
Fikrî nutk ise, insan zihninin(nefs) var olanların anlamını özleri itibariyle
tasavvurundan başka bir şey olmayıp ruh ve akılla ilgilidir. Bu bağlamda zihnin
varlıkların anlamlarını özleri itibariyle idrâki, ilham ve vahyin keyfiyeti gibi
konuların mantık çerçevesinde ele alınıp incelenmesine de Felsefî Mantık
(İlmu'l-Mantıki'l-felsefî) denilir. )
( Bütün, ("Parçaların biraradalığı", "Bütünlük", "Entegrasyon/Integration/Integrity") anlamını taşıyan bir sözcüktür.
Tüm ise, (ingilizce "Whole/All") ile karşılık bulur. Parça parça olsa da, çeşitli oranlarda eksiklikler de olsa istisnasız ve ayırımsız, tamamıyla/tümüyle kapsamadır.
Bütün elmalar, bütün bireyler, bütün arabalar, bütün kitaplar, bütün örnekler, bütün ayrıntılar, bütün parçalar olmaz! Parçalarının ayrı ayrı kullanılma durumu olmayanlar için gereksiz/yersiz/fazladan bir sözcüktür "bütün".
Bir saksıdaki çiçeğin tüm yaprakları söz konusuysa, "bütün yapraklar" dendiğinde, --her sözcüğün, kendi anlamını taşıdığı bilgisiyle--, ucu sararmış/kırılmış, bir parçası kopmuş yapraklar devredışı bırakılmış olur, ki biz tamamını, hepsini demek istiyoruzdur.
Fransızca'da "sans" ve "cent" sözcükleri "san" diye okunur. Fransızca'yı iyi bilmeyen birinin/birilerinin zamanında "sans numero"yu numarasız ["sans" = -sız] değil de 100 olarak zannetmiş olmasından kaynaklanmıştır tuvaletlere yüz numara denmesi. II. Dünya Savaşı sonrası da Amerikan kültürü ve deyimleri bizi çok etkilediğinden dolayı bu iki sıfır da kalktı onun yerine -"çok değerli bir tanımmış gibi"- WC kullanıldı. )
( DOUBLEUR avec DOUBLURE [ne pas] CENT NUMERO ! SANS NUMERO )
( Kişiler, fiziksel açıdan yorgun olduğunda, dürüst olmaya daha eğilimliler. Bu nedenle, gece geç saatte yapılan konuşmalarda, itiraflar daha sık oluyor. )
( Birine, ne yapmayacağını söylemek/anlatmak/göstermek karışmak değildir! ["Karışmak", yapılacak yanlış ya da doğru olan eylem/söz için kullanılabilir ancak.] )
( Kişilerin ne söyleyeceğini ya da yapacağını söylemeye, "müdahale" ya da "karışmak" denilebilir (belki ve çoğu şey için).
Fakat ortak olan kavram, ifade, durum, davranış ve tutumlarda, toplumsal birlik, düzenlilik ve sürekliliğin sağlanması için gerektiğinde, hepimizin, birbirimize neyi yapamayacağını/yapmayabileceğini söylemesi kabalık ya da karışmak değildir! )
( "Denenilen" şeyin sonucunu "elde ettirir" belki fakat o kişiyi mutlaka ve sonsuza kadar kaybettirir. DEĞİL/YERİNE/>< Kişiyi kaybetmemek/kazanmak için özellikle de yakın olduğumuz kişileri denememek/sınamamak gerekir. Çeşitli oyunlar yaparak, tuzaklar kurarak elde edilen "bilgi/sonuç" geçersizdir. Aslolan ise her koşulda, en olumsuzu söylemek bile olsa konuşmayı yeğlemektir. )
( Konuşmak, kişinin, her koşul ve zamanda, en öncelikli yeti ve eylememidir. Dolayısıyla, kendi isteksiz ya da kopuk olduğumuz durumlar için "konuşmanın gereği yok" şeklinde düşünülmemeli ve konuşulmamalıdır. Anlamsızlığı, isabetsizliği, yersizliği/zamansızlığı olabilir fakat "gereksizliği" diye bir durum söz konusu olmadığı gibi bu ["niyetteki/kasıttaki"] söz de söylenemez/söylenmemelidir. )
( * Her konuşmanın öznesi vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın muhatabı vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın şimdisi vardır. - Dil'in zamanı yoktur.
* Her konuşma, bir şeye dairdir. - Dil, herşey hakkındadır. )
( Dil, konuşur; kişi, dile uyduğu kadar konuşur. )
( Hareket halindekilere konuşulmaz, duranlara/duranlarla konuşulur. )
( Bir kişinin bir şey yapıyor ya da yapmıyor gibi görünmesi çoğu zaman yanıltıcıdır. )
( [not] TO TALK/WRITE vs./and/but/also TO DO(/MAKE)/TO APPLY TO DO(/MAKE)/TO APPLY instead of TO TALK/WRITE What a man appears to do, or not to do, is often deceptive. )
( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )
( Lisanen konuşmak, halen anlaşmak! )
( Konuşmama gereksinimi/n kadar, konuşma gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereksinimi/n kadar, konuşmama gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşmama gereği kadar, konuşma gereğini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereği kadar, konuşmama gereğini anımsayarak KONUŞ!!! )
( [not] TO TALK vs./but TO TALK IN NECESSITY TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )
( Konuşmak (bile) (belki) birçok/bazı konuları/sorunları halletmeye yetmeyebilir fakat konuşmayarak hiçbir çözüm bulunmaz! )
( [not] PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK vs./and/but PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK instead of PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK )
( Bir devlet büyüğünün, bir sorumlunun, belirli bir nedenle ilgililere gönderdiği bildiri. | Yazı ya da sözle verilen, gönderilen bilgi. | Yazı ya da sözle anlatılması amaçlanan duygu ya da düşünce. )
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet
muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraatini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, tüm dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, tüm kaleleri zapt edilmiş, tüm tersanelerine girilmiş, tüm orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Tüm bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Millet, fakr u zarûret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen;
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
( Aydınlanmanın doğurduğu ilkelerdir. Bunların, topluma yansıması, toplumda karşılık bulması, bir devrim niteliğinde olmakla birlikte, tarihî bir birikimi de gösterir. )
( LIBERTE et/||/<> EGALITE et/||/<> FRATERNITE )
( LIBERTY and/||/<> EQUALITY and/||/<> FRATERNITY/BROTHERHOOD )
( [denizcilikte] Yardım gereksiniminin, yaşamsal olmadığı durumlarda kullanılır. İLE/<> Çok acil ve yaşamsal tehlike durumlarında yardım için kullanılır. )
( Kimyacı Lavoisier, 1781'de yanmanın oksijenle olanaklı olan kimyasal bir işlem olduğunu ortaya koyar, ayrıca oksijenin soluk alma yoluyla gövdede yandığı anlaşılır.
FaRkLaR [Karıştırılmaması Gerekenler]
- TRACT: Solunum sistemi.
( Solunum sistemi, sağ ve sol olmak üzere iki akciğerden oluşur ve bunlar mediastin ile ayrılırlar. )
( Toplardamar kanını atardamar kanına çevirirler. )
- SAĞ AKCİĞER ile/ve SOL AKCİĞER
( 3 lob vardır.[üst-orta-alt] İLE/VE 2 lob vardır.[üst-alt] )
- YARIKLAR ile/ve LOBLAR
- ANAXIMENES
- SOLUK BORUSU ile YEMEK BORUSU
( WEASAND/TRACHEA with ESOPHAGUS )
- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( [Ar.] MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )
- SOLUK ile İLK SOLUK(GASPING)
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin şekilde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( [Ar.] NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE with EXPIRATION/EXHALE )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. )
( Repetition will stabilise your breath. )
- SOLUK ALMA ile/ve/değil SOLUK VERME
( [Ar.] ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK
- EUPNE ile APNE
( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )
- APNE ile ASFİKSİ
( Solunumun durması. İLE Oksijen yetersizliğinden dolayı boğulma. )
- HIPOPNE ile HIPERPNE
( Solunum derinliğinin azalması(yüzeysel solunum). İLE Solunum derinliğinin artması. )
- TAKIPNE ile BRADIPNE
( Solunum sayısının artması. İLE Solunum sayısının azalması. )
- HİPOVENTİLASYON ile HİPERVENTİLASYON
( 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalması. İLE 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması. )
- ANOKSİ ile HİPOKSİ
( Dokuda oksijen(O2) yokluğu. İLE Dokuda oksijen(O2) azalması. )
- ANOKSEMİ ile HİPOKSEMİ
( Kanda oksijen(O2) yokluğu. İLE Kanda oksijen(O2) azalması. )
- HİPERKAPNİ ile AKAPNİ ile HİPOKAPNİ
( Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) artması. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) yokluğu. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) azalması. )
- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK
( [Ar.] NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )
( TO SNEEZE/STERNUTATION with TO COUGH )
- HAPŞIRMA ile AKSIRMA
- SUÂL-İ DÎKÎ ile SUÂL-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- HIÇKIRIK: Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla yinelenen ses.
( FUÂK, ŞEHÎK[Ar.], NUHÂT: Hıçkırma. | HICCUP[İng.] | SCHLUCKAUF[Alm.] | HOQUET/SANGLOT[Fr.] | SINGHIOZZO[.] | [İt.] | HIPO[İsp.] )
- NEHM[Ar.]: Horlayarak soluma, hırıltılı soluk alma.
- SOLUK DARLIĞI/DİSPNE
( [Ar.] ZÎK-I NEFES ile/ve ZÎK-İ SADR[: Göğüs darlığı.] )
( DYSPNEA )
- SOLUK BORUSU YANGISI(İLTİHABI): TRAKEİT
Solunum, sağlıklı olma ve iyileşmede temel anahtarlardan birisidir ve
soluk almadan tam olarak yararlanmak için tüm yeteneklerimizi
kullanmamız gerekir. "İnsanlara kendiliğinden iyileşmeye ulaşabilmeleri
için tek bir şey yapmalarını söylemek zorunda kalsaydınız söyleceğiniz
şey ne olurdu?" diye sorulsa şu yanıtı vermek gerek. "Soluğunuzla çalışın!"
Bazı soluk alma tekniklerini gözden geçirelim;
1.) Soluk Alma Gözlemi: Soluk alma sistemlerinden en basit olanı onu gözlemlemek,
herhangi bir şekilde etkilemeye çalışmadan soluk alma temponuzu
zihninizle izlemekten başka bir adım atmamaktır. Bunu sağlamak için;
1) Rahat bir pozisyonda dik, gözleriniz hafif kapalı olarak oturun.
2) Dikkatinizi soluğunuza yoğunlaştırın ve mümkünse aşamalar arasındaki
değişiklikleri takip ederek, içe çekip dışa vererek soluk temponuzun
ritmini izleyin.
Bunun her gün beş dakika boyunca uygulanması yerinde olur. Dikkatinizi
soluk temponuzda yoğunlaştırıp onu izlemekten başka bir amacınız
olmamalı. Soluğunuz nasıl değişirse değişsin, titreşimler çok küçük
olsa bile, onları izlemeye devam edin. Bu temel bir meditasyon biçimi,
bir gevşeme yöntemi ve beden ile zihni uyumlaştırmaya başlamanın bir
yoludur.
2.) Dışa Vererek Başlama : Soluk alma süreklidir, başı ya da
sonu yoktur, ama doğrusu, bir soluğun içe çekerek başladığı,
dışa vererek sona erdiği gibi bir düşüncemiz de vardır. Bu
yaklaşımı tersine çevirmeye çalışalım. Beş dakikalık Soluk
Alma Gözlemi`nin sonunda bunu deneyin. Yine, dikkatinizi onu
etkilemeye çalışmadan soluk almaya yoğunlaştırın, ama soluğu
dışa vermeyi her yeni soluğun başlangıcı olarak deneyin. Bunu
sadece bir dakikalığına yapın. Bu şekilde tersine çevrilmiş
soluk almanın ne kadar farklı olduğunu göreceksiniz. Soluk
almaya dışa vererek başladığınız zaman, kendinizi soluğunuza
çok daha yakın hissedip, pasif biçimde izlemektense aktif
biçimde onunla içiçe olduğunu düşünebileceksiniz.
Bu yön değişikliğini yapmanın önemli bir psikolojik nedeni
var: Soluğu dışa vermeyi denetleme potansiyeliniz soluğu içe
çekmeyle kıyaslandığında daha fazladır. Çünkü ciğerlerinizden
çıkan havayı sıkıştırmak için kaburgalarınız arasındaki
iradenizle yönlendirdiğiniz kasları kullanabilirsiniz ve bu
kas sistemi havayı içeri çekerken kullanılandan çok daha
güçlüdür. Dışarı daha fazla hava verdiğinizde, kendiliğinden
içeriye daha fazla hava alırsınız. Solunum, derinleştirmek
istenilir bir şeydir ve bunu yapmanın en kolay yolu da soluğu
dışa vermeyi her ayrı soluğun ilk kısmı olarak düşünmeye
başlamak, soluğu içe çekme konusunda hiçbir kaygı duymamaktır.
Çin abecesinde "soluk"un iki parçası vardır; bunların birisi
"dışa verme", diğeri ise "içe çekme" anlamına gelir ve dışa
verme önce gelmektedir.
3.) Kendinizi Soluğunuza Bırakma : Bu egzersiz en iyi biçimde sırt
üstü yatarken yapılır, böylece uyurken ya da yeni uyanmış bir halde
de denemek isteyebilirsiniz.
1) Gözlerinizi kapatın, kollarınızı bedeninizin yanında tutun ve
dikkatinizi onu etkilemeye çalışmadan soluk almanızda yoğunlaştırın.
2) Şimdi soluğunuzu her içeri alışınızda evrenin rüzgarının size
doğru estiğini, her dışarı verdiğinizde ise geri çekildiğini
hayal edin. Soluğun pasif alıcısı olduğunuzu düşünün. Evrenin
soluğu sizin içinize girdikçe, bırakın bu soluk, el ve ayak
parmaklarınızın uçlarına kadar bedeninizin her parçasına işlesin.
3) Soluğu on defa dışa verip içe çekmeniz süresince algılamanızı
durdurmaya çalışın. Bu işlemi günde bir defa yapın.
4.) Gevşeme Soluğu : Dilinizi yoga pozisyonuna getirin;
Diinizin ucunu üst ön dişlerinizin iç yüzeyine değdirin,
sonra minesine, dişiniz ile ağzınızın üstü arasındaki yumuşak
dokuya dayanana kadar dişlerinizin üstüne kaydırın. Tüm egzersiz
boyunca dilinizi orada tutun. Tamamen ağzınızdan,
duyulabilir bir ses çıkararak (bir whoosh sesi),
dışarı soluk verin ve soluk alın. Ağzınızı kapatın ve (içinizden) 4'e
kadar sayarak sakince burnunuzdan içeri soluk alın. Sonra soluğunuzu 7'e kadar sayarak
tutun. Son olarak, sekize kadar sayıp ağzınızdan ses çıkararak
soluk alın. Bu bir soluk döngüsünü oluşturur. Toplam dört defa
tekrarladıktan sonra her zamanki gibi soluk alın. Diliniz o haldeyken
dışa soluk vermekte zorlanıyorsanız dudaklarınızı büzmeyi deneyin;
bunu yapmayı kısa sürede öğrenebilirsiniz. Egzersizi yapma hızınız
burada önemli değildir. Önemli olan, "içe çek, tut, dışa ver"
şeklindeki 4-7-8 oranını takip etmektir. Soluğunuzu
rahatça uzun bir süre tutabilmeniz sizi sınırlayacağından, sayınızı
buna göre ayarlayın. Bu egzersizi yaparken yavaşlatabilirsiniz, ki
bu da istenilir bir şeydir. Bunu en azından günde iki defa yapın.
Gevşeme Soluğu`nu herhangi bir yerde yapabilirsiniz, ancak bir
yerde oturuyorsanız dik durmaya çalışın. Akşamları yatağa giderken,
uyumadan hemen önce yapmanızı salık veririz. Gece uyanırsanız da
tekrar uyumanızı, düşüncelerinizden kopup duygusal çalkantılar
yaşamamanızı sağlar. Ayrıca sinir sistemine harika etkilerde bulunur.
Özel olarak da, içselleşmiş kaygıyı azaltıp, sindirim, dolaşım ve diğer
sistemlerin daha uyumlu biçimde işlemesini sağlayarak sempatik-parasempatik
sinir sisteminin faaliyetlerinin hızını düzenliyor. Bu çalışmanın
yararları süreç içinde ve katlamalı olarak ortaya çıkar, en sonunda
tüm sinir sisteminin daha sağlıklı biçimde işlemesini sağlar.
Ayrıca kan basıncının yükselmesi, ellerin üşümesi, bağırsakların
tahriş olması, kalp aritmileri görülmesi, düzensiz anksiyete ve
panik ile birçok yaygın hastalıkta da özel bir tedavi işlevi görür.
Bu yöntem en etkili ve süreli gevşeme yöntemlerinden biridir.
5.) Uyarıcı Soluk : Bu egzersiz gevşetici olmaktan ziyade uyarıcıdır.
Dolayısıyla bu teknikten kendinizi uyuşuk ya da zihinsel bakımdan
tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmak amacıyla yararlanabilirsiniz.
1) Dik durarak ve gözleriniz kapalı olarak rahatça oturun ve gevşeme
soluğunda tanımlandığı şekilde dilinizi yoga pozisyonuna getirin.
2) Ağzınızı hafif kapalı tutarak burnunuzdan hızla soluk alıp verin.
Soluğu içe çekme ve dışa verme eşit sürede ve kısa olmalı, köprücük
kemiğinin hemen üstünde, boynunuzdaki kasların ve diyaframınızın
gerildiğini hissetmelisiniz. (Hareketliliği hissetmek için ellerinizi
bu bölgelere koymayı deneyin.) Göğsün hareketi, hava basan bir körük
gibi hızlı ve mekanik olmalıdır. Aslında bu egzersizin Sanskrit adı
da "körük soluğu" anlamına gelmektedir. Hem içe çekerken hem dışa
verirken soluk alışınızın sesi duyulmalıdır. Eğer rahat olarak
yapabiliyorsanız hızı saniyede üç devire çıkarabilirsiniz.
Bu egzersizi ilk denemede sadece onbeş saniye süreyle yapın, daha sonra
her zamanki gibi soluk alın. Her seferinde süreyi beş saniye kadar
artırın ve tam bir dakikaya ulaşmaya çalışın. Bu gerçek bir egzersizdir.
Dolayısıyla kullandığınız kasların yorulduğunu hissedebilirsiniz.
(Kuşkusuz bu egzersiz kaslarınızı kuvvetlendirecektir.) Ayrıca başka
birşeyi daha hissetmeye başlayacaksınız: Her zamanki gibi soluk
almaya döndüğünüzde bedeninizde belli belirsiz ama kesin bir enerji
hareketi olacaktır. Belki, bunu kollarınızda bir titreme ya da
karıncalanma olarak hissedebilirsiniz. Bunun yanında kendinizi
daha uyanık hissedebilir ve yorgunluğunuzun kalmadığını görebilirsiniz.
Bu olay, aşırı karbondioksit vermenin sonucunda psikolojik değişikliklere
yol açan, hızlı hızlı ve derin soluk alma durumu değildir. Körük
soluğunu tam bir dakika sürdürebilmeniz durumunda, bunu öğleden sonraları,
kendinizi canlandıracak kafeinli bir içecek yerine deneyin. Bu yöntemin
yararını özellikle araba kullanırken uyuklamaya başladığınız durumlarda da
görürsünüz. Ayrıca bu egzersizi üşüdüğünüzü hissettiğiniz zaman kendinizi
ısıtmak için kullanabilirsiniz. Bu egzersizi ne kadar çok yaparsanız,
onun yarattığı enerjinin o kadar çok farkında olursunuz.
Bu sistemleri bir kere daha gözden geçirelim ve bundan sonraki
günlük yaşantınızda nasıl kullanabileceğinizi özetleyelim.
Soluk Gözlemi gevşemenize yardımcı olacak bir meditasyon pratiğidir ve
soluk alma tekniği yoga geleneğinin eski bir tekniğidir. Düzenli yapma
alışkanlığını edinirseniz kendi adınıza büyük bir kazanç
olacaktır. Günde beş dakika yapılması istenmişti bu nefes gözleminin
tanımında ancak istediğiniz kadar yapmakta da tabii ki serbestsiniz.
Bu uygulamayı sabahları beş dakika yapmanızı özellikle salık veririm.
Bu süreyi artırırsanız kendinize daha uygun şekillerde düzenleyebilirsiniz.
Soluğu tersine çevirme tekniği, soluk alma kapasitenizin gelişmesine
katkıda bulunarak sağlığınızı genel olarak olumlu yönde etkileyecektir.
Bu tekniği günde bir dakika yapmanız salık verilmişti fakat her
aklınıza gelişinde ya da her boş zaman bulduğunuzu düşündüğünüzde de
yapabilirsiniz. Bunu beş dakikalık Soluk Gözlemine dahil etmeniz de
olanaklıdır.
Kendinizi Soluğunuza Bırakma tekniğinde, günde bir defa yapmanız istenilen
zihinde canlandırma oyunu da her yerde ve her zaman yapılabilir,
yalnız gece yatmaya gittiğinizde ya da sabah ilk uyandığınızda
yattığınız yerden yapmak daha kolayınıza gelebilir.
Gevşeme Soluğu, her biri dört soluk alıp vermeden oluşan en az iki
seansı gerektirmektedir. Bu egzersizi günde iki kere ve sekiz
devire çıkarmanız daha yerinde olur. Kuşkusuz bu egzersizi kendinizi
kaygılı, morali bozuk ya da fiziksel bir sıkıntı çektiğiniz herhangi
bir zamanda da yapabilirsiniz, fakat iki seansı zorunlu bir asgari
ölçü olarak benimsemenizde ısrar etmek gerekir. Bu egzersizlerden birini
sabahları, doğal olarak meditasyon konumuna getirdiğnden, meditasyon
yapmadan önce de tercih edebilirsiniz.
Uyarıcı Soluk da her zaman yapılabilir. Kendinizi uyuşuk ya da
zihinsel açıdan tembel hissettiğiniz zamanlarda canlanmanız açısından
son derece yararlı bir egzersizdir ancak bunu her koşulda günde
en az bir defa yapmanızı öneriyorum. Gevşeme Soluğu`ndan önce yapmak da
sizi daha kolay biçimde bir meditasyon ortamına getireceğinden sabah
ritüellerinizle birleştirmeniz de uygun olacaktır.
Bu beş soluk egzersizini şu şekilde düzenleyebiliriz:
Sabah :
Uyarıcı Soluk
Gevşeme Soluğu (uyarıcı soluğun hemen arkasından)
Soluk Gözlemi (asgari beş dakika ve gevşeme soluğunun hemen arkasından)
Soluğu İçe Çekme ve Dışa Vermeyi Tersine Çevirme
Yatarken :
Kendinizi Soluğunuza Bırakma (on soluk)
Gevşeme Soluğu (on soluğun hemen arkasından)
Bunların hepsi on dakika bile sürmezken, sağlığınızda önemli
gelişmeler sağlamanıza yarayabilir. Bu sistemleri seveceğinizi
ve gece seansından sonra harika bir uykuya dalacağınızı düşünüyorum.
Soluk alma çalışmasının yararlarının günlük uygulamalara bağlı
olduğunu, yavaş yavaş ve katlamalı biçimde artarak görüldüğünü
unutmayın.
ANDREW WEIL`in
"8 HAFTADA İDEAL SAĞLIK"
adlı kitabından
SOLUK ALMANIN GÜCÜ : Sağlığın temeli, sağlıklı bir kan dolaşımıdır.
Çünkü dolaşım sistemi oksijen ve besinleri vücudun tüm hücrelerine
taşıyan sistemdir. Sağlıklı bir dolaşım sistemine sahipseniz, uzun ve sağlıklı
bir yaşamınız olacak demektir. Sistemin çevresi dolanımdaki kandır. Bu
sistemin kontrol düğmesi nedir? Kontrol düğmesi soluk almadır. Bedeninize
uygun şekilde oksijen verebilirseniz; bu oksijen her hücrenin elektriksel sürecini
uyaracaktır.
Bedenin nasıl çalıştığına biraz daha yakından bakalım. Soluk almak
sadece hücrelerin oksijenlenmesini kontrol etmez, aynı zamanda bedeni koruyan
beyaz hücreleri içeren lenf(akkan) sıvısının akışını da ayarlar. Lenf
sisteminin görevi nedir? Bazıları onu vücudun kanalizasyon sistemi
olarak düşünürler. Şimdi lenf sisteminin nasıl çalıştığına bakalım.
Kan kalpten atardamarlar aracılığıyla ince, geçirgen kılcal damarlara
pompalanır. Kan kılcal damarlara oksijen ve besin taşır ve bunlar hücrelerin
etrafında bulunan akkana(lenf sıvısına) geçirilir. Hücreler gereksinimi olan
şeyleri bilecek kadar akıllı ya da çekicidir. Hücre kendi sağlığı için gerekli
olan besin ve oksijeni alır, bir kısmı tekrar kılcal damarlara dönecek olan
toksinleri(zehirleri) dışarı atar. Fakat ölü hücreleri, kan proteinlerini ve
öteki zehirli maddeleri dışarı atma görevi lenf sisteminindir. Lenf sistemi de derin
soluk almakla eyleme geçirilebilir.
Hücrelerin oksijen miktarını kısıtlayan fazla sıvı ve çok miktardaki toksik
madde; lenf sistemi tarafından dışarıya atıldığı için bedenin hücreleri lenf
sistemine bağlıdır. Sıvı, kan proteinleri hariç, ölü hücreleri ve diğer zehirli
maddeleri nötralize ve tahrip eden lenf bezlerinin içinden geçer. Lenf sistemi ne kadar
önemlidir? Lenf sistemi yirmi dört saat çalışmazsa, hücrelerin etrafında oluşan fazla
sıvı ve kan proteinleri yüzünden insan ölür.
Kalp, dolanımdaki kanın pompasıdır, fakat lenf sistemi böyle bir pompaya sahip
değildir. Lenflerde kalbin görevini, kas hareketleri ve soluk alma yerine getirir.
Etkin bir lenf ve bağışıklık sistemiyle birlikte sağlıklı bir kan dolaşımına sahip olmak
istiyorsanız; bu sistemleri harekete geçirecek şekilde derin soluk almak
zorundasınız.
Meşhur bir lenf uzmanı olan Dr. Jack Shields son zamanlarda bağışıklık sistemi üzerinde
ilginç çalışmalar yapmıştır. Shields insan bedenin içine koyduğu kameralarla lenf sistemini
temizleyen uyarıcıların neler olduğunu gözlemiştir. Bu görevi en iyi şekilde diyaframa
alınan derin soluğun yerine getirdiğini görmüştür. Derin soluk, vakum gibi kan dolaşımı
aracılığıyla lenfi çeker ve bedenin toksinleri yok etme hızını artırır. Gerçekten de derin
soluk ve alıştırmalar bu süreci on beş kat daha hızlandırabilir.
Bu bölümde anlatılanlardan sadece derin soluk almanın önemini anlayıp
uygulamak bile beden sağlığını önemli oranda artırabilir. Yogada soluk
almanın üzerinde bu kadar çok durulması bu yüzdendir ve derin soluk alma
kadar bedeni temizleyen başka hiçbir şey yoktur.
Sağlıklı olmada soluk almanın çok önemli olduğunu kavramak için sağduyunun
çok zorlanması gerekmez. Sadece önemi üzerinde biraz düşünmek yeterlidir.
Nobel ödüllü Dr. Otto Warburg oksijenin hücrelere etkisi üzerinde çalışmıştır.
Warburg sağlıklı ve normal hücrelere verilen oksijeni azalttığında;
bu hücrelerin habis haline dönüştüklerini gördü. Daha sonra benzer bir çalışmada
Dr. Harry Goldblatt hiçbir hastalığı olmadığı bilinen farelerin denek olduğu bir
deney yaptı. Deneyinde yeni doğmuş farelerden alınan hücreleri üç gruba ayırdı.
Deney tüpüne aldığı bir grubu otuz dakika oksijensiz bıraktı. Birkaç
hafta sonra bu hücrelerin bir çoğu öldü, kalanlardan bir kısmının hareketleri
yavaşladı ve geriye kalanlar da habis hücre görünümünü alacak şekilde yapılarını
değiştirmeye başladılar. Bu arada diğer iki grup hücre de sürekli atmosferik
koşullarda oksijen alabilecek şekilde deney tüplerinde incelemeye alındılar.
Otuz gün sonra Dr. Goldblatt bu hücreleri üç ayrı grup fareye enjekte etti. İki
hafta sonra iki normal grup hücrenin enjekte edildiği farelerde herhangi
bir anormallik görülmedi. Ancak oksijensiz bırakılan hücrelerin enjekte edildiği
farelerde habis büyümenin gerçekleştiği görüldü. Bir yıl sonra aynı fareler
tekrar gözlendiğinde habis büyümenin devam ettiği, normal hücrelerin ise normal
kaldığı gözlendi.
Bu deney bize ne anlatıyor? Araştırmacılar hücrelerde habis ya da kanser oluşumunda
temel etkenin oksijen azlığı olduğuna inanmaktadırlar. Oksijen azlığının hücrelerin
yaşam kalitesini etkilediği kesindir. Sağlığımızın kalitesi de hücrelerimizin
kalitesine bağlıdır. Bu nedenle sağlık için ilk öncelik, soluk almaya verilmelidir.
Sorun birçok kimsenin nasıl soluk alınacağını bilmemesidir. Üç Amerikalıdan
biri kansere yakalanmaktadır. Fakat yedi Amerikalı atletten ancak biri
kansere yakalanmaktadır. Yukarıdaki deneyler bu durumu açıklığa kavuşturmaktadır.
Atletler dolaşan kana en hayati elementi, yani oksijeni vermektedir. Bir diğer
açıklama da lenf sisteminin hareketini uyararak bağışıklık sisteminin
en üst düzeyde çalışmasını sağlamaktadır.
Sistemi temizlemek için en etkin soluk alma şekli nedir? Bir birim
zamanda soluk alıyorsanız; dört birim zaman da içinizde tutmalısınız, iki birim
zamanda dışarı vermelisiniz. Dört saniye soluk alıyorsanız; on altı saniye
içinizde tutup, sekiz saniyede dışarı vermelisiniz. Soluğu niçin bir birimde
alıp iki birimde veriyorsunuz? Lenf sistemi aracılığıyla toksinleri atmak için.
Soluğu niçin dört birim tutuyorsunuz? Kan ve lenf sistemini tam olarak
oksijenlendirmek için. Soluk alırken kan sisteminden vakumda olduğu gibi tüm
toksinleri dışarı atabilmek için karın bölgesinin en altına soluk almaya başlanmalıdır.
Spordan sonra ne kadar açlık hissedersiniz? Beş kilometre koştuktan hemen sonra
oturup kocaman bir biftek mi yersiniz? Şüphesiz hayır. Spordan hemen sonra derin derin
soluk alırız. Çünkü o anda bedenin en çok gereksinim duyduğu şey oksijendir. Bu nedenle
sağlıklı yaşamanın ilk prensibi derin soluk almaktır. Günde en az üç defa yukarıdaki
kurala göre on derin soluk almalısınız. Soluk alışlar burundan, verişler ağızdan yapılmalıdır.
Uzun süre soluk alacağım diye kendinizi zorlamamalısınız. Bu süre, zamanla yavaş
yavaş artacaktır. Günde en az üç defa on derin soluk almaya başlarsanız; sağlığınızda
büyük gelişmeler olacağını göreceksiniz. İyi soluk almanın sağladığı yararı sağlayacak
hiçbir vitamin ilâcı ya da yiyecek yoktur.
Genel olarak soluk almanın uygun yollarından birisi de havayla alıştırma yapmak
anlamına gelen aerobik yapmaktır. Koşmak güzel, fakat streslidir. Yüzmek mükemmeldir.
Tüm bu alıştırmaları kurallara uygun olarak yapmak gerekir.
ANTHONY ROBBINS`in
"SINIRSIZ GÜÇ"
adlı kitabından
Beş duyu uzuvlarının her birinin ayrı işlevi olduğu gibi burun "soluk almak" içindir.
Ağızdan alınan ve verilen soluk, yanlış olup evrensel enerji kanallarının giriş noktası olduğu hatırlanarak meditasyon ve egzersizler haricinde de soluk burundan alınmalı ve verilmelidir...
Bedenimizin yaşamsal gereksinimi olan prana (Ki,chi,evrensel enerji) ETERİK Bedene ait bir organ sistemi olan Sanskrit dilinde Nadi adı verilen kanallar vasıtası ile tüm bedende devinir. Nadilerin ana kanalı olan Sushumna Nadi omurga, omurilik boyunca kuyruk sokumuna dek uzanır. Sol burun deliğinden başlayan kanal(İda Nadi) soğuk ay enerjisini taşırken, sağ kanal olan Pingala Nadi ya da Surya Nadi sıcak güneş enerjisi olarak adlandırılan eril enerjiyi taşır. Bu iki enerjinin nadiler vasıtası ile döngülerini temin ettiği enerji girdaplarının dengede olması bedenin sağlığı ile birebir ilişkidedir.
Enerji girdapları Chakra adı verilen 7 ana açılımda dönerler. Her bir girdap bir salgı bezini harekete geçirir ve dengede olmaları bu bezlere bağlı olan organların da dengede çalışmasını sağlar.
Aşırı dönen herhangi bir girdap aşırı salgıya ve o organa bağlı hücrenin dejenerasyonuna sebep verir ki sonuç olarak bu dengesizliği haber veren hastalık ortaya çıkar.
Girdapları dengede tutmak ; doğru soluk almak ve Tibet 5 li ayin çalışması ile mümkündür.
Soluk Çalışması
Evrensel enerjinin bedenimizde sağlıklı ve kesintisiz akabilmesi için;
- Dik ve düz bir omurga duruşuna gereksinim vardır.
- Ayrıca gevşek omuz ve boyun kaslarına da gereksinim vardır ki bu kaslar stres ve toksin birikiminden dolayı daima kasılmış durumda olduğundan bedende oksijenle taşınan prana, beyne yeterince ulaşamaz bu da farkındalık düzeyini düşürür.
- Burun deliklerini kullanmanın yanı sıra, tam kapasite tümü kullanılan ve temiz olan akciğerlere gereksinim de ilk şarttır.
Bebek Soluğu
Üç kısımdan oluşan akciğerlerimizin en alt bölümü yeterince ve doğru soluk almadığımızdan toksin biriktirir ve kapasitesi düşük prana devindirir.
Boşaltılmış ciğerlere;
- Üst karın şişirilerek alt ciğerin ilk alınan solukla doldurulması
- Ve sırası ile orta ciğerin kaburgaları yanlara iterek doldurulması
- Ve en son üst ciğer bölümünün omuzları yukarı iter şekilde doldurulması
4 sayısına denk düşecek şekilde alınması ile başlar.
- Verişte üst karın içeri çekilerek ilk alınan soluk salınır,
- Kaburgalar geriye çekilerek ikinci bölüm salındıktan
sonra omuzların serbest bırakılıp gevşemesi ile son bulur.
Bu soluğa diafram soluğu da denir.
İki çeşit soluk vardır. Durağan soluk ve hareket halinde soluk. Durağan soluk: Akciğerlerin
soluğu alması, vermesi, bir süre durduktan sonra tekrar alması ve vermesidir. Bu, yaşamak için
bedenin yinelediği bir hareketler zinciridir. Bu eylemler dizisi durduğu anda yaşam da durur.
Hareket halinde solunum, konuşurken, zorlu hareketler yaparken, koşarken aldığımız soluktur.
Bu durumda beden, daha çok solunum gereksinimi duyar. Ancak, yukarıda saydığımız eylemleri daha
rahat ve iyi bir biçimde gerçekleştirebilmemiz için solunum kapasitemizin fazla olması gerekir.
Zorlu hareketler yaparken, koşarken ya da spor yaparken, solunum kapasitemiz yeterli değilse çabuk
yoruluruz. Yani, "kondisyon" denilen beden direncinin solunum kapasitesiyle yakından ilgisi vardır.
Konuşmada da durağan soluktan daha çok soluğa gereksinim vardır. Çünkü sesi oluşturan, tonun
yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan güç soluktur.
Solunum sorunu ülkemizde daha yeni yeni gündeme gelmekte. Oysa özellikle Doğu ve Uzakdoğu'ya
bakacak olursanız soluğun binlerce yıldır gündemde olduğunu görürsünüz. Bu ülkeler, sağlık
açısndan sık sık soluğun yardımına başvururlar ve tarih boyunca da başvurmuşlardır. Üzülerek
söylüyorum, neredeyse yüzde doksanımız yanlış soluk alıyor. Yanlış soluk alınca da soluğunu
yanlış kullanıyor. O kadar ki, sanatını solukla gerçekleştirmeleri gereken pek çok tiyatro ve
opera sanatçısının soluğunu yanlış alıp, yanlış kullandıklarına tanık oldum. Yine üzülerek
söylüyorum, ülkemizde, tiyatro ve opera sanatçısı yetiştiren kurumların bu konudaki eğitimi ya
yetersiz ya eski yöntemlerle yapılmakta ya da hiç yapılmamaktadır.
Bunu söylemeye gerek yok sanırım, bir oyuncu ya da operacının en önemli donanımlarından biri
sesi olmalıdır. İki sanatın da iyi, güzel ve etkileyici bir biçimde gerçekleşebilmesi için
önde gelen ve ayrıcalıklı gereklilik sestir. Soluğunuz yeterli değilse bu yaşamsal gerekliliği
nasıl elde edebilirsiniz? Yeterli sesi olmayan ya da sesini iyi bir biçimde kullanamayan opera
ya da tiyatro santçısı, istediği kadar yetenekli olsun, sanatında yarım kalmıştır.
Yanlış soluk ya da soluğun yanlış alınması ne demektir? Soluğun, yalnızca göğüs bölgesine
alınması demektir. Bunun nedeni de, soluk alış sırasında, bel ve mide kaslarımızın görevlerini
yapmamalarıdır. Bu görevlerin neler olduğunu bir süre sonra göreceğiz. Soluğumuzu göğüse
aldığımız zaman, havayı akciğerlerimizin üst kısmına almış oluruz. Bu da almamız gerekenden
daha az oksijenin akciğerlerimize girmesini sağlar. Çünkü, akciğerlerimiz üstü dar, altı
geniş bir koniye benzer. Soluğu göğüse aldığımız zaman akciğerlerimizin üçte birine ya da
yarısına kadar dolmuş olur.
Soluğu doğru almak, konuşma açısından olduğu kadar sağlık açısından da çok önemlidir. Yanlış
soluk, tansiyon, migren, astım ve psikolojik bunalım gibi pek çok sağlık sorununa neden
olmaktadır.
Anımsamaya çalışın, en son ne zaman derin bir soluk aldınız? Belki de anımsamıyorsunuz bile.
Yeni yapılan bir araştırmada, bir kişinin lenf bölgelerine kameralar yerleştrilmiş, kişi doğru
ve derin soluk aldığı zaman, sanki bir maddeyi sabunlu suyla yıkar gibi, bu bölgelerin de
yıkanıp temizlendiği gözlenmiş. Çok doğru, çünkü, alınan ve bedene dağılan madde oksijen. Bu
nedenle de konunun uzmanları günde 2 litre su içmenin yanında, en az 6-7 kez derin soluk almanın
gerekli olduğu görüşünde.
Soluğun yanlış alınıp, yanlış kullanılması konuşma açısından da çok önemli sorunlar doğurur.
Soluğumuzu doğru alıp, doğru bir biçimde kullanamıyorsak tonsuz bir ses çıkar ağzımızdan. Bu da
cılız bir sestir. Hele bir de gergin bir bedene sahipsek, özellikle gırtlak, omuz ve boyun
kaslarımızda gerginlik varsa, güzel ve rahat bir ton elde edemeyiz. Kasların gerilip gevşemesi
organlarımızın hareket etmesine neden olduğu için, soluk sese dönüşmeden önce, sayısız yolla
değişikliğe uğrar. Bu nedenle, ses ve soluğun dengeli bir biçimde kullanılabilmesi için,
kasların gergin olması bu eşgüdümü engeller. Bu engelleme soluğun, dolayısıyla sesin bozulmasına
neden olur.
Konuşurken soluk ne zaman alınır? Soluk, cümle başında alınır. Eğer, tümce uzunsa, anlamı
bölmeyecek bir virgülden sonra alınır. Soluk almanın bilincinden uzaksak, bize soluğu
bilinçaltımız aldırır. Bilinçaltımızın da, soluk alma konusunda bize ne gibi sorunlar yaratacağı
belli olmaz. Bu belirsizlik ve düzensizlik, soluğun yanlış kullanımı nedeniyle pek çok konuşma
sorunu yaratır.
Sözgelimi, cümleye başladınız ve cümleyi bitirecek soluğunuz var, ama bilinçaltınız devreye
girip size cümlenin ortasında soluk aldırabilir. Cümlenin ortasında alacağınız soluk, anlamı
ikiye bölecektir. Sizi dinleyen kişi, anlamı toparlayana kadar siz ikinci cümleye geçtiniz,
kişi ikinci cümlenin anlamını toparlayana kadar, siz üçüncü cümleye geçtiniz, belki de
bilinçaltının gereksiz uyarısıyla üçüncü cümlenin de ortasında bir soluk aldınız.
Böylece sizi dinleyen kişiyle sizin aranızda amansız bir yarış başlayacaktır. Dinleyen kişi,
cümle anlamlarını derleyip toparlamakta güçlük çekeceğinden yorulacak ve sizi dinlemekten
vazgeçecektir.
Ya da konuşma süreci içinde yeni bir cümleye başlayacaksınız ama, cümleyi bitirmek için yeterli
soluğunuz yok. Cümle başında soluk almanız gerektiği halde, bilinçaltınız "Soluğun var, devam et"
diyebilir. Soluk almadığınız için de cümlenin sonuna doğru soluğunuz tükenir ve sesiniz duyulmaz.
Yani, cümlenin son bir ya da iki sözcüğünü söylememiş olursunuz. Oysa, Türkçe'de cümle sonları
çok önemlidir. Çünkü yüklem, yani eylem cümlenin sonundadır. Oturdun mu? Geldin mi? Gittin mi?
Aldın mı? Cümlenin sonunda soluğunuz tükendiğinde eylemi yok etmiş olursunuz, eylem yok olunca da
anlamda önemli ölçüde zedelenme olur.
Bugüne kadar pek çoğumuz, soluğumuzu nasıl aldığımızı ve özellikle konuşurken onu nasıl kullanmamız
gerektiğini düşünmemişizdir. Bu da çok doğal. Çünkü, şimdiye kadar hiç kimse bize, "Nasıl soluk
alıyorsun?" gibi bir soru sormamıştır. Ama, sanıyorum, şu anda, yavaş yavaş, soluk alıp verme
konusunda düşünmeye başladık.
Çeşitli çalışma ve araştırmalarla bedenimize doğru soluk almayı öğretip, soluk kapasitemizin
genişlemesini sağlayabiliriz demiştim. Ancak, doğru soluk almayı bedenin işleyişi içine oturtmak
az da olsa zaman alabilir. Doğru soluk sistemi, bedenin işleyişi içine oturduktan sonra kendi
kendine çalışmaya başlar. Yani, kişi hiçbir zaman, "Acaba ben şimdi doğru soluk alıyor muyum ?"
diye düşünüp, kendini sürekli bir denetim altında bulundurmamalıdır.
CAN GÜRZAP`ın
"KONUŞAN İNSAN"
adlı kitabından (YKY)
Solunum aletimizin ödevi iki yönlüdür: Bir yönü, soluk almadır, soluk alarak dışta bulunan
hava akciğerlere çekilir ve besinlerin yanmasını sağlayan oksijenin kanla değinmesi elde edilir.
Diğer yönüyse, soluğu vermekle, bu yanmadan ortaya çıkan karbondioksidin dışarı atılmasıdır.
Soluk alma sırasında, hava, burun boşluğundan geçip gırtlak, soluk borusu ve iki kalın
bronş aracılığıyla akciğerlere gider. Soluk verme sırasındaysa, tekrar aynı yolu izleyerek çıkar.
Solunum örgenlerinin sistemi, bir ağaç gövdesinin bir çok dallara ayrılmasına benzetilebilir.
Gövde soluk borusu, iki kalın bronşa, onlar da, kendi aralarında bronş keseciklerine
ayrılırlar. Akciğerler oldukça büyük iki örgendir. (Normal ağırlığı, baylarda 1300 gramdır.)
Akciğer kesecikleri alanına havanın kanla değinmesi sırasında değişirler. Eğer kaba
taslak bir benzetme yaparsak, diyebiliriz ki, akciğerler havayla dolduğu zaman genişleyip,
havayı bıraktığı zaman daralan büyük bir süngere benzer. Akciğerler oylumunu kendi kendine
büyültüp genişletemez.
Ancak bu genişletmeyi göğüs kafesi yönetir. Göğüs kafesi, vücutta omurganın, kaburgaların
ve göğüs kemiğiyle bunları saran kasların oluşturduğu yürek ve akciğerleri koruyan boşluktur.
Onun tabanı diyafram ile örtülmüştür. Diyafram alt yönü içbükey, üst yönü dışbükey
durumunda çok yumuşak bir kastan yapılmış olup göğüs boşluğu ile karın boşluğunu
birbirinden ayırır. Kaburga kemiklerinin kıkırdakları ve göğüs kasları yardımıyla göğüs
kafesi genişleyerek göğüs boşluğunun oylumu çoğalır. Bu sırada diyafram da aşağı
doğru alçalarak bu boşluğu daha çok büyültür. Denilebilir ki, göğüs boşluğunun büyüyüp
yükselmesi, kaburga kemiklerinin hareketiyle paralel biçimde, diyaframın hareketiyle de
dikey biçimde olur.
Akciğerler "akciğer zarı" (plevra) ile örtülmüş olup onun üstü de kaburga kemikleriyle
çevrilmiştir. Akciğer zarının her biri sağ ve sol olmak üzere iki yaprakçıktan meydana
gelir. Bunlardan biri iç örgenler zarıdır ve akciğeri sarar; öteki çeper zarıdır, göğüs boşluğu
çeperini kaplar. Bu iki yaprakçık, akciğer zarı veya plevra kovuğunu sınırlar.
Sonuç olarak akciğerlerin hareketi bir pompanın hareketine benzer. Göğüs kaslarının
açılmasıyla kaburgalar ayrılıp diyafram alçalır ve zarlar da bu hareketi izlerler. Böylece
akciğerler genişleyerek havayı çekerler. İkinci bir hareketle, çekilen havayı, göğüs kafesinin
daralmasıyla dışarı verirler.
Yaşamımız sürüp giderken sürekli olarak soluk alıp veririz. Bu sırada soluk alırken solunum
örgenlerimizin hareketini düşünmeyiz, bu iş kendiliğinden olur.
Halbuki topluluk karşısında söz söyleyenlerin alıştırmalarla solunumunu geliştirmesi kesinlikle
gereklidir. Bunu herkes de yapabilir ve böylece onu isteminin kontroluna uyan bilinçli bir
hareket haline koyar.
Solunum için yapılan alıştırmalar göğsün de kuvvetlenmesine ve genişlemesine yardım
eder. Bunun için vücudun gelişmesi bakımından da yararlıdır. "Göğüs cimnastiği" toplum karşısında
söz söyleyenlere büyük yararlar sağlar. Vücudu fazla yormamak ve soluk soluğa
gelmemek şartıyla, koşmak ve merdiven çıkmak gibi, solunumun gelişmesine yardım eden
çalışmalar yapılabilir.
Soluk alırken gözönünde tutulması gereken noktalar şunlardır:
Soluk: 1-derin, 2-sık, 3-çabuk, 4-düzenli, 5-sinirlenmeden, 6-gürültüsüz alınmalıdır.
Gürültülü soluk alma büyük bir kusurdur. Dinleyiciyi rahatsız eder ve bu halin önüne geçilemezse
günün birinde söyleyicinin başarısızlığına neden olur.
Doğal solunumda ağız hep kapalı tutulmalı ve burundan soluk almalıdır. Burundan soluk alınırsa
alınan hava ısınır ve temizlenir. Çünkü burun içindeki kıvrımlarla küçük kıllar süzgeç görevini
görürler.
Ağızdan soluk almanın büyük zararları vardır. Böyle soluk almaya alışmış olanlar, tehlikeli olmamakla
beraber, günün birinde ameliyat olmak zorunda kalırlar. (Koriza, ahtapot gibi) Özellikle
ahtapotların önce sesi, sonra bellek, işitme, dişlerin çıkması, boy atma bakımından büyük
zararları olduğu bilinir.
Bununla beraber, diksiyonda bazen ağızdan soluk almak da gerekir. Söyleyici söz
söylerken her zaman gereken yerde soluk almak için ağzını kapayacak zaman
bulamaz; öyle bir zaman gelir ki, duraklama zamanının kısaltılması gerekir. Sözün hareketi
arttıkça duraklama zamanı daha kısalır ve gitgide solunum fazlalaşır ve o zaman
burundan soluk almaya kalkışmak gülünç olur. Böyle hallerde ağızdan soluk almak
gerekir.
İki türlü soluk alma vardır: 1- Diyaframa soluk alma. 2- Göğüse soluk alma. Diyaframa
soluk alma, diyaframın alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla baylarda böyledir)
Bu biçimde derin soluk alma, her zaman öğüt verilen bir biçimdir. Yalnız diyaframı
aşırı bir halde kasıp gevşetmemelidir. Çünkü karın boşluğundaki bağırsaklara ve
diğer örgenlere zarar verebilir. Bunun için yalnız diyaframa soluk almak da doğru değildir.
Göğüse soluk alma, kaburgaların alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla bayanlarda
böyledir) Göğüse soluk almanın yukarı kesimiyle yapılanı hiç bir zaman öğütlenemez.
Çünkü karnın içerisini sıkıştırır, çabucak yorgunluk ve soluk kesikliği verir. Göğüse
soluk almanın aşağı kesimiyle yapılanı, diyaframın hafif büzülmesiyle olursa, en iyi
olan biçimidir.
Bir hatip çoğunlukla, sözlerini ayakta söylediği için o durumda soluk alarak solunumunu
ona göre ayarlar. Halbuki bir tiyatro oyuncusu bir çok değişen durumlarda soluk
almak zorundadır. Solunumunu da ona göre düzenlemesi gerekir.
Sözün kısası, akciğerlerin alt kesimiyle soluk almaya alışmalıdır.
Soluk verme, solunumun ikinci zamanı olup soluk alma sırasında akciğerlere giren
hava dışarı çıkar.
Soluk verirken onu tutumlu kullanmak, birden soluk vermemek gerekir. Bu çok
önemli kurala uyulmadığı için söz söyleyenlerin çoğu soluklarını boşuna harcadıklarından
çabuk yorulurlar.
Soluğu verirken söze başlamalıdır. Soluk vermenin sonunda olduğu gibi, soluk
almanın sonunda da söz söylemek zararlıdır. Söze, soluk vermenin başlangıcında
başlamalıdır. Şaşkınlığı anlatan tümcelere, çoğunlukla gürültüsüz bir soluk verdikten
sonra başlanır. Bu gülmek için de böyledir.
Hiçbir zaman soluğun sonuna kadar söz söylenmemelidir. Çünkü solukla beraber
ses de kuvvetini kaybeder ve "Bitiriş = Finale" duyulmaz bir hal alır. Halbuki söyleyici
için pek çok soluk alma fırsatı vardır.
Soluk verme, her zaman eşit ve sarsıntısız olmalıdır. Böyle olmadığı zaman ses
kulağa hoş gelmeyen bir keçi sesi gibi titrer. Bu ses titremesi göğüs solunumunda
daha çok meydana çıkar.
Soluk verme bir tümcenin başındaki kadar, sonunda da yeterli olmalıdır ve söyleyici
tümce sonlarını iyi, belirli söylemeye çalışmalıdır.
Günlük yaşantımızda, yani tüm diksiyon alıştırmalarının dışında, yukarıda söylenen
kurallara uygun bir biçimde soluk almaya alışmak yararlıdır. Örgenlerimiz alışır ve
söz söyleyen de soluk zorluğu ve ondan doğan yorgunluğu duymaz.
Solunumun sıklığı her kişinin gücüyle, anlatmak istediği duyguların şiddetine bağlı
olduğundan belirli bir zamanda kaç kez soluk alıp vermek gerekeceğini tam olarak
saptamak olanağı yoktur. Fakat halkın söz söylerken yeterli ölçüde soluk alıp
vermediği bilinir.
Söz söylemeye başlamadan önce iyi bir soluk alıp verme tekniğine ulaşmamız
gerekir. Sesi dinleyicilere ulaştıran soluktur. Eğer soluk zayıf olursa ses de zayıf
olur. Eğer soluğun çıkışı çok bol olursa hem bir yarar sağlamaz, hem de söyleyiciyi
çabuk yorar. Eğer soluk alıp verme düzensizse "sözakımı (le débid)" da
eksik kesik, duraklamalarla anlamsız, sıkıcı olur. Solunum, söylenen bir parçanın
durak yerlerini işaret eder ve söz söyleyenin yorulmasına engel olur.
Nüzhet ŞENBAY'ın "SÖZ VE DİKSİYON SANATI"
adlı kitabından (YKY)
SWAMI RAMA, RUDOLPH B., ALAN HYMES'ın - ÖTESİ yayıncılıktan
NEFES adlı kitabını okumanızı salık veririz.
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar fonksiyonel ve yeterli bir düzeye ulaşırlar. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar.
DOĞUM BİLGİSİ
SOLUNUM FiZYOLOJiSi
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiptirler ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Kandan alınan maddeler= Prostoglandinler, bradikinin, adenin nükleetit, serotonin, norepinefrin, asetil kolin'dir.
Aktive edilen= Angiotensini
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldururlar.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar sekonder lobulü yaparlar.
OSS bağlı Parasempatik lifler vazokonstriksiyon yaparlar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon cisimcikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir şekilde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
Alveolar ventilasyon= Solunum hacmi - ölüboşluk hacmi= 500 - 150= 350 cm3'tür.
Maksimum istemli ventilasyon(Maksimal solunum kapasitesi): Kişinin alabileceği hava miktarıdır. Normalin yaklaşık 25 katıdır.
Rezidüel hacim: Denge sağlanması açısıdan önemlidir. Soluk tutulduğunda bu hava kullanılır.
Spirometreyle ölçülmeyen hacimler; Rezidual hacim, fonksiyonel rezidüel kapasite, total kapasitedir.
(TANIMLAR)
Eupne : Normal solunum.
Apne : Solunum durması.
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktariinın azalması.
Hiperventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması.
Hiperne : Solunum derinliğinin artması.
Hipopne : Solunum derinliğinin azalması.(Yüzeysel Solunum)
Takipne : Solunum sayısının artması.
Bradipne : Solunum sayısının azalması.
Anoksi : Dokuda O2 yokluğu.
Hipoksi : Dokuda O2 azalması.
Anoksemi : Kanda O2 yokluğu.
Hipoksemi : Kanda O2 azalması.
Hiperkapni : Kanda ve dokuda CO2 artmasıdır.
Akapni : Kanda ve dokuda CO2 yokluğu.
Hipokapni : Kanda ve dokuda CO2 azalması.
(Hipoventilasyon)
Hipoventilasyon : Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalmasıdır.
1) Merkezi etki ile solunum merkezi depresyonu : Anestezi, morfin, serebral travmalarda, barbitüratlar.
2) Nöral iletim ve kesinti: Çocuk felci, nöromusküler blokta,(Kürar vs.) diastanyogravis, botilismus, nikotin zehirlenmesi.
3) Solunum yolu hastalıkları ve myopati(solunum kaslarında).
4) Toraks hareketlerinde sınırlama: Deformite, kifoz, lordoz, skolyoz.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta veya dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
Tiroid hormonları sürfaktan yapımını artırırlar.
Sürfaktan yapımı, bronşial obstrüksiyonlarda, sigara içenlerde ve %100 oksijen solunmasında azalır.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, hayati tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belli bir basınçta belli bir hacim genişlemesi olur.
C= ^V/^P'dir. C= Komplians. Akciğer C=0.2 lt./cm. H2O Akciğer ve Toraks C=0.13 lt./cm. H2O'dur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Normalde iş, enerjisinin %2-3'ü harcanır. Egzersizlerde değişebilir.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Alveoler O2 = 104 mmHg., CO2 = 40 mmHg.'dir. Alveol ventilasyon 4.2 lt./dk.'dır.
(Ventilasyon)
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı şekilde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırırlar. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkilidirler. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
(Suni Solunum)
İtme, çekme, basınç, ağızdan ağıza solunum metodları:
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY ) )
Solunum için serbest molekül O2 gereklidir. Oksijen difüzyonla, deri solungaçla hava delikleri ve akciğerlerle sağlanır.
Gögüs-akciğer ilişkisi söz konusudur. Göğüs kasları kasılmasıyla, solunum meydana gelir. Solunum, 1) Dış solunum(havadan O2'nin, hücrelere taşınması), 2) İç solunum(hücre çevresindeki O2'i alıp, CO2'i vermesi). Normal solunum 12-15 dakikadır. 500-600 cm3 hava alınır ve verilir. Gövde O2 kullanımı 250 cm3/dakikadır. Buna karşılık dakikada 200 cm3 CO2 verilir.
Akciğerlerde olanlar:
1- Yeterli hava akciğerlere girmelidir.(Ventilasyon=havalanma)
2- Hacim akciğere girdikten sonra dağılım eşit olmalıdır.
3- Diffuzyon kapillerler düzeyine yeterli olmalıdır.
4- Dolaşımın yeterli olması gereklidir.
5- Bazı mekanik faktörler = Akciğere giren hava bir dirençle karşılaşır.
6- Akciğgerlerde elastik ve elastik olmayan yapılar da vardır.
Akciğerlerin solunum fonksiyonundan başka koruma rolü de vardır. Havayı ısıtır, nemlendirir. Bronchial sekresyonda immunglobulin(ıgA) vardır. Ayrıca bazı direnç maddeleri vardır. Akciğerlerde alveoler makrofajlar(PAMS) vardır, Lizozomal enzimler ortama yayılıp iltihaba neden olabilir, sigara sonucu vs. fibröz dokular gelişebilir.
Tonsil ve adenoidler vardır, lenfoid oldukça zengindir.
Bronchial konstriksiyonlar sonucu istenmeyen maddeler alınmaz. öksürük de bir koruma yöntemidir. Akciğerlerde bulunan kirpiksi yapılar dakikada 16 mm. harekete sahiplerdir ve madde ilerletirler. Bazı hastalıklarda bu bozulur. Akciğerlerin endokrin ve metabolik fonksiyonlari da vardır. ğSürfaktan, histamin, adrenalin, APUD(Amine Precursor Uptake Decarbocilation) hücreler... vs.
Sentezlenerek kullanılan madde sürfaktandır.
Sentezlenen, depo edilip kana verilen maddelerse: Prostoglandin, Histamin, Kallikrein'dir.
Akciğerler, kalp, timus, büyük damar vs. göğüs boşluğunu doldurur.
Primer lobul; respiratuar bronchiolden sonraki kısma denir. Esas solunum yeri burasıdır. Primer lobul ve terminal bronşcuklar, sekonder lobulü yapar.
OSS bağlı Parasempatik lifler, vazokonstriksiyon yapar. Adrenalin ise vazodilatasyon yaptırır. Akciğer epitel ile döşelidir. Tip 1 döşeyici yassı epitel, kirpikli bol stoplazmalıdır. Tip 2 ise inklüzyon nesnecikleri içerir ve sürfaktan yapar.
Boyle-Mariotte Kanunu= P1 - V1 = P2 . V2
Gay-Lussac(Charles) Kanunu= V ( ) T
Dalton Kanunu= Her gazın bir kısmi basıncı vardır.
Henry Kanunu= Sıvılarda erimiş gaz miktarı, Parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır.
1 cm3 sıvının 76u mmHg basıncında absorbe ettiği gaz miktarına sıvının absorbsiyon katsayısı denir.
Avagadro Kanunu= Aynı basınç(P) ve aynı sıcaklıkta(T) aynı molekül sayısı(n) = aynı hacim(V)dir.
İdeal Gaz Kanunu= PV = nRt
Akciğer Ventilasyonu: Akciğer içi havayı hacim ve kapasite olarak Spirimetre ölçer. 4 önemli hacim ve 4 kapasite vardır.
Hacim, Akciğerlerde bulunan havadır. Kapasite birkaç hacmin beraber anlatılmasıdır. Hava hacimleri: (Tidal)
1) Solunum hacmi: Bir seferde alınıp verilen hava hacmidir. Yaklaşık 500-600 m3'dür.
2) İnspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 3000 cm3'dür.
3) Ekspirasyon yedek hacmi: Normal ekspirasyondan sonra verilen havadır. Yaklaşık 1000 cm3'dür.
4) Rezidüel hacim(artık hacim): Akciğerlerden çıkarılamayan hacimdir. Yaklaşık 1200 cm3'dür. Kollaps havası 700 cm3 AC sıkarak çıkarılır.
Minimal hava 500 cm3'dür. Hiç çıkmaz. Bunun 700 cm3'ü kollaps havasıdır. Akciğerler sıkılarak ancak çıkarılabilir. 500 cm3'ü ise minimal havadır. Hiçbir biçimde çıkarılamaz.
1) İnspriasyon kapasitesi: Solunum hacmi + inspirasyon yedek hacimdir. Yaklaşık 3500 cm3'tür.
2) Fonksionel rezidüel kapasite: Ekspirasyon yedek hacmi + Rezidiüel hacmidir. Yaklaşık hacmi 2200 cm3'tür.
3) Vital kapasite: İnspirasyon yedek hacmi + Ekspirasyon yedek hacmi 2200 cm3'tür.
4) Zamanlı vital kapasite: Zorunlu Ekspirasyon hacmi de denir.
FEV= Force, Ekpiratory, Volume
1. sn. %83 vital kapasite
2. sn. %94
3. sn. %97
1. sn.de %63 vs. ise - Astım'dır.
Yatar pozisyonda vital kapasite azdır. Ayakta ise fazladır.
5) Total kapasite: Akciğerlerdeki tüum havayı içerir. Yaklaşık 6000 cm3'dür. Bayanlarda ve baylarda farklıdır. Bayanlarda %25 daha azdır. Baylarda giderek hepsi azalır, ancak elastik hacim arttığı için rezidüel hacim artar.
Zorlu ekspirasyon orta akim hızı= 0.25 - 0.75 sn.de ölçülür.
Solunum sisteminde iki ölü boşluk vardır.
1) Anatomik ölü boşluk= Terminal bronşcuklara kadar olan kısım gaz alışverişine katılmaz. Yaklaşık 150cm3 bir hacim kaplar.
2) Fizyolojik ölü boşluk= Total ölü boşluk + alveolar ölü boşluktur. Kanla temasa gele alveollerde havalanma olmayabilir.
Solunum dakika hacmi= (Pulmoner ventilasyon) Dakikada alınan hava hacmidir. Yaklaşık 6000 cm3=6 lt.dir.
5) Akciğer hareketlerinin sınırlanması= Pleural sıvı, Pnömotoraks vs.
6) Akciğer hastalıkları fonksiyonel olarak akciğer dokusunda azalma yapar. Tümörler, atelektazi, aşırı kollaps, alanı azaltır. Akciğer doku genişlemesinde, akciğer konjesyonunda(aşırı kanlanma) Restriktif tip akciğer hastalıklarında ve obstrüktif tip akciğer hastalıklarında fonksiyonel akciğer dokusu azalır.
(Hiperventilasyon)
Bir dakikada akciğerlere giren hava miktarının artmasıdır.
1) Anksiyete, sinirlilik solunumu artırır.
2) M.S.S. lezyonları: Menenjik, ansefalit vs.
3) Hormon ve ilaçlar: Antiepileptikler, progesteron, analjezikler, analeptik ilaçlar, yüksek dozda salisilatlar.
4) Metabolizma artması: (Fazla O2 alınsın diye) özellikle metabolik azidozda.
5) Pulmoner reflekslerden kaynaklanan etki: Hipotansiyon sonucu görülür.
6) Mekanik olarak.
7) Hipoksi durumunda.
4 çesit hipoksi görülür:
1) Hipoksik hipoksi: Arterial pO2 azalır.
2) Anemik hipoksi: Arterial pO2 yeterli, ancak kansızlık olduğundan O2 taşınması azalır.
3) Stagnant(istemik) hipoksi: Dokuya az kan gider. pO2, eritrosit sayısı normaldir. Doku kanlanması azalır, havuzlanma olur. Kapillerde havuzlanma vs. olur. Kan akışı yeterli hızda değildir.
4) Histotoksik hipoksi: Herşey normaldir. Ancak hücre duzeyinde solunum olmaz.(Siyanür zehirlenmesi vb. gibi)
Hipoksi önce beyni etkiler, başağrısı vs. olur.
Atmosfer ve alveoler hava alışverişi:
Akış basıncı farkından dolayı olabilir. Atmosfer basıncı genelde sabit kalacağından, alveoldeki basınç değişmelidir. Eğer V= hacim artar, P= basınç azalırsa atmosfere göre akciğer hacmini diafragma hareketleri ve inter kostal kaslar etkiler. İnterkostal kaslar, göğüs ön arka çapını, diafragma ise uzunlamasına çapı genişletir.
(İnspirasyon)
İnspirasyon: İnspirasyonda diafragma hareketi %75 etkindir. İnspirasyonda diafragma normalde 1,5-7,5 cm. arasında hareket eder. İntraplevral sıvı birikmesi durumunda, diafragma hareketi sınırlanır.
İnspirasyon aktif bir harekettir.
Eskpirasyon: Pasif oluşur. Kasılmış adale gevşer. Aşırı hareket vb. durumlarda aktif olabilir.
İnspirasyon kasları:
- Diafragma
- m. serratusanteriörler
- m. sternocleidcmastoideus'lar
- m. levator scapular
- m. scalenus'lar
- omurga kaldırıcıları
- m. intercostalis externuslar
Ekspirasyon kasları:
- Karın kasları(m. rectus abdominis vs.)
- m. intercostalis interni'ler
- m. serratuus posteriör inferiör
- m. pectoralisler, serratus lateralisler solunuma yardımcı kaslardır.
Ayrıca lanynx'in abductor kasları rima glottis'i açar, adductor kasları ise kapatır.
(Ortopnea)
Ortopnea: Ayakta ya da dik duruş halinde rahat soluk alınırken, dik duruş dışındaki herhangi bir pozisyonda soluk alırken güçlük çekilmesidir. Burada hasta ense kasları ile kafa ve omuzunu sabitleştirerek göğsünü iyice genişletir.
İntraalveoler basınç her zaman intraplevral basınca göre yüksektir. İntraplevral basınç (-), intraalveoler basınç ise (+)'tir. Elastik yapısından dolayı akciğer gerilmeden sonra büzülmeye yatkındır. Alveol sıvısının bir yüzey gerilimi vardır. Bu durum kollabe olmaya eğilim yaratır. İntraplevral sıvı çok azdır. İçteki alveoler sıvı ve hava basıncı durumu dengeliyor. Alveol yüzeyde bulunan sürfaktan, (dipalmitoil fosfatidil kolin) yüzey gerilimini azaltan bir maddedir. Hava ve su molekülleri arasına girip etkileşimi azaltır. Buna intikollaptik madde de denir.
Tip 2 pnömositlerden, ekzositozla alveol yüzeyine salgılanır. Bir kısmı alveoler makrofajlarca uzaklaştırılabilir. Pulmoner ödem, alveollerin sıvıyla dolmasıdır. Yüzey gerilimi aynı zamanda kapillerden sıvı dolmasına da yol açar. Sürfaktan bunu da engeller. Sürfaktan yokluğunda, Hyalen Membran Hastalığı ya da Respiratuar Distress Sendromu meydana gelir.
İntraplevral basınç yaklaşık -4 mmHg'dir. Derin inspirasyonda intraplevral (-) basınç artar. İntraplevral basınç akciğerlerin genişlemesi için daha da negatifleşir. (-14 mmHg.)
Göğüste açılan bir delikten plevral kaviteye giren hava akciğer kollapsına neden olur. Buna Pnömotoraks denir. Hava içeri girip çıkamaz, böyle bir yara olursa "Açık pneumotorax" denir. Ventil Pnömotoraks da hava çıkamaz, yaşamsaş tehlike artar(subap etkisi vardır). İntraplevral boşlukta, kan olmasına "Hemotoraks", sıvı olmasına "Hidrotoraks", lenf sıvısı olmasına da "Silotoraks" denir.
Atelektazi'de ise alveoller tamamen büzüşmüştür, o kısım havalanmaz, bu kısımda damarlar da büzüşür, bu kısma kan gitmez ve zarar minimuma iner.
Komplians akciğerin elastik yapısı akciğerin genişleyebilme yeteneği olarak tanımlanır. Belirli bir basınçta belirli bir hacim genişlemesi olur.
Bazı olaylar kompliansı= C'yi azaltır. Amfizemde, belirli bir basınçta ^V çok fazladır. Dolayısıyla kompliansta artar. Amfizemde elastikiyet azalmıştır.
Elastikiyet azalmış ise az bir basınçla çabuk genişler.
Fibröz doku hastalıklarında aşırı kanlanma vs.'de kalp yetmezliğinde akciğerler sertleşir.
(Solunum işi)
Solunum işi: Elastik kuvvete karşı komplians işi, Doku direnci işi, Akciğer ve göğüs duvarı viskozitesine karşı, Hava yollarına karşı direnç işidir. Hava direnci akan moleküllerin ilişkisiyle, hava yolu uzunluğuyla doğru, borunun r= yarı çapının 4. kuvvetiyle ters orantılıdır.
Alveol hava bileşimi atmosferden farklıdır. Akciğerlere giren hava nemlenir, her seferinde havanın 1/7'si yenileşir. Geriye kalan, rezidüel hava yapar. PO2 47 mmHg.'dır. PO2 nemli havada daha azdır. Eksirasyon havası, inspirasyon havasından farklıdır. Ekspirasyon havasında CO2, fazla olmalıdır. Ancak ölü boşluklarda dilüe olmuştur.
Akciğerlerde, normalde gazların yarısı 17 sn.de atılır. İki katına çıkan ventilasyon sonucu 9 sn.de yarıya inen ventilasyonla ise 34 sn.de atılır.
Ekspirasyon havasındaki CO2 düzeyi, alveoler düzeydeki CO2'ten düşüktür. Ekspirasyon havasındaki O2 ise alveollerdekinden fazladır.
Ventilasyon-Perfüzyon bozukluğundan oluşacak bozukluklar: Havalanma bozukluğu olursa oran düşer.
VA/Q
VA= alveolün aldığı hava
Q= Kan akımı
Akciğerlerin tepesinde hava daha azdır. Kan akımı da aynı biçimde tabana doğru gittikçe artar. Kan akım artışı daha keskindir.
Tepede ventilasyon kan akımından daha fazla görülür, oran yüksektir. Tabanda ise tam tersi, oran düşüktür.
Hava akımı artar, kan akımı az ise gövde oranını sabit tutmak için Histamin, Parasempatik aktivasyon ve CO2 azalması hava yolunda daralma, Epinefrin, Sempatik aktivasyon CO2 artması ise hava yolu genişlemesine neden olur.
Düşük O2, Yüksek H+ arteriolde konstrüksiyon, Yüksek O2, düşük H+ arteriolde dilatasyon yapar.
Hava akımı fazla, kan akımı azsa oran fazladır. Bu durumda lokal PO2 artar, H+ iyonu konsantrasyonu azalır. Bu da pulmoner damar düz kaslarının konstrüksiyonuna neden olarak vasküler direnç meydana getirir. Hava akımı ve kan akımı artar.
(Atmosfer)
Atmosfer değişimlerinde karşılaşılacak sorunlar:
3000-4000 m,:
Baş ağrısı, baş dönmesi, kusma, dispne, taşikardi ....... ölüm ...... Hipoksi etkilerine ısı, accelerasyon(anfular, lineer) descelerasyon vardır. Uzayda lineer accelerasyon önemlidir.
Yükseklerde P azalır. 47 mmHg su buharı basıncıdır, burada kesim ölüm olur. Basınç azalırsa, yanısıra PO2'de azalır.
Az yükseklerde azalan PO2'nin karşılanması için ventilasyon artırır. Ventilasyon çok artınca CO2 çıkarımı artar. Alveollerdeki CO2 24 mm.ye düşer. Kandan geçecek CO2 akveolü doldurur. O2'ne yer kalmaz.
O2 saturasyonunda %50'ye kadar düşmede şuurda bozukluk olmaz.
Hipoksi etkileri: 1) Görmede güçlük oluşur. Basil denen gece görme reseptörleri hipoksiden etkilenir. 2) 8000 feetten yukarıda hiperventilasyon olur. Ventilasyon %65 kadar artar. 3) 12000 feette uyuklama hali, zihinsel yorgunluk, anormal davranışlar olur. 4) 15000 feette muhakeme faaliyeti, motor yetenekleri azalır. Çok yüksekte ani ölüm olmaz. Çünkü yedek O2 deposu vardır.
Adaptasyon:
1) Hiperventilasyon Hiperpne(derinlik artar).
2) Polistemi.
3) Kapiller proliferasyon CO artırılır. Dolaşıma açık kalma süresi ve miktarlar artar.
4) Diffüzyon kapasitesi artar. Çünkü akciğerlerde temas yüzeyi artmıştır.
5) Enzimlerde artış olur. Oksidatif enzimler daha etkilidir, az O2'de bile etkililerdir. Kromozomal değişikler sonucu bile olabilir.
Her 10 m.'de bir 1 atmosfer basınç artar. Caisson Hastalığı'nın(vurgun) da. Azot lipide etkilidir, beyni harap eder.
Yüksek O2'de yüksek basınçta CO2 taşınmasında aksaklık olur, oksidatif enzim konsantrasyonu da artar.
İtme-çekmede inspirium ve ekspirium hareketleri yaptırılır.
Basınç metodunda ekspirium aktif, inspirium ise pasiftir.
1) Holger-Nielsen İtme-Çekme Metodu: 500-1600 cm3 hava gönderilir. 10-12 dak. yüzüstü yatırılıp kollar yukarı kaldırılır, pectoralis gerilir, goğüs kafesi genişler(inspirium). Göğüs duvarına iyice bastırılır(ekspirium). Sırtüstü yatırmak gerekirse silvester metodu kullanılır. Kollar arkaya uzatılır(inspirium). Kollar göğüs üstüne konup, bastırılır(ekspirium).
2) Sarpey-Safer Basınç Metodu:
Belden kaburga altlarından bastırılır(ekspirium). Bırakılınca inspirium kendinden olur. Böylece 400-600 cm3 hava girer, çocuksa başaşağı 45o yukarı, pozisyonda olmalıdır.
3) Ağızdan ağıza solunumda el ense arkasına konur. Bir elle burun kapatılır.
FİZYOLOJİ DERS NOTLARI
( DR. OKTAY BANLI / STJ. DR. AHMET ÜNAL - HACETTEPE - METAY )
)
( İLK SOLUNUM
BEBEĞiN SOLUK ALMAYA BAŞLAMASI:
Uterus içindeyken çocuğun hava yolları, akciğer alveolleri bir sıvı ile doludur(80-100 cc.). Bu sıvı amniyos sıvısı değildir. Alveolleri duvarından sızan plazma ultrafiltratı olarak kabul olunmaktadır. Son üç ayda oluşur ve alveollerin açılma ve gelişmesini sağlar. Vagus etkisi altında bir sphincter işlevi yapan larynx zaman zama açılır, hava yollarını dolduran suyun bir bölümü dışarı çıkar. Bu su ya yutulur, yutulamayan bölümü de amniyos suyuna karışır.
Çocuk doğumda kemik pelvisi geçerken büyük bir baskı altında sıkışır. Hava yollarını dolduran suyun 1/3'ü (özellikle üst hava yollarındaki su) ağız ve burundan dışarıya atılır.
Doğumla beraber, toraks baskıdan kurtulur, kendi elastik gücüyle açılır ve göğüs içinde ortaya çıkan negatif basınçla dışarıdan havanın trakeaya kadar girmesi sağlanır(7-42 ml.).
Yine toraksın genişlemesine bağlı olarak, lenf kanalları, kapillerler, venalar da açılır. Hava yollarından dışarı atılamayan suyun bir bölümü de, vegatif basıncın açtığı perivasküler lenfatiklere ve kapillerlere emilir(rezorbe olur). Alveollere kadar hava yollarında su kalmaz. Akciğerlerin tüm alanlarında rezorpsiyonun tamamlanması birkaç gün sürebilir.
Doğumla beraber vagus dominansının yerini sempatik tonus alır. Larenks ve pulmoner arter dallarındaki vazospazm çözülür. Kan, açılan ve direnci birden düşen pulmoner arterlere yönelerek, akciğerlerin açılmasına katkıda bulunur.
Alveolleri dolduran sıvı rezorbe olurken, alveol epitellerinin salgıladığı ve sürfaktan adı verilen maddeler alveollerin iç yüzünde ince bir film halinde rezorbe olmadan kalırlar. Fosfolipid-protein yapılı bu maddelerin işlevi, alveol içi yüzeysel gerilimi nötralize etmektir. Soluk verme sonunda, alveollerin tamamen boşalma ve duvarlarının kollabe olmasını(atelektazi) önlerler. Bu maddelere antiatelektazik maddeler adı da verilmiştir.
Solunum başlayınca oksijen alınması ve karbondioksit verilmesinin normal akışı, alveollerin açık kalmasına bağlıdır. Elastik bir organ olan akciğer şişirildikten sonra kendi haline bırakılırsa yine eski durumlarına dönerler. Soluk alırken, toraks kasları ve diafragma kasılarak göğüs kafesi genişler, ortaya çıkan negatif basınca uyarak akciğerler de açılırlar. Kasların kasılması geçince kendi elastik güçleriyle ve pasif olarak küçülürler ve soluk verilmiş olur. Eğer sürfaktan maddeler yüzeysel gerilimi önlerlerse, alveoller kapanmaz, rezidüel ve fonksiyonel bir hava kitlesi geri kalır. Sürfaktan maddeler, insan akciğerinde 20. - 24. gebelik haftalarından sonra ortaya çıkar ve giderek miktarları artar. En büyük bölümü lecithin'dir. Alveol epitellerinin(iki tip kuboid alveol epitelleri) yaptığı bu maddeler zaman zaman alveol içerisine salgılanır, bir taraftan da oksijen karşısında harcanır, fakat sürekli olarak yapım ve salgılanmaları devam eder ve açık kapatılır. Sürfaktanlar azaldıkça alveol iç yüzeylerinin gerilimi artar.
28-30 haftalık gebelikten sonra, sürfaktanlar, işlevsel ve yeterli bir düzeye ulaşır. Ayrıca 35. haftadan sonra daha etkin sürfaktanlar da yapılmaya başlar. Çünkü sentezi iki ayrı enzim sistemi aracılığı ile iki ayrı yoldan yapılmaktadır.
DÜZENLİ SOLUK ALMALARIN BAŞLAMASI:
Solunumun neden başladığı tam olarak aydınlatılmamıştır. Bilinenler, koyun ve maymunlarda yapılan denemelere ve klinik gözlemlere dayanmaktadır.
Daha doğumdan önce uterus içinde solunum hareketlerinin varlıği bilinmektedir. Üst solunum yollarını dolduran sıvının yoğunluk ve viskozitesi yüksek olduğu için, soluk alma hareketleri larenksten öteye geçmemektedir.
Solunum yollarını dolduran sıvının 1/3'ünün göğüsün sıkışmasıyla doğum kanalını geçerken ağız ve burundan dışarıya atıldığı, doğumla baskıdan kurtulan goğüs kafesi açılınca, ilk havanın (7-42 ml.) trakeaya kadar girdiğine yukarıda değinmiştik, geri kalan sıvının perivasküler lenfatik ve kapillere emildiği de anlatılmıştı.
İlk inspirium'la giren hava, yarı kapalı glottis'e çarparak gürültü ile ve bebeğin bağirmasıyla tekrar dışarı atılır. Bu sırada göğüs içinde (40 - 80 cm. su) basınç yükselir. Birkaç dakikada akciğerlerin tam açılması ve normal rezidual kapasite (3/4) sağlanır. İlk güçlü bağırmalar akciğerlerin tam açılmasına yardım eder.
İlk soluk almayı çözen etkenler değişiktir. Bunlar:
Hipoksi, asidoz, kordonda kan dolaşımının durması(bağlanma, pensle sıkıştırma vb.) çevrenin ısı farkıdır.
a) Doğuma yakın çocukta hafif birhipoksi ve asidoz başlar. Anne çocuk arasındaki oksijen ve karbondioksit alışverışi biraz zorlaşır. Asidoz respiratuvar tiptedir. Tek başına hipoksi ve asidozun solunumu başlattığı söylenemez.
b) Kordonda sirkülasyonun durmasının soluk almayı başlatmada önemli rolü vardır. Kordon pense edilir edilmez, aniden hemodinamik koşullarda köklü bir değişme başlar. Vagus tonusu yerini sempatik tonusa bırakır. Kan basıncı yükselir. Aortadaki baroseptörler uyarılır ve ilk soluk alma çabası(gasping) başlar ve düzenli soluk almalar izler.
c) Çevrenin düşük ısı derecesi de, çok güçlü bir uyarı yapar, soluk almaların yerleşmesine yardım eder (çocuk doğar doğmaz gövde yüzeyinden buharlaşma ile 600 kalori yitirmektedir).
Yukarıda incelenen değişik etkilerle başlayan soluk almalarla, akciğer açılır ve pulmoner alandaki damar yatağının direnci düşer, akciğerlerde kan dolaşımı yerleşir. Sağlam bir çocukta birkaç güçlü bağırma ve derin soluk alma, akciğerlerin tam açılmasına yeterlidir, açılma genellikle 5-15 dakika içinde tüm akciğer alanlarını kapsar. )
( [Ten için] Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş. | [Işık için] Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan. | [Nesneler için] Rengi atmış olan. İLE Akciğerlere çekilen ve atılan hava ya da ciğerlere hava alıp verme. )
( Derin ve sakin biçimde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. Repetition will stabilise your breath. )
( Hiçbir sorun, onu yaratan 'bilinç seviyesi'yle çözülemez. )
( Problems cannot be solved at the same level of awareness that created them. )
( [not] (ONLY) TO TALK THE PROBLEMS vs./and TO SEARCH/FIND SOLUTION FOR PROBLEMS TO SEARCH/FIND SOLUTION FOR PROBLEMS instead of (ONLY) TO TALK THE PROBLEMS )
( [not] TO TALK THE PROBLEMS AS PROBLEMS vs. TO TALK PROBLEMS AS VEHICLE FOR DEVELOPMENT/PROGRESS TO TALK PROBLEMS AS VEHICLE FOR DEVELOPMENT/PROGRESS instead of TO TALK THE PROBLEMS AS PROBLEMS )
( Sonuç [odaklılık]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Süreç ve sonuç [birlikteliği ve bütünlüğü]. )
( "Kendini merkeze alma" ve ötekileri önemsizleştirmeye neden olur/olabilir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Ötekiyle birlikte kendini ve herkesin olası düşüncesini, durumunu/sürecini dikkate almayı gerektirir/sağlar. )
( [not] TO SAY/TELL vs./and/but/||/<> TO TALK
TO TALK instead of TO SAY/TELL )
( İmgelemeden bakmayı, çarpıtmadan dinlemeyi öğrenin, hepsi bu. )
( Dinleyen, anlatandan ârif gerektir. )
( Çok dinlememiz ve az konuşmamız için, iki kulağımız ve bir dilimiz var. )
( EXPLANATION: TO INTERPRET vs. TO LISTEN[Not in the mean of acceptance!] EXPLANATION: TO LISTEN instead of TO INTERPRET Learn to look without imagination, to listen without distortion; that is all. )
( LES TERMES VRAIS avec/et/||/<>/> LES TERMES S'APPLIQUANT PAR UNE EXTENTION LOGIQUE DE LEUR SENS avec/et/||/<>/> PAR ALLUSION avec/et/||/<>/> TERMES CLAIRES )
( Doğal | Aklî | Uzlaşımsal İLE/VE Doğal | Aklî | Uzlaşımsal )
( Ah/oh gibi seslerle. | Görülmediği halde duyulan sözlerden durumun ne olduğunu çıkarsayarak. | Dil/konuşma/sözcükler ile. İLE/VE
Yüzün kızarması/saraarması gibi durumlardan yansıyarak. | Dumanın göründüğü yerde ateşin varolabileceğini düşünerek. | Trafik işaretleri gibi ortak kullanımda olan üzerinde uzlaşılmış işaretlerle. )
( Konuşma ve tartışmanın, temel ve öncelikli koşulları...
- Konuşulanı anlamaya çalışmanın ilk koşulu olarak her bilinmeyen, yeni, farklı, aşırı, aykırı konu ya da durum karşısında düşünme ve konuşma sürecinde (olabildiğince) nötr olabilmek.
("Kişisel", "keyfî" "düşünce/sav/iddia", "önceki kayıtlar", "kalıp ya da kabuller", "inak/inanç" ve "yüklerle" başlamamak.)
- (Nitelikli) Soru sormak.["Hiç mi aklına gelmiyor?" gibi "yargı sözleri" kullanmadan, "Nasıl olabilir?" gibi anlamaya yönelik sorular sormak.]
- Konuşan kişiye ya da konuşanın kişiliğine saldırmamak ve sadece savlarını konuşmak/tartışmak.
- Daha kolay karşı sav üretmek amacıyla ötekinin savını yanlış tanımlamamak, abartmamak.
- Tekil ya da birkaç örnekle "kestirmeden" gitmeye çalışmamak, "genellemeler, indirgemeler, özdeşleştirmeler" yapmamak; "köktenci, toptancı ve sonuç odaklı" kişisel, keyfî ya da dayatmacı "çözümler üretme"mek.
- Kullanılan kanıta dayanan öncüllerden birini "doğru varsayarak" sav üretmemek.
- Bir olguyu, zamansal dizilimde, "daha önce de oldu" "savıyla" sonraki bir olgunun nedeni olarak iddia etmemek.
- Ortada ikiden fazla olanaklı yol varken savını sahte bir ikileme indirmemek.[Birden, "çok"; ikiden, "hep" "çıkarma"mak.]
- Bilinmeyen ya da bilmediğimiz bir "savın", doğru ya da yanlış olması gerektiğini savunmamak ve/ya da iddia etmemek.
( Kıskanma, haset etme, çekememe. İLE Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
( Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. İLE Nüfuzlu, sözü geçer olma. )
( 1. OĞUZ GRUBU: Gagauzca, Türkçe [Türkiye Türkçe'si, Kıbrıs'taki de içinde olmak üzere], Azerbaycan Türkçe'si, Türkmence.
2. KARLUK GRUBU: Özbekçe, Uygurca
3. KIPÇAK GRUBU: Kırım Tatarcası, Tatarca (Kazan ya da Tataristan Tatarcası), Başkortça, Karaçay-Balkarca, Kumukça, Nogayca, Kazakça, Karakalpakça, Kırgızca, Karayca [Litvanya Karayları'nın yazı dili]
4. ALTAY GRUBU: Altayca, Tuvaca (Tubaca), Hakasça
5. SAHA GRUBU: Sahaca [Yakutça]
6. BULGAR GRUBU: Çuvaşça
ile/ve/<>
1. İRAN'DA: Halaçça [eski Hun Türkçe'sinin devamı), Kaşgayca, Horasanca, Güney Oğuzca [çok sayıda, irili ufaklı, Türk konuşma dilleri]
2. ÇİN'DE: Salarca [Karluk-Oğuz karışımı -Kansu bölgesi], Sarı-Uygurca[Şaro-yugurca "Eski Uygurca'nın devamı" - Kansu bölgesi], Füyü-Kırgızca [Heilungjiyan, Mançurya bölgesi - Eski Kırgızca'nın devamı, bugünkü Kırgızca'dan ayrı!]
3. RUSYA'DA: Dolganca [artık, Sahaca/Yakutça yazı dili kullanılıyor], [XIX. yy. sonlarında, Alman asıllı Rus Türkoloğu Vilhelm Raddloff, Çarlık Rusya'sının, geniş Sibirya bölgesinde, 20 kadar birbirinden ayrı Türk konuşma dillerini belirlemiş, onların konuşma dilinden metinler yayımlamıştı. Ancak, bu dillerin çoğu son 60 yıl içinde yitip gitti, en son 1998'de Rusya'da yayımlanan bir araştırmada, bunların bir bölümünün hâlâ konuşulduğu belirtilmiştir.] )
( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY vs./and TRUE OR FALSE WORDS vs./and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS vs./and BENEFICIAL OR USELESS WORDS vs./and POLITE AND OFFEND WORDS )
( Güneş'in tutulmasını haber vermek doğal olgu ve olayları öngörmek konusunda filozoflar ile şairler arasındaki çatışmaya örnek olarak gösterilebilir. Çünkü felsefe/bilim ile şiir arasında, antik dönemde, doğadaki olgu ve olayları öngörme konusunda bir çekişme/çatışma vardı. )
( PENUMBRA: Ay ya da güneş tutulmasının başında ya da sonunda görülen yarı aydınlık, yarı gölge.
TERMINATOR: Ay ya da bir gezegenin aydınlık ve karanlık kısımlarını ayıran sınır. )
( )
( Felsefe tarihi, Thales'in güneş tutulmasındaki hayret ve gözlemleriyle başlatılır. )
( Filozoflarla şairlerin çatışması! )
( [dünya ile arasına ...] Ay girer. İLE/VE Güneş girer. )
( M.Ö. 781 - İlk kez bir güneş tutulması kaydı.[Çin] )
( ... İLE Taşkırangillerden, turuncu ve sarı renkte çiçekli, yıllık ve çok yıllık türleri olan, tohumla saksıda ve tarlada üretilebilen bir süs bitkisi. )
( Hayvanlar gibi olsun... VE/||/<>
Kaplumbağalar gibi olsun... VE/||/<> Güvercinler gibi olsun... VE/||/<> Maymunlar gibi olsun... VE/||/<> Köpekler gibi olsun... VE/||/<> Fil gibi olsun... VE/||/<> Dişi Aslan gibi olsun... VE/||/<> Ayı gibi olsun... )
- İNSAN ve/<> İNSAN
( İnsan, insan ile insan olur. )
( Bir insanı sevmekle başlayacak herşey! )
( İnsan kaya gibi olmalı, hareket ettiren olursa kımıldamalı! )
( İNSAN: Benden konuşan ve senden dinleyen. )
( İNSAN: 6 yönden bakabilen. )
- İNSAN ile KİŞİLER
( HUMAN with PEOPLE )
( [Çince] REN ile MIN )
- KİŞİ ile/ve DÜZEN
- BEŞER ile/ve/>/değil/yerine İNSAN/KİŞİ
( Herhangi/belirli biri. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Sanatsal biri. )
( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Bilinçte ayağa kalkmış olan. )
- KİŞİ ile/ve/değil/yerine KÂMİL KİŞİ
( Başkasının sözünü taşıyan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Anadan doğma insan yoktur. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendini aşma ihtiyâr ve irâdesini gösteren. )
- DÜŞÜNCE/İNANÇ/İDEAL ile/ve/<> KİŞİ
( Bazen ancak bir düşünce/inanç/ideal için herkesten vazgeçebilirsin, bazen de ancak bir kişi için tüm düşünce/inanç/ideallerinden! )
- BİLİM ve/<> FELSEFE ve/<> SANAT
( İnsan olmayan herşeyden bahseder. İLE İnsanı anlatır. İLE İnsanın varoluşunu anlatır. )
- İNSAN('DA) ve TOPLUM('DA)
( Akıl. VE Üniversite. )
( İrâde. VE Siyâset. )
( Vicdan. VE Adâlet. )
- KİŞİ İÇİN (OLAN) ile/ve TOPLUM İÇİN (OLAN)
( Giyinmek, öncelikle toplum (ve düzeni/sağlığı) için daha sonra kişi içindir. )
- TOPLUMLAŞMA ile/ve TOPLUMSALLAŞMA
( Olgu ya da kavram. İLE/VE Kişinin/kişilerinin katılımı. )
- TOPLUM ile KALABALIK
( Kavram. İLE Tekler. )
- İNSAN ile/ve ÂDEM
( HUMAN with/and ADAM )
- İNSAN ile/ve ADEM[Ar.]/YOKLUK
( HUMAN with/and NON-BEING )
- İNSAN ile/ve VÜCUD(VARLIK)
( İnsanın varlığını, mahiyetini tarif edebilecek hiçbir örnek yoktur. )
( HUMAN with/and EXISTENCE )
( THE GOD IS
THE UNIVERSE IS
THE HUMAN EXIST )
- İNSAN ile/ve ÂLEM
( İNSAN: İki âlemin kavuştuğu fakat karışmadığı. )
( Sendedir mahzen-i esrâr-ı muhabbet sende
Sendedir ma'den-i envâr-ı fütuvvet sende
Gizli gizli dahi vardır nice hâlet sende
Marifet sende, hüner sende, hakikat sende
Nazar etsen yer ü gök düzah u cennet sende
Arş u kürsi ü melek sendedir elbet sende
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen! )
( Kendine bir hoşça bak; sen âlemin özüsün
Varolanların gözbebeği olan insansın! )
- İNSAN ve/= AKIL
( Akılla her şey bilinir de insan bilinmez. )
- İNSAN ve/= GÖNÜL
( HUMAN and/= HEART )
- İNSAN: ya KULAKTAN İHYÂ OLUR ya da KULAKTAN İFNÂ/İMHÂ OLUR
- İNSAN ve/<> DOĞA
( Doğa, senin herşeyindir. Herşey, senin doğandır! )
- İNSAN ve/<> AYNA
( İkisi de herşeyi yansıtır. )
( Ancak ikisine de baktığında kendini görebilirsin. )
- İNSAN: DOĞA ve/<> TARİH
- İNSAN ve/<> İNSAF
- İNSAN ve/= ÖYKÜ
( İnsan, mekândan zamana geçendir. )
( HUMAN and/= STORY )
- DÜNYADA BİR İNSAN OLMAK ile/ve/<>/değil BİR İNSAN İÇİN DÜNYA OLMAK
- İNSAN: HAKİKAT'ÜL HAKAİK
- İNSAN-I KÂMİL ile/ve İNSAN-I KÂMİL-İ KÜLLÎ
( İNSAN-I KÂMİL: Dünyanın merkezi. )
- ZÂT ve/<> İNSAN
( İnsanı, zâta burhan eylemiş. )
- İNSAN ve/<>/= BİLİNÇ/FARKINDALIK
( HUMAN and/<>/= CONSCIOUSNESS/AWARENESS )
- İNSANI: DOĞRUDAN ANLAMAK ile/ve/deği/yerine DOLAYLI OLARAK ANLAMAK
- İNSAN: ÜMİT ve/<> HÜSRÂN['ın biraradalığı]
- "NORMAL İNSAN" :/= ANORMAL İNSAN
- ANLAM VAROLANI ile/ve BİLGİ VAROLANI
( Anlam üretimi varsa. İLE/VE Veri ve bilgi sahibi. )
( Aşkın. İLE/VE Özdeş. )
( İnsan. İLE/VE Beşer. )
- AĞIZA/DUDAKTAN GİREN ile/ve/<> AĞIZDAN/DUDAKTAN ÇIKAN
( İnsan/kişi, iki dudağı arasındadır.
1. İçeri ne gireceğini [yiyeceğini/içeceğini] bilen.
2. Dışarı ne [söz] çıka(ra)cağını bilen. )
( Dudak ise beşer'i, İnsan yapan/yapabilendir! [Dudağın altı doğadır.[doğanın/düzenin parçasıdır, doğayla ve doğada varolanlarla ortaktır.] )
( İnsan/kişi, yediğini bilen/tanıyan, doğasına uygun olanları dudağından geçirendir/geçirebilendir. )
( BİR ŞEY Kİ...
YAPMASAN DA OLUR! YAPMA!!!
BİR ŞEY Kİ...
SÖYLEMESEN DE OLUR! SÖYLEME!!!
BİR ŞEY Kİ...
YEMESEN DE OLUR! YEME!!!
BİR ŞEY Kİ...
İÇMESEN DE OLUR! İÇME!!!
[Özellikle abur-cuburlar ve sigara gibi...] )
- DOĞADA / VERİLİ VAROLANDA: 3 KEZ VERİLİ VAROLAN ile/ve 2 KEZ VERİLİ VAROLAN ile/ve 1 KEZ VERİLİ VAROLAN
( İnsan. İLE/VE Hayvan. İLE/VE Bitki ve nesne/ler. )
( Kendisini kendisine konu kılabilen. İLE/VE Güdü(m)lü. İLE/VE Âtıl. )
( Yer değiştirebilen bir merkezlilikte. İLE/VE Merkezsiz. İLE/VE Merkezsiz. )
- ANTROPOLOJİ
( Biyoloji, tarih ve sosyolojinin kesiştiği/buluştuğu alan. )
- FİZİK ANTROPOLOJİ ile/ve SOSYAL ANTROPOLOJİ ile/ve PALEO ANTROPOLOJİ
( Fizik antropoloji, biyoloji ve tarihin; sosyal antropoloji ise tarih ve sosyolojinin kesiştiği/buluştuğu alan. )
- BERTILLONAGE/ANTROPOMETRİ: Suç işleyenlerin kimliğini bulmaya yarayan yollardan biri.
( 1878'de ilk kez Bertillon tarafından uygulandığı için bu adı almıştır. )
- İNSAN ve/<> DİL
( İnsan, dilinin ardında gizlidir. )
( TALÂKAT: Dil açıklığı, düzgün sözlülük. | Güleryüzlülük. )
( HUMAN(/SOCIETY) and/<> LANGUAGE )
- İNSAN ve/<> SANATÇI
( HUMAN and/<> ARTIST )
- İNSAN ve/<> DENEYİM
( HUMAN and/<> EXPERIENCE )
- İNSAN ile/ve AĞAÇ
( HUMAN with/and TREE )
- İNSAN ve DOĞA/TOPRAK ve PARA
( Meta olarak görülmemesi gerekenler. )
( HUMAN and NATURE/LAND and MONEY )
- İNSAN ve/<> ESER
( İnsan, eserlerinin aynasında seyredilir. )
- İNSAN ve/<> EYLEM
( Ayinesi iştir kişinin, lâfına bakılmaz! )
( İnsanın "büyüklüğü", başkası/başkaları için de yapabildikleriyle orantılıdır. )
( İnsana özgü/dair hiçbir şey bana/sana yabancı değildir. )
- DOĞA VAROLANI ile/ve/<>/değil/yerine EYLEM VAROLANI
- İŞ ve/<> İLİM ve/<> İSTEK
( DAVRANIŞ/TUTUM ve/<> DÜŞÜNCE ve/<> DUYGU )
( Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak sağlanır ve dengelenir. VE/<>
Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. VE/<>
Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle karşılanır. )
( Yarar/lılık ilkesiyle işler. VE/<> Doğru/luk ilkesiyle işler. VE/<> İyi ve güzel ilkeleriyle işler. )
( İlişkilerin yapılandığı üç alan. )
- KENDİ ile/ve İNSANLIK
( İnsanlık, bizden, çoluğumuzun çocuğumuzun, konu konşumuzun, milletimizin ve insanlığın yararlanmasıdır. )
- KİŞİNİN KİM'LİĞİ ile/ve NESNENİN NE'LİĞİ
- İNSANLAŞMA ile/ve/> TOPLUMSALLAŞMA
- İNSAN: VAR OLMAYAN
- İNSAN: ÜNSİYET KURAN
- HERHANGİ BİR İNSAN (OLAN/OLMAK) ile/ve/değil/yerine BELİRLİ BİR İNSAN (OLAN/OLMAK)
- HAYY b. YAKZAN(AYIK) = İNSAN - İBN TUFEYL
FADIL b. NATIK = İNSAN - İBN NEFS
- ZÜBDET'ÜL ÂLEM: MAKRO/MİKRO KOZMOS, İNSAN
- BEŞER ile/ve/> İNSAN
( Konuşabilen. İLE/VE/> Konuşmayabilen, konuşabildiği gibi konuşmamayı ve/veya [gereğince] susabilmeyi de becerebilen. )
( Anadan doğma insan yoktur. )
( [Lat.] HOMO cum HUMANUS )
- HAYVAN ile BEŞER ile İNSAN
( İçgüdü varolanı. İLE Güdü varolanı. İLE Cezbe varolanı. )
- ZÜ-L-YEDEYN[Ar.]: İki elliler. | İnsan.
- BEŞER DOĞMAK ile/ve/> İNSAN OLMAK
( BEŞER İKEN BÎ-ŞER OLMAKTIR İNSAN OLMAK )
( BIRTH AS HUMAN with/and/> BEING HUMAN )
- HERŞEYİ İÇİNE ALAN ile/ve HERŞEYİN İÇİNDE OLAN
( INCLUDES EVERYTHING with/and IN EVERYTHING )
- HİÇKİMSE...
( * ... varoluşundan kuşku duyamaz ve varoluşunu inkâr edemez.
* ... olmak, konuşmaya başlayana kadardır.
* ..., tek başına yaşayabilecek kadar güçlü değildir.
* ..., kimsenin, düşüncesini/niyetini okuyamaz.
* ..., hiçkimsenin, neyi bilip bilmediğini, isteyip istemediğini ya da yapıp yapamayacağını, hiçbir zaman, zemin ve koşulda bilemez.
* ...'nin diline ve dinine, dil uzatmamalı!
*...'nin iç dünyasına karışma; hiçkimseyi, iç dünya karıştırma; hiçkimseye iç dünyanı "tamamen" açma!
* ..., bir şeyin sonucunu, önceden, kesin olarak bilemez.
* ...ye, bir şey öğretmeye çalışmamalı fakat düşünmelerine aaracı olabiliriz.
* ..., kimseyle kıyaslanamaz ve ölçülendirilemez.
* ..., hiçkimseye benzetilemez/benzetilmemeli!
* ..., hiçkimseyi yargılayabilecek kadar kusursuz değildir.
* ..., "idâre edilmek"ten hoşlanmaz.
* ..., değişime karşı değildir. (Yeter ki, ucu, kendine dokunmasın.)
* ..., "Bulunmaz Hint kumaşı" değildir!
* ...'nin terazisi, bir başkasını tartmaya yetmez!
* ..., hiçkimseyi/e övmemeli, küsmemeli, yakınmamalı, suçlamamalı![olgunluğun gereği ve göstergelerindendir.]
* ...'yi, başkalarının "anlattıklarıyla" yargılamamalı!
* ...'ye, güvenmemek değil yanlışta olana, yanlış yapana ikinci kez güvenmemek!
* ...'yle, ikinci kez tanışamayız.
* ... ile fazla yüz-göz olmaya değmez/gelmez.
* ..., kendi için rahmet okuyamaz.
* ..., kendinden daha zengin olamaz.
* ..., kendi değerini bilmezsen/ortaya çıkarmazsan, senin/onun değerini bil(e)mez.
* ..., dirseğini yalayamaz.
* ..., gölgesinin dışına zıplayamaz.
* ..., kendini gıdıklayamaz.
* ..., ayak parmaklarından birini ötekilerden ayrı olarak bükemez.
[Biri bükülmek istendiğinde hepsi bükülür.]
* ..., aramadığını bulamaz, doldurmadığını boşaltamaz, sahip olmadığı şeyden vazgeçemez, bulunmadığı yeri terk edemez.
* ..., duymak istemeyen kadar sağır, görmek istemeyen kadar kör, anlamak istemeyen kadar âciz, yapmak istemeyen kadar âtıl olamaz!
* ..., unutmak istediği bir şeyin fotoğrafını çekmez.
* ..., kızdığında, kendini/özünü saklayamaz.
* ..., başka bir kişinin, iki dudağının ötesinde/berisinde değildir.
* ..., yalnızken, dengede değildir.
* ..., düşünürken, düşündüğünden daha tehlikeli bir şeyi düşünemez
* ..., üçüncü kişi olmayı kabul etmez/edemez![Üç kişi biraradaysa, bir kişi orayı terk etmelidir!]
* ..., başarı merdivenini, elleri cebinde tırmanmamıştır.
* ..., başkasının donunu/külodunu giymez.
* ..., bazı durum/koşullarda, bize yardımcı olamaz.
* ..., kısa kısa konuşurken/yazarken, uzun uzun düşünmüş/düşünüyor olamaz.
* ..., hepimiz kadar akıllı değildir/olamaz.
* ...nin, "Ahhh"ını alma!
* ...ye, sürekli "toplarsa", hiçbir şey yetmez.[Sürekli paylaşırsa/k da herkese yeter!]
* ..., sürekli olarak ve herşeyi kazanamaz fakat görülmesi gerekeni görebilirse herşeyde ve sürekli kazançlı çıkabilir.
* ..., bazı/çoğu düşünce/söz/yer vs., hiçkimseye ait olmadan, herkesindir!
* ..., hiçkimseye tamamen tâbi değildir, olamaz, olmamalıdır da.
* ..., üretimden çekilip tüm geleceğini, bir kişinin(adamın/kadının) "buluncuna(vicdanına)", "aşkına", (")samimiyetine("), bir gün, aklının karışmasına ve yanılgılarına bırakmamalıdır.
* Felsefe, ...'nin, itibar edip etmemesine, itibar etmeyendir/etmemektir.
* AŞK'I, ÂŞIKLAR BİLİR [Başka da kimse bilemez.]
* Zaman, hiçkimse için durmaz. )
- İNSANI EN ÇOK ZORLAYANLAR: BOŞANMA, CENÂZE KALDIRMA, TAŞINMA
( En zorlayan ise anlaşıl(a)mamaktır! )
- YAŞ ile/yerine GÖRÜNÜM
- YAŞ SORUSUNA: SÖYLEMEM! BEREKETİ KAÇAR!
[özellikle 100 yaş üzerindekilerin yanıtı]
- YAŞLA UĞRAŞANLAR ile/ve/değil YAŞ İŞLERLE UĞRAŞANLAR
- AD ile/ve UNVAN
( NAME with TITLE (OF DIGNITY) )
( [Çince] MING ile ... )
- BİR ŞEY KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ KONUŞMAK
- İNSAN SESİ, SEDÂ/SADÂ/SELEN ile SES
( BÂKÎ KALAN BU GÖK KUBBEDE
HOŞ BİR SÂDÂ İMİŞ )
( [Fars.] TÂLÂC ile ... )
( VOICE with SOUND )
- SEDÂ/SÂDÂ (ÇIKARMAK): DİŞLERİN ISLIKLI SESİ YOLUYLA ile/ve DİLİN HAREKET ETTİRİLMESİ YOLUYLA ile/ve DAMAĞIN BÜZÜLMESİ YOLUYLA ile/ve DUDAKLARIN BİRBİRİNE BASTIRILMASI YOLUYLA ile/ve BURUNDAN SOLUMA YOLUYLA
- VANTRİLOK[Fr. VENTRE: Karın. | LOQUI: Konuşmak.(< LOGOS)][Ar. AB'ÂB]: Başkası söylüyormuş gibi konuşma becerisi olan, karnından konuşan.
- KONUŞMAMAK ile KÜSMEK
( Görüşme, birarada olma durumu söz konusudur. İLE Görüşmemek, birarada olmamak üzere. )
- KONUŞMA BOZUKLUĞU/SORUNLARI ile KEKELEMEK
( [Lat.] ... cum BALBÛT )
- DİSFAZİ ile DİSFEMİ/REKÂKET[Ar.]
( Söz yitimi. İLE Tutukluk/kekemelik/pepemelik. )
- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile/değil "SESLİ DÜŞÜNMEK"
( Denetleyemeden. İLE/DEĞİL Farkındalıkla. )
( ... İLE/DEĞİL Kişi bazen farkında olmadan da düşündüklerini seslendirebilir. )
( Durumu iyice tartın ve düşünmekten sakın kaçınmayın. )
- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile SAYIKLAMAK
( Zihinsel bozukluklarda. İLE Uykuda ya da hastalıkta. )
- "ATIYORUM" değil/yerine "SESLİ DÜŞÜNÜYORUM!"
( Örnek vermeden önce ya da bir bağlantı kurmadan önce iyi düşünmek ve bunu doğru/iyi belirtmek gerek! )
( Benzetmede/teşbihte, hata olmaz/olmamalı! [Yanlış/yetersiz örnekle istenilen aktarılamaz, amaca ulaşılamaz(maksat hâsıl olmaz)!] )
- KENDİ KENDİNE DÜŞÜNMEK ile KENDİ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
( Düşünceleri denetleme/dayanakça gereksinimi duymadan. İLE Düzenli, uyumlu ve bütünlüklü. )
( Bırak çeşitli düşünce/duygu kuşları başının üzerinden uçsunlar. Sen ancak başının üzerinde yuva yapmamalarını sağla!/[sağlayabilirsin!] )
- BİLDİĞİ İÇİN KONUŞMAYAN ile BİLMEDİĞİ İÇİN KONUŞMAYAN
( Bilgelik/le, bilgelikte. İLE Özgüvensizlik/ten, taklitte. )
( THE PERSON DOES NOT TO TALK BY/IN THE WISDOM with THE PERSON DOES NOT TO TALK IN IGNORANCE )
- KONUŞAN/KONUŞABİLEN/KONUŞABİLECEK OLAN ile SÖYLEYEN/SÖYLEYEBİLEN/[SADECE BİR ŞEY/LER] SÖYLEME HAKKI OLAN
( Yetkin/bilgili olan/lar. İLE Bilgisiz olan/lar. )
( [Ar.] KAİL(< KAVL): Söyleyen. | Râzı olmuş. | İnanmış, aklı yatmış. )
- "KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK" ile/ve/||[paralel] "KENDİNİ AŞMAK"
( Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) yukarı doğru yapılandırmak. İLE/VE/||
Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) aşağı doğru kökleştirebilmek. )
- "ELE ALMAK" ile TARTIŞMA
( "DISCUSS" with ARGUE )
- TOKAT ile/ve YUMRUK
( BERKİTME/K: Tokat atma/k. )
( [Fars.] TEBÂNÇE ile/ve ... )
- GÖRMEK ile/ve BAKMAK
( İşlevsel/lik. İLE/VE Niyetli, bilinçli, amaçlı. )
( [Ar.] BASAR ile/ve/> NAZAR ile/ve/> SEYR )
( [Fars.] DÎDÂR: Görme, görüş gücü. İLE/VE ... )
( GÖRMEK: Can kulağıyla dinlemek. )
( Görmek, dinlemek ile başlar. )
( TO SEE with/and TO LOOK )
- GÖRMEK ile/ve/> BAKMAK ile/ve/> İZLEMEK
( Denk gelerek, istemeden de görülmüş olabilir. İLE/VE/> Dikkati yönelterek. İLE/VE/> Bakışı kararlı bir şekilde sürdürerek. )
( [Ar.] BASAR ile/ve/> NAZAR ile/ve/> SEYİR/SEYR )
( TO SEE with/and/> TO LOOK with/and/> TO WATCH )
- GÜRÜLTÜSÜZ/LÜK ile/ve/> SESSİZ/LİK
( Gereksiz dış etmenlerin (sesin) bulunmamasıyla. İLE/VE/> Kendiliğinden, doğal olarak. )
( SILENCE with QUIETNESS )
- SAKİNLİK ile/ve SABIR
( Belirli bir bilgi ve bilinç/tutum gerektirir! )
( CALMNESS with/and PATIENCE )
- SAKİN/LİK ile "AĞIR/LIK"
( Zihinsel. İLE Davranış ve tutumlarla. )
( Bilinçli/farkındalıklı iç devinimle. İLE Çevredekilerin bağdaştırdıkları/bekledikleri sıfatla. | [Mizactan dolayı da olabilir] )
( Sakin bir yaşama biçimine sahip kişiler, sıkı ve alçakgönüllü çalışmalarını sürdürmeli. )
( [Ar.] ... ile BETAET )
- "AĞIR/LIK" ile/ve HANTAL/LIK
( Kişisel [mizac ya da karakterden dolayı] ya da çevresel etmenlerden/beklentilerden dolayı. İLE/VE
Zihinsel kaynaklı eksik/yetersiz/yanlış davranış ve tutumlardan dolayı. )
- HANTALLIK ile/ve/> ATÂLET
( Hantallık, atâlete ve sonrasında da gittikçe kişinin kendisini tüketmesine yöneltir/neden olur. )
- KAYITSIZ/LIK ile VURDUMDUYMAZ/LIK
( Kişi ne yaparsa, kendi yapar, kendine yapar fakat bazı tutumlarla etrafındakilere de zarar verebilir! )
- HİJYEN[Fr. < Yun.] ile TEMİZLİK
( Sağlık bilgisi/koşulları. İLE Sağlıklı olmayı/kalmayı devam ettirmek üzere sağlanması ve sürdürülmesi gereken eylem/tutum. )
( Ameliyat ya da açık yara gibi bazı ileri durumlar ve yapılacak incelikli işler için koşulların/araçların temiz olması yeterli değildir. )
( HYGIENE with CLEANLINESS )
- YAŞAYAMAMAK ile/ve/değil YAŞADIĞINI GÖNLÜNCE YAŞAYAMAMAK
( Hayallerini/istediklerini gerçekleştirememek. İLE/VE/DEĞİL Gerçekten istediklerini ve gerekenlerini yaptığın halde hayallerini gerçekleştirememek. )
- BARINMA ile/ve BÜRÜNME
- KUŞANMA ile/ve/değil/yerine BÜRÜNME
- BÜRÜNME ile/ve/değil/yerine ÖRTÜNME
- UYANMAK ile KALKMAK
( Uyanmak sözcüğü, zihin, gözler ve/veya duyular açıldığında, baş/gövde yastıkta/yatakta olsa bile kullanılabilir. İLE
Kalkmak sözcüğü ise, başın yastıktan ayrılması/kalkması, en az gövdenin yarısının doğrulması ya da tamamen yataktan uzaklaşmış olmanın karşılığıdır. )
- SIZMAK ile BAYILMAK
( Yorgunluk ya da içki gibi nedenlerle kendinden geçerek uyuyakalmak. İLE
Çeşitli fizyolojik[sıcak, açlık/susuzluk, yorgunluk gibi] ve/veya psikolojik nedenlerle dayanma gücünü kaybetmek, kendinden geçmek. )
( [Ar.] ... ile SA'KA, GAŞY )
( ZONK/BLACK OUT with FAINTING )
- HAFİF BAYGINLIK ile ŞİDDETLİ BAYGINLIK
( [Ar.] SA'KA-İ HAFÎFE ile SA'KA-İ ŞEDÎDE )
- HAZIR OLMAK ile/ve/<> İSTEKLİ OLMAK
- HAZIR (OLMAK) ile/ve/> RAHAT (OLMAK)
- İSTEKSİZ/LİK ile GÖNÜLSÜZ/LÜK
( ... İLE %51 isteksizlik ya da isteyip istemediği belirli olmama. )
- ZİHİNSEL YALNIZ/LIK ile GÖVDESEL(BEDENSEL) YALNIZ/LIK
( Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil. )
( "Ben Gövde'yim" düşüncesinin ötesine geçin! )
( Yalnızlık çekmenize gerek yok. )
( Tek başına olsa da bir ağaç kadar sağlam durabilmeli ve hayatı neşeyle algılamalıdır. )
( LONELINESS with SOLITUDE/ALONE )
( Go beyond the l-am-the-body idea. )
( You need not feel alone. )
- YALNIZ/LIK ile TEK BAŞINA/LIK
( Yalnız kalpleri harekete geçiren kimse, dünyayı hereket ettirir. )
( Tek başına yürüyen kişi bir dostluk kurar. )
( Yalnızların yılmaması kendilerine yararlı olur. )
( LONELINESS with SOLITUDE/ALONE )
- KENDİNLE KALMAK ile KENDİNE KALMAK
( Hoştur. İLE Kolay değildir. )
- YALNIZLIK ile DÜŞÜNÜR/YAZAR "YALNIZLIĞI"
( ... İLE Azınlıkta olmanın ya da paylaşım ağının yaygın olamamasından dolayı duyumsanan. )
- "DUYGUSALLIK YAPMAK" ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK
( Çiftler birbirlerine yönelik olarak duygusallıklarını yaşayabilmeli, duygusal olabilmelidir fakat birbirlerine ağırlık/yük yapacak türden duygusal yüklenmelerden kaçınmalıdır. )
- DUYGUSAL OLMAK ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK
- (BAZI) DUYGULARI/NI: SÜREKLİ YAŞAMAK/DUYUMSAMAK ile/ve/değil YOĞUN YAŞAMAK/DUYUMSAMAK
- KENDİ DÜNYANDA YAŞAMAK değil KENDİ DÜNYANI YAŞAMAK
- KENDİ DÜNYASINDA OLAN ile/ve/değil KENDİ DÜNYASI OLAN
- KENDİ DÜNYASINDA OLAN ile/ve KENDİNİ BEĞENMİŞ
( Olgun kişi, kendini beğenmiş değildir ve işlerinde adil ve tutarlıdır. )
( NAHVET[Ar.]: Kibir, gurur, böbürlenme. Kendini beğenme. )
- "BURNU BÜYÜK/LÜK" ile/değil/yerine SEÇKİN/LİK
- "ÖZGÜN" ile/değil "KAFASI KARIŞIK"
- EVLENMEK ile EĞLENMEK
- MUTA NİKÂHI değil NİKÂH-I MUVAKKAT
( Hz. Muhammed, savaş zamanı için geçerli kılmıştır. [Hz. Ömer, tamamen kaldırmıştır.] DEĞİL
Belirli bir süre için yapılan nikâh. [Caiz değildir.] )
- GERDEK/GİRDEK[Fars.]/ZİFAF, ARÎS[Ar.] ile/ve/> TÜM GÜN VE GECELER
( TAHCÎL[Ar. < HACLE]: Gerdeğe sokma. | HACLE: Gelin odası. )
- [Ar.] ZEVCE-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ ile ZEVCE-İ GAYR-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ
( Gerdeğe girmiş eş/zevce. İLE Henüz gerdeğe girmemiş eş/zevce. )
- EVLENMEMİŞ ile EVLİ OLMAYAN
( Bekâr(< [Ar. BEKÂRET][Fars. BİKÂR]), evlenmemiş demektir. [Evli olmayan anlamına gelmez!] )
- AYRILMIŞ ile DUL
( [Fars.] ... ile BÎVEGÎ [BÎVE-ZEN: Dul hanım.] )
- YAŞLAR('I)
( 1. Temelde hiçbir yaş yok.
2. Çevrenin/öteki kişinin algıladığı/yorumladığı yaş.
3. Duyumsanan/hissedilen/düşünülen/istenilen yaş(lar).[Zihin yaşı, enerji yaşı, coşku yaşı vs. gibi.]
4. Yoğunluk yaşı.[Tecrübe ile, yaşamın getirdikleri ile gelinen yaş.]
5. Önkabul olarak bazı açılardan algıda/yorumda ilişkilendirilmeye yarayan kayıt/"doğum" yaşı. )
( Kişilerin yaşı, sorulmaması gereken sorulardan biridir.(Bay/Bayan farketmez). Kişi kendi paylaşmak istediğinde öğrenilecek bir konudur. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır. )
- DEVİRLER: GELİŞME ve OLGUNLUK ve ORTA YAŞLILIK ve YAŞLILIK
( Yaklaşık 30 yaşa kadar olan devir. VE Yaklaşık 35'lerden 40'a kadar olan devir. VE Yaklaşık 60 yaşlarına kadar uzanan devir. VE Hayat merkezlerinin tedricen zayıflamaya başladığı ölüme kadarki devir. )
- ŞEYH ile/ve ŞEYHÛHET
( [Ar.] Yaşlı insan. | Bir tekke ya da zâviyede önderlik eden ve müritleri bulunan. | Kâbile ya da aşiret önderi. İLE/VE Yaşlılık. )
- BİR YERLİ OLMAK ile/ve/değil/yerine YAŞADIĞI/YAŞAMAK İSTEDİĞİ YERLİ OLMAK(YERE AİT OLMAK)
( Tanışmalarda da ikincil/üçüncül[/ya da yeri kaçıncı sıradaysa] konulardandır. Kişinin zihnindeki, coğrafî ve kültürel arkatasarla/geçmişle ve kabulle ilgili bir durumdur. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır.
Nerelisin sorusu da sorulmaması gereken sorulardandır. "Nerelisin?" yerine "Nerede yaşıyorsun?" sorusu daha anlamlıdır. İletişim ve paylaşımlarda kişinin yaşadığı ya da yaşamak istediği yeri düşünmesi ve o düşündüğü yerle özdeşleşmesi ve buna göre beyanda bulunma olanağı/fırsatı verilmelidir. )
- SELÂMLAMAK ile/ve/<> UĞURLAMAK
( Kişilerin karşılaşmalarında ya da buluşmalarda birbirleri için iyi niyet/tutum ve sözleri. İLE/VE
Ayrılana gösterilen iyi niyet/tutum ve sözler. )
( Kişiler giysileriyle [dış görünüşleriyle] karşılanır, sohbetleriyle [bilgilerine/konuşmalarına göre] uğurlanırlar. )
( [Samoa dilinde] TALOFA[: Seni Seviyorum] ile ... )
- KARŞILAŞMAK ile GÖRÜŞMEK
- TANIŞIKLIK ile/ve/> GÖRÜŞME
- "SİZ" KULLANIMINDA: SAYGI ile MESAFE ile ÇOĞUL
- KUCAK ile DİZ ÜSTÜ
( Göğüs bölgesi. İLE Oturma durumunda dizin üstü. )
- KUCAK ile KUCAKLAŞMAK
( Kişinin göğüs ile diz arasındaki alana verilen ad. İLE
İki gövdenin sevgi ve coşkuyla sarılması. )
- KUCAKLAMAK/KUCAĞA ALMAK ile KUCAĞINA OTURTMAK
( Bir bebeği/çocuğu kollar aracılığıyla/yardımıyla göğüs bölgesinde tutmak. İLE
Bir bebeği/çocuğu üst bacaklar üzerinde oturtmak. )
- SARILMA ile/ve/değil KUCAKLAŞMA
( Zaman zaman ve yakınlıkla, ortak düşünce ve duygulanımlarda. İLE/VE/DEĞİL
Uzun süre görüşülememesinden dolayı buluşma/karşılaşma sırasındaki ya da coşkulu/sevinçli bir durumdaki paylaşım. )
( Dostluklarda/yakınlıklarda olabildiğince paylaşılması/yaşanması gerekenler. )
( [Ar.] TEÂNUK[< UNK][: Birinin boynuna sarılma.] ile/ve/değil MUÂNAKA[< UNK] )
- GÜLMEK ile KAHKAHA
( En az iki biraraya getirilemezin ya da çelişkilerin buluşması durumunda zihnin bu durumla başa çıkamaması ve/veya ağlanamaması/ağlayarak çözümlenemeyeceği durumlarda yaşanan fizyolojik ve zihinsel davranış/tutum/dışavurum/paylaşım. İLE
Çelişkilerin çok fazla etkili olması durumlarında. )
( LAUGHING with LAUGHING LOUDLY )
- SIRITMAK ile/yerine GÜLMEK
( Aptallık, şaşkınlık, kurnazlık ya da alay belirtir biçimde gülmek. [Durumdaki hoşluğa ya da durumun algılanamamasında düşünsel/duygusal karşılığı olmadan yüz kaslarını düşünce komutlarıyla güler konuma getirmek.] İLE ... )
( TO GRIN with LAUGHING )
( LAUGHING instead of TO GRIN )
- GÜLME ile KİKİRDEME
- GÜLMEK ile GÜLÜMSEME
( ... İLE En etkili/kolay/hızlı eser/eylem/ibadet. )
( Sen gül ki, bizler de gülelim! )
( Bir iyi hareket, bin iyi düşünceden,
Bir gülüş de bin hareketten daha güçlüdür. )
( Gül ki, gül yüzünde güller açsın! )
( Gülmesini bilmeyen dükkân açmasın! )
( Paranız yoksa, gülümsemeniz de mi yok? )
( Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarsın! )
( [Ar.] DIHK ile TEBESSÜM )
( TEBEŞBÜŞ: Güleryüz gösterme. [küçükten büyüğe] )
( LAUGHING with SMILING )
- ŞAKA YAPMAK değil/yerine LÂTÎFE[Ar.]/ESPRİ[Fr., Lat.] YAPMAK
( Kişiye yönelik. DEĞİL/YERİNE Duruma, olguya, kavrama yönelik. )
( Aradaki ilişki ne kadar yakın olursa olsun, hangi şakanın kimi, ne kadar etkileyeceği, rahatsız edebileceği bilinmez! )
- İRONİ ile ALAY
( Alay edenin nasibi kesilir/kesiktir! )
- ALAYCI TUTUM/LAR yerine SAYGI GÖSTERMEK
- DALGA GEÇMEK ile/değil/yerine (SADECE) TAKLİT ETMEK
( Bozarak, yamultarak tekrar/taklit. İLE/DEĞİL/YERİNE Birinin davranışını/tutumunu, sözünü/sesisini gerçeğine en yakın durum çabasıyla tekrarlama. )
( Olumsuz. İLE/DEĞİL/YERİNE Olumlu ya da nötr. )
( Gereksiz, yersiz, anlamsız. İLE/DEĞİL/YERİNE Belirli bir ölçüde kabul görebilecek kadar/şekilde. )
- DALGA GEÇMEK ile/ve/değil CİDDİYE ALMAMAK
( Ciddiye almayabilirsiniz fakat dalga geçmek gerekmiyor! )
- DONUKLUK ile/değil ÇİĞLİK
- ASIKYÜZLÜLÜK ile GÜLÜMSEMEMEK
- ASIKYÜZLÜLÜK ile/değil ZİHNİ MEŞGUL(/KAFASI DOLU) OLMAK
- PİŞMANLIK ile/ve/> ÜZÜLMEK
( Son pişmanlık işe yaramaz. )
- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÜZGÜN/LÜK
- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÇARESİZ/LİK
- DÜŞÜNÜŞ ile SORGULAMA
( ... İLE Sonuç ya da kararda tutarlılık/bütünlük elde etmek üzere ayrıntılı/derinlemesine düşünme. )
- SORU SORMAK ile SORGULAMAK
- SORGULAMAK ile SORGUYA ALMAK/ÇEKMEK
- SORGULAMAK ile/ve ARAŞTIRMAK
- SORGULAMA ile/ve/> ÇÖZÜMLEME
- SORGULANMAK ile/ve/değil/yerine SORUMLULUK/U/NU ALMAK
- "SORGULAMA" ile YARGILAMA
- SORMAK ile SORU KİPİNDE İNANÇSIZLIK/ÜMİTSİZLİK
( ... İLE "Yapsa ne olacak?" )
- SORMAK ile ÖNCE KENDİNE SORDUKTAN SONRA SORMAK
( Sadece sormuş olmak için soru sorulmaz! )
( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen/sormasan da olur. SÖYLEME/SORMA! )
- İNANDIĞI NOKTAYA ÇEKMEK İÇİN SORMAK ile SADECE SORU OLARAK SORU SORMAK
( Saptırma/çarpıtma. İLE Gerçeğe/doğruya olan bağlılıkla. )
( Kötü niyetli ya da bilgisizce. İLE Doğruyu bulmaya yönelik. )
- "KULAK KABARTMAK" ile/değil/yerine SORMAK
( Ağız aramak, ya da kulak kabartmak yerine doğrudan öğrenmeye yönelik soru sormak gerek. [her ne kadar sorulamayacak/konuşulamayacak şeyler olsa da] )
- BEKLENTİ İÇİNDE SORMAK ile/değil/yerine ANLAMAK ÜZERE SORMAK
( Doğru biçimde anlamak için -inceleyin, araştırın. )
( Anlamak için öteki insanlara güvenmek, iyileşmek için doktorlara güvenmeye benzer. Onlardan sadece var oldukları ve doğru oldukları zaman yararlanabiliriz. Yok olmuşlarsa ya da yanlışlarsa şanssızız demektir. Fakat bunun yerine, eğer tüm yaşamı bildiklerimizi nasıl anlayacağımız öğrenmeye harcarsak, içsel olarak kendini bilme daima bizimle birlikte olur, yanlış olduğu zaman ise hemen hemen her zaman işe yarayana kadar onu değiştirebiliriz. )
- "GİTMİYOR MUSUN?" ile/değil GİDİYOR MUSUN?
( Gidiyor olman gerekirdi, neden gitmiyorsun? "Neden hâlâ buradasın?" İLE/DEĞİL Anlamak üzere sormak/beklenti içinde sormamak. )
- "NE YAPIYORSUN?" ile "NAPIYOSUN?"
( Yapılan işin ne olduğu ile ilgili soru. İLE Merhabalaşma niteliğinde "soru". )
- "BU NE(DİR)?" ile/ve "BU NE İŞE YARAR?"
( Çocukların sorusu. İLE Yetişkinin sorusu. )
( "WHAT (IS) THIS?" with/and "WHAT WORTH OF THIS? )
( Children's question. WTIH/AND Adult's question. )
- YANITI OLAN ile/ve/değil/yerine SORUSU OLAN
( Yetişkin/ler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Çocuk ve çocuksu yanını/zihnini sürdürebilen/ler. )
( [not] WHO HAS GOT ANSWER with/and/but WHO HAS GOT QUESTION )
( WHO HAS GOT QUESTION instead of WHO HAS GOT ANSWER )
( [not] Adults. WITH/AND/BUT Children and who can continue to think childish. )
( Children and who can continue to think childish. INSTEAD OF Adults. )
- DERS ile/ve/<> ÖDEV
( İşlenen/alınan dersleri üşünmeden, ertelemeden, gereksiz görmeden sıcağı sıcağına ödevlerle tekrarlamak gerekir! )
- DERS ÇALIŞMAK ile/ve/> (NİTELİKLİ/AYRICALIKLI) ÇALIŞMAK
( STUDY with/and/> WORKING )
- ÇALIŞKAN/LIK ile/ve/> ZEKİ/LİK
( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler şansı yakalayacaktır. )
( Çalışan insan sürekli saf, tembel ise hilekârdır. )
( [Ar.] ... ile/ve/> BÂZIK )
( DILIGENCE with/and/> TO BE INTELLIGENT )
- ÇALIŞMAK İÇİN DİNLENMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÇALIŞTIKTAN SONRA DİNLENMEK
- ÇALIŞMAK ile/ve TEMBELLİK SONRASI ÇALIŞMAK
( ... İLE/VE Olumlu bir yaklaşımla, daha dönüştürücü, üretken bir çalışmaya dönüştürülebilir. )
- ALIŞTIRMA ile/ve ÇALIŞMA
- "ÇALIŞMAK" ile/ve "BAŞLAMAK"
( Her iş, başlayana kadardır! )
- ÇALIŞMA/MESAİ SAATLERİ:
20 ile 30 YAŞ ARASI ile/ve
30 ile 40 YAŞ ARASI ile/ve
40 ile 50 YAŞ ARASI ile/ve
50 ile 60 YAŞ ARASI ile/ve
60 ile 70 YAŞ ARASI
( 8 saat. İLE/VE
7 saat. + 1 saat. İLE/VE
6 saat. + 2 saat. İLE/VE
5 saat. + 3 saat. İLE/VE
4 saat. + 4 saat. İLE/VE
2 saat. + 4 saat. )
( Zorunlu ve fiziksel. İLE/VE
Zorunlu ve fiziksel. + Gönüllü ve zihinsel/toplumsal. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve eğitsel. )
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> AYLAK/LIK
( TENBEL[Fars.]: Tembel, üşengeç, ağır davranan. )
( Tembele iş emredersin, ahmağa söz söylersin, o da sana hemen akıl verir. )
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> BEZGİN/LİK
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> ATÂLET
- TEMBELLİK ile DÜŞÜNÜR/SANATÇI "TEMBELLİĞİ"
( Yıkıcı. İLE "Tembellik" sonrası, yapıcı, yaratıcı ve dönüştürücü bir ürüne götürebilecek türden. )
- TRACT: Solunum sistemi.
( Solunum sistemi, sağ ve sol olmak üzere iki akciğerden oluşur ve bunlar mediastin ile ayrılırlar. )
( Toplardamar kanını atardamar kanına çevirirler. )
- SAĞ AKCİĞER ile/ve SOL AKCİĞER
( 3 lob vardır.[üst-orta-alt] İLE/VE 2 lob vardır.[üst-alt] )
- YARIKLAR ile/ve LOBLAR
- ANAXIMENES
- SOLUK BORUSU ile YEMEK BORUSU
( WEASAND/TRACHEA with ESOPHAGUS )
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin şekilde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( [Ar.] NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE with EXPIRATION/EXHALE )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. )
( Repetition will stabilise your breath. )
- SOLUK ALMA ile/ve/</değil SOLUK VERME
( [Ar.] ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/</değil ZEFÎR )
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK
- EUPNE ile APNE
( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )
- APNE ile ASFİKSİ
( Solunumun durması. İLE Oksijen yetersizliğinden dolayı boğulma. )
- TAKIPNE ile BRADIPNE
( Solunum sayısının artması. İLE Solunum sayısının azalması. )
- HİPOVENTİLASYON ile HİPERVENTİLASYON
( 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalması. İLE 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması. )
- ANOKSEMİ ile HİPOKSEMİ
( Kanda oksijen(O2) yokluğu. İLE Kanda oksijen(O2) azalması. )
- HİPERKAPNİ ile AKAPNİ ile HİPOKAPNİ
( Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) artması. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) yokluğu. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) azalması. )
- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK
( [Ar.] NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )
( TO SNEEZE/STERNUTATION with TO COUGH )
- HAPŞIRMA ile AKSIRMA
- SUÂL-İ DÎKÎ ile SUÂL-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- HIÇKIRIK: Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla yinelenen ses.
( FUÂK, ŞEHÎK[Ar.], NUHÂT: Hıçkırma. | HICCUP[İng.] | SCHLUCKAUF[Alm.] | HOQUET/SANGLOT[Fr.] | SINGHIOZZO[.] | [İt.] | HIPO[İsp.] )
Gövdenin tümü, tam bir uyum ve bütünlük içindedir. Sağ veya sol taraf ayrımı gibi yaklaşımlar, duyu örgenlerinin daha üstün olduğu, ayağın daha değersizmiş gibi görülmesi, iç örgenlere ve dış görünümüne verilen önemin farklılıklarının tamamı yanlıştır. Bunun gibi, elimiz, gözümüz, beynimiz, dalağımız, herhangi bir kasımız ve örgenimiz gibi eşeysel örgen olarak ifade ettiğimiz/nitelendirdiğimiz örgenlerin de diğerlerinden ne fazlası, ne eksiği vardır. Tüm örgenler, aralarında kesinlikle hiçbir ayrımın yapılamayacağı, varlığın en iyi konumdaki devamlılığı için elbirliğiyle işleyen, gövdenin uyumlu ve üstün parçalarıdır. Üzerlerine yapılacak her türlü derinlemesine çalışma, yadırganacak, ayıplanacak, gizlenecek bir durum/düşünce/yaklaşım olmaksızın insan ve insanlığın gelişimine katkıda bulunması açısından çok önemlidir.
Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde.
Nazarımızda kadın, erkek farkı yok.
Noksanlıkla senin görüşlerinde.
( Gövde ve zihin, sadece cehaletin ve yanlış anlayışın belirtileridir (ârazıdır). )
( The body and the mind are only symptoms of ignorance, of misapprehension. )
Büyüklük-küçüklük, kadınlık-erkeklik bir olmadan, insanın tevhid gözü açılmaz. Açılmayınca da, herşeyi parça parça görür, her parça da kişiye belâ olur.
BU İNSAN DEDİKLERİ EL, AYAKLA, BAŞ DEĞİL
ÂDEM MÂNÂ'YA DERLER, SURAT İLE KAŞ DEĞİL
- BOŞLUK ile/ve/<> KÜTLE
- VÜCUT ile/ve/değil/yerine GÖVDE(BEDEN)
( Vücut/vücud, "Varlık" demektir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Gövde, fiziği/örgenleri tanımlar. )
( Gövde olmadığında siz gövdeden ayrılmış değilsiniz -sadece Siz'siniz. )
( Ne gövdesiniz, ne de gövde içindesiniz. )
( Küre ile gövde birdir. )
( Gövde üzerinde aşırı yoğunlaşma, kendi amacına ters düşer ve ters sonuç verir. )
( Gövdemiz [3 Boyutlu] [Google] [tarayıcınızın gelişmiş olması gerekmektedir] )
( Gövdemizde... )
( ... ile/ve/değil/yerine BER )
( SOMA: Hapis. )
( You are neither the body nor in the body. )
( Too much concentration on the body defeats its own purpose. )
( [Lat.] ESSE cum/et CORPUS HUMANUM )
- GÖVDE ile/ve/<> BİLİNÇ
( Zuhur. İLE/VE Tecelli. )
( İnsan önce gövdesine bakmalıdır. )
( İnsan gövdesi, doktoru, eczanesi kendinde olan bir yapıya sahiptir. )
( MENZİL-İ CÂN: İnsan gövdesi. | Ulvî âlem. )
( TENÂVÜR[Ar.]: İri gövdeli kişi. )
- GÖVDE ile/ve/<> BÜNYE[Ar.]
- GÖVDE ile/ve/<>/değil GÖLGE
( Gölgeyi takip edersen güneşi de bulursun! )
( [not] BODY with/and/<>/but SHADOW )
- [Ar.] BEHKEN ile BEHKENE/BEHKELE ile BEHNEKE
( Güzel ve gösterişli genç eril. İLE Nârin, ince ve güzel gövdeli dişil. İLE Şişmanca ve gövdesi güzel dişil. )
- HAKİM GEN ile/ve/<> SAKLI GEN
( İnsanın geni olduğu gibi, dünyanın da geni insandır. )
( DOMINANT GENE with/and/<> RECESSIVE GENE )
- MİTOKONDRİYAL DNA ile/ve/<> NÜKLEER DNA
( Anneden. İLE/VE/<> Babadan. )
( Hem kız, hem erkek çocuğa X kromozomunu taşır. İLE/VE/<> Sadece erkek çocuğa Y kromozomunu taşır. )
- BASİT ÖRGENLER/DOKULAR ile/ve/<> BİLEŞİK ÖRGENLER
( Bütün organ olarak aynı adı taşıyan ve aynı tanımla belirlenen, görülen ve idrak edilen kısımlardır, et ve sinir gibi. İLE/VE/<>
Bütün olarak farklı ölçüdeki kısımlardan meydana gelmiş olup, onların bu kısımları gerek doğa olarak, gerekse ad olarak, birbirinden farklıdır; el, ayak ve yüz gibi. )
( Basit örgenler: Kemikler, Kıkırdak, Sinirler, Tendonlar, Bağ Dokusu, Arterler, Venler/Damarlar, Membranlar, Et. İLE/VE ... )
( el-KÂNÛN fi't-TIBB )
( AHŞÂ'[Ar. < HAŞÂ]: İç örgenler. | Gövdede bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. | Cihetler, mahaller, bölgeler. )
( MAÂRÎ[Ar.]: İnsanın sürekli açıkta olan/kalan örgenleri. )
( TELÂSUK[Ar.]: Bitişme, bitişiklik. | Bir örgenin bir başkasına bitişip yapışması. )
- İCTİHAD: [Sözlükte] Nefsin güç harcayarak bir şey elde etmesi.
[Terim olarak] Herhangi bir konuda yargıda bulunurken -zihnî uğraşta olduğu gibi- zorluğa katlanma.
- BİRİNCİ DERECE SIVI/LAR ile/ve/<> İKİNCİ DERECE SIVI/LAR
( Dört hılt. İLE/VE/<> Temel sıvılar ya da fazlalıklar. )
- 4 UNSUR(BASÂİD, ANÂSIR-I ERBAA)/ERKÂN[< RÜKN] ve/<> HILTLAR/SUYUK (İLK SIVILAR):
( TOPRAK, SU, HAVA, ATEŞ ve/<>
( KURULUK - ISLAKLIK - SOĞUKLUK - SICAKLIK )
HILTLAR:
* KAN - BALGAM - SARI SAFRA - KARA SAFRA
( KALP - AKCİĞER - KARACİĞER - DALAK )
[Normal ve anormal olmak üzere iki tipi vardır.]
[Eskiyen ya da yırtılan gövde bölümlerini tamir için gerekli maddedir.] )
( DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK: Dört unsur ve dört hıltın en uyumlu ve dengeli bir şekilde biraradalığı. )
- KARACİĞER(BAĞIR/KIZILCİĞER/CİĞER) ve KALP ve DİMAĞ
( NEFS-İ NEBATİ ve NEFS-İ HAYVÂNİ ve NEFS-İ İNSÂNÎ )
-@@ KALP ve/<> KABUL
( Kalp/b, kabul edendir. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
@( Bir insanın kalbi, günde yaklaşık 100 bin kez atar. )
( Mumyalamada kalp gövdenin içinde bırakılır. [Bok Böceği de, döngünün simgesi olarak kalbin üzerine konulur.] )
- KALIP ile/<> KALP
( Görevi aynıdır. İLE/<> Görevleri çeşitli ve farklıdır. )
( Kalbi değiştiren, eylemdir. )
( Kalıbımız neye/kime benzerse kalbimiz de ona benzer. )
- KALBİNİZ ile/ve/<> KALBİNİZDEKİ
- ZİGOT ile/ve/> EMBRİYON ile/ve/> CENİN/FETÜS
( 3-10 hafta arası. İLE/VE/> 10-38 hafta arası. )
( 24 haftadan sonraki doğumlarda yaşam hakkı gereği bebekler yaşatılmaya çalışılmaktadır. )
( ZYGOTE with/and/> EMBRYO with/and/> FETUS/FOETUS )
- ET ve/<> KEMİK
( FLESH and/<> BONE )
- KAFA/BAŞ ve AYAK
( Serin tutulmalı. VE Sıcak tutulmalı. )
( Kafa, tüm gövdenin 1/8'i oranındadır. [Altın Oran!] )
( Kopan bir kafanın bilincinin ne kadar süre yerinde kaldığını (kalıyorsa) sınamak olanaksızdır. En iyi tahminle 5 ila 13 saniye arasında olduğudur. )
( Akılsız başın cezasını ayaklar çeker. )
- SAÇ ile/ve KIL
( Kafa derisinde bulunan deri uzantısı/artığı. İLE/VE Gövdede bulunan deri uzantısı/artığı. )
( HAIR/TRICHO with/and A HAIR OF HAIR )
- SAÇ ile/ve/<> TIRNAK
( Saç ve tırnaklar ölümden sonra uzamazlar! [Ölümde gövde su kaybettiğinden dolayı deri sıkılaşır, bu da saç ve tırnağın uzadığı yanılgısına neden olur.] )
( "Saç sefadan, tırnak cefadan uzar." )
( [Ar.] ŞA'R ile/ve/<> ZIFR )
- SAÇ ile BİR TUTAM SAÇ
( HAIR with STRAND )
- KÂKÜL ile PERÇEM
- TURRE[Ar.] ile/ve ZÜLF/BÂRE[Fars.]
( Alnın bir kısmına düşen saç. Kıvırcık saç lülesi. İLE/VE
Yanağa sarkan saç. Şakaklardan sarkan saç lülesi. | Bele ya da topuğa kadar uzun olan saç. | Sevgilinin saçı. )
( ZÜLF-İ DİL-ÂRÂ: Sevgilinin gönlün süsleyen, gönle hoş gelen zülfü. ZÜLF-İ DİREFŞÂN: Dalgalanan saç. ZÜLF-İ MÜŞG-BÂR: Misk saçan zülf. ZÜLF-İ YÂR: Sevgilinin zülfü, saçı. | Menfaat, çıkar.[Zülfiyara dokunmak deyiminde] )
- GÎSÛ: Omuza dökülen saç.
- JÜLÎDE: Karmakarışık, dağınık saç.
- BELİK: Saç örgüsü.
- AHCEN: Kıvırcık saç.
- ANBER: Güzellerin saçı. [Ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak, yapışkan ve misk gibi kokan, kül renginde bir madde. | Güzel koku.]
- ANBER-TER: Güzellerin benleri ve zülüfleri. | Gece.
- A'SAC: Saçı, alnı üzerine dökülmüş.
- FERHÂL[Fars.]: Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç.
- SAKAL ile HATT
( ... İLE Gençlerde yeni terleyen bıyık ya da sakal. )
( [Fars.] TEGİL: Sakalı yeni çıkmaya başlayan genç. )
- BIYIKLARDA: BURMA ile NEVHAT ile GAYTAN ile YOLUK ile KIRPIK ile PIRASA ile YASTIKLI
( ÇÂR-DARB[Fars.]: Dört darp. Kalenderîlerin arasında sakal, bıyık, kirpik ve kaş yerine kullanılan bir deyimdir. )
( [Ar.] BURÛT: Bıyık. )
- KAFATASI/CÜMCÜME[Ar.]:
( Kafatası yedi kemikten meydana gelir. )
( Kafatasının bir parçasının incinmesi ya da bozulması tüm kafatasının etkilenmemesini sağlamış olur. Kafatasının farklı kısımlarıının değişik kalınlık, sertlik ve yoğunlukta olması çeşitli olanaklar sunar. )
( Kemikler çeşitli sinirlerin geçmesi için yol verir ve kalın, yoğun buğuların beyinden çıkabilmesini sağlar. )
( Venler ve arterler çeşitli kafatası kemikleri arasından geçebilirler ve onu kaplayan membranın çeşitli bağları, beynin ağırlığının farklı kafatası kemikleri üzerinde dağılmasını sağlar. )
( ON SKULL/CRANIUM: PARIETAL with FRONTAL with SPHENOID with ZYGOMATIC with NASAL with MAXILLA with MANDIBLE )
- SÜTÜR/SUTURE[İng.]: Kafatası kemiklerinin dikişe benzer ek yerleri.
- ŞEVÂ: Alın ve kafa derisi. | Baş, el, ayak gibi uzuvlar.
- BEYİN[< Ar. BEYN: Ara, Arada olan.]/EMİK: 222.600 m2 | Ort. 1200 - 1300 gr.
- BEYİN ve/<> KARACİĞER
( His ve hareket merkezi. VE/<> Fiziksel fonksiyon ve beslenme merkezi. )
( Yaşam süresince oksijenli taze kan ile pembe renktedir. [Öldükten sonra ya da çıkarıldığında griye döner.] VE/<> ... )
( [Fars.] ... ve/<> ŞÜŞ )
- ŞAKAK/DULUK KISMI(LOBU) ile/ve ALIN VE ÇEPER KISMI(LOBU)
( Yanlamasına oluk[lateral fissure], şakak[temporal] kısmını alın ve çeper kısmından ayırır. )
( Ense kısmını ayıran bir yarık yoktur. )
( [Ar.] SUDG[çoğ. ASDÂG]: Şakak/lar. )
- KÜRE ile LOB
- BEYNİN: SAĞ YARIMKÜRESİ ile/ve SOL YARIMKÜRESİ
( Sanatsal. İLE/VE Bilimsel, felsefî. )
( Bütüncül. İLE/VE Çözümleyici. )
- ÖN BEYİN'DE: TALAMUS ile/ve HİPOTALAMUS ile/ve LİMBİK SİSTEM ile/ve BEYİN KABUĞU
( Talamus, duyu organlarından gelen sinir hücrelerinin beyin kabuğuyla olan ilişkisini sağlar. )
( Hipotalamus, en çok araştırılan beyin kısımlarından biridir. Büyüklüğü küçük bir kesme şeker kadar olmasına karşın, gördüğü işlemler son derece önemli ve değişiktir. Heyecanların ve arzuların denetlendiği merkezdir. Eşeysel davranış, yeme-içme bu merkezce denetlenir. )
( Limbik sistem beyin sapının yukarı kısmıyla ön beyin arasında yer alan sinir hücresi ağından oluşur. Heyecan yaşantısı, saldırma ve kaçma davramışlarıyla ilişkisi vardır. )
( THALAMUS with/and HYPOTHALAMUS with/and LIMBIC SYSTEM with/and CEREBRAL CORTEX )
- NÖRON'LARDA: DOĞUM'DA ile 2 AYLIK'KEN ile 6 YAŞINDA ile 14-60 YAŞ ARASINDA
- NÖRON/LAR ile/ve/<> GÖKADA/LAR
- SİNİR SİSTEMİ: Gövdenin her yerine yayılmış olan ve her birimi birbiriyle ilişki halinde bulunan bir elektriksel ve kimyasal iletişim ağı.
- SİNİR HÜCRESİ(NÖRON)/ASAB[Ar.] ile/ve GLİA
( ... İLE/VE İşlevleri tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır. Sinir hücrelerinin çalışmasını destekleyici ve onları besleyici işlevleri vardır. | Bellekte önemli rol oynar. )
( ... İLE/VE Nöronların 50 katı kadardır. )
( ... İLE/VE Beynin yapısal çerçevesini oluşturur, nöronları idare ederek temizlik işlevi görür ve nöronlar öldükten sonra kalıntıları temizler. )
- NÖRON/LAR ile/ve AYNA NÖRON/LAR
- AKSON ile/ve/<> DENDRİTLER ve/<> SİNAPSLAR
( Her bir nöronda 10.000'e kadar dendrit olabilir fakat sadece bir akson vardır. VE/<> Akson ve dendritler arasındaki sinirsel iletilerin gerçekleştiği yerlerdir. )
( İnsan beyninde yaklaşık 5.000.000 km. akson, 1 katrilyon sinaps vardır. )
( Akson, küçük bir nöron hücresinden binlerce kat daha uzun olabilir. [Bazı kişilerde aksonların uzunluğu 1.5 metreyi bulabilmektedir.] [Zürafalarda bulunan en uzun akson 4.5 metre uzunluğundadır.] )
- GRİ MADDE ile/ve/<> BEYAZ MADDE
( Nöronun hücre gövdesi. İLE/VE/<> Akson. )
( Yaşayan bir beynin yaklaşık %40'ı gri madde, %60'ı beyaz maddeden oluşur. )
( Gerçek bilgi işlemesinin yapıldığı hücreleri içerir. Beyinde kullanılan oksijenin yaklaşık %94'ünü kullanır. İLE/VE Akson ve aksonu saran yağlı bir protein olan myelin'dir. Hücrelerin dışına doğru uzayan dendrit ve aksonları sararak birbirinden ayırmaya yarar. Farklı gri maddeleri birbirine ve gri maddeyi gövdenin öteki taraflarına da bağlayarak beynin iletişim ağını oluşturur. )
( [Bilgisayar benzetmesiyle] İşlemci (CPU). İLE/VE Kablo bağlantısı.[Zekâ, hem birlikte, hem de hızlı çalışmayı gerektirir.] )
- ANSEFALİT ile NEVRİT
( Beyin dokusu yangısı(iltihabı). İLE Sinir yangısı. )
- NEVRALJİ ile NEVRİT
( Sinir patolojisinden kaynaklanan ağrı. İLE Sinir yangısı. )
- DUYULARDA: GÖRME VE DUYMA ile TATMA VE KOKLAMA VE DOKUNMA/LÂMİSE[Ar.]
( Temsil edilebilirlik sağlayan. İLE Temsil edilebilirlik sağlayamayan. )
( "Süreklilik" sağlar. İLE "Geçici"dir. )
( Duyulara açık olan, en örtük olandır! )
- KUNİK: Eskimoların burunlarını birbirlerine sürtmezler! Şefkatli koklaşmadır. [Eşeysel değildir!]
( Daha çok anneler ile çocukları arasındadır. Eşler arasında da görülür. )
( Bazı Eskimo dillerinde "öpmek" ve "koklamak" aynı sözcüklerle ifade edilir. )
- EL ile/ve/<> BEYİN
( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )
( Eller beynin uzantısıdır. )
( Ne edersen elinle, o da gider seninle. )
( MAN-: El ile [MANUSCRIPT, MANİVELA] )
- KARMAŞIK ALGILAMA SÜREÇLERİ'NDE: ÖRÜNTÜ ve/<> HAREKET ve/<> DERİNLİK
( PATTERN PERCEPTION and/<> MOVEMENT PERCEPTION and/<> DEPTH PERCEPTION )
- YAPISAL ALGI ile/ve/<> DOĞRUDAN ALGI
( CONSTRUCTIVE PERCEPTION with/and/<> DIRECT PERCEPTION )
- ALGILAMA SÜRECİNDE: BELİRGİNLİK ile/ve/> KONUM ile/ve/> ŞİDDET ile/ve/> SÜRE
- ALGI BOZUKLUĞU ile/ve GERÇEK İLE HAYALİN AYRILAMAMASI
( İkisi de deliliğin/delirmenin göstergesi olabilir. )
- EŞİKALTI ALGI ile/ve KOLAYLAŞTIRMA(PRIMING)
- ALGISAL EŞİKLER'DE: ÖZEL ALICILAR ile/ve MUTLAK EŞİK ile/ve FARK EŞİĞİ
- MUTLAK EŞİK DEĞERLERİNDE: GÖRME ile/ve İŞİTME ile/ve TAT ALMA ile/ve KOKU ALMA(ŞAMME[Ar.], ODORAT[Fr.], SMELL[İng.]) ile/ve DOKUNMA
( Karanlık bir gecede 50 km.'den bir mum ışığı. İLE/VE Sessiz bir ortamda 5 metreden bir kol saatinin işleyişi. İLE/VE Sekiz litrelik bir suda bir çay kaşığı şeker. İLE/VE Altı odalı büyük bir evde bir damla esans. İLE/VE Bir santimetre yükseklikten yüzüne düşen bir sineğin kanadı. )
- ALGISAL BİL(İN)EMEME/AGNOZİ ile BİL(İN)EMEME/AGNOZİ
( APPERCEPTIVE AGNOSIS with ASSOCIATIVE AGNOSIS )
- BELLEK YİTİMİ ile DUYUM YİTİMİ ile ACI YİTİMİ ile SÖZ YİTİMİ ile HAREKETLERDEKİ DÜZENSİZLİK
( [Ar.] ZIYÂ-İ HÂFIZA ile ZIYÂ-İ HİSS ile ZIYÂ-İ ELEM ile ZIYÂ-İ KELÂM ile ZIYÂ-İ İNTİZÂM )
( [Fr.] AMNÉSIE avec ANESTHÉSIE avec ANALGÉSIE avec APHASIE avec ATAXIE )
- GÖRÜ ile/ve TANIKLIK
- TANIMA ile/ve/<> ANIMSAMA
( Tanıma, size verilen bir uyarıcıyla daha önce karşılaşıp karşılaşmadığınıza karar vermenizi gerektirir. )
( Tanıma durumunda daha fazla sayıda ara-bul-geriye getir ipucu bulunduğundan, belleğiniz ipuclarının hepsini ya da birçoğunu kullanır ve sizi anımsama olayına götürür. )
( Ne kadar çok ara-bul-geriye getir ipucu varsa, anımsama da o derece iyi olur. )
( Anımsamayla ilgili araştırmalarda, ara-bul-geriye getir ipucları kaybolmasının, anımsayamama olayının en belli başlı nedenlerinden biri olduğunu gösterir. )
( Kodlama sırasında kullanılan örgütleme düzeni, ara-bul-geriye getir anında ipucu olarak kullanılır. )
( Örgütleme düzenini, büyüdüğünüz ve iyi bildiğiniz bir mahalleye benzetebiliriz. Kodlama sırasında bu mahallenin belirli sokaklarını ve bu sokaklarda daha önceden bildiğiniz evleri ziyaret eder ve size verilen, yeni bilgileri bu evlere bırakırsınız. Sizden bilgiler yeniden geri istendiğinde, başka bir deyişle anımsama sırasında, yerlerini çok iyi bildiğiniz evleri yeniden sırayla ziyaret eder ve bırakmış olduğunuz bilgilere ulaşırsınız. )
( Her olay bir bağlam içinde oluşur. Öğrenme anındaki bağlam, anımsama anındaki bağlama ne kadar benzerse, anımsama o kadar kolay olur. -örnek ise- Sınav ortamına benzer bir ortamda bilgi öğrenilirse, sınavda anımsanması daha kolay olur. Neşeliyken öğrendiğiniz bir şiiri, üzüntülü bir hal içindeyken anımsamanız zorlaşır. Hüzünlü bir ortamda öğrenilen bilgiler hüzünlü bir ortamda; sevinçli ve mutlu bir haldeyken öğrenilen bilgiler ya da meydana gelen olaylar sevinçli ve mutlu durumlarda daha kolay anımsanır. )
( Anımsanması istenen şeyleri örgütleyerek ara-bul-geriye getir ipucunun verimliliği artırılabilir. )
( CODING with/and STORAGE with/and/<> RETRIEVAL )
- ANIMSAMA ile/ve/> ANMA
- KISA SÜRELİ BELLEK ile/ve/<> UZUN SÜRELİ BELLEK
( Biyofizik bir süreçtir. İLE/VE/<> Biyokimyasal bir süreçtir. )
( Sessel kod önemlidir. İLE/VE/<> Anlamsal kod önemlidir. )
( 7 +/- 2 kapasitesi vardır. İLE/VE/<> Kapasitesi sınırsızdır. )
( Ara-bul-geriye getir hemen hemen hatasızdır. İLE/VE/<> Hata yapmaya son derece eğilimlidir. )
( Yeni öğrenilen davranış ya da bilgi, kısa süreli bellekte 30 saniye kadar kalır ve sonra uzun süreli belleğe aktarılır. )
( Hipokampüs kısa süreli bellekle ilgili bir beyin bölgesidir. )
( Bir bilginin uzun süreli belleğe girmesi protein sentezi ile gerçekleşir. )
( Otuz saniye geçtikten sonra anımsanan her bilgi ya da olay uzun süreli bellekten çağrılır. )
( KÜMELEME: Uzun süreli bellekteki bilgileriniz aracılığıyla size verilen yeni birimleri anlamlı bir biçimde gruplama sürecine kümeleme(clustering) adı verilir. )
- OMURGA ile HAYVAN OMURGASI
( Omurgayı hiçbir eylem rahatsız etmediğinde, huzursuz zihin yavaş yavaş rahatlar. )
( MEFKUR[çoğ. MEFÂKÎR]["ku" uzun okunur]: Omurga kemikleri kırılmış olan insan ya da hayvan. )
( BACKBONE with CARINA )
- OMUR ile/ve/<> OMURİLİK
( Omur, omurilik içinden geçebilsin diye ortasında delik olan bir kemik parçasıdır. İLE/VE/<> ... )
( [Fars.] ... ile/ve/<> MAĞZ-I PÜŞT )
- ATLAS[İlk omur]: İNSANDA ve TARİHTE/MİTOLOJİDE
( Kafatasını taşır. VE Aklı taşır. )
- OMURİLİK BÖLÜMLERİ
( ON SPINE: CERVICAL with THORACIC with LUMBAR with SACRAL with COCCYGEAL )
- BOYUN OMURLARI ile/ve/<> SIRT OMURLARI ile/ve/<> BEL OMURLARI
( TORTİKOLİS: Eğri boyunlu olma durumu. )
( TAHADDÜB[Ar. < HADEB]: Kamburlaşma, dışarı doğru çıkıntı oluşması. )
- AMİNO ASİT ile PEPTİD
( Proteinlerin yapı taşları niteliğindeki organik asit. İLE İki ya da daha çok amino asitten oluşan protein bileşiği. )
( AMINO ACID with PEPTIDE )
- DAMAR ile SEFANVEN
( ... İLE Kalp ameliyatları için yararlanılan bacaktaki damar. )
- DAMAR ile ŞAH DAMARI
( ... ile HABL-ÜL-VERÎD )
- ATARDAMAR ile ANA/BÜYÜK ATARDAMAR
( ARTERY with AORTA )
- ARTER/LER ile/ve/<> VEN/LER
( Kalpten çıkarlar. İLE/VE/<> Karaciğerden çıkarlar. )
( Kalp için kanı havalandırıp metabolizmanın neden olduğu işlerden dolayı kanı temizlemekte görevlidirler. Yaşamsal güçleri tüm gövdeye taşırlar. İLE/VE/<>
Gövdenin birçok yanına kanı dağıtırlar. )
- VEN ile/ve/<> VENÜL
( Kanı kalbe doğru götüren toplardamarlar. İLE/VE/<> Kılcal damar yatağı ve bir ven arasında kan taşıyan kan damarı. )
- TOPLARDAMAR ile ATARDAMAR
( [Ar.] VÜRÛD[< VERÎD] ile ... )
( VEIN with ARTERY )
- KÜÇÜK ATARDAMAR ile ATARDAMAR
( ARTERIOLE with ARTERY )
- DAMAR ile YAPRAK DAMARI
( VESSEL with NERVURE )
- [Ar.] VİDÂC ile VİDÂCÎ
( Boyun damarlarından biri. İLE Boyun damarlarından biri ile ilgili. | Boyun kara damarı. )
- AMBOLİ/EMBOLİZM: Yabancı bir madde kütlesinin damarları tıkayarak kan akımını engellemesi.
- TRİL: Atardamarlarda duyulan özel titreme.
- VARİS[Fr.] ile VÂRİS[Ar.]
( Toplardamar genişlemesi. [Daha çok bacaklarda görülür] İLE Kalıt/miras sahibi. )
- KAN ile/ve/<> PLAZMA[Yun.]
( ... İLE/VE/<> Kanda alyuvarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı. )
( [Ar.] NEZF: Kanama. )
( [Fars.] HÛN ile/ve/<> ... )
( BLOOD with/and/<> PLASMA )
- KAN ile PIHTI/PIHTILAŞMA
( [Ar.] ... ile ALAK: Pıhtılaşmış kan. | ALAK-I DEM: Kan pıhtısı. )
( BLOOD with BLOOD CLOT/CLOTTING/COAGULATION )
- KAN ile PIHTILAŞMIŞ KAN(ALAK/ALEKA[Ar.])
- KAN ile DEM-İ NİFÂS[Ar.]
( ... İLE Doğum sırasında gelen kan. )
- KAN'DA:
ALYUVAR(LAR) ile/ve/<> AKYUVAR(LAR) ile/ve/<> TROMBOSİT(LER)
( Bir damla kanda 5.000.000 alyuvar(eritrosit), 5.000 akyuvar(lökosit) bulunur. )
( ON BLOOD: ERYTHROCYTES/RED CORPUSCLE with/and/<> LEUCOCYTES/WHITE CORPUSCLE with/and/<> PLATELETS/THROMBOCYTES )
- KAN GRUPLARI'NI
( A Rh +/-, B Rh +/-, AB Rh +/-, 0 Rh +/- )
- ÂDET/AYBAŞI/REGL ile MENAPOZ
( 28 günde bir, 3 ilâ 7 gün arasındadır. Normal koşullarda bir çay bardağının 2/3'ü kadar kan kaybı oluşur. İLE ... )
( TUHR: İki âdet arasında geçen zaman. [En az 15 gündür] )
( SİNN-İ BUHRÂN/YE'S: Adetten kesilme yaşları. )
( [Ar.] HAYZ, TAMS ile SİNN-İ YE'S [45-55 yaş arasıdır] )
( MENSTRUATION/PERIOD with MENOPAUSE )
- KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI ile/ve/<> BÜYÜK KAN DOLAŞIMI
( Sağ karıncıktan çıkan akiğer atardamarı kalbin hemen üzerinde ikiye ayrılarak biri sağ öbürü sol akciğere ider. Akciğerde kan temizlendikten sonra her akciğerden bir çift toplardamar halinde çıkarak sol kulakçığa dört koldan dökülür. Kalple akciğer arasındaki bu dolaşıma "Küçük Dolaşım" denir. İLE/VE/<>
Sol karıncıktan çıkan aort, sola doğru kıvrılarak bir yay yapar. Bu yaydan başa ve kollara damarlar ayrılır. Daha sonra aort aşağı doğru kıvrılarak diyaframı deler ve karın boşluğuna geçer; kalça hizasında ikiye ayrılarak bacaklara uzanır. Bu aralıkta, iç organlara ve kaslara dallar verir. Gövdenin alt kısımlarında oksijensiz kan al ana toplardamarı ile gövdenin üst kısmından toplanan oksijensiz kan ise üst ana toplardamarı ile kalbin sağ kulakçığına dökülür. Bu dolaşım sistemine de "Büyük Dolaşım" denir. )
( KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI - İBN. NEFİS, FAZIL b. NÂTIK ve HARVEY )
- SEPTİSEMİ ile TOKSEMİ
( "Kan zehirlenmesi", kan bozukluğu. İLE "Kan zehirlenmesi". [günlük dilde] )
( Bakterilerin kana geçerek yaygın enfeksiyona neden olmasıyla. İLE Herhangi bir zehirli maddenin ya da iltihabın kana geçmesiyle. )
( SEPTİSEMİ/SEPSIS/SIRS[: Systemic Inflammatory Response Syndrome] )
- SEVDÂ: Kalbin ortasındaki kararmaya yüz tutmuş kan.
- SİSTOL ile/ve DİASTOL
- KAN ve ÖRGEN BAĞIŞI
( KAN VER, SAĞLIĞINI KAZAN!
KAN VER, HAYAT KURTAR! )
( ALO 184 - ORGAN BAĞIŞ HATTI )
- DUYULAR('I)
- ÖZEL DUYULAR ile/ve/<> YÜZEYEL DUYULAR ile/ve/<> DERİN DUYULAR ile/ve/<> İÇ DUYULAR
-@@ GÖZ ile/ve GÖZ KÜRESİ ile/ve GÖZBEBEĞİ ile/ve GÖZ ÇUKURU ile/ve GÖZ KAPAĞI
@( Her bir göz, 130 milyon görme siniri hücresinden oluşmaktadır. )
( Göz açık olmalı, aklını bulunduğu yere almalı. )
( "Suyun akmaya başladığı kaynak." )
( Göz Zât'ı, geri kalanı sıfatı simgeler. )
( Gözlerimiz hayatımız boyunca doğduğumuz andaki boyutlarında kalıyor. Burnumuz ve kulaklarımızın ise büyümesi hiç sona ermiyor. )
( [Ar.] RÂFİ'[< REF]: Gözkapağı gibi bazı örgenleri yukarı kaldırmaya yarayan kas/adale, sinir. )
( [Ar.] TARFE: Gözkapağının bir kere açılıp kapanması. )
( [Fars.] BÂDÂM: Sevgilinin bademi andıran gözü. | Badem. )
( [Fars.] DÎDE, ÇEŞM ile/ve ... ile/ve MERDÜM, BÎNEK, DÎDE ile/ve ... ile/ve BÂM-I ÇEŞM[üstteki], BERG-İ ÇEŞM[BERG: Yaprak.] )
( [Ar.] AYN, MEDMA'[çoğ. MEDÂMİ'] ile/ve ... ile/ve HADEKA, İNSÂN-ÜL-AYN, MANZAR[< NAZAR], MANZAR-I ÇEŞM, NOKTA-İ BÎNİŞ, BÜ-BÜ' ile/ve MEDÂR-ÜL-AYN ile/ve ... )
( EŞFÂR[Ar. < ŞÜFR]: Gözkapağının kenarları, kirpik yerleri. )
( EYE with/and EYE BALL with/and PUPIL/APPLE OF THE EYE with/and ORBIT/EYE HOLE with/and EYE LID )
- GÖZ RENKLERİNDE: SEVDÂ ile SERKÂ ile ŞEHLÂ ile ŞEVLÂ
( Siyah renkte. İLE Yeşil ya da mavi renkte. İLE Elâ ya da açık kahverengi renkte. [Gözlerin "iki ayrı yönde" gibi bakışı.] [Kadının en arzulu bakışı.] İLE Koyu kahverengi. )
- SEBEL[Ar.]: Göze inen perde. Dumanlı, bulanık görme hastalığı.
- ŞELEL: Gözdeki ağ tabakanın en duyarlı noktası. Sarı benek. | Gövdedeki renkli lekeler. | İskorbüt.
- TEDEMMU'[< DEM][Ar.]: Gözün yaşarması. | Sayrılıktan dolayı gözden yaş gelme.
- AŞVÂ'[Ar.]: Gece, gözü görmeyen. [bayan]
- ÇAPAK: RÎME, ÂJÎH/PÎH[Fars.]
- ÂMÂK[Ar. < MAAK/MAUK]: Göz pınarları.
- BİRİNCİL ile/ve İKİNCİL DUYULAR
( Görme ve İşitme. İLE/VE Dokunma, Pozisyon, Koklama ve Tad. )
- BİRİNCİL VE İKİNCİL DUYULAR'DA: İNSAN ile HAYVAN
( İnsanda birincil duyular görme ve işitme örgenleri üzerindedir. İLE Hayvanın türüne göre değişir. )
- GÖZ ile/ve GÖNÜL[< GÖNENME/GÖNENÇ]
( Gözden uzak(ırak) olan, gönülden (de) uzak(ırak) olur. )
- GÖZ ile/ve GÖZDEKİ ANLAM VE DERİNLİK
- SÜHÂ: Büyükayı yıldız kümesinin en küçük yıldızıdır.
( Küçüklüğü dolayısıyla eskiden gözlerin görüş gücünü ölçmede kullanılırdı. Bu yıldızı görebilen göz keskin sayılırdı. )
- DİPLOPİ: Çift görme.
- GİRYÂN ile/ve NERGİS
( Ağlayan göz. İLE/VE Mahmur bakan göz. Yan bakış/lı. )
( ... İLE/VE Divan edebiyatında zehir, bazen panzehir olarak geçer. )
- GÖZÜN AKLI ile/ve GÖZÜN HAKKI
- GÖZ SIVILARI'NI
( Ön ve arka odacıkları dolduran saydam sıvı. İLE Mercek ile arka göz duvarı arasındaki boşluğu dolduran pelte kıvamında saydam sıvı. )
( AQUAOUS HUMOR with VITREOUS HUMOR )
- SICAK GÖZYAŞI ile SOĞUK GÖZYAŞI
( Acı gözyaşı. İLE Sevinç gözyaşı. )
( Niyete göre de değişir. )
( Gözyaşı, göze kaçan birçok maddeyi eritebilecek keskinliktedir. Geceleri tırnak kesilmemesinin nedeni ise gözyaşının tırnağı eritememesinden dolayı sıçrayıp da göze kaçmaması/batmaması içindir. [Yani, hurafe/bâtıl inanç değildir, dikkat etmek gerekir.] )
( Elmas doğadaki en sert maddedir. Elması eritebilen tek şey, gözyaşıdır. Gözyaşının eritemediği tek şey ise tırnaktır. )
( EŞK-BÂR/EŞK-RÎZ[Fars.]: Çok ağlayan, gözyaşı döken. )
- YAVAŞ/LIK ile/ve "UYUŞUK/LUK"
( MIYMINTI: İnsanın sabrını tüketecek derecede yavaş ve mızmızca iş gören. )
( [Ar.] BATÂET )
( Doğadaki en yavaş canlı/hayvan Bradipus'tur. )
( SLOW/NESS with INDOLENCE )
- TRİPANOZOMA ile UYUŞUKLUK
( TRYPANOSOME with INDOLENCE )
- SAĞIR/İŞİTMEZ ile/ve DİLSİZ ya da SAĞIR VE DİLSİZ
( Kimse duymak istemeyenler kadar sağır olamaz. )
( [Ar.] ATREŞ ile/ve AHRAS )
( EBSEM[Ar.]: Dilsiz, susmuş. )
( SAMEM[Ar.]: Sağırlık. )
( [Fars.] KÜND-GÜŞ: Sağır. [ KERİ: Sağırlık.] ile/ve ... )
( DEAF with DUMB or DEAF-MUTE )
- SES'TE: YÜKSEKLİK/PERDE ile/ve ŞİDDET ile/ve TON
- FISILTI ile KONUŞMA ile TRAFİK ile AĞRI DUYUSU
( 1 - 40 dB İLE 40 - 80 dB İLE 80 - 120 dB İLE 120 dB üstü )
- NEMESE/HEMS[Ar.]/WHISPER[İng.]: Fısıldama.
- BAR: Sayrılık(hastalık) sırasında dil üzerinde görülen beyaz renkli tabaka, pas.
- ORALOJİ: Ağız hastalıklarını konu alan bilim dalı.
- AZI DİŞLERİ ile/ve AKIL DİŞLERİ
( Öğütme dişleri. İLE/VE Buluğ çağı ile yaklaşık otuz yaşları arasındaki gençlik devri arasındadır. Bundan dolayı bu dişlere akıl dişi adı verilir. )
( [Ar.] DIRS[çoğ. ADRÂS] ile/ve ... )
- DİŞ/LER ile/ve ALT ÇENE DİŞLERİ ile/ve AZI/AKIL DİŞLERİ
( Her bir diş en az bir köke sahiptir. İLE/VE Alt çene dişlerinin iki kökü bulunur. İLE/VE Azı dişlerinin üç kökü vardır. )
( [Ar.] ESNÂN[< SİNN] ile/ve ... )
( ESREM: Dişi kırık, dişleri dökük kişi. )
- ALT ÇENE DİŞLERİ ile/ve ÜST ÇENE DİŞLERİ
( ... İLE/VE Kökleri daha uzundur. [Yerçekimine karşı koymak üzere böyle olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.] )
- SENİYY/SENİYYE ile SENİYYE[çoğ. SENÂYÂ]
( ... İLE Öndeki dört diş. )
- ODONTOLOJİ: Anatominin dişleri konu alan bölümü.
- PİYORE[Fr.]: Dişeti yangısı.
- TASFÎK-İ ESNÂN[Ar.]: Soğuktan dişlerin birbirine çarpması.
- GIRTLAK, İMİK ile ÂDEM ELMASI ile GIRTLAK KAPAĞI
( [Ar.] HACEB ile ... ile ... )
( LARYNX/THROAT with ADAM'S APPLE with EPIGLOTTIS )
( [Fr.] TRACHÉE ARTÈRE avec ... avec ... )
- GIRTLAK ile ÂDEM ELMASI
( LARYNX with ADAM'S APPLE )
- KULAK (İNSAN): 16 - 20 Hz ile 16.000 - 20.000 Hz arasındaki sesleri duyabilir.
( En çok 1.000 ile 3.000 Hz arasındaki seslere duyarlıdır. Bu frekans dağılımının altındaki ve üstündeki sesleri duyabilmemiz için sesin şiddetinin daha yüksek olması gerekir. )
( [Ar.] ÜZN[çoğ. ÂZÂN] )
( [Fars.] GÛŞ )
( [Divan şiirinde] Şekil yönünden güle benzetilir. Bezen kuyuya, bazen kadehe benzetilir. )
- YANAK GAMZESİ ile BEL GAMZESİ
( CHEEK DIMPLE with WAIST DIMPLE )
- BOYUN ile BOĞAZ
( [Fars.] GERDÂN/GERDEN: Dönücü, dönen. | Gövdenin baş ile omuzlar arasındaki bölümü. | Şişmanlarda, çenenin altındaki tombulluk.] ile GÜLÛ )
- BOYUN ile/ve/<> OYUN
( Boyun kırılırsa, "Bu OYUN" biter. )
- YEMEK BORUSU/ÖZAFAGUS ile SOLUK BORUSU
( ESOPHAGUS with TRACHEA )
- KEMİK ile KABURGA/GÖĞÜS KEMİĞİ
( [Ar.] ... ile BEVÂNÎ )
( EĞE KEMİĞİ(AZM-İ DIL'Î): (HZ. ADEM'İN) SOL KABURGA(SI) )
( BONE with RIB/STERNUM/BREAST BONE )
- GÖĞÜS KABURGALARI ile/ve YÜZEN/YALANCI KABURGALAR
( İlk 7 kaburga. İLE/VE Son 5 kaburga. )
( Kaburgalar, solunum örgenlerini, midenin ve bağırsakların üst kısımlarını adeta bir kafes içine alır ve onları korur. Aynı zamanda, göğsün tüm incinmelerden etkilenmesinden kaçınmasında yardımcı olur. Kaburgalar, ek genişlik kazanma gereksinimini karşılamak, besin ve gazlarla dolu olan mideye yer sağlamak için göğsü genişletir. Göğüs ve solunum kaslarına gerekli yeri sağlar. Yaşamsal örgenlerin kolayca baskı altında kalmaması ve harap olmaması gerektiği için üstten yedi kaburga, ek bir örtü ve koruma sağlamak üzere, sternumla birleşmiştir. Sindirim örgenlerini örten kaburgalar, omurgadan çıkarlar fakat sternumla birleşmezler, bundan dolayı ön tarafta görülmezler. Kaburgalar yukarıdan aşağı doğru aşamalı olarak küçülürler. Üst taraftaki kaburgaların ucları birbirine yakın ama aşağı taraftaki kaburgalarınki birbirinden biraz uzaklaşırlar. Kaburgalar, karaciğer ve dalağı da korurlar ve midenin tamamına geniş bir yer bırakırlar. Göğsü çepeçevre sarmış olan ilk yedi kaburga göğüs kaburgaları olarak bilinir. Bu grubun ortasındaki kaburgalar en geniş ve en uzun kaburgalardır, uctaki kaburgalar en ufak olanlardır. Kemikten kaburgaların ince karın zarını harap etmesine engel olmak ve onu korumak için bu kaburgaların ucu kıkırdaktandır. )
- BAĞIR ile/ve BÖĞÜR
( Göğüs kafesinin üst bölümü. İLE/VE Göğüs kafesinin alt bölümü. [Aşağıdaki 11. ve 12. kaburgaların bulunduğu bölge] )
- GEĞREK: Kaburga altındaki boşluk.
- KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ile KÜREK KEMİĞİ
( COLLAR BONE/CLAVICLE with BLADE BONE )
- ÜST BACAK KEMİĞİ ile KAVAL KEMİĞİ
( FEMUR with TIBIA )
- KALÇA KEMİĞİ ile PALDIM KEMİĞİ
( [Ar.] HARKAFA ile ... )
( PELVIS with COCCYX )
- KUYRUKSOKUMU KEMİĞİ: UCA, PÖÇ, SACRUM
( Omurganın bitiminde beş kuyruk omurunun kaynaşmasından oluşan üçgen biçiminde kemik. )
- ATLAS KEMİĞİ[Boyun omurlarının birincisi] ile AŞIK KEMİĞİ ile BEL KEMİĞİ ile ÇEKİÇ KEMİĞİ ile DİRSEK KEMİĞİ ile ELMACIK KEMİĞİ ile KOL KEMİĞİ ile ÖRS KEMİĞİ
- SÂİD[Ar. çoğ. SEVÂİD]: Kolun dirsekle bilek arasındaki bölümü.[MİRFAK]
- FİBULA ile KAVAL KEMİĞİ
( FIBULA with TIBIA )
- OMUZLA DİRSEK ARASINDAKİ KEMİK ile DİRSEKLE BİLEK ARASINDAKİ KEMİKLER
( [Ar.] AZBÂ'[< ZAB], AZD ile ... )
( HUMERUS with ULNA and RADIUS )
- RADIUS ile/ve ULNA
( Dirsekle bilek arasında, başparmak tarafındaki kemik. İLE/VE Küçük parmak tarafındaki kemik. )
( Ön kolu avuçiçini aşağıya doğru gelecek şekilde çevirme [pronasyon] ve yukarı doğru çevirme [supinasyon] olanağı sağlar. İLE/VE Bileği gevşetme [fleksiyon] ve kasma [kontraksiyon] olanağı sunar. )
( Her iki kemiğin de orta bölümleri incedir, böylece önkolun, çok ağır olmaması sağlanır. )
- SAĞAK: Dirsek ile bilek arası ve/veya diz ile topuk arası.
( 7 sağak, boy kadardır. )
- KEMİK ile/ve/<> İLİK
( [Ar.] AZM ile/ve/<> MAĞZ )
( BONE with/and/<> BONE MARROW )
- İLİK ile/ve/<> KEMİKTE BULUNAN BOŞLUK
( BONE MARROW with/and/<> LACUNA )
- KIRMIZI İLİK ile SARI İLİK
( Yassı kemik boşluklarını dolduran ilik. İLE Uzun kemiklerin orta kısımlarını 20 yaşından sonra dolduran kemik iliği. )
( RED MARROW with YELLOW MARROW )
- TAXIS: Yerinden oynamış ya da çıkmış bir uzvu el ile yerine koyma.
- ÇATLAK ile KIRIK
- İNCİTMEK ile/ve ZEDELEMEK
( TO HURT/INJURE/STRAIN with/and TO BRUISE )
- EĞİLMEK ile/yerine DİZLERİ KIRARAK YERE YAKLAŞMAK
( Belden eğilmek çok dikkat edilmesi gereken bir eylemdir. Olabildiğince dikkat ederek belden eğilmemek gerekir. Yerden bir şey alınacağı, özellikle kaldırılacağı zaman mutlaka dizleri kırarak yere yaklaşıp, bacak kuvvetiyle doğrulmaktır doğru olan. )
- DİRSEK ile DİZ
( Kolların eklem yeri. İLE Bacakların eklem yeri. )
( [Ar.] MİRFAK ile ... )
( [Fars.] ÂRÂN, ÂREC, ÂRENC, ÂRENG, ÂRET ile ... )
( ELBOW with KNEE )
- EL BİLEKLERİ ile AYAK BİLEKLERİ
( Kol ile eli birleştiren eklem yeri. İLE Bacak ile ayağı birleştiren eklem yeri. )
( [Ar.] RUSG-ÜL-YED [RUSG: Bilek.] ile ... )
( ZEND )
( WRIST with ANKLE/TARSUS )
- EL BİLEĞİNİ MEYDANA GETİREN KEMİKLER ile EL BİLEĞİNE AİT
( CARPUS with CARPAL )
- EL ve GÖZ
- EL ile/ve DİL ile/ve GÖZ
( 3 KALEM )
- EL TERLEMESİ'NDE: SOĞUK ile SICAK
( Stres. İLE Hipertroid. )
- EL/LER ile/ve AYAK/LAR
( ... İLE/VE Tarsus, metatarsus ve ayak flanksları dahil olmak üzere, 26 kemikten meydana gelir. )
( Sert eller için: Lahlaha macunu. )
( [Ar.] YED ile/ve KADEM[çoğ. AKDÂM] )
( [Fars.] DEST ile/ve PÂY, PÂ )
( Divân şiirinde sevgilinin ayağı bir güzellik unsuru olarak ele alınmaz. Bazı deyimler ile sevgilinin yüceliğini anlatmada kullanılır. )
( [Ar.] TEDAHHUM[< DAHM]: İrileşme, kalınlaşma, şişkinleşme. | TEDAHHUM-I NİHÂYÂT: El ve ayakların irileşmesi sayrılığı. [Fr. ACROMÉGALIE] )
( HAND/S with/and FOOT/FEET )
- TOPUK ile/ve MİRFAK
( ... İLE/VE Küçük topuk. )
( KÂ'B[Ar.]/BÜCÛL/BÜCÜL/BÜJÛL[Fars.]: Topuk kemiği. Aşık. )
( RUSG-ÜL-KADEM: Topuk kemiğini oluşturan yedi kemik. )
- PARMAKLAR('I)
( Yanyana, ayası[avuç içi] aşağıya bakacak konumda duran ellerin, geride/içte kalan, ötekilere göre daha geniş tırnaklı(/belki de boyu kısa) olan parmak(lar) "baş parmak".
Baş parmağın ve orta parmağın yanındaki/arasındaki parmağa "işaret parmağı".
İşaret parmağının ve yüzük parmağının yanındaki/arasındaki, aynı zamanda, her iki tarafında ikişer parmağın bulunduğu parmağa "orta parmak".
Orta parmak ve serçe parmağın yanındaki/arasındaki parmağa "yüzük parmağı".
Yanyana, ayası(avuç içi) aşağıya bakacak konumda duran ellerin, en dışta kalan parmak(lara) "serçe parmağı" denilir. )
( İnsanın el parmakları sosyal örgütlenmeye köz/model olmuştur. İnsan öbekleri/grupları 10'luk sisteme göre örgütlenmiştir. Buu 10'luk sistemin önderi olmuştur. )
( PARMAK: Bitişik ve dışı içine gelecek şekilde dizilmiş altı arpa tanesi uzunluğunda bir mesafe. )
( PARMAK[< VARMAK]: Varmayı/ulaşmayı/gerçekleştirmeyi sağlayan araç. )
( SEBBÂBE[Ar.]: İşaret/şehâdet parmağı[başparmağın yanındaki]. | BİNSIR/BİNSÂR[Ar.]: Yüzük parmağı[Serçe parmak ile orta parmak arasındaki]. | HINSIR: Serçe parmak. )
- EL ile/ve/< BAŞ PARMAK
( Parmakları ve eli, el yapan, başparmaktır, başparmağın işlevselliğidir. )
- SERE/SELE: Açık duran başparmağın ucundan, gösterme(işaret) parmağının ucuna kadar olan uzaklık.
- MASERASYON: Su içinde kalma sonucu, suda kalan uzvun aldığı durum. | Katı cismi su içinde bırakarak, eriyecek maddelerini ayırma.
- SİROZ: Karaciğerin irileşmesi ya da körleşmesi şeklinde görülen hastalık.
- KARIN ile MİDE
( ... ile KURSAK[Halk dilinde] )
( KURSAK: Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin örgen. | Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı. )
( [Fars.] ... ile RÂC )
( ABDOMEN with STOMACH )
( [İsveççe] BUK ile MAGE )
- ÇÖP/LÜK ile/değil MİDE!
( Mide çöplük değildir! "Atılmasın/günah" diye (gereksiz/fazladan) yemek de mideyi çöplük durumuna düşürür. Yiyecekler atılması gerekiyorsa atılmalıdır/atılabilmelidir. )
- MİDE ve/<> BEYİN
- MİDE ve/<> KALP
- MİDE ve/<> TÜM ÖRGENLER
- KARIN ile GÖBEK
( [Ar.] ... ile SÜRRE, SÜRR[: Yeni doğmuş bebeğin kesilmiş göbeği.], CE'BE[: Göbek bölgesi.] )
( BECRÂ'[Ar.]: Göbeği çıkık [kadın]. | Yüksek [yer, tepe]. )
( [Fars.] ... ile NÂH, NÂF )
( ABDOMEN/PAUNCH with NAVEL )
- KARIN KASLARINIZI, YERÇEKİMİNE: DİKEY değil YATAY
( Karın kasları, ayakta durduğumuz sürece, çeşitli mide/bağırsak "şişirme/şişkinliğinden" ve yerçekimine karşı koyamadığından dolayı, zamanla aşağı/yere doğru sarkma durumuna geçmektedir. Bu duruma, en etkili çare/çözüm/destek ise karnınızı, yere paralel olacak şekilde havada/boşlukta bırakmaktır. Karın duvarı/kasları, kendini çok hızlı toparlayacak ve sıkılaştıracaktır. [Her gün birkaç dakikalık mekik çekmeden ya da fazla zorlanmadan karın kaslarınızı sıkılaştırabilirsiniz.][Ellerinizin/dirseklerinizin üzerinde ya da bir koltuğun karşısına, karnınız havada/boşlukta kalacak şekilde, bir sandalye/koltuk/puf vs. üzerine yüzükoyun uzanarak da bunu sağlayabilirsiniz. Bu çok fazla zorlanmayacağınız uygulamayı her gün 2-3 dk. bile yapsanız etkisi/artısı büyük olacaktır. Tabii zamanla olabildiği kadar dayanmanızı ve süreyi artırmanızda yarar vardır. Belki daha sonra mekik çekmeye başlamak için güç ve güdülenme de sağlayacaktır.] )
- GÖBEK ile GEBELİK/BEBEK
( [Fars.] ... ile ÂBİSTENÎ )
( [Ar.] HABL-İ SÜRREVÎ: Ana rahmindeki bebeği meşîme denilen sona bağlayan ip, göbek bağı. )
( İRTİKÂZ[Ar.]: Gebelikte çocuğun karında hareket etmesi. )
( NAVEL with PREGNANCY/GESTATION/BABY )
- KALIN BAĞIRSAK ile/ve/> GÖDEN[> GÖD/GÖT]
( ... İLE/VE/> Kalınbağırsağın son bölümü. )
( MAYASIL/BÂSÛR[Ar.]/HEMAROİD/HÉMORROÏDES[Fr.]: Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesinden ve bazen yangılanmasından dolayı makadın içinde ve dışında oluşan memeler yüzünden makattan kan ya da cerahat gelmesi. )
- GÖDEN ile/ve/< KOL0N
( Kalınbağırsağın son bölümü. İLE/VE Kalınbağırsağın gödenden önceki bölümü. )
( Bir de "Müdür" öyküsü vardır. Bilenler bilir. Bilmeyenler çevrelerindeki bilenlerden dinleyebilirler. )
- DUODENUM ile/ve JEJUNUM ile/ve ILEUM
( İnce bağırsakların ilk bölümü.[12 parmak bağırsağı.] İLE/VE İnce bağırsağın duodenum ile ileum arasındaki bölümü. İLE/VE İnce bağırsakların son bölümü.[Jujenum ile çekum arasında uzanır ve ince bağırsakların 3/5'ini oluşturur.] )
- LAVMAN[Fr.] ile TENKIYE[Ar. < NAKY]
( Kalınbağırsağı, anüs yoluyla su fışkırtarak yıkama. | Bu işlem için kullanılan aygıt ve sıvı. İLE Ayıklayıp temizleme. | Kalın bağırsağa su verme ve bu işlem için kullanılan alet. )
- DIŞKI(FEÇEZ/KAZÛRÂT/BOK) ile GÜBRE
( [Ar.] AHBESEYN: En yaramaz(murdar) şeylerden ikisi. [dışkı ve sidik] )
( FAECES/FECES/EXCREMENT with DUNG/MANURE )
- SALGILAMAK ile BOŞALTMAK
( SECRETION with EXCRETION )
- SALGILAMA ile/değil YAYMA
- İÇ SALGI ile DIŞ SALGI
( ENDOCRINE with EXOCRINE )
- SALYA(RÎK) ile TÜKÜRÜK
( [Ar.] MEL'UB: Salyalı ağız. )
( SALIVA with SPITTLE )
- DUCT: Salgı kanalı.
- ÖDEM ile BEZE
( Bazı hastalıklarda yüzde, ellerde ve ayaklarda görülen yangısız şiş. İLE
Yara ya da çıban nedeniyle gövdenin herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik. )
- BEZ ile BEZE
- BEZE ile BEZECİK
( Kolda bir çıban çıksa, koltuğumuzun altında bir beze meydana gelir. Bu beze, gövdenin kendini korumak için oluşturduğu kaledir. Beze ya da bezeler mikropları tutup onların kana karışmasını ve tüm gövdeyi işgal etmesini engellemeye çalışır. )
( NODE with NODULE )
- BAGALEK[Fars.]: Koltukaltından çıkan yumruca, köpek memesi.
- POLİP ile LİPOM ile SARKOM
( İyi huylu ur. İLE Zararsız ur. İLE Tehlikeli bir ur. )
- KİST ile UR(TÜMÖR)
- UR ile MİYOM
( ... İLE İyi huylu. )
( ... İLE 8-9 cm.'den küçük ve 3'ten az olması durumunda laparoskopi/histeroskopi uygulanabilmektedir. )
- NODÜL ile KİST
( İçi dolu kitle. İLE İçi boş kitle. )
( ŞÂMİHA: Beyinde, kemikte ve gövdenin çeşitli yerlerinde doğal olarak görülen çıkıntılar. )
- KOLTUKALTI BEZLERİ ve KULAK ARKASI BEZLERİ ve KASIKTAKİ BEZLER
( Kalpteki fazlalıklar depolanır. VE Beyindeki fazlalıklar depolanır. VE Karaciğerdeki fazlalıklar depolanır. )
( Kanın gereksinim duyulduğunda ve besin sağlayabilmek için özel değişikliğe tâbi tutabilmek üzere çukurlarda ve boşluklarda depo edilmesi zorunluluğu vardır. Nispeten daha güçlü örgenlerdeki fazlalıklar, genellikle daha zayıf örgenlere geçer. )
- HİPOFİZ BEZİ ile KALKANBEZİ/TİROİD BEZİ ile PARATİROİD BEZİ ile LENF BEZİ ile BÖBREK ÜSTÜ BEZİ ile PANKREAS BEZİ ile EŞEYSEL BEZ ile İÇ SALGI BEZLERİ ile GASTRİT SUYU BEZİ ile GÖĞÜS KEMİĞİ ARKASINDA BULUNAN İÇSALGI BEZİ/TİMUS
( PITUITARY GLAND with THYROID GLAND with PARATHYROID GLAND with ADENOID (GLAND) with ADRENAL (GLAND) with PANCREATIC GLAND with GONADIAL GLAND with ENDOCRINE GLANDS with PEPTIC GLAND with THYMUS )
- PARATİROİD BEZİ ile (KULAKALTI) TÜKÜRÜK BEZİ
( PARATHYROID GLAND with PAROTID GLAND/SALIVARY GLAND )
- ÖZDEN/TİMÜS[Fr. < Yun.]: Göğüs kemiği arkasında bulunan iç salgıbezi.
- KORTİZOL ile KORTİZON
( Doğal, organik. [Böbrek üstü bezlerinde/n.] İLE Yapay, sentetik. [İlâç.] )
- AKCİĞER ZARI/GIŞÂ-İ CENB[Ar.]/PLEVRA[İt.][göğüs boşluğunun iç yüzünü ve akciğerleri saran zar] YANGISI ile/ve KARACİĞER YANGISI ile/ve BRONŞİYOL YANGISI ile/ve LENF BOĞUMLARI YANGISI
( ZATÜLCENP ile/ve HEPATİT, ZATÜLKEBED ile/ve BRONŞİYOLİT ile/ve ADEONOİT )
( BİLSÂM[Ar., Fars.]/PLEURÉSIE[Fr.]: Akciğer zarı yangısı, satlıcan. )
( Dünyada en sık karşılaşılan hastalık zatürree/bronşittir. )
- LDL ile/ve HDL ile/ve VLDL
( Kötü kolestrol. İLE/VE İyi kolestrol. İLE/VE ... )
( LOW DENSITY LIPOPROTEIN with/and HIGH DENSITY LIPOPROTEIN with/and ... )
- KOLESTROL'DE: İDEAL ile KABUL EDİLEBİLİR ile SINIRDA YÜKSEK ile YÜKSEK
( 180 altı. İLE 180 - 199 İLE 200 - 219 İLE 220 üstü. )
- İRİN ile İLTİHAP
( Tutankamon, dizinin iltihap kapması nedeniyle ölmüştür. [Kardeşi tarafından değil!] )
( [Ar.] CERAHAT, MİDDE, KAYH[çoğ. KUYÛH], KÎH ile ... )
( [Ar.] TAKAYYUH/TEKAYYUH: İrinlenme. | TEKAZZU': Çıbanın irinlenmesi. )
( [Fars.] ÇİRK, RÎM ile ... )
- ÇIBAN ile SULUK
( Gövdenin herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrı ve ateş ile kendini gösteren irin birikimi. İLE
Küçük çocukların başlarında, yer yer saç dökülmesi ve kabartılarla beliren bir deri hastalığı. )
( [Ar.] TEKAZZU': Çıbanın irinlenmesi. )
( [Fars.] ÇİRKÎN, ÂBİLE ile ... )
- DİYAFRAM ile KULAK ZARI, TABL, TİMPANİK ZAR
( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE Kulakta sesi yankılayan zar. )
( [Ar.] ... ile TABL, GIŞÂ-İ TABLÎ )
( [Fars.] ÂB-GÂH: Karnın, kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan bölümü, boş böğür. İLE ... )
( DIAPHRAGM with EAR DRUM )
- PLEVRA ile/ve PERİTON ile/ve MASRİKA
( Göğüs zarı. İLE/VE Karın zarı. İLE/VE Bağırsakları tutan karın iç zarı. )
- ZAR ile İNCE ZAR
( MEMBRANE with PELLICLE )
- KAMÎS[Ar.]: Dölyatağını kaplayan ince deri.
- GEÇİRGEN ZAR ile GEÇİRGEN OLMAYAN ZAR ile YARI GEÇİRGEN ZAR
( PERMEABLE MEMBRANE with NON-PERMEABLE MEMBRANE with SEMI-PERMEABLE MEMBRANE )
- ZAR ile KALP DIŞ ZARI
( [Ar.] ŞEGAF-I DÂHİLÎ-İ KALB ile ŞEGAF-I HARİCÎ-İ KALB )
( MEMBRANE with PERICARDIUM )
- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KALP DIŞ ZARI
( PERICRANIUM with PERICARDIUM )
- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KEMİK DIŞ ZARI
( PERICRANIUM with PERIOSTEUM )
- KARIN ZARI ile KALP DIŞ ZARI
( [Ar.] GIŞÂ-İ MÜSTEBTIN-ÜL-BATN ile ... )
( PERITONEUM with PERICARDIUM )
- AKCİĞER ZARI ile KARACİĞER ZARI
( PLEURA with ... )
- ZAR ile DERİ
( [Ar.] GIŞÂ' ile CİLD[Deri. | Kap. | Kitap. | Meşin.(Fars.)] )
( [Ar.] GIŞÂ-İ MUHÂTÎ: Gövdenin tüm iç boşluklarını kaplayan, örten ince deri. )
( BEHREK[Fars.]: Çok çalışmadan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi. | Yaralardan gelen irin. )
( INTEGUMENT with SKIN )
- ENDODERM ile/ve/<> EDEME
( İç deri. İLE/VE/<> Alt deri. )
- İÇ DERİ ALTI ile/ve ÜST DERİ ALTI
( [Ar.] TAHT-I EDİMME-İ DÂHİLİYYE ile/ve TAHT-I BEŞEREVÎ )
- SEDEF HASTALIĞI: Bulaşıcı değildir! | Güneş, tedavide yararlı olabilir fakat fazlası artırır. | Sigara da artırır.
- DERİ ALT TABAKASI: SUBCUTANEOUS LAYER
- BEŞERE[Ar.]: İnsan derisinin dış tabakası.
- EBREŞ[ABRÂŞ ya da EBRAS değil!]/BARAS/BERAS[Ar.] ile ŞELEL
( Gövdedeki beyaz lekeler, sam lekeleri. İLE Gövdedeki renkli lekeler. | İskorbüt.[< Fr. < Lat. < Rus. C vitamini eksikliği nedeniyle dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin yangısı gibi belirtilerle kendini gösteren hastalık.] )
- EROSİYON: Derinin üst tabakasına ait sıyrık.
- İMPETİGO: Bir tür deri hastalığı.
- DERİ KIRIŞIKLIĞI ile YAŞ
( ÂJENG[Fars.]: Yaşlılıktan ya da öfkeden dolayı beliren kırışıklık. )
( WRINKLE with AGE )
- TEN ile/ve/<> TİN
( Giysi tenden, ten de candan habersiz! )
- PİGMENTLERİN TEMEL RENKLERİ
( SİYAH, MOR, KIRMIZI, MAVİ )
- YARALANMA ile SAKATLANMA
- APSE ile YARA
( ABSCESS with WOUND )
- YARA ile CERAHAT
( [Ar.] CERÎHA ile ... )
( [Fars.] ZAHM ile ... )
( WOUND with PUS )
- YARA ile YENİRCE
( [Ar.] ... ile ÂKİLE )
- BÂZIA[Ar.] ile CÂİFE[Ar.]
( Deriyle birlikte biraz da etin kesilmesi şeklindeki yara. İLE Boşluğa(cevfe) kadar giden yara. )
( Adli Tıp'ta önemlidir. Cezası değişir. )
- DÂMİA[Ar.] ile DAMİYE[Ar.]
( Damla damla kan sızdıran yara. İLE Kanı akan yara. )
- EKİMOZ: Çarpma ya da vurmadan dolayı deri üzerinde meydana gelen siyah, mor ya da sarımsı çürük, bere.
- DÂD[Fars.]: Tuzlu balgam denilen bir cilt hastalığı.
- DÂG[Fars.]: Yanık yarası. | Hayvanların gövdesine kızgın demirle vurulan damga, işaret, im.
- TENTÜRDİYOT: TINCTURE OF IODINE
- YARAYI(/NIN ÜSTÜNÜ) KAŞIMAK değil/yerine YARANIN ETRAFINI KAŞIMAK
( [not] ITCHING THE WOUND but/instead of ITCHING ARROUND THE WOUND )
- REKTUM ile/ve/> ANÜS/MAKAT/DÜBR/ŞERÇ
( Kalın bağırsak. İLE/VE/> Bağırsak sonu. Dışkı boşaltım yeri/deliği. )
( RECTUM with/and/> ANUS )
- ÜRETER ile ÜRETRA
( Böbrek ile mesane arasındaki iki kanal. İLE Mesaneden sidiği dışarıya taşıyan kanal. )
( [Ar.] ... ile HÂLİB, MECRÂ-Yİ BEVL )
- [Ar.] İHLÎL ile MEBÂL
( Penisin deliği, sidik yolu. İLE Sidiğin çıktığı yer. )
- BAYLARDA: AYAKTA İŞEMEK ile/yerine OTURARAK/ÇÖMELEREK İŞEMEK
- TEBEVVÜL--İ SÜKKER ile TEBEVVÜL-İ SÜKKERÎ ile TEBEVVÜL-İ ZÜLÂL ile TEBEVVÜL-ÜD-DEM
( Şekerin sidik yoluyla çıkması, şeker işeme. İLE Sidikte şeker bulunması. İLE Sidikte albümin bulunması. İLE Kan işeme, sidiğin kana karışarak kan zehirlenmesi. )
- BEVL/TEBEVVÜL: İşemek. [BEVLE: Çok işeyen. | Kız çocuğu. | Üre. ]
- ANÜRİ: Böbreklerden sidiğin süzülememesi.
- ÜRE: Gövdede, azotlu maddelerden oluşan sidikle dışarı atılan madde.
- ÜREMİ: Ürenin dışarı atılmaması nedeniyle kanda birikmesi.
- GÖĞÜS ile GÖĞÜS BOŞLUĞUNA AİT OLAN
( [Ar.] KASS, SADR ile ... )
( [Fars.] SÎNE ile ... )
( CHEST with PECTORAL )
( [Yun.] STETHOS[< STETESKOP (René-Théophile-Hyacinthe Laennec)] ile ... )
- EĞE: Göğüs kafesini oluşturan kemiklerden her biri.
- DOĞUM ORANI ile NÜFUS/DEMOGRAFİ
( NATALITY with DEMOGRAPHY )
- NON-PAROUS with NON-POROUS
( ÇOCUK DOĞURMAMIŞ ile GÖZENEKSİZ )
- KALÇA ile KIÇ(GÖT[< GÖDEN]/DÜBÜR,DÜBR/VERÂ'/MAKAT/ŞERC/ANÜS)
( TEDBİR[< DÜBÛR]: Bir şeyi te'min edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul iradesi. )
( HIP/HAUNCH/HUCKLE/NATES with BUTTOCK(/ASS/ARSE) )
- SİYATİK: Kalça sinirleri yangısı.
- SPINCHTER: Kasılıp-gevşeme suretiyle anüsün açılıp kapanmasını sağlayan kas halkası.
- BACAK ile/ve KIÇ
( [Ar.] ÂMİLE[< AMEL] ile/ve MÂ-BA'D )
( LEG with BUTTOCK[ASS, ARSE] )
- PIRTLAMA ile OSURMA(YELLENME/GAZ ÇIKARMA/KAVARA/ZARTA)
( Birinin/birilerinin yanında yelleniliyorsa ya çok büyük bir yakınlığa ya da kopuşa/uzaklaşmaya işarettir. )
( Sevgili/eş yanında yellenebilmek, ilk başlarda yakınlığın/rahatlığın bir göstergesi olsa da daha sonraları dikkatsiz tutumlarla uzaklaşmanın ya da fazla kanıksamanın göstergesi olabilir. )
( Kişilere ayrı oda verme gereğinin/isteğinin de en büyük olası nedenlerinden biridir. )
( ... ile OS[İsveççe]: Kötü koku. )
- GEĞİRMEK ile/ve OSURMAK
( Kültürlere göre ikisi de çok büyük ayıp/yanlış/hata olarak da, sıradan bir durum olarak da algılanabilmekte/değerlendirilebilmektedir. )
( Bazı kültürlerde, yemek sırasında yellenme bile sıradan bir durum olarak karşılanabilmektedir. )
( [Ar.] TECEŞŞÜ', TEFTÎH[< FETH | çoğ. TEFTÎHÂT] ile/ve ... )
( [Fars.] ÂRÛG ile/ve ... )
( TO BELCH, BURP, ERUCTATION with/and TO FART )
( FLATUS VOCES )
- KUSMAK ile/ve SIÇMAK
( Fiziksel ve psikolojik hastalıklarda/uyumsuzluklarda. İLE/VE Doğal ve zorunlu. )
( [Ar.] İSTİFRAĞ[< FERÂG], GASEYAN, KAY' ile/ve DEF'İ-HÂCET, TEGAVVUT[< GAİTA] )
( [Ar.] TEHVÎ': Kusturma, kusturulma. )
( [Fars.] BİŞKÛFE ile/ve ... )
( VOMIT/EXCRETE with/and TO SHIT/DEFECATE/EGESTION/EXCRETION/PUPE )
- KAŞI(N)MAK ile KARIŞTIRMAK
( [Ar.] İHTİKÂK["ka" uzun okunur], İNHİKÂK ile ... )
- KAŞI(N)MAK ile DOKUNUYORMUŞ/SİLİYORMUŞ/KAŞIYORMUŞ/SADECE ELİNİ KOYMUŞ GİBİ YAPMAK
- KAŞINTI ile KARINCALANMA
- BURUN DELİKLERİNİ[Ortalık yerde karıştırmamalı!]
( BURUN'DA: 10-20 milyar koku algılayıcısı vardır. )
( MENHAR/MENHİR/MİNHİR/MUNHUR[Ar.], NOSTRIL[İng.]: Burun deliği. )
- "BURNU SÜRTMEK": Yavuz Sultan Selim, hükümdarlığında, hırsızlık yapanları bir direğe bağlar, tanınması için günlerce çarşının içinde dolaştırtırmış. Bugünkü deyimle yüz kızartıcı suçlar dediğimiz çeşitli ahlâki suçlarda ise suçluyu burnu yere sürtecek şekilde bir arabaya yatırtır, burnunu yere sürttürürmüş. "Bırak, burnu sürtsün biraz!" deyimi buradan gelmektedir.
( Yavuz Sultan Selim, sekiz yılda yaptığı bu uygulamalarla toplum büyük bir huzura ulaşmış ve devletin gücünü, hem topraklarını, hem de bütçesini üç kat büyütmüştür. )
- BÎNÎ, ENF[çoğ. ÂNÂF]: BURUN
- AKNÂ: İnce, yumru burunlu.
- MAZMAZA ile/ve İSTİNŞÂK
( Ağıza alınan su ile ağzı çalkalamak. İLE/VE Burna çekilen su ile burnu temizlemek. )
- BURNUN AKMASI ile SÜMKÜRMEK
- SÜMÜK ile SOĞUK AKINTISI
( [Ar.] MUHÂT ile ... )
( MUCUS with CURRENT IN COLD )
- KOKU ALMA ile KOKLAMAYA AİT
( OLFACTION with OLFACTORY )
- KOKU ALMA HÜCRELERİ ile KOKU SİNİRİ
( OLFACTORY CELLS with OLFACTORY NERVE )
- KOKU ve/<> KAŞINTI
- KOKU ile/ve HİS
( [Sansk.] GANDHA ile/ve ... )
- "ÇEŞİTLİ" KOKULAR('I)[Anlayana!] [ODOR: KOKU][OS[İsveççe]: Pis koku.]
( Gövdenin bazı bölgelerindeki kokuların kimyasal yapısı alkalidir. )
- TER KOKUSU ile KOLTUKALTI KOKUSU
( Koku koltukaltından geliyorsa, "koltukaltın kokuyor" ya da "koltukaltından koku geliyor" demek gerekir. "Kokuyosun!" ya da "Ter kokuyosun! / Terlemişsin sen!" denilmez! )
( PERSPIRATION SMELL/STINK with ARMPIT SMELL/STINK )
- ALIN TERİ/TERLEMESİ ile SIRT TERİ/TERLEMESİ ile KIÇ TERİ/TERLEMESİ
( Sadece fiziksel çalışmaktan kaynaklanan durum/ter. İLE
Çalışırken ciddi zorlanmadan kaynaklanan durum/ter. İLE
Sıkıntıdan/zorluktan kaynaklanan durum/ter. )
( [Ar.] BASÎ[çoğ. BUSU'], NETH )
- TER/LEME ile SICAK/ATEŞ
( [Ar.] ARKAN ile ... )
( SWEAT/PERSPIRE/PERSPIRATION/TRANSPIRATION with HOT/FEWER )
- HOY: Ter damlası.
- ATEŞ ile AZ SOĞUK ALGINLIĞI
( FEVER with FEWER COLD )
- NEZLE/DUMAĞI/İNGİN ile GRİP
( [Ar.] NEVÂZİL, SÜTÂ', ZÜKÂM ile ... )
( NEZLE
Nedeni: Çok sayıda virüs bu hastalığa yol açabilir.
Zamanı: Yılın her zamanı.
Yayılma şekli: Burun ya da ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki haftaya kadar çıkabilir.
Ateş: Zaman zaman.
Üşüme: Nadiren.
Kas Ağrısı: Zaman zaman.
Boğaz Ağrısı: Hafif ve aralıklı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın olabilir.
Kusma: Yaygın olabilir.
Zatürree: Hiç yaygın değil.
Tedavi: Belirtilere karşı reçetesiz ilâçlar.
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak.
İLE GRİP
Nedeni: A ya da B grip virüsü.
Zamanı: Sonbahar ve kış sonu.
Yayılma şekli: Burun veya ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki gün.
Ateş: Genelde her zaman.
Üşüme: Yaygın.
Kas Ağrısı: Yaygın ve bazen ağır.
Boğaz Ağrısı: Acı verici ve daha inatçı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın değil.
Kusma: Genellikle görülmez.
Zatürree: Meydana gelebilir.
Tedavi: A... ya da R...
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak. | Grip aşısı. )
- TANSİYON ÖLÇÜMÜ'NDE: SOL KOL değil SAĞ KOL
( Sol Kol'dan alınan değerler Sağ Kol'a göre[doğru olan] 1'er derece daha yüksektir[sol kolun kalbe yakın olması nedeniyle]. )
- ERİL YOĞUN GÖVDEDE NABIZ ile DİŞİL YOĞUN GÖVDEDE NABIZ
( Sağ. İLE Sol. )
( [Ar.] ASDAGÂN: İnsanın kollarındaki nabız damarları. )
- TOKLUK ŞEKERİ (ÖLÇÜMÜ) ile/ve AÇLIK ŞEKERİ (ÖLÇÜMÜ)
( Yemekten iki saat sonra. İLE/VE Sabah aç karnına. )
- KISA ETKİLİ İNSÜLİN ile/ve UZUN ETKİLİ İNSÜLİN
- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ SARARMASI
( Utanma. İLE Korku. )
( Bağın olsun, üzüm olsun, yiyecek yüzün olsun. )
( [Fars.] ... ile RÛY-İ ZERD[: Sararmış, solgun yüz.] )
- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ MORARMASI
( Utanma. İLE Bozulma. )
- UYUMA ile/ve UYUŞMA
- UYUTMA ile UYUŞTURMA
- UYUMAK ile/ve UYUKLAMAK
( Günde ortalama 7 saat uyku yeterlidir! [Kişiden kişiye, değişkenlere ve koşullara bağlı olmak üzere 4 - 10 saat arasında olabilir.] )
( SAAT ON[22:00], YATAĞA KON! )
( Uykuya dalma süresi yaklaşık 7 dakikadır. )
( Elma, birçok uyarandan daha etkili bir uyku açıcıdır. )
( ÂFTÂB-SÜVÂR[Fars.]: Sabahları erken kalkan, gün doğmadan uyanmak alışkanlığına sahip olan. )
( İHTİMÂM[Ar.]: Elemden/kederden dolayı uyuyamama. )
( Uyuklama durumunda ereksiyon gerçekleşebilmesi olağandır. )
( [Ar.] ... ile/ve TENEVVÜM[< NEVM], VESEN )
- UYUKLAMA ile/ve/<> PİNEKLEME
( ... İLE Uyuklama, uyuklar gibi hareketsiz oturmak. | Bir yerde, hiçbir iş yapmadan oturmak. )
- YORGUN/LUK ile SAYRI/LIK(HASTA/LIK)
( [Ar.] TA'B ile MARÎZ[< MARAZ]/ÂLİL[: Sayrı(hasta). | Sakat, kör.], VASIB )
( [Ar.] TAVSÎF-ÜL-EMRÂZ: Sayrılıklar ilmi. )
( [Fars.] ... ile BÎMÂR/Î )
- BOZUKLUK ile/ve/değil HASTALIK
( Zihinsel/psikolojik. İLE/VE/DEĞİL Gövdesel/somatik. )
( Mekanikte. İLE/VE/DEĞİL Organikte. )
( Nedeni bilinmiyorsa. İLE/VE/DEĞİL Nedeni biliniyorsa. )
( Hastalanmamak en büyük hastalıktır. )
( Uzun sürmeyen hastalıkların değerini bilmek gerek. )
- HASTALIK GECİKTİRME ile/ve HASTALIK ÖNLEME
- HASTALIK ile/ve/değil HASTA
( Hastalık yoktur, hasta vardır! [Her hastanın kendi özel/"karmaşık" durumu ve hastalığı vardır.] )
- HASTALIK ile/ve/değil/yerine HAL
- PATOMİMİ: Sahte hastalık.
- KONJENİTAL: Doğuştan olan hastalıklar.
- SÜREĞEN/KRONİK[Fr.] ile İVEĞEN/AKUT[İng. < Lat.]
( Üzerinden zaman geçmiş hastalık. İLE İlerlemiş hastalık. )
( [Ar.] MÜZMİN[< ZAMAN] ile HAD )
( [Fr.] CHRONIQUE ile ... )
- SİĞİL(TAVUKGÖTÜ) ile ETBENİ
( [Ar.] SÜ'LÛL[çoğ. SEÂLÎL] ile SÜÛL )
( [Fars.] ÂJEH, ÂZEH, BÂLÛ, GENDEME ile BÂDÂME )
- BEN ile/ve ET BENİ
( [Ar..] ŞÂME[çoğ. ŞÂM, ŞÂMÂT] ile/ve SÜÛL )
( [Fars.] HÂL, ŞÂM ile/ve BÂDÂME )
( HİND/HİNDÛ: Siyah ben. )
( MOLE with/and ... )
- SİVİLCE ile AKNE
( [Ar.] BECE, BİSRE [BİSR: Gövdesi sivilceli kişi.], BESR/BESERE[çoğ. BESÛR] ile ... )
( [Ar.] TEBESSÜR: Sivilce çıkması. )
( [Fars.] PERÛŞ ile ... )
( PIMPLE with ACNE )
- SİVİLCE ile ŞÎR-PENÇE[Fars. : ARSLAN-ELİ]
( ... İLE En çok ensede ve sırtta çıkan, çabuk genişleyen ve tehlikeli bir durumda olabilen, çoğu istafilokok mikrobundan ileri gelen bir kan çıbanı. )
- AYAKTA DURMAK ile DİKİLMEK
( Dik dur fakat diklenme! )
- "POTANSİYEL" ile "KONDİSYON"
- BİTMEK ile TERLEMEK
( Kılların çıkması. İLE Bıyığın/sakalın yeni yeni çıkmaya başlaması. )
- MİKROP ile ATEŞ YAPAN MİKROP
( MICROBE/GERM with PYROTOXIN )
- ANATOMİ ile HİSTOLOJİ ile FONKSİYON
- ANATOMİ ve ETİYOLOJİ ve PATOLOJİ
- AŞI ile AĞAÇ AŞILAMA
( VACCINATION/INOCULATION with GRAFTING )
- KALITIM/SOYAÇEKİM ile DOĞAL
( HEREDITY/HERITAGE with NATURAL )
- HASTALIK ile KALITSAL/IRSİ HASTALIK
( DISEASE with HEREDITARY DISEASE )
- ŞEKER HASTALIĞI ile GİZLİ ŞEKER HASTALIĞI
( DIABETES INSPIDUS with DIABETES MELLITUS )
- ONMA: Şifa bulma.
- OSKÜLTASYON: Dinleme. [Tıpta]
- ASEPSİ: Isıyla alet ve pansuman eşyasının mikropsuzlaştırılması.
- EKG ile EEG
( Kalp gözlem aygıtı. İLE Beyin gözlem aygıtı. )
( Electrocardiogram. İLE Electroencephalogram. )
- ULTRASON ile DOPPLER
- ORGAN BAĞIŞI ve/> KADAVRA BAĞIŞI
( TAHNÎT: Cesetlerin çürümemesi için içinin boşaltılıp ilâçlanması. )
- ÖLÜM ile ÖTENAZİ
( Ölüm riski, Duckworth Ölçeği kullanılarak hesaplanabilir[Royal Statistical Society dergisi düzenleyicisi Frank Duckworth(Dr.) tarafından tasarlanmıştır]. Bu ölçek, herhangi bir eylem sonucundaki ölme olasılığını ölçer. En güvenli eylem türü 0 sonucunu verirken, sonucun 8 çıkması eylemin kesin ölümle sonuçlanacağı anlamına gelir.
Rus Ruleti oyunu 7.2'lik bir risk taşır. 20 yıllık kaya tırmanışının riski 6.3'tür. Bir kişinin öldürülme riski 4.6'dır. Ayık ve orta yaşlı bir sürücünün direksiyonda olduğu ve 160 km. hızla gerçekleşen bir araba yolculuğu 1.9'luk bir risk taşır. Yıkıcı bir asteroid çarpmasından (1.6) biraz daha risklidir.
Bu ölçekte 5.5 özellikle tehlikeli bir sonuçtur. Bu değer trafik kazası nedeniyle, bir kişinin kazayla düşmesi sonucu ya da elektrik süpürgesi kullanırken, bulaşık yıkarken ya da sokakta yürürken ölme riskini belirtir. )
( Hayatın tamir edemediğine ölüm son verir. )
( [Ar.] RİHLET, İRTİHÂL, KÛS-İ RAHÎL, ZIYÂ-İ EBEDÎ ile ... )
( [Fars.] MERG ile ... )
( [argo] KUYRUĞU TİTRETMEK ile ... )
( [İng.] DEATH with/avec [Fr.] EUTHANASIE )
- ÖTENAZİ ile ÖLÜM İSTEĞİ VE HAKKI
- ÖLÜM ile İNTİHAR
( Dünyada yılda bir milyon, kırk saniyede bir intihar olmaktadır. )
- ÖLÜM ile/ve MEZAR/MAKBER/E, MAŞATLIK, DARÎH/ZARÎH[Ar.]/NEKROPOL
( Ölüler kokmasın diye, derin çukurlara gömülür. Ölçünün olmadığı dönemlerde bu çukurların derinliğini "mezarı kazanın beline kadar" diyerek ölçüye vurmuşlardır. Bu, "bele kadar" ölçüsü, eril gövdeler içindir. Dişil gövdeler daha yağlı olduklarından, onların mezarlarını, "mezarı kazanın göğsüne kadar" diyerek tarif etmişlerdir. )
( Yakının ölümünü kabul aşamaları: Reddediş | Öfke | Uyum | Üzüntü | Kabul )
- ÖLÜM ile/ve/değil/yerine DAĞILMA/YAYILMA/AYRIŞMA
( [Ar.] MEVT ile/ve/değil/yerine NEŞR )
- ÖLÜM ile/ve "IŞIK KAYBI" (SENDROMU)
- DOĞUM ile ÖLÜM
( [öncelik-sonralık] Vardır. İLE Söz konusu bile değildir. )
- İSTEKDIŞI/DOĞAL ÖLÜM ile/ve/değil/yerine/< İSTEYEREK ÖLÜM
( Kişinin ölümü. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Kişiliğin ölümü. )
( Ölmeden önce ölünüz. - MÛTÛ KABLE EN TE-MÛT )
( [Ar.] MEVT-İ TABİÎ ile/ve/değil/yerine/< MEVT-İ İRADÎ/İHTİYARÎ )
- [Fars.] MERG-A-MERGÎ ile MERG-İ-ŞÂDÎ
( Genel ölüm, hastalıktan dolayı ölüm. İLE Sevinç ölümü. )
- KIRMIZI ÖLÜM ile/ve BEYAZ ÖLÜM ile/ve YEŞİL ÖLÜM ile/ve SİYAH ÖLÜM
( Hırs ve ihtirasların, şehvetin ölümü. Alışkanlıkların[murâdât'ın], alışkanlıklardan dolayı oluşmuş yakınlıkların [menusât'ın] ölümü. İLE/VE
İştahın ölümü.[Tokluğun, tıkınmanın] İLE/VE
Kıyafetin ölümü. Giyim-kuşamdan uzaklaşma, libası terk etme. İLE/VE
Halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ıstırabını yüklenmek. )
( MEVT-İ AHMER ile/ve MEVT-İ EBYEZ ile/ve MEVT-İ AHDER ile/ve MEVT-İ ESVED )
( Ölümün Dört Rengi - Dücâne Cündioğlu )
- TAM TAHNÎT ile/değil/yerine YARIM TAHNÎT
( Mısır'da. İLE/DEĞİL/YERİNE Osmanlı'da. )
( TAHNÎT: Ölüyü, bozulmaması için belirli bir yapı ve oranda ilâçlama, koruma. )
- MUMYALAMA ile/ve/<>/değil/yerine TAHNÎT
- UYKU ile/ve LETARJİ
( ... İLE/VE Çok uzun süren, derin uyku hali. | Uyuşukluk, atâlet. )
( Uykuya dalış süresi ortalama yedi dakikadır. )
( [Ar.] NEVM, NÜÂS, RAKDE, SİNE ile/ve ... )
( [Fars.] HÂB ile/ve ... )
( SLEEP with/and LETHARGY )
- RAMAK[Ar.]: Hayat kalıntısı, ancak soluk alacak kadar gövdede kalan hayat/can. | Pek az şey. | (Ramak kala!)
- ÖLÜM ile/ve/değil AYRILIK/MEHCÛR[Ar. < HİCR]/HİCRET
( Bir kere ölmek. İLE/VE/DEĞİL Her an ölüp ölüp dirilmek. )
( İnsan/kişi ancak öldükten sonra bilince konu olur/olabilir. )
- GEBERMEK ile ÖLMEK
( Hayvanlar üzerine/için. İLE İnsanlar üzerine/için. )
- ÖLMEK ile TELEF OLMAK
( İnsanda. İLE Hayvanlarda. )
( Ölmekten değil, yaşayamamaktan kork! )
( [Ar.] MEVT, MEYYİT[: Ölü. < MEVT] ile ... )
( TO DIE with TO BE DESTROYED )
- ÖLMEK ile/ve/değil/yerine OLMAK
- BİOPSİ ile OTOPSİ
- BİOPSİ ile AMELİYAT
( [Ar.] TECDÎ': Gövdenin bir yerini kesme. )
- LAPAROSKOPİ ile HİSTEROSKOPİ
- CANLILARI İNCELEME İLMİ ile/ve İNSANIN OTOPSİSİNİN İLMİ
( Çeşitli yöntemlerle. İLE/VE Göz, yüz, göbek deliği ve kasık bölgesi yarılmaz. )
( Sultan Abdülmecid zamanında 1841 yılında, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'nin gayretleriyle Avusturya Hastahanesi'nde Avusturya'dan getirilen Charles Ambrois Bernard'ın öncülüğünde insan cesetlerine ilk diseksiyon(teşrih) yapılmıştır. )
- ARKADAŞ ile "ARKADAŞ"
( Herkesi arkadaş olur, her "arkadaş"ı da arkadaştır zannetme! )
- ARKADAŞ/LIK ile DOST/LUK
( Belli seviyede tutulan iletişim ve paylaşımın, dolayısıyla ilişkinin durumu. İLE
Dostlukta son derece derin ve yoğun yakınlık, iletişim ve paylaşım vardır. Bir kişinin birini "Samimi arkadaşım/kankam(kan kardeşim)" olarak tanıtması için en temelde, o iki kişinin sırlarını paylaşabilmesi ve Para ve Seks durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma durumu vardır. )
( Dostluk, duygulu, erdemli iki insan arasında, kendiliğinden meydana geliveren bir anlaşmadır. Duygulu diyorum, çünkü bir keşiş, dünyadan el etek çekmiş biri, hiç kötü olmaz da dostluk nedir bilmeden yaşayabilir. Erdemli diyorum, çünkü kötülerin, olsa olsa suç ortakları olur, haz düşkünlerinin zevk ve eğlence arkadaşları, çıkarlarını arayanların ortakları vardır, siyaset insanları çevrelerine fitne fücurlar toplarlar, çoğu avarelerin bağlılıkları, prenslerin dalkavukları olur; erdemli insanların, yalnız onların dostları vardır. ) (VOLTAIRE)
( İyi arkadaş, yanında yüksek sesle konuşup düşünebileceğin insandır. )
( İnsanların en acizi dost edinmeyendir! Bundan da acizi ise, dostunu yitirendir. )
( Eğer hiç dostun yoksa, sen bir dost ol! )
- DOST ile/ve/değil/yerine ARKADAŞ
( Herkes dost olamaz! Dost olmayana arkadaş demenin farkını görmek ve buna göre kullanmak gerekir. )
( DOST: Kişiyi hiçbir zaman/şekilde terk etmeyen. )
( Derviş dostum demez! Dost hiçbir zaman yanından ayrılmayacak kişidir. Ancak gerçekten dost olunacak kişi için kullanılabilir. )
- DOST OL(A)MAYAN/A ile/değil/yerine DOST (OLAN/A, OLABİLEN/E)
( Yol ver. İLE/DEĞİL/YERİNE Ömrünü ver. )
- VELÎ[Ar.] ile/ve/= DOST[Fars.]
- DOST KAZANMAK ile/ve/değil/yerine DOSTU/DOSTLARI KAYBETMEMEK
( Dost kazanmak yerine varolan dostları [tanıyarak/anlayarak] kaybetmemeye çalışmalı! )
- DOSTUNA HERŞEYİ ANLATMA! ve DÜŞMANINA BÜYÜK/FAZLA HAKARET ETME!
( [ileride] Düşmanın olabilir. VE Dostun olabilir. )
- BÂR ile/ve/<>/değil/yerine YÂR
- MİSK KOKUSU ile/ve/değil/yerine DOST KOKUSU
- GÖKTEN DÜŞEN ile GÖNÜLDEN DÜŞEN
( Parçası bulunur. İLE Parçası bulunmaz. )
- ARKADAŞLIK ve/> YOL
( Önce arkadaş, sonra yol. )
( Evvel refîk, sümme tarîk. )
- KÖTÜ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK) ile/ve/yerine İYİ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK)
( Arkadaşlıkta ve evlilikte geçerli olabilir, olmalıdır. İLE/VE/YERİNE Sevgililikte geçerli olmalıdır. )
- ARKADAŞ ile/ve REFÂKATÇİ
- AYRICALIK ile "AĞIRLIK"
- AYRICALIK ile AZINLIK
- HAŞ(I)R-NEŞ(İ)R OLMAK ile YAKINLIK
- YAKIN/LIK ile/ve/<> YATKIN/LIK
- EN YAKIN: ÇOCUK değil EŞ
( [özel bölgelerde sorun(çıban vs.) çıksa:] Eş bulunmuyorsa bakabilecekler. DEĞİL En rahat bakabilecek/ilgilenebilecek olan. )
- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ
( Tümüyle övgüye değer, yüce bir kimse ile karşılaştığınız zaman sevginiz ve hayranlığınız size soyluca davranma dürtüsü verir. )
( İş ve özel ilişkilerde adil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )
( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )
( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )
( SPOUSE with BUSINESS )
( When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )
- AİLE ile ZODRUGA
( ... İLE Bazı Balkan ülkelerinde rastlanan büyük aile tipi. Kırk ilâ seksen kişiyi kapsayan dört kuşağı içine alan topluluklar. [Aynı ekonomik düzene bağlıdırlar.] [Aile içindeki en yaşlı erkek ya da kadın, aile önderidir.] )
- AGNASYON: Sadece baba tarafından olan akrabalık.
- KOMŞU ile/ve/değil AKRABA
( Çoğu zaman ve durumda komşu akrabadan daha yakındır! )
( Komşu komşunun küll'üne[herşeyine] muhtaçtır. )
( Hayır dile komşuna, hayır gelsin başına. )
( [Ar.] CÂR[çoğ. CÎRÂN] ile/ve EKARİB[< AKREB (< KARÎB: Yakın.) (< KURB: Yakınlık. [KURBİYET: Arapça dilbilgisi yönünden yanlış olmakla birlikte kullanılmaktadır.])] )
( NEIGHBOUR with/and RELATIVE )
- KAVİM <> AŞÎRET/BOY <> KABÎLE <> AKRABA <> AİLE
- KLAN/SOP[Türkçe]/SEMİYE[Osm. < Ar.]: Toplumun ilk ve en basit şekli/türü.
- IRSÎ BAĞLAR ile/ve SIHRÎ BAĞLAR
( Kan bağı. İLE/VE Eşle/evlenmeyle birlikte gerçekleşen bağlar. )
( Şer'î. İLE/VE Tarikî. )
- KOMŞU ile/ve ÖTEKİ
( NEIGHBOUR with/and OTHER )
- ÇOK OKUYAN ile/ve ÇOK GEZEN
( Hangisi daha çok bilir?" sorusuna, birinden yana, iki yaklaşımda bulunuluyor. Doğru yanıt diye birşey yok! İkisi de doğru ya/ya da yanlış olabilir. Fakat bilinebilecek birşey varsa, o da her ikisini de yapanın hiçbir şey bilmediğidir. Yani ne kadar bilmediğini anlayarak ve ne kadar daha anlaması gerektiğini anlar. "ŞİO ME NİHİL ŞİRE"[En iyi bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğim!"] )
- TANIDIĞIM (BİRİ) ile TANIYABİLDİĞİM (BİRİ) ile TANINABİLECEK (BİRİ)
- HERHANGİ BİR KİMSE OLMAK ile/değil/yerine BELİRLİ BİR KİMSE OLMAK
- TANIMLAYAN ile/ve/değil/yerine TANIYAN
- "ARKADAŞIMDAYIM(ANNEMDEYİM)" ile "ARKADAŞIMIN(ANNEMİN) EVİNDEYİM"
- EMBRİYO ile/ve FETÜS
( SPERM(ATOZOA): Boyu, kuyrukla birlikte 41-52 mikron; başı, 3-5 mikron (armuta benzer). Kuyruğunu vura vura saniyede 1-3 mm. ilerler. Tuba Fallopi'ye (16-20 cm.) 45 saniyede ulaşır. )
( Annenin 1 mm.nin 1/5'i, babanın 1 mm.nin 1/18-20'si. )
( DÖLLENME(FECUNDATIO): İlk 8 gün Tuba Uteri'de geçer. Bir yuvarlak oluşur(MORULA). )
( YUVALANMA(EMPLANTASYON) gerçekleşir. )
( BLASTUAL FAZ'I: Tüm organizma hazırlanmaya başlar. Bir çok fiziksel değişiklik olur. )
( Doğduğunda ilk halinden 2500 kere büyük, 800 milyon kere ağırdır. )
( 1 hücre 26 milyar hücreye ulaşır. )
( [Ar.] MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk. )
( [Ar.] TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. ) ( ANNE KARNINDA YOLCULUK )
BİRİNCİ AY
Bebek: Embriyon henüz 5 milimetredir ve amniyotik sıvının içinde yüzmektedir. Embriyonda oluşan kalp, 23'üncü güne doğru atmaya başlar. Organlar yavaş yavaş biçimlenir.
Anne: Bir mandalin büyüklüğüne erişmiş olan rahim, birinci ayda 3 cm. boyuta ulaşır ve yuvarlak küçük bir göbek vererek büyümeye devam eder. Göğüsler gergin ve hep acı verir bir durumdadır.
İKİNCİ AY
Bebek: Embriyon 3 ya da 4 santimetreye ulaşır. Ağırlığı 2 ile 8 gr. arasında değişir. Yüz kısmında oluşacak organ ve yapılar ilk belirtilerini gösterir. Kolları ve parmakları biçimlenmeye başlar.
Anne: Gövde biraz kalınlaşır, göğüsler şişmeye devam eder ve ilk mide bulantısı hissedilir. Sürekli bir uyuma isteği vardır. Sürekli ağrılar ve bacaklarının iyice ağırlaştığı hissedilir. Ancak bebeğin varlığı kendini henüz net bir biçimde göstermez.
ÜÇÜNCÜ AY
Bebek: Embriyon, artık bir cenin biçimini almıştır. Boyu 11-12 cm., ağırlığıysa 45-65 gr. arasındadır. Bacaklar ve kollar hareket eder. Cenin ilk taklalarını atmaya başlar. Gözkapakları gözü kapatır. Eşeysel örgenleri, kendi özelliğine göre farklılaşmaya başlar.
Anne: Rahim, bir greyfurt büyüklüğüne erişmiştir. Karınsa iyice yuvarlaklaşmıştır. Anne şimdiden 1-3 kg. almıştır. Göğüs damarları çok daha belirgindir. Meme ucu çevresindeki koyu halkaların rengi iyice koyulaşır. Mide bulantıları yavaş yavaş kaybolur ve anne kendini daha enerjik hisseder.
DÖRDÜNCÜ AY
Bebek: Karın büyümüş, baş daha biçimli bir görünüm kazanmış ve eller biçimlenmiştir. Eller bazen göbek bağına değmektedir. Deri biraz daha kalınlaşmıştır ancak hâlâ şeffaf ve kırmızımsı görünümünü korumaktadır. Deri bu andan itibaren, doğum öncesi kaybolacak olan ince tüylerle kaplanır. Kaslar güçlenmeye başlar. Henüz çok büyük olmaması nedeniyle, rahim içinde kolyaca hareket edebilecek boşluğa sahiptir ve anne bu hareketleri hissetmeye başlar. Bebeğin dokunma içgüdüsü gelişir. Başparmağını emmeye başlar. Bebek rahim içinde amniyotik sıvıyı yutmaktadır. Boyu 20 cm., ağırlıysa 250 gr.dır.
Anne: Karın iyice yuvarlaklaşmaya başlar. Anne kendini daha sakin ve daha rahat hisseder. Artık, içinde bulunduğu durumun tadını yavaş yavaş çıkarır. Ancak sık sık terler. Hem kendinin, hem de bebeğin organizmasının ürettiği toksinleri atmak için terlemektedir. Hormonların, özellikle projesteron hormonunun etkis altında, bağırsaklar eskisi kadar iyi çalışmaz ve aktarım yavaşlar.
BEŞİNCİ AY
Bebek: Boyu 30 cm., ağırlığı 650 gr.dır. Beyni büyümüş, sinir sistemi mükemmelleşmiştir. Hareketleri daha uyumludur. Kalbi, annenin kalbinden iki kat daha hızlı atmaktadır. Tırnakları çıkmış, parmak izleri belirginleşmiştir.
Anne: Hamileliği açık bir biçimde görülmeye başlar; özellikle çıplakken. Rahim, göbek yüksekliğine ulaşmış, karınsa günden güne daha da şişmeye başlamıştır.
Kendini rahat hissetmesi için, gövdeyi fazlasıyla saran giysilerden sakınmalı, mümkünse tek parça ve bol kıyafetler giymelidir. Özellikle, kan dolaşımını etkilemesi açısından, hazmı zor yiyecekler yememelidir.
Karın büyüdükçe, diyaframlara belirli bir bakı geleceğinden soluk alıp vermek biraz güçleşecektir. Anne, aynı zamanda bebek için de soluk alıp vereceği için, her nefes alışta %15 daha fazla hava teneffüs edecektir. Bu durum, cenin için çok yararlıdır; zira bu sayede içerideki karbon gazı oranı düşecektir.
ALTINCI AY
Bebek: Boyu 35-37 cm., ağırlığıysa 1-1.2 kg. Bebek, artık cenine uygun bir pozisyonda durmaktadır. Kollar karın üzerinde kıvrılı, dizler karın hizasında kalkık. Bebek bu noktada çok fazla uyur.
Anne: Her hafta 500 gr. daha kilo alır. Gövdesi 8-10 daha genişler. Rahim sürekli büyümeye devam eder ve bu dönemde yaklaşık 24 cm. yüksekliğe ulaşır. Bu andan itibaren anne, göbeğini öne atma eğilimi içine girer. Bu noktada anne gövdesel olarak çok rahatsız bir konumdadır ve damar sorunu varsa, durumu çok daha ciddidir. Artık uykuları, bebeğinin hareketleri nedeniyle sürekli bölünmektedir. Sırtüstü yattığında zorlukla soluk alıp verir. Ana toplardamar, rahmin ağırlığı nedeniyle rahat çalışmaz. Bu durumda anne, soluna yatarsa, çok daha rahat edecektir.
YEDİNCİ AY
Bebek: Artık gözleri tamamen açılmıştır. Soluk alış verişi daha uyumludur. Sindirim sistemi artık çalışmaya başlamış ve böbrekleri oluşumunu tamamlamıştır. Kulaklar tama olması gereken yerdedir. Bu andan itibaren bebek, dışarıdaki sesleri net bir şekilde işitir ve ona göre bir tepki verir. 42 santimetre uzunluğuyla ve 1500 gram ağırlığıyla bebek, oldukça büyümüş ve irileşmiştir. Bu andan itibaren rahim ona biraz dar gelmeye başlar. Bu yüzden hareketleri yavaşlar.
Anne: Bu aydan itibaren göğüsleri iyice ağırlaşır ve karnı günden güne daha da taşınmaz hale gelir. 24-28 cm. boyutlarında olan rahim, hacimsel olarak büyümeye devam eder. Bu durum, damarların genişlemesi ve eleastiki bir yapıya kavuşması nedeniyle kan dolaşımını rahatlatır. Bu sayede doğum sırasında soluk alış verişleri daha rahat olacaktır.
Kalbi daha hızlı atmaya, kanı daha hızlı dolaşmaya başlar. Anne kendini çabuk yorgun hisseder ve konsantre olmakta zorlanır.
SEKİZİNCİ AY
Bebek: Kalbi daha yüksek bir ritimde atar (dakikada 140) ve gitgide ideal biçimini almaya başlar. Buna karşın kalbin sağ ve sol bölümü doğumdan sonra birleşecektir. Ciğeri son şeklini almaya devam eder. Soluk alış verişlerle birlikte alveoller çalışmaya hazırlanır. Bebeğin dış kısmı daha estetik ve güzel bir görünüm alır. Derisi daha pürüzsüz ve daha pembemsidir. Yüzünün keskin bölümleri yuvarlaklaşır. Daha önce meydana gelen ince tüyler yavaş yavaş yok olur ve yerine izlerini bırakır. 2.5 kg. ağırlığı ve 47 cm. uzunluğuyla bebek, artık rahme neredeyse zor sığmaktadır ve hareketleri iyice yavaşlamıştır. Bu nedenle, başını alt kısma yerleştirerek bacaklarını kıvrık bir biçimde yukarıya alır ve bu sayede biraz daha rahat eder. Bu pozisyonu aynı zamanda doğum pozisyonudur.
Anne: Anne, 33 santimetrelik bir rahim, bir litrelik bir amniyotik sıvı ve 2.5 kilogramlık bir bebekle kendini daha da ağır hisseder. Bu yüzden beli gitgide daha çok baskıya maruz kalır ve karnı öne doğru sivrilir. Anne bu noktada basen bölgesinde bir ağrı hissederse, kaygılanmaya gerek yoktur. Bu durumda tek yapması gereken biraz dinlenmektir. Doğum yaklaştığı için kalçaları biraz genişlemiştir ki, bu da bebeğin doğuşunun daha rahat olmasını sağlar.
DOKUZUNCU AY
Bebek: Boyu 50-52 cm., ağırlığıysa 3-3.3 kilogramdır. Olgunlaşması tamamlanmış, tüm organları son şeklini almıştır. Artık 38'inci haftadan itibaren doğmaya hazırdır. Artık bebek içinde bulunduğu amniyotik sıvı içinde yüzmektedir ve derisi daha pembemsi ve yumuşaktır. Ancak kafatası kıkırdağı tam sertleşmemiştir. Bu dış bölge, doğumdan birkaç ay sonra gerçek oluşumunu tamamlayacaktır. Bu son haftalarda her gün ortalama 20 ya da 30 gram fazladan ağırlık kazanır. Uzunluğuysa bazen 55 santimetreye kadar çıkar. Rahmin iyice daralması nedeniyle, yaptığı hareketler anne tarafından neredeyse algılanmaz olur.
Anne: Rahmi, hamileliğin ilk günlerine oranla 500 kat daha hacimli ve 10 kat daha ağırdır. Rahmin büyüklüğü 33 santimetre, ağırlığıysa 1 kilogramdır. Tabii buna bir de bebeğin 3 kg. ağırlığını eklemek gerek. Anne kendini daha geniş hisseder ve jestleri kötüleşir. Profilden bakıldığında görünümü değişmiştir, karnı öne doğru sivrilmişir çünkü artık gelişini haber vermektedir.
- ÇAĞRA: Anada ufak bir arıza olur da, eş, kırmızı kanı tasfiye edemeden kaçırırsa, bunlar çocuğun bağırsağından çıkar. Buna çağra denir.
( Eş, anaya yapışıktır. Anadan kırmızı kanı alır, tasfiye eder, beyaz kan yapar. )
- BEBEK ile/ve/<> ÇOCUK/İN[Türkçe]
( Coşturur. İLE/VE/<> Eğlendirir. )
( Ortalama 1 yaşına ulaşana kadar "Bebek", daha sonra "Çocuk" tanımına geçer. )
( ... ile EN: Büyük çocuk, yetişkin insan. )
( Çocuktan al haberi! )
( [Ar.] RADÎ'[< REDÂ/REZÂ]: Süt emen bebek. ile TIFIL[çoğ. ETFÂL] )
- INFANTUS ile PUER
( Konuşamayan çocuk, bebek. İLE Konuşan çocuk. )
( İki yaşındaki çocuk ortalama 50 kadar sözcük bilir.
Üç yaşındayken çocuğun bildiği sözcük sayısı 1.000 civarındadır. Beş yaşındaki bir çocuk 2.000 kadar sözcük bilir.
19 aylık çocuğun 5-10 civarındaki iki sözcüklük tümce kullanımının, 20 aylıkken 25, 21 aylıkken 50, 22 aylıkken 75, 23 aylıkken 150, 24 aylıkken 1425, 25 aylıkken 2425 olduğu ortaya çıkmıştır.
[Braine - 1963] )
- ÇOCUK ile/ve SABÎ[Ar.]
( ... İLE/VE Henüz memeden kesilmemiş erkek çocuk. | Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk. )
( SABÎ-İ MUABBİR: Söyleyen ve söylediğini bilen çocuk. )
- BIDIK ile BIZDIK
( Kısa ve tıknaz. İLE Ufak çocuk. )
- MÜRAHİK[< RAHİK] ile MÜRAHİKA
( Oniki yaşına girmiş fakat bâliğ olmamış erkek çocuk. İLE Dokuz yaşına girmiş fakat baliğ olmamış kız çocuk. )
- MÜRAHİKA[< RAHİK] ile MÜŞTEHÂT[< ŞEHVET]
( Dokuz yaşına girmiş fakat baliğ olmamış kız çocuk. İLE Evlenebilecek yaşa/duruma gelmiş kız. )
- ÇOCUK/LUK ile GENÇ/LİK
( [Fars.] ... ile CİVÂN/CEVÂN/CÜVÂN )
( CHILD with YOUTH/TEENAGE/ADOLESCENCE )
- HİPERAKTİF ile/değil HAREKETLİ
( Öğrenme becerisi gösteremeyenler için geçerlidir. İLE ... )
( Nohut, boncuk vb. gibi şeyleri, önündeki ağzı dar şişeye 1-2-3 dk. boyunca doldurabiliyorsa ve dikkatini belirli sürelerde bir şeyler üzerinde tutabiliyorsa hiperaktif değildir! )
- BÜLÛĞ ile REŞİT
( En erken başlangıcı erilde 12, dişilde 9 yaşındadır. Sonu her ikisinde de 15-16'dır. [İklime ve kişiye göre değişebilir.] İLE
Reşit olma yaşı, [yasalarca] 18 yaşını tamamlayıncadır. )
( [Ar.] SİNN-İ BÜLÛĞ ile REŞÎD[< RÜŞD] )
- YAŞLANMAK değil YAŞ ALMAK
( Baylar yaşını saklamaya, bayanlar ise saklamamaya başladığı zaman yaşlanmaya başlamıştır. )
- DOĞAL/TABİİ ÖMÜR ile ÖMR-Ü SÂNİ
( ... İLE Eser bırakanların ömrü. )
- YOĞUNLUK ile/ve/<> OLGUNLUK
( Olgunluk nasıl meydana gelir?
Zihninizi berrak ve temiz tutarak, hayatınızın her anını tam bir farkındalık hali içinde yaşayarak, korkularınızı ve arzularınızı belirdikleri anda hemen inceleyerek ve gidererek. )
( Meyve bir anda düşer, ama olgunlaşması zaman alır. )
( Hazır olmak olgun olmaktır. )
( INTENSITY with/and/<> RIPENESS )
( How does maturity come about?
By keeping your mind clear and clean, by living your life in full awareness of every moment as it happens, by examining and dissolving one's desires and fears as soon as they arise. )
( The fruit falls suddenly, but the ripening takes time. )
( Readiness is ripeness. )
- OLGUN/LUK ile/ve YETKİN/LİK
- ERİŞKİN/LİK ile/ve YETKİN/LİK
- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK
( STUFFED with RIPENESS )
( RIPENESS instead of STUFFED )
- "GÜZEL"/"ÇİRKİN" diye birşey yok!
( There is no "BEAUTIFUL"/"UGLY"! )
- "ÇİRKİNLİK" ile/değil/yerine BAKIMSIZLIK
( "Çirkinlik"ten değil bakımsızlıktandır! )
- "ÇİRKİN" ile/değil/yerine ŞEKLEN "ÇİRKİN"
- GÜZEL (OLAN) ile/değil İSTEDİĞİM GİBİ (OLAN)
( [not] THE BEAUTIFUL with/but WHICH/WHAT I WOULD LIKE TO )
- GÜZEL ile/ve/değil "HAVALI"
- "HAVALI" ile "ALIMLI"
- GÜZEL ile/ve/değil DİKKAT ÇEKİCİ
( Güzel ol, âşık bol! )
- GÜZEL OLANLAR: DURUNCA/SUSUNCA ile KONUŞUNCA ile/ve/yerine HEM DURUNCA/SUSUNCA, HEM KONUŞUNCA
- CERBEZE: Güzel konuşma.
- ŞÛH[Fars.]: Hareketlerinde serbest. | Neşeli, şen ve oynak. | Açık saçık, utanması olmayan.
- İKİZLER('İ)/TEV'EM[Ar.]
- TEK YUMURTA İKİZLERİ ile/ve ÇİFT YUMURTA İKİZLERİ
- KARDEŞLER('İ)
( I. AHMET [SULTAN AHMET], kardeş katline son vermiş padişahtır. )
- KARDEŞ ile İKİZ
- İKİZ ile/ve/değil ÇİFT
- KARDEŞ ile/ve ÜVEY KARDEŞ
( Anne-baba bir olan/lar. İLE/VE Ayrı anne ya da babadan olan/lar. )
( [Ar.] AH, AHÂ, UHT[kızkardeş] ile/ve ... )
( [Fars.] BÂLÛ, DÂDER ile/ve DÂDENDER, DÂDER-ENDER )
- KARDEŞ ile EMİŞ/RADÎ'[Ar.]
( ... İLE Süt kardeş. )
- KARDEŞ ile/ve/değil KARINDAŞ
- EBEVEYN ile VELİ
- VASÎ ile VELÎ
( Zorunlu. İLE Gönüllü. )
- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂRİS[< VERÂSET | çoğ. VERESE]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE
Kendine kalıt/miras kalan kişi/ler. )
- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂSİ/VÂSİA[< VÜS'AT]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE Geniş, engin, açık, enli, bol. )
- ANNE ile ANNEANNE
( [Ar.] ÜMM[çoğ. ÜMMÂT, ÜMMEHÂT] ile ... )
( [Fars.] MÂDER ile ... )
( MOTHER with GRANDMOTHER )
- ANNE(/ANA) OLMAK ile(/yerine) ANNE(/ANA) KALMAK
- ANNEANNE ile "ANNE" ANNEANNE ("ANNE" OLAN ANNEANNE)
( Bu durum daha çok anneannelerin yetiştirdiği çocuklar için geçerlidir. )
( GRANDMOTHER with MOTHER GRANDMOTHER )
- NİNE ile ANNEANNE
( Nine, (daha çok) hem babanın, hem annenin annesi, hatta anneannenin annesi için hitap nitelikli bir ifade. İLE
Annenin annesi olduğunu belirten ifade. )
- TEYZE ile/ve ANNE
( [Biyolojik açıdan] Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Hayata, karnında(uterus'ta/rahim'de) gelişerek başlanılan kişi. )
( AUNT with/and MOTHER )
- AMCA ile/ve BABA
( [Biyolojik açıdan] Babayla kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Testislerinde oluşan spermler aracılığıyla dünyaya gelinen kişi. )
( [Ar.] ... ile/ve EB )
( UNCLE with/and FATHER )
- AMCA ile/ve DAYI[< TAGAY]
( Babayla kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi. )
( (PATERNAL) UNCLE[Father's brother]. with/and (MATERNAL) UNCLE[Mother's brother]. )
- HALA ile/ve TEYZE
( Babayla kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. )
( [Fars.] BÎBÎ[: Sayın bayan, hanım, ev hanımı. | Hala.] ile/ve ... )
( AUNT[Father's sister]. with/and AUNT[Mother's sister]. )
- TEYZE ile/ve YENGE/BULA
( ... İLE/VE Amca ya da dayının eşi. )
- "AĞABEY"/"ABLA" ile "AMCA" ile "TEYZE"
( ABLA[Moğolca]/APA[Uygurca]/İCE/ECE[Türkçe][kökeni > PRENSES: İlk sıradaki yönetici kız kardeş.], [Yünden yapılmış kışlık giysi] )
- GÖRÜMCE ile BALDIZ
- MELEZ/METİS ile/ve TOPA
( ... İLE/VE Hindistan'daki melezler. )
- BİLMEYEN ile/değil/yerine BİLEN
( Direnir, isyan eder.[hemen hemen herşeye] İLE/DEĞİL/YERİNE Tâbi olur/olabilir.[doğaya, evrene, düzene, bilgiye, insana ...] )
- BİR İŞİ: BİLEN ile AZ BİLEN ile BİLMEYEN ile YAPAMAYAN
( Yapar. İLE Akıl verir. İLE Eleştirir. İLE Çamur atar. )
- BİLGİLİ ile/ve/<> İLGİLİ
- MERAKLI ile/ve/değil/yerine İLGİLİ
- MERAKLI/LIK ile/ve/değil/yerine HEVESLİ/LİK
- İLGİLİ ile/ve/<> İSTEKLİ
- DÜŞÜNEN ile/ve/<> DÜŞÜNCELİ
- AYDINLANMIŞ ile BİLGE
( Kendini tanıyan. İLE Kendini tanımakla birlikte/öte başkalarını da tanıyan. )
( Bir ermiş, şeylerin olduklarından farklı olmalarını istemez. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Bilge, şu dört zaaftan tamamıyla korunmuş olan kişidir: İzzet-i Nefs, Ön Yargı, İnat ile Bencillik. )
( Bilge, iç tecrübeler ile sezgiyi yansıtmaktan âciz kalan kavramlarla elden geldiğince az iş görmeye bakar. )
( BİLGE: Seni, sana bildiren. )
( MERKEZ EFENDİ )
( ENLIGHTENED with WISE )
( Knows the self. WITH Knows the self with all others. )
( A wise/saint does not want things to be different from what they are. )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
- BİLGE/ÂRİF ile BİLİM İNSANI/ÂLİM ile AYDINLANMIŞ ile CAHİL ile AHMAK
( Seyreder. İLE Söz söyler, konuşur. İLE Susar. İLE İnat eder. İLE Laklak eder. )
( Âlimler, mesafe/menzil alırlar; cahiller, yolun başında birinin gelip kendisini götürmesini bekler. )
( Cahilin kalbi dudağında, âlimin/ârifin ağzı/dili kalbindedir. )
( Âlimin sözü incidir; cahilin sözü, günde, bin can incitir. )
( Asıl güneş, âşıkların, âriflerin kalplerinden, gözlerinden doğan güneştir. )
- ÂLİM ile/ve ÂRİF ile/ve KÂMİL
( Bildiğini bilen, nesnesini bilen. İLE/VE Bilmediğini bilen, kendini bilen. İLE/VE Eksiğini bilen. )
( Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. )
( Âlimin yanında dilini, ârifin yanında kalbini tut! )
( Ârif'e, târif gerekmez! )
( Dünyanın anasını Kâmil ağlatır, Kâmil'in anasını da cahil. )
- DOKTOR ile/ve/değil/yerine HEKİM
( Fakültelerin bölümleri üzerine doktora yapmış kişi. İLE/DEĞİL/YERİNE Tıp fakültesi öğrenimi/eğitimi almış pratisyen ya da eğitimini devam ettirmiş tüm hekimler. [Doğrudan doktora[Doktor] unvanı verildiğinden ve bu sıfatının öne geçirilmesinden dolayı doktor adı yerleş(tiril)miştir. )
( [Fars.] ... ile/ve/değil/yerine BİCİŞK/BİZİŞK )
- PRATİSYEN HEKİM ile UZMAN HEKİM
- İLÂCIN ETKİSİ ile/ve/< HEKİMİN ETKİSİ
( Bazen [ya da çoğunlukla], ilâçtan çok hekimin iyileştirici etkisi/telkini daha fazladır. )
- HÂBİR ile HÂZIK (HEKİM)
( HAZÂKAT: Hekimlerde tecrübe ve ustalık. )
- TABİB ile/ve/değil KEHAL
( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Göz hekimi. )
- DOKTOR ile/ve (SÜREKLİ) TALEBE/ÖĞRENCİ
( Ancak doktorasını tamamlayan kişi öğrenciliğe tam olarak başlamış kişidir. )
- ORTOPEDİST ile PODİATRİST(/CHIROPODIST)
( Kemik, eklem ve kas uzmanı. İLE Ayak uzmanı. )
- PSİKOLOG ile PSİKİYATRİST
( PSYCHOLOGIST with PSYCHIATRIST )
- DİPLOMAT ile BÜROKRAT
( Uluslararası konularda ülkesini temsil etmekle görevlendirilen kimse. İLE Devlet dairesinde çalışan kişi. )
( Türkiye'de Bürokrat: "Devletin her türlü nimetine tâlip, her türlü külfetinden uzak kişi." )
- REKTÖR ile/ve DEKAN
( [YERİNE] Türkçe karşılıklarının oluşturulmasını ve kullanılmasını diliyoruz! )
-@@ UNVANLARI: ADLARIN BAŞINA YAZMAK değil/yerine
SONUNA YA DA ALTINA (PARENTEZ İÇİNDE) YAZMAK
( "Prof./Dr. ... ..." DEĞİL/YERİNE "... ... (Dr./Prof.)" gibi. )
( Kişinin ve adının önüne gelebilecek -unvanı/sıfatı ne kadar önemli/değerli olursa olsun- hiçbir unvan/sıfat konulamaz/konulmamalıdır! )
( Belki algıda/tanımada kolaylık ve hız kazandıracağından hareketle bu şekilde uygulanıyorsa da bu tutumdan vazgeç(il)melidir! [Saygısızlık ya da hakaret olarak yorumlanmamalıdır!] )
( Türkçe'si varken...
* PROFESÖR yerine BİLMEN
* DOÇENT yerine BİLGEN
* YARDIMCI DOÇENT yerine BİLGER
* ASİSTAN yerine KÖMEK
* REKTÖR yerine BİLİMBEY
* DEKAN yerine YETİLBEY
* DOKTOR yerine ÖKE
* MASTER yerine UNGAN
* ÜNİVERSİTE yerine BİLİMTEY
* AKADEMİSYEN yerine BİLİMCİ
* BİLİM İNSANI yerine BİLİMCİ )
- SOY ADI/SOYADI değil/yerine SON ADI/SONADI, EK ADI/EKADI, İKİNCİ/İKİNCİL ADI
( İnsanın/kişinin, "soy adı" diye tanımlanmış/kullanılan sözcük, kişinin "soy"unu değil kişinin aynı ada sahip olduğu/olabileceği tek(/ilk/birinci) adına, takma ad[meslek,özellik vs.] vermek yerine belirli, kayıt altına alınan/alınacak bir ek/ikinci adla tanımak/tanımlamak üzere kullanılmıştır. )
- BACHELOR ile/ve MASTER ile/ve Ph.D.
( KALFA ile/ve USTA ile/ve ÜSTAD )
( Üniversite mezunu. İLE/VE Lisansüstü yapmış. İLE/VE Doktora yapmış. )
( Terimlerden haberdar olmuş olur. İLE/VE Yayınları ve kaynakları tanır/tarar. İLE/VE Özgün bir şeyler ortaya çıkarır. )
- MUKARRİR ile MUALLİM ile MÜDERRİS
( OKUTMAN/ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ile DOKTOR/DOÇENT ile PROFESÖR )
- YÖNETİCİLER ile/ve/<> BİLİMİNSANLARI
( UMERÂ ile/ve/<> ULEMÂ )
( Toplumun ilerlemesi için bu iki sınıfın doğru ve gerektiği gibi çalışması/davranması gerekmektedir. )
- YÖNETİCİ ile/ve/yerine/değil ÖNDER
( BUU/BUĞ: İnsan kümelerinin önderi/yöneticisi. [Birden fazla Buğ varsa içlerinden biri Baş Buğ olmuştur.] [İnsanları koruyup gözeten, birbirine sevgi ve saygıyla bağlayan Bağ, Buğ ve Ban olmuştur.] )
( İnsanın el parmakları sosyal örgütlenmeye köz/model olmuştur. İnsan öbekleri/grupları 10'luk sisteme göre örgütlenmiştir. Buu 10'luk sistemin önderi olmuştur. )
( [Fars.] ... ile/ve/yerine/değil PÎŞVÂ[Reis, başkan]/PÎŞDÂR )
( [not] MANAGER with/and/but LEADER )
( LEADER instead of MANAGER )
- YÖNETİCİ ile/ve/değil/yerine GİRİŞİMCİ
- ZİMÂM-DÂR[Ar., Fars.] ile ZİLYED[Ar.]
( Yular tutan. | Bir işi elinde tutan, yöneten, yürüten. İLE
Bir malı/gayrımenkulü elinde tutan, malı -sahibi olsun ya da olmasın kullanmakta bulunan kişi. )
- SEÇİLMİŞ/LİK ile/ve/değil ATANMIŞ/LIK
- BALOTAJ: Bir seçimde adayların hiçbirinin gereken oyu alamamaları.
- ŞANSÖLYE[Fr.]: Başbakan. [Almanya ve Avusturya'da] | Maliye Bakanı. [İngiltere'de]
- BAŞKAN/SERVER[Fars.] ile PATRON
- SEFİL ile SEFİR
- SEFİL ile SEFİH
- ZELİL ile/ve/<> REZİL
- REZİL/LİK ile/ve SEFİL/LİK
- REZİL/LİK ile/ve KEPAZE/LİK
- YELEME: Ciddi işlerle uğraşmayan.
- KOÇ/LUK ile MENTOR/LUK
( COACH(ING) with MENTOR(ING) )
- DANIŞMAN/LIK ile KOÇ/LUK
( Danışan dağları aşmış, Danışmayan düz yolda şaşmış. )
( MEŞVERET[Ar.] (ETMEK): Danışma. )
( COUNSELLER/COUNSELING with COACH/ING )
- ŞEF ile MÜDÜR
( CHIEF with MANAGER )
( [İt.] DUÇE ile ... )
- MÜDÜR ile/ve EMİN
- ÂMİR ile/ve MEMUR/BUYRUK
- BECÂYİŞ: İki memurun rızaları ve ilgili makamın onayı sonucu aralarında memuriyet, makam ve görevlerini değiştirmeleri.
- MANSIB[< NASB]: Büyük memurluk makamı. | Devlet hizmeti, memuriyet. | Onun, derece, rütbe, makam.
- KADROLU ile SÖZLEŞMELİ
- USTA ile KALFA ile ÇIRAK
( [Ar.] ... ile ... ile TİLMÎZ )
- ÇIRAK ve/<> ÇERAĞ
- USTA ile UZMAN
( [Fr.] ... ile KOMPETAN )
- USTA ile ÜSTAD
( Üstad, işi başından aşkın olduğunda dingin ve neşelidir. )
( Usta, kendisini bilgiye verir, ilkelere bağlı kalır ve sınırı aşmaz. )
( [Ar.] HAZÂKÂT: Ustalık, üstadlık. )
( RÂSİHÛN: Uzman.[kök salmış] )
- YETERSİZ ÇÖMEZ ile/ve ORTA NİTELİKLİ ÇÖMEZ ile/ve İYİ ÇÖMEZ
( Yetersiz bir çömez, öğretmenin ününden yararlanır. İLE/VE
Orta nitelikli bir çömez, öğretmenin sevecenliğine hayrandır. İLE/VE
İyi bir çömez ise öğretmenin düzencesiyle(disipliniyle) güçlenir, gelişir. )
- "ASİL" ile ACİZ ile BASİT
( ASİLLER İDARE EDER
ACİZLER ŞİKÂYET EDER
BASİTLER İFTİRA EDER )
- KÖYLÜ ile/ve KULAK
( ... İLE/VE Varlıklı Rus köylüsü. )
- KIRLI: Ege bölgesinde özellikle hasat mevsiminde Orta Anadolu'dan gelen mevsimlik işçilere verilen ad.
- AFARACI: Harman yerinde vs. toplamakta çalıştırılan işçilere verilen ad.
- ÇOBAN ile CELEP
( Koyun, keçi gibi hayvanları güden/otlatan. İLE Hindi güden. )
( ... İLE Söğüt ya da fındık ağacından yapılmış ve uclarına kırmızı çaput bağlanmış uzun değnek kullanılır. )
- ÇOBAN ile ÂBİL[Ar.]
( ... İLE Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan kişi. )
- YETKİN ile YETİŞKİN
- YETİŞKİN ile/ve OLGUN
( Yaşlı olanlara rahatlık sağlamak, arkadaşlara içtenlikle, gençlere de incelikle davranmak isterim. )
( ADULTHOOD ile MATURE )
- ÇELEBİ: Terbiyeli ve olgun.
- AMELE ile FAİL
- AMATÖR ile AZ ANLAYAN
- AMATÖR ile/ve/= PES ETMEMİŞ AMATÖR/PROFESYONEL
- ACEMİ/LİK ile AMATÖR/LÜK
- ACEMİ ile İŞGÜZAR
- İYİMSER/LİK ile İYİLİKSEVER/LİK
( İyiliksever kimse kendisini yetiştirirken başkalarını da yetiştirmek ister. Kendi bilgisini genişletirken başkalarının bilgisini de geliştirmeye çalışır. )
( İyiliğe iyiliği her kişi yapar,
Kötülüğe iyiliği er kişi yapar. )
( [Fars.] NİKBÎN ile ... )
( OPTIMIST with BENEVOLENT )
( [Fr.] OPTIMISTE avec ... )
( [Lat.] ... cum BENEVOLENTIA )
- ZENGİNLİK ile/ve/<> BEREKET
( [Ar.] GINÂ' ile/ve/<> ... )
- ZENGİNLİK ile BAŞARI
- ZENGİNLİK ile GÜÇ
- MONDANİTE: Sosyete insanı karakteri. | Sosyete ile ilgili şeylere düşkünlük.
- ÜN/ŞÖHRET ile/ve/değil/yerine TANINMA
( Tanımadıklarının seni tanıması. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tanıdığın ya da tanıyabileceğin sayıda kişinin seni tanıması. )
( [yaklaşık olarak] 100.000 - 500.000 üzeri kişi tarafından tanınmak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE 100.000 - 500.000 altında kişi tarafından tanınmak. )
( [not] FAME with/and/but TO BE WELL-KNOWN )
( TO BE WELL-KNOWN instead of FAME )
- ÜNLÜ/ŞÖHRET ile/ve/değil/yerine TANINMIŞ
( Şöhret, afettir. )
( [not] FAMOUS with/and/but KNOWN )
( KNOWN instead of FAMOUS )
- ÜN ile İTİBAR ile HAYSİYET
( Halk tarafından verilen. İLE Ehline verilen. İLE Kendi/nden. )
- GAZETECİ ile/ve MUHABİR
- GAZETECİ ile/ve FOTOĞRAFÇI
- FOTOĞRAFÇI ile/ve/değil FOTOĞRAF
( Yalan söyleyebilir. İLE/VE/DEĞİL Yalan söyleyemez. )
- KENDİ YAZAN ile YAZDIRAN
- KOMEDYEN ile ŞAKACI
( [Lat.] ... cum BALATR )
- KOMEDİ ile KOMİK
( Sanatçının yaptığı. İLE Abartanın, dozu kaçıranın yaptığı. )
- REHBER ile MİHMÂN-DÂR[Fars.]
( ... İLE Konuk ağırlayan kişi. | Misafire eşlik etmek üzere verilen kişi. )
- REHBER ile ÖNDER[LİDER değil!]
( İçten doğru gelmeyen hiçbir rehberliği kabul etmeyin, o zaman bile, tüm anıları ayıklayın, çünkü onlar sizi yanlışa götürürler. )
( Yollar ve araçlar hakkında tümüyle cahil olsanız bile, sessiz kalın ve içinize bakın; rehberlik mutlaka gelecektir. )
( [Ar.] KÂİD ile RÂİD )
( GUIDE with LEADER )
( Accept no guidance but from within, and even then sift out all memories for they will mislead you. )
( Even if you are quite ignorant of the ways and the means, keep quiet and look within; guidance is sure to come. )
- HABERCİ ile ELÇİ
( ULAK ile ... )
( [Ar.] BERÎD[çoğ. BERÎDÂN] ile ... )
( AVATAR ile ... )
- GARÎB ile/>< KARÎB
- YABANCI ile DIŞARIDA TUTULAN
( [Jap.] YABANCİN ile ... )
( [Samoa dilinde] PAPALAGİ: Yabancı. | Göğü delen adam. [Göğü Delen Adam (Ayrıntı Yay.) kitabını okumanızı salık veririz] )
- MÜHENDİS MİMAR ile RESSAM MİMAR
( ENGINEER ARCHITECT with/and/<> ARTIST ARCHITECT )
- [Fars.] ÂB-RÂNE ile ÂB-ENDÂZ
( Su yollarına ve borularına bakan mühendis. İLE Su mühendisi. )
- MİMAR SİNAN(SİNAN-I CEDİD) ile/ve SİNAN-I ATİK
( ... İLE/VE Fatih Camii'nin mimarı. [Fatih'in yaptırdığı ilk eserdir] )
( Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim döneminde yaşayan. İLE/VE Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan. )
- KUYUMCU ile SARRAF
( [Fars.] ZERGER ile ... )
( JEWELLER with GOLD DEALER )
- SARRÂF ile/ve/<>/değil/yerine SAHHÂF
- BEKÇİ ile/ve/<> POLİS
( ... İLE/VE/<> Şehir. [Şehirleşmiş yaşamı, şehirde yaşama kurallarını takip eden.] )
( [Fars.] ... ile/ve/<> ÂCÂN )
- BEKÇİ ile BEN-VÂN
( ... İLE Tarla/harman/ekin bekçisi. )
- BEKÇİ ile KİZİR
( ... İLE Köy bekçisi/kâhyası. )
- PROAKTİF ZİHİN ile REAKTİF ZİHİN
( Proaktif zihniyetliler kendi kendilerini harekete geçirerek, teşvik ederek, inisiyatif alırlar. İLE
Reaktif zihniyetliler, sorumluluğu üstlenecek birisinin ortaya çıkmasını beklerler. )
- ZİHİN ve/<> KALP/GÖNÜL
( Eril. VE/<> Dişil. )
( Dışa açıktır. VE/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )
( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )
( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )
( [Fars.] ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )
- ZİHİN ile/ve/değil/yerine BİRLEŞTİRİCİ/KAPSAYICI ZİHİN
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşullara karşı mücadele eden, başlangıçta düş kırıklığına uğrasa da zafere ulaşan, eylem halindeki sevgi. )
- ZİHNİ YORMAK ile ZİHNİ ZORLAMAK
( Körü körüne zorlukların üstüne gitmek şanssızlığa yol açar. Uyumlu zaman koşullarını beklerken gelişmelerle mutlu olun. )
- SÂMÎ ile SEMÎ
( Zaman zaman duyan. İLE Sürekli duyan. )
- (AYAĞIM, ELİM/KOLUM VB.) SORUNLU ile RAHATSIZ ile SAKAT
- KIVRAK/LIK ile USTA/LIK
- KURNAZ/LIK ile BENCİL/LİK
- BENCİ/LİK ile BENCİL/LİK
( Bencillik, parçanın adına ve bütünün zararına, açgözlülük etmek, ele geçirmek, biriktirmek demektir. )
( İnsan, iç gerçeklerini gözardı eder etmez bencilliğe sürüklenebilir. )
( Dar görüşlü, çiğ kişiler, varlığı bencilce kullanırken, büyük kişiler sahip olduklarını başkalarının yararına değerlendirirler. )
( Kişi, kendini sürekli yenilemeli ve başkalarını da meziyetiyle etkileyerek bencillikten uzaklaşmalıdır. )
( Başkalarına yararlı olabilmek için esneklik, bencillikten kurtulmak ve insan doğasını anlamak gerekir. )
( Bencillik ıstırabın nedenidir. )
( Bencillik tüm kötülüklerin kaynağıdır. )
( Kendisinin gövde ve zihin olmadığını bilen bir insan bencil olamaz, çünkü bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )
( Savunmak zorunda olduğunuz bir egonuz olduğu sürece şiddet kullanmak zorundasınız. )
( Tek kötülük, budalalık ve bencilliktir. )
( Bencillik merkezi yok olduğu zaman, tüm haz arzusu ve ıstırap korkusu biter. )
( SELF-SATISFIED(/SELF-SATISFACTION) with EGOIST(/EGOISM) / SELFISHNESS )
( Selfishness is the source of all evil. )
( That as long as you have a self to defend, you must be violent. )
- BENCİLLİK ile/değil/yerine KİŞİLİK/ŞAHSİYET
( Kişi, kendini dışarıdan/ötekinden koruyan değil, dışarıyı/ötekini kendinden koruyan kişidir. )
- BENCİLLİK ile ÇIKARCILIK
( AFERİST: Çıkarcı, vurguncu, dalavereci. )
- BENCİLLİK ile/ve/> SAHTEKÂRLIK
- BENCİLLİK ile/ve/> SORUMSUZLUK
- SAHTEKÂR ile HİLEKÂR
- KURNAZ/LIK ile ZEKİ/LİK
- KURNAZ/LIK ile SİNSİ/LİK
- UKALÂ/LIK ile MEGALOMAN/LIK
- UKALÂ/LIK ile/ve SAYGISIZ/LIK
- UKALÂLIK ile/değil "ÖNEMSEME"
- UKALÂLIK ile HAKARET
- HAKARET ile/ve SÖZLÜ SALDIRI
- "SALDIRMAK" ile/ve/değil "YÜKLENMEK"
- HAKARET ile AŞAĞILAMA
- AŞAĞILAMA ile/ve/<> UZAKLAŞMA
- HAKARET ile/değil TESPİT
- UKALÂLIK ile "AHKÂM KESMEK"
- MEGALOMANİ ile NARSİSİST/LİK
( MEGALOMANIA with NARCISSISNESS )
- NARSİSİZM ile AŞAĞILIK DUYGUSU
- NARSİSİST ile SOLİPSİST
- NARSİSİSTİK ile HİSTRİYONİK
- ALKIŞ ile/ve TEZAHÜRAT
- KÜSTAHLIK ile/ve/</= HAREKETİN AŞIRISI
- UKALÂ ile KÜSTAH
- UKALÂ ile "ÇOK BİLMİŞ"
- ZEKİ ile "UYANIK"
( KİYÂSET: Zeki ve uyanık oluş. Zeyreklik, anlayışlılık. )
( [Fars.] ... ile ZEYREK )
- UYANIK/UYKUSUZ ile "UYANIK"
( [Fars.] BÎDÂR ile ZEYREK )
- CİMRİLİK ile/ve/değil PARA HARCAYAMAMAK
( Bazı kişiler cimri değildir fakat para da harcayamaz. )
- TUTUMLULUK ile/ve/değil PARA HARCAYAMAMAK
- AÇGÖZLÜ/LÜK ile DOYMAZ/LIK
( Aç doyar fakat açgözlü doyamaz. )
( [Fars.] ÂZ ile ... )
( GREED with INSATIABLE )
( [Lat.] AVARITIA cum ... )
- İNATÇI/LIK ile DİKBAŞLI/LIK
( İnatçılık daha çok bildiği ve/veya bildiğini zannettiği üzerine gösterilen tutum. İLE
Dik başlılık ise, bilgiye/doğru bilgiye sahip olmadan fikir/yorum sahibi olup, fikrinde/yorumunda sabit/ısrarcı olma durumu. )
- MECZUB ile MELENG[Fars.]
( ... İLE Yalınayak, başıkabak bir halde dünya ile ilişkisini kesmiş olan. | Hakikî aşk ile sarhoş olmuş kişi. )
- MECZUB OLMAK ile/ve/<>/değil/yerine CÂZİB OLMAK
- DELİ ile/değil MECZUB
( "Deliyim!" demek bir şey değil, marifet zırva bulabilmekte! )
( Delileri, zihinlerini yorarak sınarlardı. Zihin yorulunca kendini bırakır, delilik hali varsa böylece meydana çıkardı. )
( Delilerin sınavı posteki saymaktı. )
- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK
- DELİ ile/ve VELİ
( Kendini kurtarmış. İLE/VE Kendini kurtarmışlıkla birlikte bir başkasını daha kurtarabilme olanağı/kudreti bulunan. )
- DELİ ile DÎVÂNE
( Dîvan'dan bir söz çıkar âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar Dîvan'a sığmaz. )
( Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.
Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"
Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"
Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:
Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )
- SARHOŞ ile DÎVÂNE
- SARHOŞ ile MASTOR
( ... İLE İleri derecede sarhoş. )
- İÇKİYLE SARHOŞLUK ile/değil/yerine AŞK İLE SARHOŞLUK
( Biri iki gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE İkiyi [çeşitliliği/herşeyi] bir gösterir. )
- MECZÛB[Ar. < CEZB] ile/değil MECNÛN[Ar. < CİNN]
( Çekilmiş, cezb olunmuş. | Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş olan. | Deli, divâne. İLE/DEĞİL
Çıldırmış, deli, divâne. | Delice seven, tutkun, âşık. )
( Âşıklar meczûb değil mecnûndur. )
- FAZLA SAFLIK ile/ve/> İHÂNET
( Bazen fazla saflık da ihanetin nedeni/kaynağı olabilir. )
- APTAL ile/ve/değil ABDAL
( "Kafası çalışmama", "gaflette/acziyette bulunma" ve birçok ayrıntılı anlamları taşıyan aşağılayıcı/küçük düşürücü durum/hitap. İLE/VE/DEĞİL
Kul. Kulluk. Abdiyet (makamı). )
( [Samoa dilinde] VALEA ile/ve/değil ... )
- APTALLIK (ETMEK) ile HATA
- "APTALLIK" ile "UMUT"
( "STUPIDNESS" with "HOPE" )
- CAHİL/LİK ile APTAL/LIK
( Elif'i, mertek zannetmek. [Bir şey bilmediği halde konuşanlar için kullanılan deyim. (Elif harfini ve bu kadar basit bir şeyi bile bilmeyecek kadar bilgisiz olma durumu.)][MERTEK: Eskiden evleri yaparken kullanılan dört köşe ya da yuvarlak kalınca ağaç gövdesi.] )
( IGNORANCE with STUPID/NESS )
- APTAL/LIK ile/ve/değil OLANAKSIZ/LIK
- "AKILSIZ"/"KAFASIZ" ile YETERSİZ(/DÜŞÜNCESİZ)
- "KALIN KAFALILIK" ile/ve ANLAMAK İSTEMEMEK
- CAHİL/LİK ile/ve SARHOŞ/LUK
- CAHİL ile/ve/değil KAYITSIZ
- CAHİLİN YAŞADIĞI/"DÜŞÜNDÜĞÜ" CEHALET ile BİLENİN YAŞADIĞI/"DÜŞÜNDÜĞÜ", ZANNETTİĞİ CEHALET
( Bilgisiz kişiye, hikmet dolu sözlerin yararı nedir? Kör bir insana bir lambanın yararı nedir? )
- OKUR-YAZAR OLMAYAN ile/değil CAHİL
- OKUYAN/YAZAN ile/ve/değil/yerine OKUR-YAZAR
- CAHİL ile ÜMMÎ
( ... İLE Okumamış, öğrenim görmemiş kişi. )
- CAHİL ile/ve/değil GENÇ
( ... İLE/VE/DEĞİL Cahil, [daha çok] bilmeyen değil, davranış ve tutumuna sahip olamayan demektir. Gençlerin/gençliğin de sorunu, bilgili ya da bilgisizlikleri değil davranışlarında aşırıya kaçabilmeleridir. )
- CAHİL ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNEMEYEN
( Herkes düşünür fakat herkes düşünmeyi düşünemez! )
- CEHÂLET KİBARLIĞI ile/değil/yerine NEZÂKET/KİBARLIK
( "Kibarlığını" yüzüne-gözüne bulaştırır. İLE/DEĞİL/YERİNE Zamanını, zeminini, gerektiği kadar ve ölçüsünü bilerek/tutturarak, bilinçle. )
- CEHÂLET ile SIDKİYET(SÂDIK OLMA)
- CEHL >< HİLM
- İLM >< ZAN(N)
- CEHÂLET/CAHİL ile/ve ZULÜM/ZALİM
( Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir? )
( Zulümle âbâd olanın sonu berbâd olur. )
( IGNORANCE with/and OPPRESSION/CRUELTY )
( [Sansk.] ... ile/ve ADHARMA )
- CEHÂLET ile/ve LAUBALİ/LİK
- CEHÂLET ile/ve/<> TAKINTI
- CEHÂLET ve/> KABA GÜÇ ve/< BAĞNAZLIK
- CEHÂLET ve/> RED
( Cahilin reddi/inkârı, ne kadar hızlı ve uzunsa o kadar cahildir. )
- YOBAZ ile/değil CAHİL
- CEHL-İ BASİT ile CEHL-İ MÜREKKEB
( Bilmediğini bilen. İLE Bilmediğini bilmeyen. )
( Şekk. İLE Eş-şekk. )
( O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin/yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzakça durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini;
(belki) uykudadır, onu uyandırın.
O ki, biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu izleyin. )
- CEHL ile/ve CEHL-İ BASİT ile/ve CEHL-İ MÜREKKEB ile/ve CEHL-İ MİK'AB[KÜP] ile/ve CEHL-İ MURABBÂ, TAKLİT
( Bir şeyi mutlak olarak bilmemek. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmek. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmemek fakat bildiğini iddia etmek. Olgu ve olaya uygun olmayan kesin inanç. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmemek fakat bildiğini iddia etmek. Bildiğinin en doğru/kesin olduğunu iddia etmek. İLE/VE
Ötekinin iddiasını/sözünü delilsiz/kanıtsız kabul etmek. )
( ... İLE/VE Tek boyutlu. İLE/VE İki boyutlu. İLE/VE Üç boyutlu. İLE/VE Dört boyutlu. )
( [Felsefe'de] BEBGAİYYE[Ar.]/PSITTACISME[Fr.]: Papağanlık. )
( Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır, cehalet. )
( TÂC MÂRİFET TÂCIDIR, SANMA GAYRI TÂC OLA
TAKLİT İLE TOK OLAN, HAKİKATTE AC OLA )
- CEHL-İ MÜREKKEB ile/ve ECHEL-Ü CÜHELÂ
( Bilmediğini bilmemek. İLE/VE Bilmediği halde bildiğini doğru kabul etmek ve iddia etmek. )
( TECHÎL (ETMEK): Cahile cahilliğini söylemek. )
- CAHİL ile/ve EÇHEL
( ... İLE/VE Çok/en cahil. )
- CAHİL ile NÂDÂN[Fars.]
- CAHİL ile/ve KABA
( Kişiyi/cahili, bilgili ya da bilgisizliğinden değil yaklaşımından tanırsınız/anlarsınız! )
( IGNORANT with/and RUDE )
( You recognize the person/ignorant by his/her approach but also not by knowledge, nor ignorance. )
- BİLGİSİZLİK ile/değil KÜLTÜRSÜZLÜK
( Bazı verilere sahip olmamanın adı bilgisizlik değil kültürsüzlüktür. )
- KÂHİN ile REMMAL
( ... İLE Çakıl taşları atarak geleceğe ait olaylardan bahseden. )
- KÜLHANBEYİ ile KABADAYI
( Eskiden, geceleri, sokağa fenersiz çıkmak yasaktı. Gece vakti sokakta fenersiz gezenlerden şekil ve kıyâfeti kendisinden şüpheyi davet ettiren kişiler, kollu kuvvetlerince çevrilir, sabaha kadar çalıştırılmak suretiyle cezalandırılmak üzere külhanlara hapsedilirlerdi. Külhancılar, devriye gezen zabitin emriyle kabahatlıları sabaha kadar odun taşımak, külhan ocaklarını temizlemek gibi işlerde kullanırlar ve sabahleyin üstleri başları kurum ve kir içinde olduğu halde salıverilirlerdi. Bu gibi kişilerin üst ve başlarının pisliği, elbiseleriyle ve kişilikleriyle uygun olmadığından külhandan çıkıp evlerine giderken, herkes bunları görür ve geceleyin bir yerde basılıp kollular tarafından çevrilerek külhana hapsedilmiş olduğunu anlar ve bunlara alay yoluyla "Külhanbeyi" derlerdi. "Külhanbeyi" ya da "Külhânî" denilmesi bundan ileri gelmiştir. [İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri - Mehmet Halit Bayrı / Argo Kitabı - Mehmet Arslan] İLE ... )
- HEVESKÂR ile/ve/değil/yerine GAYRETKÂR
( Olgun kişi, insanları topluma yararlılık konusunda heveslendirerek, iyi çalışmalarını sağlar. )
- MUİD: Medreselerde talebeye dersi tekrar eden öğretmen yardımcısı.
- SOFTA[< SÛHTE]: Medrese öğrencisi. | Yanmış, tutuşmuş, talebe, talep eden.
( Olumsuz ya da anlamı düşürülerek de kullanılmıştır: İlmiyeden olanlara aşağılamak üzere kullanılan ad. | Bir görüşe körü körüne inanan kişi. | Yaşadığı çağın gerisinde kalmış, geri kafalı. )
- TALEBE ile MÜRİD
- TALEBE ile TAKİPÇİ
- LEYLÎ: Yatılı öğrenci.
- TAKİPÇİ ile/ve TAKLİTÇİ
- TAKLİT ve TAKDİR
- TAKLİT ile/ve/<> TEKRAR
- TAKLİT ETMEK ile/değil/yerine ÖRNEK ALMAK
- SABIRLI/LIK ile SALAK/LIK
- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM
( Hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )
( [Fars.] BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )
( [Samoa dilinde] ... ile PULENU ile ... ile ... )
- "AĞIR CEZA SAVCISI" değil AĞIR CEZA MAHKEMESİ NEZDİNDEKİ SAVCI
- HAK GÖZETME ile VİCDAN
- HAK ile/değil HAZ
( Birçok şeyin, hakkınız olduğuna inanabilirsiniz fakat bir düşünün bakalım! Sadece hazzınız [için] olmasın? )
- VİCDAN ile/ve NAZAR
( İç duyuların kendini gözlemlemesi. Duyuların içe yönelik olması. İLE/VE Aklın kendini gözlemlemesi. )
- MÜŞÂHEDÂT ile/ve VİCDAN
( Duyuların dışa yönelik olması. İLE/VE Duyuların içe yönelik olması. İç duyuların kendini gözlemlemesi. )
- KİMSESİZ ile ANNESİZ-BABASIZ
( [Fars.] BÎ-KES ile ... )
- YETİM ile/ve ÖKSÜZ
( Babası olmayan. [Babası belirli fakat ölmüş olan.] İLE/VE Annesi olmayan. )
( Saçı/başı arkadan öne doğru okşanır. İLE/VE Saçı/başı önden arkaya doğru okşanır. )
( EYTÂM[Ar. < YETÎM] ile/ve O[: Ana.] )
( ORPHAN with/and MOTHERLESS )
- YETİM ve SAGİR/SAGİRE
- "FIRLAMA" ile "PİÇ"
- "PİÇ" ile "PUŞT"
- PİŞKİN/LİK ile/ve PUŞTLUK
- ARSIZ/LIK ile YÜZSÜZ/LÜK
- MUZIR ile ZIPIR
- TERBİYESİZ/LİK ile/ve "ŞEREFSİZ/LİK"
- TERBİYESİZ/LİK ile/ve SALAK/LIK
- SALAK/LIK ile/ve "ÖKÜZ/LÜK"
- SALAK/LIK ile/ve ZAVALLI/LIK
( Kısa sürelidir. İLE/VE Uzun sürelidir. )
( Sonuçtadır. İLE/VE Hem süreçte, hem de sonuçtadır. )
( Hepimiz arada bir salak durumuna düşebiliriz fakat salaklıklarımızda ısrarcı olmak zavallılığa düşürür. )
- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- GARİBAN ile FAKİR
- ÇULSUZ ile FAKİR
( ÇUL: Giysi. İLE ... )
- FAKİR ile/ve/değil/yerine KANAATKÂR
- FAKİR/LİK ile/değil PARASIZ/LIK
- FAKİR/LİK ile MİSKİN/LİK
( Çalışmasına karşın yoksul/luk. İLE Çalış(a)madığı için yoksul/luk. )
- SALAŞ ile PEJMURDE
- MASKARA ile SOYTARI
- RAKİP ile DÜŞMAN
- RAKİP ile DEZAVANTAJ
- KARŞIT ile DÜŞMAN
- DÜŞMAN ile/ve/değil KARŞI GÜÇ
- ZANLI ile SANIK
( Bir suç dolayısıyla sorguya çekilen. İLE Aleyhine ceza davası açılan. )
( [Ar.] MAZNÛN[< ZANN] ile ... )
( SUSPECT with ACCUSED )
- ŞÜPHELİ ile SANIK
- TUTUKLU/TUTUKLAMA ile/değil GÖZALTINDA/GÖZALTINA ALMA
( [ancak özel ve zorunlu durumlarda] Yargıç dışında, ne savcı, ne de polis tutuklama yapamaz.[yaptıkları tutuklama değil gözaltına alma ve/veya [sınırlılığında] bulundurmadır] )
- SERSERİ ile HIRSIZ
- SERSERİ ile BER-DÛŞ[Fars.]
( ... İLE Omuz üzerinde, omuzda. [HÂNE BER-DÛŞ: Evi omuzunda] )
- SERSERİ/LİK ile AYLAK/LIK
- SERSERİ ile SERBEST ile SERMEST
( Çırak. İLE Kalfa. İLE Usta. )
- SER-SER-Î ile/>/değil/yerine SER-BEST
( Başıboş. Kendi kendine/kendiyle. İLE/>/DEĞİL/YERİNE Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. )
- SER-BEST ile/ve SER-BESTE
( Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. İLE Başı bağlı. | Başı toplu, aklını başına toplamış. | Örtülü, gizli, kapalı. )
- IZBANDUT[< İt. < Cerm.]: Görünüşü ve davranışı ile korku veren iriyarı adam.
- CÜCE ve DEV[Fars. < DÎV]
( MIDGET/DWARF and GIANT )
- OTİSTİK değil OTİZMLİ
- MERT/MERD[Fars.]: Erkek, er, er kişi. | Yiğit, korkusuz, sözünün eri.
- ADAM OLMAK ile "ADAM OLMAK"
( ADM
ELİF-DAL-MİM )
- "ADAM OLMAK" ve/<> "ADAMI OLMAK"
- "HAYATI/NI YAŞAMAK" ile/değil/yerine ADAM OLMAK
- ADAM: ER KİŞİ ile/ve/değil İNSANİYETLİ
- ADAM ile HERİF
- ADAM ile KOCA
( [Ar.] ... ile ZEVC )
( [Fars.] ... ile ŞÛY/ŞEVHER )
( MAN with HUSBAND )
- KADIN ile KARI
( HÜRRE: Cariye(eme) ya da esir olmayan kadın. )
- KARI-KOCA yerine EŞ
- KIZ/KADIN ile VİRAGO
( ... İLE Erkek gibi davranan ve giyinen kadın/kız. | Kavgacı/şirret kadın. )
- KIZ ve SÂNİYE ve SÂLİSE ve RABİA
- DİNÇ/LİK ile/ve/<>/ya da DİNGİN/LİK
- DİNÇ/LİK ile/ve DİNAMİK/LİK
- ZİNDE/LİK ile/ve/<> DİNGİN/LİK
- "HİNDİSTAN CEVİZİ TİPİ" ile/yerine "ŞEFTALİ TİPİ"
( Dıştan sert görünen fakat içi boş olan. İLE/YERİNE Dıştan yumuşak görünen fakat içi sağlam olan. )
- [BİLGİ/SÖZ] "KULAĞINDAN": GİRMEYEN ile GİRİP-ÇIKAN ile ZİHNİNE[/"KALBİNE"] ULAŞAN
( Hiçbir şekilde dinlemeyen/anla(ya)mayan. İLE Anlasa/Dinlese de unutan, kayıtsız kalan. İLE Tutan/kaydeden, dönüştüren, işleyen, uygulayan. )
- TOPRAK TİPLERİNDE: "KUMLU" ile "KİLLİ" ile "BEREKETLİ"
( Suyu[bilgiyi] geçirir. İLE Suyu[bilgiyi] geçirmez/almaz. İLE Suyu[bilgiyi] [ürüne] dönüştürür. )
- ULAŞIM ARAÇLARINDA: KORİDORU TERCİH EDEN ile/ve PENCERE KENARINDA OTURAN
- KURUCU ile/ve SAVUNUCU
- KURUCULUK ile/ve KALICILIK
- OLUŞTURUCU ile/ve KURUCU
- DÜZEN KURUCU ile DÜZEN KORUYUCU ile DÜZENİN PARÇASI
- ÖĞRENECEK OLAN ile "AYAK UYDURACAK OLAN"
- AHLÂKSIZ ile 2 KERE AHLÂKSIZ
- AHLÂKLI değil AHLÂK İNSANI
- HAYVAN-I NÂTIK ile HAYVAN-I DÂHIK ile CİSM-İ DÂHIK
- İNSANBİLİM'DE: FARKLILAŞMA ile BİREYLEŞME
- HOMO SAPIENS SAPIENS ile HOMO SAPIENS NEANDERTHALENSIS
- HOMO SAPIENS SAPIENS ile HUMANUS
( Beşer. İLE İnsan. )
- NATARE ile ÜMMET
- YIĞIN ile MİLLET
- DALAI LAMA ile TASHI LAMA ile PACHA LAMA
- AMA/UMA ile/ve LAMA
( Japon Buda rahipleri. İLE/VE Tibet Buda rahipleri. )
- HÂZİN ile ABDURRAHMAN el-HÂZİNÎ
( İlk dönem matematikçi, cebirci, denklemlerde rasyonel ve irrasyonel çözüm arasında ayırım yapan. Öklit ile Diophantes'i karşılıklı okuyan. Hendesî dil ile adedî dili biribirine tercüme eden matematikçi. İLE
Fizikçi. Mîzânü'l Hikme adlı eserin yazarı. Bu eserde cisimlerin özgül ağırlıklarını tespit için icat edilen ve icat ettiği âletlerden bahseder ve ayrıca pek çok maddenin özgül ağırlığını verir. )
- (HÜCCETÜL İSLÂM / İMAM / EBÛ HAMİD) GAZZÂLİ ile/ve AHMET GAZZÂLİ
( ... İLE/VE Kardeşi. )
- DEVVÂNÎ >< DEŞTEKÎ
- PLATON ile GEMISTUS PLETHON
( Sokrates'in öğrencisi, Aristoteles hocası Yunan filozof. İLE
Bizanslı düşünür. Platon'u çok sevdiği için adının Bizans Rumcası'nda okunuşunu kendisine soyad edinmiştir. Uzun süre Osmanlı coğrafyasında sufî çevrelerde bulundu; İbn Arabî sisteminden etkilendi. Dinlerin aşkın birliğini savundu. Öte yandan Bizans'ın yeniden dirilmesi için Ahî teşkilâtını model alan bir çalışma başlattı ve Eski Yunan mitolojisini inceleyen bir eser kaleme aldı. Rumcası yakılan bu eserin Fatih Sultan Mehmed'in emriyle yapılan Arapça tercümesi günümüze gelmiştir. )
- HZ. TAYFUR: BAYEZİD-İ BİSTÂMÎ
- İBN YUNUS: Mısır'da Fatimî döneminde yaşayan büyük astronom ve matematikçi. Halife için hazırladığı Zicü'l-Hakimî astronomi tarihindeki önemli ziclerden kabul edilir. Bu zicte ayrıca trigonometrik fonksiyonların algoritmasında ilerlemeler görülür.
- ÖMER HAYYAM: Ömer Hayyam diye bilinen bilginin doğru olan adı Ömer Hayyamî'dir.
- İBN HALDUN ile/ve AUGUST COMTE
- 7-8 HASAN PAŞA
( v-^ [İmzasıydı!] [Okuma-yazması olmadığından sadece bu şekilde imza atabilmesinden dolayı bu lakabı almıştır!] )
( [Osm./Ar.] 7 SİN 8 )
( [Osm./Ar.] HSN )
- TARİHÇİ ile VAK'A-NÜVÎS[Ar., Fars.]
( ... İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )
- SULTAN ABDÜLMECİD ile HALİFE ABDÜLMECİD
( 1839-1861 ile 1922-1924 )
- PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN ile BEZM-İ ÂLEM VALİDE SULTAN
( SULTAN ABDÜLAZİZ ile SULTAN ABDÜLMECİD )
- KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN ile/ve/değil SULTAN SÜLEYMAN
- SÜLEYMAN ve/<> SUNULLAH ve FEYZULLAH ve ÂLÎ ve PÎRÎ ve NEV'Î
( Kanûni Sultan Süleyman. VE/<> Sunullah Efendi. VE Feyzullah Efendi. VE Gelibolu'lu Âlî. VE Piri Reis. VE Yahya Efendi. )
( Sultan. VE/<> Şeyhülislâm. VE Muhaddis. VE Tarihçi. VE Denizci. VE Şair. )
( Kanûni Sultan Süleyman ve/<> sınıf arkadaşları. )
- SULTAN ile İDDİASI OLAN SULTAN
( ... İLE Astronomiye önem veren, rasathane kurduran. )
- KABİLE MENSUBİYETİ ile/ve YER MENSUBİYETİ
- AŞİRET ile KABİLE
- MÎRÎ: Beylik.
- AŞİRET: Devlet örgütünün geri ve etkisiz olduğu toplumlarda insanların korunma ve yaşama gereksinimiyle bir şefin yönetimi altında birleşerek meydana getirdikleri küme.
- JEAN JACQUES ROUSSEAU ile/ve JACQUES COUSTEAU
( ... İLE/VE Deniz araştırmacısı, okyanusbilimci, kaptan. )
( [vefât] 02 Temmuz 1778 İLE/VE 25 Haziran 1997 )
- "HIZIR TÜRBESİ" değil FERİDUN AHMET PAŞA TÜRBESİ(NİŞANCI)
( Eyüp'tedir. )
( Türbe girişindeki yazının,
"Boylu-poslu, endamlı idi. Çok hayırseverdi. Hızır gibi adamdı."
olmasından dolayı "Hızır Türbesi" olarak yanlış tanımlanmaktadır. )
- OSMANLI SULTANI VE EŞİ değil FRANSA KRALI VE KRALİÇESİ
( Fransa'da yapılan şark gecelerinde Kral ve Kraliçe'nin giydikleri Osmanlı giysileriyle yapılmış resimdir. )
( Paris'te, Versay Sarayı'ndadır. )
- GÜL BABA ile/ve GÜL BABA
( Galatasaray'da. İLE/VE Budapeşte - Macaristan'da.[Budin tepesinde, (Macarca) Gül Baba Sok.] )
( II. Bayezid döneminde/n. İLE/VE Kanuni Sultan Süleyman döneminde/n. )
( "Galatasaray Lisesi" olarak geçen okulu, Gül Baba'nın kendi için bir şey istemeyip adına bir okul yapılmasını istemesiyle Sultan II. BAYEZİD tarafından, MEKTEB-İ SULTÂNÎ olarak/adıyla yaptırılmıştır. )
( Galatasaray takımı, renklerini, Gül Baba'nın bahçesinde yetiştirdiği sarı ve kırmızı güllerinden almıştır. )
- CEZAYİR'Lİ HASAN PAŞA ile CEZAYİR'Lİ HASAN PAŞA
( Sadrazam ve Kaptan-ı Derya. İLE ... )
- KADIZÂDE MEHMET EFENDİ ile/değil KADIZÂDE AHMET EFENDİ
- HELEN ile BARBAR
( BAR BAR (BAĞIRMAK), BARBAR: BIR BIR KONUŞAN )
- TÜRKMEN: TÜRK-İ İMAN
- MÜSLÜMAN ile/yerine DİNÎ DUYARLILIĞI YÜKSEK OLAN
- DİNDAR ile DİNCİ
- ZÂCİR ve RAM
( Men ve yasak eden. VE İtaat eden. )
- ZAİR ve DAL
( Ziyaret eden. VE Delâlet eden. )
- YÖRÜK ile TÜRKMEN
( Sünnî göçer. İLE Sünnî olmayan göçer. )
- MÜŞTEKÎ ile MAĞDUR
( Şikâyetçi, yakınan. | Şahitlik durumunda olabilen. | Olayın birebir etkisi altında kalmamasının yanısıra rahatsızlığını belirten. İLE Haksızlığa uğramış. )
- KURBAN ile/değil/yerine MAĞDUR
- DEVŞİRMEK ile/ve DENŞİRMEK
( Biraraya getirmek, derlemek, toparlamak. | Katlamak, düzgün duruma getirmek. | Asker olarak yetiştirilmek üzere Yeniçeri Ocağı'na alınacak çocukları seçip, toplama. İLE/VE
Bir şeyin doğasını ya da niteliğini bozmak. )
- HÂDİNE: Çocuğu besleyip büyütme hakkına sahip kadın.
- KIZ[< KID/T]: Az bulunan.
- PERDEDÂR: Özel kalem.
- BÜYÜK SİYAH NOKTA: HALK
- HALK ile İBDÂ
- TEBÂ ile/ve REÂYÂ
- KİTLE ile/ve/değil/yerine HALK
- KARE ve HALK
- YUNAN ile/ve/değil RUM
- RADA: Kazaklar'da halk meclisi.
- RANİ: Hindistan'da kraliçe.
- TAT: İran'lılara verilen bir ad.
- ECE: Kraliçe, melike.
- BOLİÇE: Yahudi kadını.
- MUJİK: Rus köylüsü.
- SÖR: Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın/rahibe. | Bay.[İng. SIR] | Kızkardeş.[Fr. SOEUR] | Hastabakıcı.
- ZANGOÇ[Erm.]: Kilise hizmetlerini gören ve çan çalan görevli.
- BURJUVA: Orta halli halk.
( Eskiden Avrupa'da Aristokrat'larla köylü sınıfı arasında kalan orta sınıfa denirdi. Kapitalist rejimin gelişerek Aristokrat sınıfın ortadan kalkması üzerine bu terimin anlamı genişledi. Bugün çıkarları üretim araçlarına sahip olanlarla özdeş olan tüm öbek ve kişileri kavrar. )
- HALK MECLİSİ ile/ve BULE
- TUVAREK: Çöl insanları.
- KÜRE ve YÖNETİM
( Bir ülke iyi yönetiliyorsa, yoksulluk ve düşkünlüğün varlığı utanç verici bir şeydir. Bir ülke kötü yönetiliyorsa, zenginlik ve onur gibi şeylerin varlığından utanç duyulmalıdır. )
- HÜMANİZM: Antik hikmet arayışı.
- SUHTE: Medreseli.
- HÂZIK: Beceri sahibi.
- REKTÖR: Baş Papaz.
- DEKAN: Mâlî Papaz.
- PASTÖR: Protestan din adamı.
- PATRİK: Ortodoks ve bazı doğu kiliselerinin başkanlarının unvanı.
- METROPOLİT: Ortodoksların Patrik'ten sonra gelen ve bir bölgenin din işleriyle uğraşan din adamı.
- RUHBAN/RAHBAN ile/değil/yerine RUHANÎ
( Egemenlik için uğraşırlar. İLE/DEĞİL/YERİNE Hizmete yöneliklerdir. )
- PSİKOPOS ile MATRÂN/MITRÂN
( Katoliklerde bölge papazı. İLE Taç giymiş psikopos. )
- PAPA ile/ve PAPAZ
( Katolik mezhebinin dini ulu'su. V. yüzyıldan bu yana sadece Roma Psikoposu'na verilen ad. İLE/VE Hristiyan din adamı. )
- MERYEM ile HODIGITRIA MERYEM
( ... İLE Doğru yolu gösteren. )
- KARTAL'IN SOLA BAKAN TARAFI ile SAĞA BAKAN TARAFI
( Hz. İsa. İLE Hz. Meryem. )
- İKONALARDA: HZ. MERYEM ve HZ. MERYEM'İN YANINDAKİ
( Kilisenin kime ithâf edildiğini gösterir. )
- [Yun.] YORTU ile YORTU
( Hristiyan bayramı. İLE Kiliselerde, Hz. İsa ve havarilerini gösteren resimler/ikonalar. [12 resim] )
( FERIAL with ... )
- KİLİSE =/<> CEMAAT
- PANDİT ile TOYİN
( Brahma bilgini, din büyüğü. İLE Mani rahibi. )
- MONOFİZİT/LERB: Hristiyanlık'ta, Hz. İsa'nın kimliği ve tabiatı hakkında bir görüş ve bu görüşe sahip olan kişi ya da bu görüşü savunan kiliseler. [Günümüzde, Asuri (Nasturi) ve Keldani Kiliseleri dışındaki öteki kiliseler Monofizit görüşe sahiptirler.]
- PAYEN[Fr.]/PAGAN(US)[Lat.]: Çok tanrılı dinden olan.
- MASTER: USTA
- PROFESÖR ile LEKTÖR
( ... İLE Üniversitede, dışarıdan, ders veren profesör. )
- PROFESÖR ile SLADE
( ... İLE Cambridge, Oxford ve Londra üniversitelerinde kıdemli sanat profesörlerine verilen unvan. )
-@ PROFESÖR yerine BİLMEN
-@ DOÇENT yerine BİLGEN
-@ YARDIMCI DOÇENT yerine BİLGER
-@ ASİSTAN yerine KÖMEK
-@ REKTÖR yerine BİLİMBEY
-@ DEKAN yerine YETİLBEY
-@ DOKTOR yerine ÖKE
-@ MASTER yerine UNGAN
-@ ÜNİVERSİTE yerine BİLİMTEY
-@ AKADEMİSYEN yerine BİLİMCİ
-@ BİLİM İNSANI yerine BİLİMCİ
- IANNIS: HZ. YAHYA
( Yolları açan. )
- KONKLAV: Yeni bir Papa seçmek için toplanmış kardinaller meclisi.
- KONSÜL: Görevini bir başka meslektaşıyla paylaşan yargıç. [Görev süresi 1 yıl olmak üzere][Eski Roma'da]
- LEGA: Papalık elçisi.
- LEJYON: Altıbin kişilik asker topluluğu. [Eski Roma'da]
- SENSİNOD: Eski Rus kilisesi büyük meclisi.
- SİNOD: Diyakosluk'ta din işlerini konuşmak üzere toplanan kilise meclisi.
- FAŞİST[< FASCES BALTASI]
- (TİMUR) LENK: TOPAL (TİMUR)
- MOĞOLLAR ve TUNGUZLAR ve TÜRKLER
- BOLŞEVİKLER ile/ve MENŞEVİKLER
- SÂBİ' ile SABÎ
( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE
Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. )
- BRAHMANLAR ile/ve KŞATRİYALAR ile/ve VAYSYALAR ile/ve SUDRALAR ile/ve PARYALAR
( Brahma'nın ağzından yaratılmış rahipler sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kolundan yaratılmış soylular ve savaşanlar sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kalçasından yaratılmış çiftçi ve tüccar sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kalçasından yaratılmış hizmetkâr ve işçi sınıfı. İLE/VE
Bu dört sınıf dışında kalanlar. )
- KOVBOY ile/ve GOŞO
( Amerika'da. İLE/VE Güney Amerika'da. )
- NORDİK: Kuzeyli. [Avrupa'da kullanılır.]
- URBAN: Çöl arapları, bedevî.
- AMAZON[Lat.]: Memesiz.
- BARBAROS[İt.]: Kırmızı sakallı.
- BANTU: İNSAN
- ÇAR =/< SEZAR
( Rusça. =/< Latince. )
- ÇERPA[Tibet dilinde]: DOĞA İNSANI
- PİGME ile ABORJİN ile AINU ile İNUİT
( Afrika yerlisi. İLE Yeni Zelanda yerlisi. [Lat.: Roma'lıların ilk ataları. | Yerliler. | İlk oturanlar.] İLE Japonya yerlisi. İLE Kuzey Amerika yerlisi. )
- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT
( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )
( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )
( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyarlar. )
( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbirleriyle akrabadır. )
( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )
( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )
( Kendi aralarında da birbirlerini İnuit olarak tanımlarlar. )
- KALAALLİTLER ile/ve İNUVİALUİTLER ile/ve İNUPİATLAR, YUPİGETLER, YUPLİTLER, ALUTİİTLER ile/ve YUPİKLER[: Gerçek kişi]
( Grönland'daki eskimolar. İLE/VE Kanada'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'nın güneybatısında ve Sibirya'daki eskimolar.[İnuit sözünün ne olduğunu bilmezler.] )
- ABORJİN ile/ve MAORİ
( Yeni Zelanda yerlisi. İLE/VE Yeni Zelanda yerli halkı. )
- AK KEŞİŞ/LER ile/ve KARA KEŞİŞ/LER
( ... İLE/VE Benediktenler. )
- MAYMUN ile İNSAN
- AVCILIK ile/ve TOPLAYICILIK
- TOPLAYICILIK ile/ve DERLEYİCİLİK
- !FAŞİZM ile/ve !SOYKIRIM
- ISTA: Uluslararası tiyatro antropolojisi.
- ANDROJİNİ/HÜNSÂ(ERSELİK): Bir bireyde, hem erile hem dişile özgü özelliklerin bulunması durumu. | HERMAFRODİT
- ANTROPOFAJİ: Yamyamlık.
- OROPOID: AKDENİZ, ALP DAĞ, KUZEY TİPİ ile MONGLOID: ASYA AVRUPA ile NEGROID: HABEŞ, MALEZYA ile OSTRALOID: AVUSTRALYA, SEYLAN ile ANTROPOID: YÜKSEK SEVİYEDEKİ MAYMUN
- BENZETMELERDE: AT ile MAYMUN
( Duygu olarak. İLE Şekil olarak. )
- ŞILLIK ile ŞIRFINTI ile ÂŞÜFTE/ÂŞİFTE[< Fars.] ile ÇİRKEF[Fars. < ÇİRK-ÂB: Pis/bulanık su.]
( Aşırı ve bayağı biçimde süslenip boyanmış kadın. İLE Seviyesi düşük, bayağı kadın. İLE Çıldırırcasına seven, bu yüzden perîşan bir halde, azgın ve baştan çıkmış deli gibi olan, iffetsiz kadın. İLE İğrenç ve bulaşkan. )
- OROSPU/LUK ile FÂHİŞE/LİK
( Kısaca: Orospuluk Zihinde; Fahişelik Gövdede
Orospuluk, spekülatif düşüncelerle, çıkara yönelik, işine geldiği gibi hareket etme eğilimi(eşeysel göstergesi olmaksızın). İLE
Fahişelik ise, içinde bulunduğu/bulunmuş oldukları şartlardan/olumsuzluklardan/acziyetten kaynaklanabilen, çok geniş/özel nedenlere dayanabilen, ya da kişisel seçim/karar ile gövdenin eşeysel yönde, maddi karşılığı için kullandırılması. )
( [Ar.] BAGIYY [çoğ. BAGAYÂ] )
- OROSPU ile/değil METRES
- GAY(HOMO/"İBNE") ile TRAVESTİ/TRANSVESTİ ile TRANSEKSÜEL("DÖNME")
( Gay: Homoseksüel. Lezbiyenler için de kullanılır. Gay(Daha çok bilinen): Eril görünümde olup, öteki eril görünümlü kişilerle yakın ilişki kuran ve eşeysel/anal(pasif ve/veya aktif) ilişkiye giren kişilere verilen ad. İLE
Tra(ns)vesti: Eril gövde doğumlu olup, daha sonra dış görünümünde dişilliğe bürünen fakat penis ve testisleri(ya da sadece penisleri) yerinde durmaya devam eden(bazılarının testislerin olduğu bölgeye, (penis aynı yerinde kalarak) penisin altına, görünümü ve işlevselliğini taşıyan vajina oluşturan, eril gövdelerle ilişkiye(daha çok para/maddi çıkar karşılığı) giren kişilere verilen ad. İLE
Transeksüel: Gövdesini tamamen öteki gövdenin biçimine büründürmüş, göğüs ve eşeysel örgenlerini tamamıyla ve birebir değiştiren, çeşitli "homoseksüel" ilişkiler kuran kişilere verilen ad. )
- EFEMİNE ile METROSEKSÜEL
- JİGOLO ile DREAMBOY
- JİGOLO ile/değil GENÇ SEVGİLİ
- HİNATERA ile HİNATERO
- FAHİŞE ile GEYŞA
- GEYŞA ile DREAM GIRL
- İKONA/LAR ile KOKONA/LAR
- DOĞALLIK ile EŞEŞEYSELLİK/"İBNELİK"/HOMOSEKSÜELLİK
- MEMNUNİYET ile MUTLULUK
( Tüm mutluluk, öz varlığınızı hoşnut etmekle gelir. )
( Mutluluğunuzun nesnelere, olaylara ve insanlara bağlı olduğuna inanmak, gerçek doğanızla ilgili cehaletinizden kaynaklanır. )
( Mutluluğu, saldırıya ve değişikliğe uğratılamaz olan gerçek mutluluğu ararsanız, dünyayı, acıları ve hazları ile ardınızda bırakmalısınız. )
( Bağımsızlığınızı idrak edin ve mutlu kalın. )
( Kederin nedeni cehalettir. Mutluluk anlayışı izler. )
( PLEASED/GLAD with HAPPINESS )
( All happiness comes from pleasing the self. )
( To believe that you depend on things and people for happiness is due to ignorance of your true nature. )
( If you seek real happiness, unassailable and unchangeable, you must leave the world with its pains and pleasures behind you. )
( Realise your independence and remain happy. )
( Ignorance causes sorrow. Happiness follows understanding. )
- MUTLULUK ile HAZ
( Zevk (haz) şeylere bağımlıdır, mutluluk ise değil. )
( Mutlu olmak için şeylere gereksinimimiz olduğuna inandığımız sürece, onların yokluğunun bizi perişan edeceğine de inanırız. )
( Gövdenin ve zihnin doğru hali ve doğru kullanımı alabildiğine haz vericidir. Yanlış olan, haz arayışı içinde olmaktır. )
( Mutlu olmadığınızdan, mutluluğu hazda ararsınız; haz acı getirir, bunun için de ona dünyevi dersiniz; o zaman başka türlü bir hazzı, acısız bir hazzı özlersiniz, ona da ilâhi/tanrısal dersiniz. )
( Mutluluk, dünyasal ve dünyasal olmayan, içte ve dışta gerçekleşen her şeydir. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Haz, acının geçici olarak ertelenişidir. )
( HAPPINESS with PLEASURE )
( Pleasure depends on things, happiness does not. )
( As long as we believe that we need things to make us happy, we shall also believe that in their absence we must be miserable. )
( The right state and use of the body and the mind are intensely pleasant. It is the search for pleasure that is wrong. )
( Because you are not happy you seek happiness in pleasure; pleasure brings in pain and therefore you call it worldly; you then long for some other pleasure, without pain, which you call divine. )
( Happiness is both worldly and unworldly, within and beyond all that happens. )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
( Pleasure is but a respite from pain. )
- MUTLU İKEN ile ÜZÜNTÜLÜ İKEN ile ÖFKELİ İKEN
( Söz verme! İLE Yanıt verme! İLE Karar verme. )
- MUTLU OLABİLMEK ile/ve "TAM OLABİLMEK"
- MUTLU ile/ve/<> MEMNUN
( Başarının sırrı nedir bilmiyorum fakat başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmeye çalışmaktır. )
( HAPPY with PLEASED/GLAD )
- MEMNUNİYET ile KABUL
( SATISFACTION with ACCEPTANCE )
- KABUL ETMEMEK ile/ve/değil DAHA ÇOK YAKLAŞMASINI SAĞLAMAK
- KABUL EDİLMEK ve/> KAYBOLMAK
- NEŞE ile MUTLULUK
( İçten neşe, şans getirir. )
( Hesaplanmış neşe barış getirmez! )
( JOY with HAPPINESS )
- NEŞE ve SAMİMİYET
( JOY and SINCERE )
- MESUD ile SÜRÛRÎ
- MUTLULUK MERKEZLERİ ile MUTSUZLUK MERKEZLERİ
( 7. SAADET[SÜREKLİ MUTLULUK] MERKEZİ
------------------
6. YÜKSEK BİLİNÇ
5. KOŞULSUZ SEVGİ (BOLLUK)
4. SEVGİ
ile
3. GÜÇ
2. DUYGU
1. GÜVENLİK [en alt] )
( YÜKSEK BİLİNÇ KILAVUZU )
- KALBİNİZ ile KALBİNİZDEKİ
- "YANINDA OLMAK İSTİYORUM" ile "YANIMDA OLMANI İSTİYORUM" ile "YANYANA OLMAK İSTİYORUM"
- KEYİF ile/ve/yerine ZEVK
( Gövdesel. İLE/VE/YERİNE Zihinsel. )
( Maddi. İLE/VE/YERİNE Manevi. )
( Geçici. İLE/VE/YERİNE Kalıcı. )
( Yatarak/yatmaktan. İLE/VE/YERİNE Hareketle/hareketten. )
( Bir şey yapmadan "yaşadığın"[ı zannettiğin]. İLE/VE/YERİNE Bir şey/ler yaparak elde ettiğin. )
( Yaşandığı oranda pişmanlığa götürür. İLE/VE/YERİNE Yaşandığı oranda sevinç/neşe verir. )
( Eşekte de vardır. İLE/VE/YERİNE İnsandadır. )
( İkisi de ıstırabın eseridir. )
( İki ıstırap verici durum arasındaki bir aralıktırlar. )
( Istırap akışı içinde yalnızca bir kesintidirler. )
( Utanç verici bir keyfin, keyfi geçer, utancı kalır. )
( Keyifteki mikdar arttıkça eleme dönüşür. )
( Ancak çalıştıktan ya da bir şeyler yaptıktan sonra, kısa süreli ve hak edilen keyfin tadı olur. )
( Kişi kendini ya da başkalarını utandırabilecek ucuz zevklere ne şimdi ne de sonra kapılmamalıdır. )
( Zevk, susmayı (sükût etmeyi) öğrendikten sonra başlar. )
- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD
- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]
( ENJOYMENT with/and TO ENJOY )
( [Sansk.] SUKHA )
- MADDÎ KEYİFLER/ZEVKLER ile/ve/değil/yerine MANEVÎ ZEVKLER
( Başta istek, sonrasında bıkkınlık verir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE
Başta isteksizlik, sonrasında şevk verir. )
- ÖZLEM ve/<> ZEVK
- ZEVK ALMAK İÇİN/ÜZERE ile ZEVK VERMEK İÇİN/ÜZERE
- ZEVK ALARAK ile ZEVK VEREREK
- KEYİF ile TEMBELLİK
( PLEASURE with INDOLENCE )
- KEYFÎ İDÂRE ile/ve KEYFÎ İRÂDE
- KEYİF EHLİ ile/ve İŞİNE GELDİĞİ GİBİ YAŞAYAN
- KEYİFLİLİK ile NÖTR OLMAK
- KEYİFSİZLİK ile NÖTR OLMAK
- KEYİFSİZLİK ile BEYNİN MEŞGULİYETİ
( MEŞGULİYET: Bir şeyle uğraşırken başka bir şeyle ilgilenememe. )
- ŞEY/LER ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAK ile/ve/yerine/değil ŞEY(LER)DEN HOŞLANMAK
( Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmasıdır. )
- HOŞLANMAK ile/ve/değil HOŞ BULMAK
- BEĞENİ ile ÇEKEMEMEZLİK
- BEĞENİ ile UMURSAMAZLIK
( UMÛR[Ar.< EMR]: İşler, hususlar, maddeler, şeyler. | Önem verme, aldırma, üzerinde durma, iş sayma/edinme. )
- HOŞLANMAK ile KAPILMAK
- "HASTA" ile/değil/yerine HAYRAN/LIK
( SNOBİZM: Moda olan herşeye yapmacıklı ve budalaca hayranlık. )
- HAYRANLIK ile/ve AŞK
( Aşk bir bakıştır. [Gerisi vs.] )
- HAYRAN BAKIŞ ile AYRAN BAKIŞ
- ALICI BAKIŞ ile/ve/değil ŞAŞKIN BAKIŞ
- DURGUN BAKIŞ ile/ve DARGIN BAKIŞ
- SUSKUNLUK ile/ve/değil DURGUNLUK
- DURGUNLUK ile/ve/değil/yerine DİNGİNLİK
- SUSMAK ile/ve/değil GEREKENİ YAPMAK
- YALVARMAK ile/ve YAKARMAK
- YALVARMAK ile/ve TAZARRU'[< ZURÛ]
( ... İLE/VE Kendini alçaltarak yalvarma. )
( YALVAR: Para. [BÂKÎ'nin bir şiirindeki son beytinde geçen] )
- YALVARMAK ile/değil/yerine KİBARLIK(TAN)
( "Uygun bir yerde indirirmisin!" diyen bir yolcuya, minibüs şöförünün yanıtı:
"Ne yalvarıyorsun! 'İndir!' de, indirelim!" )
- HAYRET ile/ve UYANIŞ
( Hayret ve merak, bilgeliğin şafağıdır. )
( Ancak hayrette olduğunuz zaman gerçeği bilebilirsiniz. )
( ASTONISHMENT/AMAZEMENT with/and AWAKENING )
( Wonder is the dawn of wisdom. )
( You can know reality only when you are astonished. )
- ÖVÜNME/"HAVA BASMAK" ile/değil MUTLULUĞUN DIŞAVURUMU
( [not] TO BOAST with/but EXPRESSION OF HAPPINESS )
- ÖVÜNMEK İÇİN ile/ve/değil/yerine LÂYIK OLMAK İÇİN
- ÖVÜNME ile/ve/değil "KORKUTMA" (ÇABASI/ZANNI)
- HAVAYA GİRMEK ve BUNALIMA GİRMEK
- HAYRAN/LIK ile BAYGIN/LIK
- YOKUŞA SÜRMEK ile/yerine ÜMİTSİZLENDİRMEK
( TO MAKE DIFFICULTIES with TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR )
( TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR instead of TO MAKE DIFFICULTIES )
- GÖRÜNTÜ ile/yerine RAHATLIK (+ GÖRÜNTÜ)
( Ayna görüntüyü yansıtır ama görüntü aynayı düzeltmez. )
- İNCELMEK yerine SAĞLIK
- İMAJ ile/ve KARİZMA
( Sizin kendi hakkınızda taşıdığınız imaj, sahip olduğunuz en değişken şeydir. )
( Your self-image is the most changeful thing you have. )
- KARİZMA ile/ve FİYAKA
- KARİZMA ile/ve İTİBAR
- KARİZMA ile/ve AŞK
- İTİBAR ile ŞEREF
- PRESTİJ ile KARİZMA
( PRESTIGE with CHARISMA )
- PRESTİJ ile GÖSTERİŞ
( [Fars.] ... ile NÜMÂYİŞ )
( [Argo] ... ile AFİLİ[Gösterişli, çalımlı.] )
- KARİZMA/İMAJ ile/yerine SAĞLIK
( Dünyanın en büyük mülkü sağlık, en büyük hazinesi memnun olmasını bilme, en büyük dost kendine-güven, en büyük sevinç de aydınlanmaya ulaşmadır. )
- "ÜSTÜN" ile/ve/değil ÜNLÜ
( Sakınan ve ümit edenlerin dışında kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. )
- ÜNLÜ OLMAK İÇİN SOYUNMAK ile/ve/<> SANAT İÇİN SOYUNMAK
- OLGUNLUK ile YAŞLILIK
( Olgun kişi, herşeyin iyisi için çabalar. )
- BİRİNE: UZUN UZUN BAKMAK ile SIK SIK BAKMAK
( Belirli/kısa bir süreden sonrası rahatsız edicidir. İLE Rahatsız etmeyecek kadar/şekilde, belirli aralıklarla takipte olmak. )
- UZUN UZUN BAKMAK ile GÖZ KIRPMAK
( LOOKING IN LONG PERIOD with WINK )
- BİRİNİ: TANIMAK ile GÖZÜNÜ AYIR(A)MAMAK
- "DALMAK" ile "TAKILMAK"
- DALGIN BAKIŞ ile BAYGIN BAKIŞ
( Bakış yakındakine olsa da zihin/düşünceler uzakta/kine. İLE Bakış da, zihin de yakındakine. )
( İlgi, başka bir yerdekine. İLE İlgi, baktığında. )
- OLUMSUZ(NEGATİF) BAKIŞ ile AŞAĞILAYICI BAKIŞ
( NEGATIVE LOOKING with LOOK IN DESPISE )
- AŞAĞILAMAK ile/ve KUTSAMAK
- TANIMAK ile BENZETMEK
- TANIMAK ile/ve/<> GÜVENMEK
- TANIMAK ve/<> KİMLİK VERMEK
- TANIMAK ile/ve/değil DUYMUŞ/HABERDAR OLMAK
- TANITMA ile/ve/değil/yerine TAKDİM ETMEK
- GÜVEN KAZANMA ile/ve/<>/değil/yerine KENDİNİ TANITMA
( Yeterli gelmeyebilir. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Hem yeterli gelir, hem geliştirir/ilerletir, hem de güven sunar/kazandırır. )
- BENZEMEK ile/ve ANDIRMAK
- KAYNAŞMA ile/ve BENZEŞME
- YAKIŞIKLI ile GÜZEL
( Baylar için kullanılır. İLE
Bayanlar için kullanılır. Yüz güzelliği için özel bir sözcük vardır["Sabâhat"]. [Nadiren erkekler için de kullanılıyor.]
( Öz Türkçe'de "Göz-el"dir. Göze hitap eden. Zamanla "Güzel"e dönüşmüştür. )
( HANDSOME with BEAUTIFUL )
- GÜZEL ile HOŞ
- GÜZEL/LİK ve AHLÂK
- MELÂHAT[Ar.] ile/ve SABÂHAT[Ar. < SUBH] ile/ve BEŞENC[Fars.]
( Güzellik, yüz güzelliği. İLE/VE Güzellik, lâtiflik, yüz güzelliği. İLE/VE Yüz lâtifliği, güzelliği, parlaklığı ve gençliği. )
- GÜZEL ile/ve/değil AHSEN
( ... İLE/VE/DEĞİL Güzellerin güzeli. | Kaybedilemeyecek derecede güzellik. )
- YAKIŞIKLI/GÜZEL ile SEMPATİK
( HANDSOME/BEAUTIFUL with LIKABLE )
- YAKIŞIKLI/LIK ile/ve ŞIK/LIK
- FİLİNTA[argo] ile FİLİNTA[Alm.]
( Güzel, yakışıklı. İLE Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek. )
- GÜZELLİKTE: 3 BEYAZ ve/<> 3 SİYAH ve/<> 3 KIRMIZI
( Ten, diş ve el. VE/<> Göz, kaş ve kirpik. VE/<> Yanak, dudak ve tırnak. )
- GÜZELLİK ile/ve/hem de AKIL
( Güzellik ondur, dokuzu don-dur. )
( Güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz. )
( Güzel bürünür, çirkin görünür. )
- GÜZELLİK ile ÖZELLİK
( BEAUTY(TIFERET[Kabala]) with FEATURE )
- GÜZEL/LİK ile BAKIMLI/LIK
( BEAUTINESS with WELL CARED )
- GÜZEL/LİK ile YETERLİ/LİK
( BEAUTY/NESS with SUFFICIENCY )
- ARKADAŞLIK/DOSTLUK ile/ve EŞEYSELLİK
( FRIENDSHIP with SEXUALITY )
( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )
- "KADIN OLMAK" değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK SONRA "KADIN OLMAK"
( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )
- "ERKEK OLMAK" değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK SONRA "ERKEK OLMAK"
( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )
- ÇİFT ile/ve/değil İKİLİ
- 3 KİŞİ/ARKADAŞ ile/yerine 2, 4, 5, 6 [ve üzeri] KİŞİ/ARKADAŞ
( Üç kişi olanaksız bir üçgen oluşturduğundan, biri öbeği[grubu] terk etmelidir. )
( Üç kişi birlikte yürürken birini yitirirler. )
- İLİŞKİ ile/ve/değil BİRLİKTELİK
( [not] RELATION with/and/but TO BE IN COMPANY )
- ÖZEL YAŞAM ile/ve/değil GİZLİ YAŞAM
- SEVGİLİ ile/ve SEVDİĞİM
- GÖZÜMÜN NURU ve KALBİMİN SÜRÛRU
- SEVGİLİ ile METRES
- METRES ile KUMA
- HOVARDA/LIK ile ÇAPKIN/LIK
( Zevki için para harcamaktan kaçınmayan/kaçınmama. | Çapkın/lık. İLE
Geçiçi, kısa süreli aşklar peşinde koşan/koşmak. )
( ... İLE Her ne kadar erillere atfedilse de karar verenler ve/veya kabul edenler dişiller olduğundan dolayı erillerin çok fazla belirleyicilikleri yoktur. )
( [Fars.] ... ile ZAMPARA/CEMMÂŞ )
( RAKISHNESS with DEBAUCHERY )
- FÂCİRE ile NEMFOMANİK
( HÜYÂM-İ RAHM[Ar.], NYMPHOMANIA[İng.], NYMPHOMANIE[Fr.] )
- SAĞ KULAKTA KÜPE ile SOL KULAKTA KÜPE
( Sadece sağ kulağa takılan küpenin anlamı, o kişinin eşeşeysel(homoseksüel) bir tercihi olduğunu belirtir. İLE
Sadece sol kulakta ise çeşitli anlamları/mesajları olabileceği gibi, herhangi birinin ikisine birden küpe takmak istememesi durumunda tercih ettiği/etmesi gereken kulak. İLE
İkisine de takılmışsa, tamamen takan kişinin tercihiyle/beğenisiyle ilgili. )
- KÜPE ile HIZMA
( Küpe kulak memesine takılan. İLE
Hızma kulak memesinde ikinci ve/veya kulak memesi dışında kulağın herhangi bir yerine takılan. Yüzün ve gövdenin her yerine takan görülmektedir. )
- SAÇLARDA: GÜR ile YOĞUN
- GÜR ile ÇOK
- SEYREK ile AZ
- AT KUYRUK SAÇ ile/ve TOPUZ SAÇ
( [Daha çok] Günlük yaşamda. İLE/VE [Daha çok] Özel toplantılarda. )
( İkisi de alımlıdır/etkileyicidir. )
- DEPRESİF ile MELANKOLİK
( [günümüzde] Hem erilde, hem dişilde. İLE [eskiden][daha çok] Dişilde. )
- DEPRESYON ile DEMANS
- DEPRESYON ile MELANKOLİ ile HİSTERİ
( Modern çağda. İLE Ortaçağda. İLE Antik çağda. )
( Daha çok bayanlarda görülen ortak hastalıklardan. )
( Dünyada her yıl bayanların %10'u, bayların 3-4'i ciddi boyutta depresyona girmektedir. )
- İLÂHÎ MELANKOLİ ile AKLÎ MELANKOLİ ile HAYALÎ MELANKOLİ
( MELANCHOLIA MENTIS with MELANCHOLIA RATIONIS with MELANCHOLIA IMAGINATIONIS )
- AŞK ile/ve/değil TUTKU
( Bilincin kayması. | Zihnin by-pass'ı. İLE/VE/DEĞİL ... )
( AŞK: Kendi kendini deneyimleme. )
( AŞK: Kara baht. )
( AŞK: Uykuya dalmadan önceki son düşündüğün ve uyandığındaki ilk düşündüğün. [tabii uyuyabiliyorsan] )
( AŞK: Kendi bilgisinin bittiği yerde, aczin başladığı zaman bilinebilir. )
( [not] LOVE with/and/but PASSION )
- MUTLULUK ile AŞK ile EFSANE
( İki insan birbirini sever ve birlikte olurlarsa MUTLULUK olur.
İki insandan biri sever de öbürü kaçarsa AŞK olur.
İki insan birbirini sever de kavuşamazlarsa EFSANE olur. )
- AŞK ile HAYALPERESTLİK
- AYRILIKLARDA UNUTABİLMEK İÇİN: ZAMAN ile/ve/ya da BAŞKA BİRİ
( Ayrılıklar umutsuzluğa düşürmesin. Bir daha buluşmak için bir elveda gereklidir. )
( Buluşmak, dost olanlar için kaçınılmazdır. )
- AŞK ile/ve YORGUNLUK
- VENUS URANIA ile VENUS PANDEMUS
( Saf Aşk. İLE Duygularla olan. )
- AMORE ve/<> MORE ve/<> ORE ve/<> RE
( Sevgi/Aşk. VE/<> Ahlâk. VE/<> Söz. VE/<> Eylem. )
- TUTKU ile KÖSNÜ/ŞEHVET
( ŞEHVET: Maddeye olan bağımlılık. )
( ŞEHVET: Anımsamak - imgelemek - ummak/beklentide olmak. )
( İnsanı yenik düşüren her arzu şehvettir. )
( PASSION with LUST/LECHERY/CONCUPISCENCE )
( LUST: Bondage to matter. )
( LUST: Remembering - imagining - anticipating. )
- KÖSNÜ/ŞEHVET ile İŞRET
- VAMP ile NEMFOMANYAK
( Filmlerde uğursuz kadın rolü yapan sanatçı. | Maceraperest kadın, eril peşinde koşan dişil kişi. İLE Eşeysel güdüsü aşırı olan dişil kişi. )
- ŞEHVET ile/ve/değil/yerine AŞK
( Tüm canlılar arasında. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE İnsandan herşeye yönelik. )
- AŞK ile EŞEYSELLİK/SEKS
( BÂH-NÂME[Ar., Fars.]: Eşeysellikten bahseden eser. )
( LOVE with SEX )
- SEKS ile/ve/değil/yerine SARILMAK
( ... ile/ve/değil/yerine KOÇA )
- SEKS ile/değil SEVGİNİN (ÇEŞİTLİ) (FİZİKSEL) DIŞAVURUMLARI
- "SEKS YAPMAK" ile/ve/değil/yerine SEKSİN HAKKINI VERMEK
- SEKS ve/> (İLK) TÖREN
- KATILIM/CILIK ve SÜRPRİZ
( Eşeysellik/sevişme, katılım ve sürpriz gerektirir. )
- SEKSİ ile/ve KIŞKIRTICI
- EŞEYSELLİK ile EŞEYSEL BİRLEŞME/BİRLİKTELİK
- DİŞİLİK ile/yerine KİŞİLİK
- ben ile/değil EŞEYSEL ÖRGEN
- İNLEME: NÂLE[Fars.], MOAN[İng.]
- ZİHİN YOĞUNLUĞU ile/ve LİBİDO DÜŞÜKLÜĞÜ
- KÖSNÜ(LİBİDO): Eşeysel enerji.
- EŞEYSEL TACİZ ile MOBBING
- "ASILMAK" ile "TIRMALAMAK"
- KARŞILIKSIZ AŞK'TA: ÜZÜNTÜ ile KIZGINLIK
- "ALDATMAK" ile KIRIŞTIRMAK
- KIZGIN/LIK ile/ve/değil/<> ÜZÜNTÜ/ÜZGÜN
( Üzüntü bir zihinsel acıdır ve acı, mutlaka dikkat ister. Ona dikkatinizi verdiğinizde, çağrı durur ve cehalet sorunu da kaybolur. )
( Üzüntüleriniz hakkında üzülmenize gerek yok. )
( Üzüntü, sen ve ben olduğu sürece devam eder. )
( Worry is mental pain and pain is invariably a call for attention. The moment you give attention, the call for it ceases and the question of ignorance dissolves. )
( You need not worry about your worries. )
- KIRGINLIK ile BURUKLUK
( DİLGİR[Fars.]: Kırgın, gönlü kırgın. )
- ÇIPLAK ile KEL
( [Ar.] URYÂN ile ... )
( [Fars.] BÜREHNE/BEREHNE ile ... )
( NAKED with BALD )
( [Alm.] NACKT mit KAHL )
( [Fr.] NU avec CHAUVE )
( [İt.] NUDO con CALVO )
( [İsp.] DESNUDO con CALVO )
- SEVİŞMEK ile OYNAŞMAK
( [Ar.] MUGÂZELE ile ... )
( TO MAKE LOVE with ... )
- SEVİŞMEK ile YİYİŞMEK
- ELLEMEK ile/ve PARMAKLAMAK
- ELLEŞMEK ile/ve/> YİYİŞMEK ile/ve/> SEVİŞMEK ile/ve/> DÜZÜŞMEK (SİKİŞMEK)
( Gövdenin her ayrı noktasını elle hissetmek/keşfetmek/yaşamak. İLE/VE/>
Omuz üstündeki bölgede yaşanan bakışma, öpüşme, yalama, emme, dudakların arasında sıkıştırma, üfleme/soluk verme/soluk alma, dişleme, ısırma. İLE/VE/>
Tüm gövde üzerinde gözlerin, ağzın(dudakların, dişlerin), yanakların, ellerin, parmakların birlikte işlemesi. İLE/VE/>
Farklı, çeşitli pozisyonlarda penis-vajina giriş-çıkış döngüsü[siklon/siklus]. )
( Çevrenin ilgisini çekmeyecek yakınlaşma hareketleri. İLE/VE/>
Çevrede birilerinin olma ve/veya bulunma ya da gözlenme olasılığının zihinde bulunmasında yaşanan. İLE/VE/>
Çevresel etmenlerin bulunmamasına karşın zihinsel/kişisel sınırların devrede bulunmasında yaşanan. İLE/VE/>
Ne çevresel, ne kişisel/zihinsel hiçbir sınırın bulunmadığında yaşanan. )
- BAKIŞMAK ile/ve YİYİŞMEK/SEVİŞMEK
- SEVİŞME ile/ve DÜZÜŞME
( Sevişme, sevgi/ilgi/istek/dürtü(fiziksel gereksinim) ile iki gövde arasındaki eş zamanlı ve eş eylemli, el, ayak, dudak, göz ve söz aracılığı ile uyarılması ve bunun sürekliliği. İLE
Düzüşme ise, sevişmenin bir parçası olan, eşeysel örgenlerin(sadece vajina ve penisin) birbirlerine kenetlenmesinin, giriş-çıkışının devinimi, dinamiği ve sürekliliği. )
- DÜZÜŞME ile/ve/=/<> (ENERJETİK) SPOR
- ÇİFTLEŞME ile/ve/değil BİRLEŞME
( Hayvanlarda. İLE/VE/DEĞİL İnsanda. )
( DENİZ YILDIZI: Etkin olmayan eşlere verilen ad. )
( MİKSOSKOPİ: Birleşmeyi seyretmekten hoşlanma/hoşlanan. )
( PORNO/GRAFİ: Açık, apaçık olan. [Eşeyselliğin tekelinde bir terim/sözcük değildir. (Güneşin görünürlüğü/varoluşu kadar açık/kesin/net olanlara da "pornografik" denilebileceği gibi)] )
( [Ar.] SİFÂD ile/ve/değil CİMÂ'[< CEM], VATY, !LİVÂTA[Eriller arasında, anal yolla olan.] )
( MEVSİM-İ SİFÂD[Ar.]: Hayvanların çiftleşme mevzimi/dönemi/zamanı. )
( VENERYEN/VENEREAL[İng.]: Eşeysel ilişkiyle ilgili, zührevî. )
- SEVİŞME/DÜZÜŞME: ZAMANI ile/ve ZEMİNİ (/KOŞULLARI)
( Yoktur. İLE/VE Vardır. )
( Olmaz. İLE/VE Olmalıdır. )
( Her zaman olabilir fakat her koşulda/yerde olmaz. )
- URANISME: Eşeysel ilişkiye varmayacak biçimde eril ile erilin sevişmesi.
- İLO: Erkeğin eşine yanaşmaması için yemin etmesi.
- DÜNYADA SEKS ile/ve UZAYDA/BOŞLUKTA/YERÇEKİMSİZ ALANDA SEKS
- MASTÜRBASYON ile/ve SEVGİLİ/EŞ ÜZERİNDE MASTÜRBASYON
( Eşeysellik, zihinde başlayan ve yaşanan bir süreç olduğundan, sevişmek de eş üzerinde/n ve/veya eşle birlikte yapılan bir mastürbasyon olarak değerlendirilebilmektedir. )
- MASTÜRBASYON ile/ve KARŞILIKLI MASTÜRBASYON
- EL/PARMAK İLE ile ARAÇ İLE ile [tazyikli] SU İLE
- MASTÜRBASYON ile DÜZÜŞME
( ["argo/kaba"] 31 ÇEKMEK[Ar. İSTİMNÂ Bİ-L-YED] ile SİKİŞME )
( [Ar.] İSTİ'MÂL[< AMEL], İSTİMNÂ'[< MENÎ'] ile CİMÂ' )
( MASTURBATION with SCREW )
- DÜZÜŞME ile GİDİP GELME
( SCREW with OSCILLATION )
- TATMİN ile/ve/değil/yerine ETKİLE(N)ME
( [not] SATISFACTION with/and/but TO (GET) IMPRESS )
( TO (GET) IMPRESS instead of SATISFACTION )
- "SON NOKTA" ile/ve DOYUM
- ACI ÇIĞLIĞI ile/ve ZEVK ÇIĞLIĞI
- EROTİK ile/ve PORNOGRAFİK
( İnsan gövdesinin, sevişmenin, düzüşmenin belli bir sınır/konu çerçevesinde, çıplaklığını, eşeysel uyarıcılığını yansıtması/taşıması. İLE
Sevişme ve düzüşmenin, eşeysel örgenlerin tüm çıplaklığı, yoğunluğu ve yakın çekimiyle sunulması. )
- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA
( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE
Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım tecrübesi. )
( SEXUAL EJACULATION with/and EXCITABLE EJACULATION )
- DEŞARJ ile/ve/değil/yerine ORGAZM
- İÇİNDE BOŞALMAK ile DIŞARI BOŞALMAK
- İÇİNDE BOŞALMAK ile İÇİNE BOŞALMAK
- SPERM ile/ve/<> BELSUYU/ERSUYU
( Sperm, belsuyu/ersuyu içinde varolan bir organizmadır. Günlük dilde daha rahat kullanılan "sperm" sözcüğünde daha çok meni kast edilir. İLE/VE/<>
Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın [yapışkan, kopmadan uzayan(lüzûcî[Ar.])] sıvı/mâyi'[Ar.]/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. )
( [Ar.] HÜVEYNÂT ile/ve MENÎ/NUTFE )
- BELSUYU/ERSUYU ile/ve/<> COWPER BEZİ SIVISI
( Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın, içinde sperm/ata bulunan sıvı/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. İLE/VE/<>
Sevişme/düzüşme esnasında, boşalma öncesi penisten akan/akmaya devam eden şeffaf sıvı, Cowper Bezi ve birçok bileşimden gelen kaydırıcılığa/ıslaklığa yarayan/sağlayan sıvıdır. )
( SEMİNAL VEZİKÜL: Spermleri besleyen ve üreme kanallarını kayganlaştıran, meni içindeki sıvıyı salgılayan bez. )
( MENÎ, SÂİL-İ MENEVÎ, HUVEYNÂT-I/HÜCEYRÂT-I MENEVİYYE ile/ve MEZİ/MEZİYY )
( [Fars.] MAĞZ-I PÜŞT ile/ve/<> ... )
- MENÎ ile MENÎ' ile MENÎ[Fars.] ile MENHÎ[Ar. | çoğ. MENÂHÎ]
( Ersuyu. İLE Sarp, erişmesi/ulaşması zor yer. İLE Benlik. İLE Haram olmuş, yapılması şer'an yasaklanmış şey. )
- SÜT RENGİ MENİ ile/> ŞEFFAF MENİ
( Yetişkinlikte. İLE/> Boşaldıktan bir süre sonra. | Ergenliğin başladığı dönemden yetişkinliğe doğru ilk dönemlerdeki yapısı/rengi. [Birkaç yıla kadar sürebilir!] )
( Boşalmadaki rengi. İLE/> 10-15 dk. sonra su kıvamına ve rengine dönüşür. )
- MEZİ ile/ve VEDÎ
( ... İLE/VE Daha çok, sidikten/işedikten sonra ya da bazı uyarılma hallerinde az miktarda gelen sıvı. )
- AZOOSPERMİ ile ASPERMİ ile NEKROSPERMİ
( Azoospermi; Spermada olgun spermium'ların bulunmayışıdır. Bu durumdaki kişilerin spermasında spermiogenesis'in değişik olgunlaşma kademelerindeki hücreler vardır, fakat olgun spermium yoktur. İLE
Aspermi; Ejakulat'ta ne spermium ve ne de Testis kanalcıklarına ait hiçbir hücrenin bulunmamasıdır. İLE
Nekrospermi; Eğer tüm spermiumlar hareketsiz ise ve bunlar özel metodlarla yeniden hareketlendirilemeyendir. )
- DÖLLENME ile MAYALANMA
( ZYGOSIS with ZYMOSIS )
- BELSUYU(MENİ) ile/ve/> DÖL
- "ISLANMA" ile "SULANMA"
- GONAT: Eşeybezi.
- SİNGAMİ: Döllenme sırasında hücrelerin birleşmesi.
- BELSUYU(MENİ) İZİ ile DİŞ MACUNU İZİ
- TRAŞ ile/ve "ETEK TRAŞI"
- HIZLI HAREKET ETMEK ile ACELE ETMEK
( Hızlı hareket edin ama önce kendi kendinizle barışmanın ve çevreye uyum sağlamanın bir yolunu bulun. )
( Fazla ağırdan almayın ama gereksiz yere acele de etmeyin; yolunuzda ilerleyin yeter. )
( Fazla acele eden kişi kendini her zaman ya birkaç adım önde ya da birkaç dakika geride bulur. )
- HIZLI ile/ve/değil/yerine HAREKETLİ
( [not] FAST with/and/but ACTIVE )
( ACTIVE instead of FAST )
- HIZ ve/<> DİKKAT
( Hız, yoğun dikkat gerektirir. )
- ACELE ETMEK ile SABIRSIZLANMAK
( TO HASTEN with TO GROW IMPATIENT )
- TÖREN ile/ve ŞÖLEN
( TOY, BÂR-İ ÂM: Genel ziyâfet. )
( LİTURYA: Din töreni. )
- TÖREN ile/ve POTLAÇ
( ... İLE/VE Bazı ilkel toplumlarda yapılan sözleşme töreni. )
- TÖREN ile/ve/yerine EYLEM
- YAYILMADA: (ya) TİCÂRET ve (ya) DİYÂNET ve (ya) SİYÂSET
- ÇABA ile/ve İYİ NİYET
- EMEK ile/ve ÇABA
( Büyük çabalar harcamadıkça, çaba harcamanın sizi hiçbir yere götürmeyeceğini anlamayacaksınız. )
( LABOUR with/and EFFORT )
( Unless you make tremendous efforts, you will not be convinced that effort will take you nowhere. )
( [Sansk.] ... ile/ve PRAYATNA )
- EMEK ile/ve/<> EKMEK
- EMEK ile/ve/<> YEMEK
- EMEK ile/ve/<> GEÇİM(MAİŞET)
- EMEK ile/ve/<> AHLÂK
- EMEK ve SÖZ(/LEŞMEK) (VERMEK)
- EMEK ve/<> YAŞATMAK
- TARIM ile/ve EMEK
- YAPMAMAK ile YAPAMAMAK
- YAPAR ile/ve/<> YAŞAR
- TÖKEZLEMEK ile TAKILMAK
- TIKANMAK ile TAKILMAK
- TAKILMAK ile KİLİTLENMEK
- TAKILMAK ile ÜSTÜNDE DURMAK
- DÜŞÜNMEK ile TAKILMAK
- TAKINTI ile/ve SAPLANTI
( Takıntı, var olmayan ikiliği her yerde görmekte direnen zihninizdedir. )
( CATCH with/and OBSESSION )
( The catch is in your mind, which insists on seeing duality where there is none. )
( MONOMANİ: Zihnin tek bir şeye takılıp kalması biçimindeki akıl dengesizliği. )
- "TAKINTI" ile/değil/yerine TUTARLI OLMA (ÇABASI)
- "TAKINTI" ile/değil/yerine İLKELİLİK
- "TAKINTI" ile/değil/yerine ÇALIŞMA VE ÜRETME (GEREKLİLİĞİ)
- "TAKINTI" ile/değil/yerine GEREKENİ/GEREĞİNİ YAPMAK
- "KAYITLAR" ile/ve "KALIPLAR"
- "TAKILMA" ile/değil/yerine YOĞUNLAŞMA
- TAKINTI ile TUTKU
( Geçmişin büyük kişileri sadece yolu gösterirler. Çaba göstermesi ve bu yolda yürümesi gereken kişi sizsiniz. Derin derin düşünün ve bu yolu izleyerek tutkulardan ve yanılgılardan kurtulun. )
- AZİM ile ISRAR
( DETERMINATION with INSISTENCE )
- HIRS ile/yerine AZİM
( Kişiyi bitirir. İLE/YERİNE Kişiyi geliştirir. )
( Hırs, başarısızlığın son sığınağıdır. )
( Hırs, gözü kör, kulağı sağır, aklı felç eder. )
- HIRS ile/ve/<> HIZ
( GREED with/and/<> SPEED )
- HIRS ile İHTİRAS
( Kontrol edebilirsin. İLE Kontrolü altındasındır. )
( Sevdiğimiz şeyler, arzu ve ihtiraslarımız, en büyük düşmanımızdır. )
( GREED with PASSION )
( You can control it. WITH You are under control of it. )
( [Lat.] AMBITIO cum ... )
- ZORUNLU/LUK ile GEREKLİ/LİK
( OBLIGATION with NECESSITY )
- ZORUNLU ile KASITLI
- GEREKSİNİM ile/ve GEREKLİLİK
( Gereksiniminiz olduğuna inandıklarınız, gereksiniminiz olanlar değildir. )
( Eğer gereksiniminiz olmayanları istemezseniz gereksiniminiz olan şeyler size gelecektir. )
( Kendiniz olmaktan başka hiçbir şeye gereksiniminiz yok. )
( Gereksiniminiz olan her şey zaten sizin içinizde. )
( NEED with/and NECESSITY )
( What you believe you need is not what you need. )
( What you need will come to you, if you do not ask for what you do not need. )
( You need nothing except to be what you are. )
( All you need is already within you. )
- FİZYOLOJİK GEREKSİNİMLER ile/ve/<> PSİKOLOJİK GEREKSİNİMLER
( Yerleşim dışında. İLE/VE/<> Yerleşim merkezlerinde. )
( PHYSIOLOGICAL NEEDS with/and/<> PSYCHOLOGICAL NEEDS )
- PSİKOZ ile NEVROZ
- GEREKSİNİM ile İTİLİM
- GEREKSİNİM ile/ve BEKLENTİ
- KATLANMA ile TAHAMMÜL
( [Sansk.] ... ile TITIKSHA )
- TAHAMMÜL ile TAVİZ
- HAYAL KIRIKLIĞI ile ENGELLENME
( DISAPPOINTED with FRUSTRATION )
- DEĞER DÜŞÜRÜCÜ/LÜK ile/değil HAYAL KIRIKLIĞI
- PARANOYA ile KOMPLO
- ALINGAN/LIK ile PARANOYA
- ALINGAN/LIK ile HASSAS/LIK
- ALIŞKANLIK ile ZAAF
( Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir. )
( Alışkanlıklar tutkuyu, tutku da karakteri etkiler. )
- ALIŞKANLIK ile/ve/değil ŞARTLANMA
- ALIŞKANLIK ile DADANMA
- MUTLAK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- GEREKLİLİK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- KOŞULLANMA ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- ALIŞMAK ile/ve/değil KOŞULLANMAK
- YATKINLIK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- "EZBER" ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- TEMBELLİK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- MUTLAK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- ALIŞMAK ile/ve ÂŞİNÂ/LIK
- HIZLI ALIŞMA ile/ve YAVAŞ ALIŞMA
- DONANIM ile/ve YATKINLIK
- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK
( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )
( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )
- ENGELLİ/LER ve ÖZÜRLÜ/LER
( Birçok şey, herkes için engel oluşturabilir. VE Özür, gerekçesi/geçerli açıklaması [yani mazereti] olan/bulunan demektir. ["Özür dilemek/dilemesi gereken" gibi bir anlam çıkartılamaz/çıkartılmamalıdır!]
- KARŞI ile/yerine YÖNELİK
( OPPOSITE with TO/DIRECTED )
- DİLEK ile ARZU
( WISH with DESIRE )
- TUTMA ile BULUNDURMA
( HOLD with KEEPING )
- SAKLAMA ile BULUNDURMA
- SAKLAMAK ile ÖRTMEK
- GÖZLEM ile HESAP
- YOK ETMEK ile ORTADAN KALDIRMAK
- YOK ETMEK ile BAŞKALAŞTIRMAK
- TÜKETMEK ile YOK ETMEK
- TÜKETMEK ile TAMAMLAMAK
- TERBİYE ile YOK ETMEK
- TERBİYE(EĞİTİM) ile/ve TALİM(ÖĞRETİM) ve/> TE'DİB(EDEB)(DAVRANIŞ/TUTUM)
( Davranış-eylem. İLE/VE Düşünce-bilgi. VE/> Terkib. )
( Göze dayanır. İLE/VE Kulağa dayanır. VE/> Davranıştır. )
( İyi-kötü. İLE/VE Doğru-yanlış. VE/> Güzel. )
( Örnek gerektirir. İLE/VE Bilen/hoca gerektirir. VE/> "Kişi kendin bilmek", haddini bilmek gerektirir. )
( Her yerdedir. İLE/VE Belirli bir yerdedir. VE/> Her yer ve zamandadır. )
( Bütüncüldür. İLE/VE Sıradüzenseldir. VE/> Estetiktir. )
( Kalb-i selîm. İLE/VE Akl-ı selîm VE/> Zevk-i selîm. )
( TO TRAIN with/and PRACTICE/EXERCISE/DRILL and/> MANNER )
( Behaviour-action. İLE/VE Idea-knowledge. VE/> Compound. )
( Base on eye. İLE/VE Base on ear. VE/> Behaviour. )
( Good-bad. İLE/VE Right-wrong. VE/> Beautiful. )
( Needed example. İLE/VE Needed teacher. VE/> To know the self. )
( Everywhere. İLE/VE Define place. VE/> Everywhere and anytime. )
( Integral. İLE/VE Hierarchical. VE/> Aesthetical. )
- "HADDİNİ AŞMAK" ile ÇIĞRINDAN ÇIKMAK
- SAMİMİ OLMAK ile YÜZ-GÖZ OLMAK
- BİRİNİ: YOLDA BIRAKMAK ile YOLUNDA BIRAKMAK/İNDİRMEK
- ÇATMAK ile SATAŞMAK
- ŞOK ile ŞOKE OLMAK
( SHOCK with BEING SHOCKED )
- ŞOKE OLMAK ile BLOKE OLMAK
- TRAVMA/BLOKAJ ile/ve AYDINLANMA
- EĞİLMEK ile YÖNELMEK
- EĞİLMEK ile DOMALMAK
- ERDEM/FAZİLET ile/ve MEZİYET
( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır.)
( Erdemin ölçüsü tüze'dir. )
( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )
( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )
( Erdem kişinin kendisini inşa edeceği tuğlalardır. )
( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktırlar. )
( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denir. )
( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )
( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )
( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )
( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )
( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )
( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )
( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )
( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )
( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )
( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )
( Meziyet yalnız kalmaz, daima komşu bulur. )
( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )
* KARUNA ( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )
* MUDITA ( Herkesin iyiliğine sevinmek. )
* UPEKSHA ( Herkesin hatasını affetme ve görmezlikten gelmek. )
( VIRTUE with/and MERIT )
( What you are really is your virtue. )
( Remembering your self is virtue. )
- MEZİYET ile/ve YETENEK
( Üstünlük vasfı, artam. İLE/VE Bir şeyi anlama/yapabilme niteliği. | Bir duruma uyma konusunda kişide bulunan ve doğuştan gelen güç. | Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen sınır. | Dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü. )
( Yeteneklerinin farkedilmemesi, kişide üzüntü, çevresindekilerdeyse kayba yol açar. )
( MERIT with/and TALENT/CAPACITY )
- KORKU ile/ve KAYGI(ENDİŞE[< Pehlevice/Farsça]: Düşünüyorum]/ANKSİYETE)
( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan yansıtıldığını idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )
( Siz aslında sevgisiniz - korkmadığınız zaman. )
( Anlayan bir zihin arzulardan ve korkulardan azadedir. )
( Korku, bilmemekten ileri gelir. )
( Kendinizi ne kadar daha çok bilirseniz, o kadar daha az korkarsınız. )
( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )
( Gövdemizin sahibi olursak, korkuyu atarız. )
( Korkunun bir bölümü, varolanlara bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )
( İhanetten uzak kaldığın kadar korkmazsın. )
( Zan gitmedikçe korkudan kurtulamayız. )
( Gövde ve zihin sınırlıdırlar, onun için de incinmeye açıktırlar, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )
( Gelecek için antrenman, tutumlar geliştirme; bunlar korku işaretidir. )
( Acı çekmemiş olan korkmaz. )
( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )
( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )
( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belli etmelisiniz. )
( Arzudan ve korkudan kurtulmak sizi öyle korkutmasın. Bu hepinizin bildiğinden öylesine farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir hayat yaşayabilmenizi sağlayacaktır; öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. )
( [Ar.] REV', REV'A, HAVF ile GAMM )
( [Fars.] BÂK ile/ve ENDİŞE )
( FEAR with ANXIETY/CONCERN )
( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end. )
( You are love itself - when you are not afraid. )
( An understanding mind is free of desires and fears. )
( The more you know yourself the less you are afraid. )
( Discover your mistake and be free of fear. )
( The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear. )
( Training for the future, developing attitudes is a sign of fear. )
( Who has not suffered is not afraid. )
( When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid. )
( Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are. )
( You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear. )
( Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )
( [Lat.] METUS cum ... )
- ENDİŞE ile/ve/> SIKINTI
( Geçmiş ıstırabın anısı ve onun yinelenmesi korkusu, insanı gelecek hakkında endişelendirir. )
( ANXIETY with/and/> BOREDOM/DISTRESS/DEPRESSION )
( The memory of past suffering and the fear of its recurrence make one anxious about the future. )
- KORKU ile/ve/değil TEPKİ
( [not] FEAR with/and/but REFLEX )
- KORKU ile/ve/değil/yerine TEDBİR
( [not] FEAR with/and/but PRECAUTION )
( PRECAUTION instead of FEAR )
- KORKU ile/ve/değil/yerine KORUMA
( [not] FEAR with/and/but PROTECTION )
( PROTECTION instead of FEAR )
- KENDİNİ BAŞKALARINDAN KORUMAK ile/ve/değil/yerine BAŞKALARINI KENDİNDEN KORUMA
( [not] TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS with/and/but TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF )
( TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF instead of TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS )
- KORKUTMA ile/ve/değil/yerine UYARMA
- "KORKUTMA" ile "KORKUTMA"
( Engellemek/korumak için olan. İLE Şaşırtmak, gülmek, eğlenmek için olan. )
( Çocukları hiçbir şekilde korkutmayınız! [Belki sadece/ancak savaşta düşmanı olabilir![o da ancak daha fazla zarar görmemek içindir.] İLE Düşmanın bile olsa, ne şaka, ne de başka bir gerekçe ya da koşulla, hiç kimseyi korkutmayınız! )
- KORKMAK ile/ve/değil ŞÜPHE
( [not] FEAR with/and/but DOUBT/SUSPICION )
- STRES ile KORKU
( Kültürel. İLE Doğal. )
- ONUR ile KORKU
( Dengesini iyi ayarlamak gerek! )
( Onurun, korkunun önüne geçerse canını kaybedersin!
Korkun, onurunun önüne geçerse vatanını kaybedersin! )
- PARANOYA ile KORKU
( PARANOIA with FEAR )
- KORKMAK ile/ve ALINMAMAK
- KORKU ile/ve/> KAÇMAK
- KORKU ile/ve UTANMA
( FEAR with/and SHAME )
- KORKU || CEHALET ve/yerine BİLGİ ||/VE CESARET
( Korku, bilgisizlikten de, çok bilgiden de olur. )
( CESARET: Köprüyü geçmeyi göze alabilmek. )
- ÜZÜNTÜ ve SIKINTI ve ENDİŞE
( Geçmişe ait. VE Şimdide. VE Gelecek için. )
- İBRET ALAN ile İBRET ALMAYAN
( Bulunduğu derecenin üzerine çıkar/tılır. İLE Bulunduğu derecenin altına düşer/düşürülür. )
( İbret alınır. İLE İbret olur. )
- ESİRGEME ile KAYIRMA
( Anneler/babalar, tüm çocukları esirger ve fakat kendi çocuğunu kayırır. )
- EMMEK ile ÇEKMEK
- TÜKÜRMEK ile ÜFÜRMEK
( [Ar.] TEBEZZUK[< BÜZÂK] ile ... )
- DÜŞMEK ile KAPAKLANMAK
- BAĞIRMA ile VURGU
- BAĞIRMAK ile ANIRMAK
- BAĞIRMA ile HAYKIRMA
( [Fars.] ... ile BÂNG )
- BAĞIRMAK ile/değil YÜKSEK SESLE KONUŞMAK
- BAĞIRMA ile ÇIĞLIK
( [Ar.] ... ile VÂ-VEYLÂ[Çığlık, yaygara. | Eyvah, yazık! | Nâmık Kemâl'in şiiri.] )
( [Fars.] ... ile FİGAN[çoğ. EFGAN] )
- TEVBÎH ile TEKDÎR ile MUÂHEZE[< AHZ | çoğ. MUÂHEZÂT]
( Azarlama, paylama. | Memurlara uygulanan bir disiplin cezası. İLE
Azarlama. | Öğrenciye verilen ve siciline işlenen bir cezâ. İLE
Azarlama, paylama, çıkışma, darılma. | Tenkîd. )
( ... İLE Tevbîhden daha ağırdır. )
( Nush ile uslanmayanı, etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir! )
- SIÇRAMAK ile ZIPLAMAK
( TO BOUNCE/SPRING with TO JUMP )
- HOPLAMAK ile ZIPLAMAK
- "ZIPLAMAK" ile/değil ATILMAK
- GEÇMEK ile ATLAMAK
- DONMAK ile DONUP-KALMA
( Gövde ısısı düşük birine konyak vermek çok vahim bir hatadır! )
- DİŞLEMEK ile ISIRMAK
- DİŞLEMEK ile KEMİRMEK
- BÖĞÜRMEK ile ÖĞÜRMEK
- SIKMAK ile KASMAK
- SIKMAK ile BÜZMEK
- SALLANTI ile ÇALKANTI
- KIZMAK ile HOMURDANMAK
( TO GET ANGRY with TO GRUMBLE )
- KIZMAK ile/değil DOĞRUDAN SÖYLEMEK
( [not] TO GET ANGRY with/but TO SAY DIRECT )
- KIZMAK ile "BOZULMAK"
- KIZMAK ile RAHATSIZ OLMAK
- KIZMAK ve ÖNEMSEMEK
- KIZMAK ile/ve/değil/yerine SİTEM (ETMEK)
- RAHATSIZ ETMEK ile/ve RENCİDE[Fars. Kalbi kırılma, incinme.] ETMEK
- "İÇLENMEK" ile/ve "BOZULMAK"
- SİNİRLENMEK ile ÜZÜLMEK
- ÜZÜLMEK ile ACIMAK
- ACIMA ile DUYGUDAŞLIK
- İNSAF ile İNİSİYATİF
- YAZIK ve/<> KAZIK
- PARLAMAK ile ALEVLENMEK
- DİDİŞMEK ile HİZİPLEŞMEK
- DİDİŞMEK ile/ve ÇEKİŞMEK
- DİDİŞMEK ile/ve CEDELLEŞMEK
- HİZİPLEŞME ile HIRLAŞMA
- DEDİKODUCU ile NEMMÂM
( ... İLE Lâf taşıyan. )
- LÂF GETİREN ile/ve/> LÂF GÖTÜREN
- HINÇ ile İNTİKAM
( Zayıf olan nefret etme ve intikam alma eğilimindedir. Tembel olduğundan da yatışır ve bu düşüncelerden vazgeçer. )
( [Ar.] GAYZ ile ZAHL[çoğ. ZÜHÛL] )
- AZIMSAMAK ile KÜÇÜMSEMEK
( UNDERESTIMATE with DESPISE )
- KÜÇÜMSEMEK ile HOR GÖRMEK
( TO DESPISE with TO BELITTLE )
( [Lat.] CONTEMPTUS cum DEDIGNATIO )
- HOR GÖRMEK ile KENDİNİ HOR GÖRMEK
( ZİLLET: Hakirlik, horluk, aşağılık, alçaklık. )
( TO BELITTLE with SELF BELITTLE )
( [Lat.] DEDIGNATIO cum HUMILITAS )
- TUTARLI OLMAK ile/ve/değil TUTARLI DAVRANMAK
( Zorunlu değildir. İLE/VE/DEĞİL Zorunludur. )
( Sorunlu olabilir. İLE/VE/DEĞİL Sorunsuzdur. )
( Her zaman için geçerli olamayabilir. İLE/VE/DEĞİL Çoğunlukla geçerli olmalıdır. )
( "İddia"sında/zannında olabilirsin. İLE/VE/DEĞİL İspat edersin. )
( Söz ile. İLE/VE/DEĞİL Tutum/tavır ile. )
- YOZLAŞMA ile YOBAZLAŞMA
- KANIKSAMAK ile BENİMSEMEK
( TO GET ACCUSTOMED with TO MAKE ONE'S OWN )
- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"
( TO ADOPT with "TO SUPPORT/LIKE" )
- BENİMSEMEK ile "SAHİP ÇIKMAK"
- BENİMSEMEK ile/ve SAVUNMAK
- BENİMSETİLEN ile DAYATILAN
- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/<> ÖZÜMSEMEK
- MONOTONLUK ile KANIKSAMAK
- SAPKINLIK ile "DEJENERASYON"
( ASTRAY with DEGENERATION )
- BATILILAŞMA ile "DEJENERASYON"
- HALÜSİNASYON ile SİMÜLASYON
( HALLUCINATION with SIMULATION )
- BIRAKMAK ile AYIRMAK
( LEAVE with SEPERATE )
- BIRAKMAK ile YERİNE KOYMAK
- BIRAKMAK ile TERCİH DEĞİŞTİRMEK
- BIRAKMAK ile TERK ETMEK
- TERK ETMEK/EDİLMEK ile/ve AYRILMAK
- KOVULMA ile/ve TERK EDİLME
- VAZGEÇMEK ile BIRAKMAK
( Hiçbir kişi vazgeçilir değildir.
Hiçbir kişi vazgeçilmez değildir. )
- VAZGEÇMEK ile YERİNE KOYMAK
- BASTIRILMIŞ/LIK ile/ve VAZGEÇMİŞ/LİK
- PES ETMEK ile KAÇMAK
- BAĞIMLI/LIK ile/yerine BAĞLI/LIK
( Onlar mı size, siz mi onlara bağlısınız? )
( DEPENDENCE with ATTACHMENT )
( ATTACHMENT instead of DEPENDENCE )
( Do they depend on you, or you on them? )
- BAĞIMLI/LIK(MÜPTELÂLIK) ile ISRARCI/LIK
( DEPENDENCE with TO INSIST )
- KAFAYI SAĞA SOLA SALLAMAK ile KAFAYI AŞAĞI YUKARI SALLAMAK
- CİMCİK ile ÇİMDİK
- KARŞI ile ÖTEKİ/ÖBÜR(DİĞER)
( OPPOSITE with OTHER )
- HATIRLAMAK ile ANIMSAMAK
- NÜFUS ile NÜFUZ
- UZADUYUM(TELEPATİ) ile DURUGÖRÜ
( TELEPATHY with CLAIRVOYANCE )
( [Ar.] NAKL-İ MEVCE ile ... )
- UZADUYUM(TELEPATİ) ile RÂBITA
- TELEPATİ ile !TLpati
( ... İLE (Düşük) Para hırsı. )
- UZADEVİM(TELEKİNEZİ) ile LEVİTASYON
( Telekinezi ya da sadece kinezi, özdeğin(maddenin) iç dinamiklerine zihin/düşünce gücüyle etki ederek biçimini değiştirmek. İLE
Levitasyon ise, özdeği bütün olarak yerinden hareket ettirmek/havalandırmak/havada dolaştırmak. )
- AR ile HİCAP
- AR ile NAMUS/İFFET
( Hayatta namuslu yaşamanın en gerçek yolu, olduğun gibi görünmektir. )
( ... ile SİLİG: Namuslu. )
- İFFET[Ar.] ve ŞECÂAT[Ar.]
( Temizlik. | Namus. VE Yiğitlik, yüreklilik, koçaklık. )
- ŞEREF ile/ve ONUR (HAYSİYET)
( Toplumsal. İLE/VE Bireysel. )
( Mal, mülk ve makamla, kişinin sosyal statüsüyle ilişkilidir. [Şerefim develerimin sırtındadır.] İLE/VE ... )
( ŞEREFİYE: Bir kişinin geldiği makam şerefine dağıttığı bahşiş. | Kamunun karar ve etkinlikleri sonucunda, belli bir yerdeki taşınmaz malların artan değerleri üzerinden yerel yönetimlerin aldığı bir tür taşınmaz vergisi. )
- KİŞİLİK "(MESELESİ)" ile GURUR "(MESELESİ)"
- ONUR ile KORKU
( Dengesini iyi ayarlamak gerek! )
( Onurun, korkunun önüne geçerse canını kaybedersin!
Korkun, onurunun önüne geçerse vatanını kaybedersin! )
- GURUR ile/ve KİBİR | ile/değil/yerine ONUR
( Başkalarının sırtına basarak. İLE/VE Başkalarını bastırarak. | İLE/DEĞİL/YERİNE Kendi ayaklarının/duruşunun üzerinde yükselme. )
( Yün giyende ve arpa yiyende kibir olmaz. )
( NAHHÂT[Ar.]: Kibirli, gururlu. )
- GURUR ile/ve/değil/yerine ONUR
( Başkasının sırtına basarak birşey olmaya çalışmak. Başkalarını ezerek büyüklenme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE
Kendi kaynaklarının/duruşunun üzerinde yükselme. )
( [not] PRIDE with/and/but HONOUR )
( HONOUR instead of PRIDE )
- GURUR ile/değil İNAT
( [not] PRIDE with/but OBSTINACY )
- GURUR ile KİBİR
( Kibir, kişinin kendine iltifatıdır. [iltifat, en karşı konulamaz olanlardandır] )
( BÂD-DÂR[Fars.]: Kibirli. | Şişman. | Deli. | Hiçbir işle ilgisi olmayan. )
( PRIDE with ARROGANCE )
- NASİP ile KISMET
( Kısmetse gelir Yemen'den, değilse gelir çenenden. )
- ACI ile ISTIRAP
( ... İLE Zihnin ve kalbin titremesi. )
( Acıya dayanmak gerekir. Acıyı yenme diye bir şey yoktur. )
( Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarına getirmezler. )
( Size ıstırap veren sürekli sahte (asılsız) olandır. )
( Sahte olanı terk edin, acı çekmekten kurtulursunuz. )
( Düşüncelerinde ya da duygularında olan ve olmayan şeylere karşı herhangi bir özlemin yoksa, bu acılardan kurtulmanın yoludur. )
( Istırap, kabul etmeyişten kaynaklanır. )
( Istırap, kendi yarattığımız değil midir? Evet, onu yaratmak için ayrı bir kendiniz olduğu sürece. )
( Bencillik ıstırabın nedenidir. )
( Kendim olarak tanımladığım çerçeve ne denli dar ise, arzu ve korkunun neden olduğu ıstırap da o denli keskin olur. )
( Kişisel "ben"in eriyip kayboluşuyla kişisel ıstırap da son bulur. )
( Ancak ayrılıkçılık ve çıkarcılık dünyada gerçek ıstırabın ortaya çıkmasına neden olur. )
( Istırabın nedeni bağımlılık, çaresi bağımsızlıktır. )
( Istırabın gerçek nedeni, kendini sınırlı olanla özdeşleştirmektir. )
( Uygarlık, kültür, felsefe ve din. Istıraba başkaldırıdan başka nedir ki? )
( Istırap en başta, dikkat çekmek için bir çağrıdır ve o aslında bir sevgi hareketidir. )
( Istırap tümüyle bir bağımlılık ya da direnmeden dolayıdır; bu bizim yaşam ile birlikte devinmeye ve akmaya karşı isteksizliğimizin işaretidir. )
( Istırap çeken sizin kendiniz olduğunu hayal ettiğiniz kişidir, siz değil. )
( Eğer ıstırabın ötesinde olmak istiyorsanız, onu yarı yolda karşılayıp kucaklamalısınız. )
( Akıllı kişi, zevkin değil, ıstırapsızlığın peşine düşer. )
( PAIN with SORROW, SUFFER )
( Pain has to be endured. There is no such thing as overcoming the pain. )
( Suffering is due to nonacceptance. )
( It is always the false that makes you suffer. )
( Abandon the false and you are free of pain. )
( Is not all suffering self-created? Yes, as long as there is a separate self to create it. )
( Selfishness is the cause of suffering. )
( The narrower the circle of my self-identification, the more acute the suffering caused by desire and fear. )
( With the dissolution of the personal 'I' personal suffering disappears. )
( The cause of suffering is dependence and independence is the remedy. )
( What is civilization and culture, philosophy and religion, but a revolt against suffering. )
( Self-identification with the limited is the real cause of suffering. )
( Suffering is due entirely to clinging or resisting; it is a sign of our unwillingness to move on, to flow with life. )
( Suffering is primarily a call for attention, which itself is a movement of love. )
( It is the person you imagine yourself to be that suffers, not you. )
( If you want to be beyond suffering, you must meet it half way and embrace it. )
( [Lat.] TRISTITIA cum ... )
( [Sansk.] ... ile DUHKHA )
- S ile SS
( Seve seve. İLE "S.ke s.ke."/"S.kile s.kile." )
- CEZA ile AZAP
( ... İLE Sıkıntı, ıstırap. | Lezzet. )
- CEZA ile/değil KARŞILIK
- CEZALARDA: YANLIŞ YAPILANA ile YAPILMAYANA/KARŞILANMAYANA [zorunlu olduğu halde]
( Geliştirir. İLE [belki] Dönüştürür. )
( Verilebilir de, verilmeyebilir de. İLE Çoğunlukla verilmesi gerekir. )
( Niyete göre hafifletilebilir. İLE Ne niyet, ne özel koşullar pek değerlendirilmez. )
( Haklılık/haksızlık, yerindelik-yersizlik, adâlet aranabilir. İLE Ne haklılık, ne de herhangi bir şey aranmaz. )
( Nush ile uslanmayanı, etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir! )
- ACI ile AĞRI
( PAIN with ACHE )
- AĞRI ile SANCI
( [Ar.] VECA' )
( ACHE with STITCH )
- AĞRI ile KALP AĞRISI/KRİZİ
( ... İLE Ölüm korkusu yaratan tek ağrı. )
- ACI ile SIZI
( PAIN with SORROW )
- BÜYÜME ile ÇOĞALMA
- BÜYÜMEK ile SEMİRMEK
- ÜREME ile ÇOĞALMA
( REPRODUCTION with INCREASE )
- BİÇİMİNİ KORUMAK ve ÜREMEK
( HIFZ-I TERKİB )
- ÜREME ile/ve DOĞURMA
( REPRODUCTION with/and TO GIVE BIRTH )
- AZMAK ile COŞMAK
- AZ(DIR)MAK ile AYAKLAN(DIR)MAK
- CEZBE/CAZİBE ile/ve TAHRİK
- TAHRİK OLMAK ile AZMAK
( EXCITATION with TO EXCITE )
- AZMIŞ ile KUDURMUŞ
- NEDEN OLMAK ile SAĞLAMAK
( Olumsuz durumlarda kullanılır. İLE Olumlu durumlar için kullanılır. )
- REDDETMEK ile KARALAMAK
- İNKÂR ile CAHT
( ... İLE Bile bile inkâr etme. )
- GEREKSİNİM ile ZORUNLULUK
( NEED with OBLIGATION )
- İSTEK ile GEREKSİNİM(İHTİYAÇ)
( WANT with NEED )
- İSTEK ile EMİR
( WANT with BIDDING )
- SİPARİŞ ile EMİR
- RİCA ile RİCA-EMİR
- RİCA-EMİR ile EMİR-RİCA
- EMİR-RİCA ile EMİR
- EMİR ile TÂLİMAT
- EMİR ile/ve EDEB
( Emir, edebten üstündür. )
- EMİR ile/ve İZİN
- EMİR ile/ve/değil/yerine DİLEK
- EMİR ile/ve/değil/<> ENGEL
- ENGEL/EMİR değil (KAVRAMSAL) OLUMSUZLUK BELİRTİMİ
- ALDANMA ile BİLEREK ALDANMA
( [Ar.] ... ile TAHADDU'[< HUD'A] )
- TAHÂDU'[< HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[< HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[< HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[< HÂZIR] ile TAHADDÜR[< HADER] ile TAHADDÜR[< HADR] ile TAHAZZÜR[< HAZER] ile TAHATTUR[çoğ. TAHATTURÂT]
( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )
- İSRAF ile/ve/> İFLÂS
( İsraf iflâsı muhakkak kılar. )
( En büyük israf, zaman israfıdır. )
( EXTRAVAGANCE with BANKRUPTCY )
- İSRAF ile NANKÖRLÜK
- İSRAF ile SAVURGANLIK
- İSRAF ile SUİSTİMAL
- SÖMÜRÜ ile SUİSTİMAL ile MANİPÜLÂSYON
( EXPLOITATION with ABUSE with MANIPULATION )
- FEDAKÂR/LIK ile CÖMERT/LİK
( Yapayalnızken ya da birşeylerle, birileriyle çatışırken başkalarına karşı daha cömert olmalı ama birey olarak da kendine saygı duymalıdır. )
( Cömert cömert derler maldan ederler, yiğit yiğit derler candan ederler. )
( AKI / BÂSİK[Ar.]: Cömert. )
- SAHİP OLMAK ile/yerine KURUCU(SU) OLMAK
( OWNER with FOUNDER )
( FOUNDER instead of OWNER )
- AYDINLANMA ile OLGUNLAŞMA
( Olgun olanlar daha çok deneyim birikimine sahip olanlardır. )
( ENLIGHTENMENT with RIPEN )
( The ripe ones had more experience behind them. )
- AKILTAPARLIK ile/yerine AYDINLANMA
( ADORING TO INTELLIGENCE with ENLIGHTENMENT )
( ENLIGHTENMENT instead of ADORING TO INTELLIGENCE )
- AKIL-FİKİR SAHİBİ OLMA(MA)K ile İFLÂH OLMA(MA)K
- İFLÂH (OLMA[MA]K) ile İSLÂH (OLMA[MA]K)
- KOPUKLUK ile KAYITSIZLIK
- SUÇ ile YANLIŞ(HATÂ)
( CRIME with MISTAKE )
- SUÇ ile PAY
- GAFLET ile YANLIŞ(HATÂ) ile DALÂLET
( İnsan, yanlışları olup da bunları düzeltmezse, bunları benimsemiş demektir. )
( Gaflet de bir nimettir. )
- ACZİYET ile DALÂLET
- ACZİYET ile MAĞDURİYET
- ACZ ile/ve/> GEREKSİNİM/İHTİYAÇ
- ÖFKE ile HIŞIM/HIŞM[Fars.]
( Öfkeyi sükûnetle, kötülüğü iyilikle, cimriliği cömertlikle ve yalanı gerçekle yenin. )
( Öfkeyi/gadabı tatmin etmek hayvanlıktır. )
( Ancak öfkesini/hışmını yenen, yiğittir. )
( [Ar.] GAYZ, GAZAB ile TEECCÜM )
( [Fars.] ÂRÛDE: Öfkeli, kızgın, hırslı., RÎS ile HIŞIM )
( [İng.] ANGER )
( [Lat.] IRA cum ... )
- ÖFKE ile CELÂLLENME
- ÖFKE ile/ve/> UTANMA
( Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kızarır. )
- ÖFKE yerine HÜZÜN
- ÖFKE GÜCÜ ile/ve/<> ARZU GÜCÜ ile/ve/>/değil/yerine AKIL GÜCÜ
- TENKİT(MUAHEZE) ile ELEŞTİRİ
( Olumsuz eleştiri. İLE
Hem olumlu, hem olumsuz olabilir. )
- TENKİT ile VERYANSIN
- TENKİD ile TAHKİR
- KİNÂYE ile TENKİT
- SİTEM ile KİNÂYE
- SİTEM ile KIZMAK
- NAZÎRE ile KİNÂYE
- TEPKİ VERMEK ile TEPKİ GÖSTERMEK
( RESPOND with REACT )
- TENKİT ile SAPTAMA/BELİRTME
- İTHAM ile AŞAĞILAMA
- İTHAM ile İSNAD
- !İTHAM ile !TEKFÎR
( Çoğunlukla/bazen itham, küfürden daha ağırdır. )
- İTHAM ile/ve/<> GENELLEME
- TAHRİK ile KIŞKIRTMA
( INCITEMENT with PROVOKE )
- KIŞKIRTICI ile TAHRİK EDİCİ
- TETİKLEME ile KIŞKIRTMA
( TRIGGER with PROVOKE )
- FİŞFİKLEMEK ile KIŞKIRTMAK
- YIKMAK ile YAKMAK
- UYDURMAK ile "KAFADAN ATMAK"
- TEŞEKKÜR ETMEK ile/ve TAKDİR ETMEK
( TO THANK with/and TO APPRECIATE )
- TEŞEKKÜR ile/ve ŞÜKÜR
( İnsana teşekkür etmeyi bilmeyen, şükür etmeyi bilemez. )
- HASSAS/LIK ile DUYARLI/LIK
( SENSITIVE/NESS with AWARE/NESS )
- KİTAP ile/ve/<> ÖĞRETMEN/HOCA/MÜRŞİT/GURU
( Neyi/neleri nasıl yapacağını/yapabileceğini anlatır/gösterir. İLE/VE/<> Neyin/nelerin yapılmayacağını/yapılmaması gerektiğini gösterir/anlatır. )
( Veri/bilgi. İLE/VE/<> Bilgi + Tecrübe. )
- HOCA ile/ve/değil KONUŞMACI
- ULEMÂ ile/ve VÜZERÂ ile/ve FUKARÂ
- SULTANLARIN/PADİŞAHLARIN SIFATLARI:
( * Yönetilenlerin hakkını gözetir, onlardan hak talep etmez; bu fazilettir(fadl) ve en yüksek(ulyâ) derecedir.
* Ya da haklarını gözetir ve karşılığında hak talep eder, bu adâlettir(adl) ve orta(vustâ) derecedir.
* Ya da hak talep eder haklarını gözetmez; bu da aşağı(süflî) derecedir. )
- VEZİRLERİN SIFATLARI:
( * Zeki (vâfiru'l-akl)
* Düzgün tabiatlı (selimu't-tab)
* Edebli (edibu'n-nefs)
* Mutedil mizaçlı (mutedilu'l-ahlâk)
* Doğru iş yapan (munâsibu'l-efâl)
* Çabuk karar veren (serîatu'l-bedîha)
* İyi görünüşlü (makbûlu's-sûre)
* Açık görüşlü (cezlu'r-rey)
* Fikri isabetli (saibu'l-fikre)
* Sır vermeyen (kalilu's-sirre)
* Yerinde tedbir sahibi (hasenu't-tedbîr) )
( VEZÂRET[Ar.]: Vezirlik, paşalık. [Osmanlı'da en büyük rütbe.] )
- VÂLİDE SULTAN: Osmanlı'larda Sultan'ın annesi. [Protokolda Sultan'dan sonra gelir.]
- ÂSAF[Ar.]: Doğu edebiyatlarında vezirin eş anlamlısı olarak kullanılır. Süleyman peygamberin meşhur veziri ve İsrailoğulları soyundan gelen Âsaf b. Berhıya'dan kalmadır.
- DEFTER-DÂR[Ar./Fars.]: İl'de Maliye Bakanlığı'nın en yüksek memuru.
- PAŞA KAPISI: Sadrazamlık makamı.
- PADİŞAHLAR'IN: SAĞINA ile/ve SOLUNA ile/ve KARŞISINA (OTURANLAR)
( KÂTİP [Söylediklerini hemen, doğru ve net bir şekilde kayda geçmesi için.] İLE/VE MUHAFIZ [Kalbini koruması için.] İLE/VE ULEMÂ [Derin bilgi ve irfanlarından yararlanabilmek ve ayna olabilmeleri için.] )
- ÇELEBİ ile/> ŞEHZÂDE
- ŞEYHÜLİSLÂM (OLABİLMEK):
( En az 35 yıl hizmet ve ilmî çalışma gerektirir. )
( Medreseyi tamamladıktan sonra...
Kasabada/Şehirde Kadı Yardımcılığı > Küçük Şehir Kadılığı > Büyük Şehir Kadılığı > Üsküdar Kadılığı > Eyüp Sultan Kadılığı > Galata Kadılığı > İstanbul Kadılığı görevlerinden sonra Rumeli Kazaskeri olunur ve en son Anadolu Kazaskeri olduktan sonra ancak Şeyhülislâm olunurdu. )
( İlk Şeyhülislâm, Celâlzade Hızır Bey'dir. [Fatih Sultan Mehmet döneminde] )
( En uzun süre Şeyhülislâm'lık görevi yürütenler: Ebû Suud [29 yıl], Molla Fenârî [24 yıl], Zembilli Ali Efendi [23 yıl], Yahya Efendi [18,5 yıl]. )
( 131 Şeyhülislâm'ın 21'i şairdi. Ancak beşinin Divân'ı elimizdedir. )
( Bu makam, Kanuni Sultan Süleyman zamanında saltanattan sonra gelen yer olarak sayılmıştır. )
( Yaşadığımız, "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" herşeyi, sürekli anımsasaydık, delirirdik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bazen/çoğunlukla, bazı "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" bilgi ve deneyimleri, delirmemek, kendimizi kaybetmemek/korumak, korkmak/korkabilmek ve varoluşumuzun sürekliliği için anımsamamız/anımsayabilmemiz gerekir. )
( Sahip olunan geçmiş eylem bilgilerinin ve sonuçlarının, şimdiki zamanda, uygulanabilir[/pratik] bilgi olarak, hızla ortaya çıkarılabilmesi Zekâ'ya işaret etmez. )
( İnsan. | İnsan anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> Zaman içinde kişilerde görülen dirimbilimsel farklılığın ve çeşitliliğin incelenmesi. İLE/VE/||/<> İnsan topluluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> Yamyam. İLE/VE/||/<> İnsanın yaşadığı yerde yaşayan hayvan ve bitkiler. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana çok benzeyen/benzetilen maymun türü. İLE/VE/||/<> İklimin, insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> Sayrılıkların sürecine şiddetle etkide bulunma gereğine inanan sağaltım öğretisi. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim, insanbilim. | İnsanbilimle ilgili. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> İnsan biçimcilik. İLE/VE/||/<> İnsan gövdesinin biçimini inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana özgü bulaşıcı sayrılık. İLE/VE/||/<> Fosil insan iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. İLE/VE/||/<> Felsefede, insanı, evrenin (")yaratılma nedeni(") sayan. İLE/VE/||/<> İnsanı, evrenin merkezi kabul eden öğreti. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. İLE/VE/||/<> İnsanın belirmesi ve yayılmasını niteleyen dönem. )
( "İnsan" anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim insanbilim. İLE/VE/||/<> İnsanbilim ile ilgili. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. )
( İnsan topuluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen insanbilim kolu. )
( İnsan gövdesindeki dokuları ve sıvıları inceleyen kimya kolu. İLE/VE/||/<> İklimin insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> Fosil insanların iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. )
( İnsanın belirmesi ve yaygınlaşmasını niteleyen dönem. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. )
( Belirli seviyede tutulan iletişim ve paylaşımın, dolayısıyla ilişkinin durumu. İLE
Dostlukta son derece derin ve yoğun yakınlık, iletişim ve paylaşım vardır. Bir kişinin birini "Samimi arkadaşım/kankam(kan kardeşim)" olarak tanıtması için en temelde, o iki kişinin sırlarını paylaşabilmesi ve Para ve Seks durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma durumu vardır. )
( Dostluk, duygulu, erdemli iki kişi arasında, kendiliğinden oluşuveren bir anlaşmadır. Duygulu diyorum, çünkü bir keşiş, dünyadan el etek çekmiş biri, hiç kötü olmaz da dostluk nedir bilmeden yaşayabilir. Erdemli diyorum, çünkü kötülerin, olsa olsa suç ortakları olur, haz düşkünlerinin zevk ve eğlence arkadaşları, çıkarlarını arayanların ortakları vardır, siyaset kişileri, çevrelerine fitne fücurlar toplar, çoğu avarenin bağlılıkları, prenslerin dalkavukları olur; erdemli kişilerin, yalnız onların dostları vardır. )
- BEŞER ile/değil/yerine/||/<>/> İNSAN (OLABİLMEK)
( Kendini tanımayan, görünüş bazında, "insan" etiketine sahip olan, sınırlı ve âtıl durumda yaşayan.
İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>
Kendini gerçekleştirmiş, Bilim, Sanat, Felsefe, Zam/an, Doğa, Ayırdındalık/Farkındalık, Yeğleme/Tercih kavramlarının bağlantılarını oluşturabilmiş, oturtabilmiş ve uygulama durumunda olan bir var olan. )
( Gaflet uykusundan uyanan kişi, beşerdir. Beşer, nefsine mahkûm olan kişidir. Beşer, Allah'ı anlamadan, insan olamaz. İnsan/kişi de bu konuyu hallederse Âdem olur. )
( Dostu bul, ona kavuş. Fakat bunu sindiremeyecek olanlara gösterme! )
( Melekler, insan olamadığından dolayı üzgün; şeytan ise insan olmadığından dolayı memnunmuş. )
( What we need is to be aware of being aware. )
( Kendini kabul etmeyen, itirazı çok ve çeşitli olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendini kabul eden, kendiyle barışan, itirazları olmayan ya da azalmış olan. )
(
İnsanın Evrimsel Süreci
Dönem
Tür
Özellikler
Zaman
İlk İnsan Benzeri Atalar
Sahelanthropus tchadensis
İnsan ve şempanze ayrımı; çift ayaklılık belirtileri
7 - 6 milyon yıl önce
Erken Homininler
Orrorin tugenensis
Çift ayaklılık adaptasyonu
6 - 4 milyon yıl önce
Erken Homininler
Ardipithecus ramidus
Ağaçta yaşama ve yerde hareket etme yeteneği
4,4 milyon yıl önce
Australopithecus Dönemi
Australopithecus afarensis
Çift ayaklı yürüyüş, küçük beyin; "Lucy" fosili
4 - 3 milyon yıl önce
Australopithecus Dönemi
Australopithecus africanus
Daha gelişmiş çene yapısı
3 - 2 milyon yıl önce
Erken Homo Türleri
Homo habilis
İlk taş araç kullanımı
2,5 - 1,8 milyon yıl önce
Erken Homo Türleri
Homo rudolfensis
Daha büyük beyin oylumu
2 - 1,8 milyon yıl önce
Orta Homo Türleri
Homo erectus
Afrika'dan göç, ateşin denetimi
1,8 milyon - 500.000 yıl önce
Neandertaller
Homo neanderthalensis
Avrupa ve Asya'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım
400.000 - 30.000 yıl önce
Modern İnsan
Homo sapiens
Anatomik modern insan, Afrika kökenli
300.000 yıl önce
Modern İnsan
Homo sapiens sapiens
Davranışsal modern insan, ekinsel devrim
40.000 yıl önce - günümüz
)
(
İnsan(Homo) Türlerinin Evrimi
Dönem
Tür
Özellikler
Zaman
Erken Homo
Homo habilis
İlk taş araç kullanımı, çift ayaklılık
2,5 - 1,8 milyon yıl önce
Erken Homo
Homo rudolfensis
Daha büyük beyin oylumu, uzun yüz yapısı
2 - 1,8 milyon yıl önce
Orta Homo
Homo erectus
Ateşin denetimi, karmaşık araç yapımı
1,8 milyon - 110.000 yıl önce
Orta Homo
Homo heidelbergensis
Barınak yapımı, avlanma stratejileri
700.000 - 200.000 yıl önce
Geç Homo
Homo naledi
Bilinçli gömme davranışı
335.000 - 236.000 yıl önce
Geç Homo
Homo neanderthalensis
Avrupa'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım
400.000 - 30.000 yıl önce
Geç Homo
Denisova İnsanları
Genetik çözümlemeyle tanımlandı, sınırlı fosil bulguları
İnsan, bölünemeyen ve parçalara ayrılması olanaklı olmayan bir bütünlüktür.
İnsan, mekândan zamana geçiştir.
İnsan, idrak edebildiğine gereksinim duyar.
İnsan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.
İnsan, sadece, hayallerini gerçekleştirdiği oranda başarılıdır.
İnsan, evrende var olan herşeyi, kısaca "evren bilgisi"ni içinde taşır.
İnsan, bir yanıyla görmeyi arzu ederken, öte yanıyla da kör kalamaz.
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır.
İnsana sığabilene âlem, âleme sığamayana insan denir.
İnsan, kâinatın gözbebeğidir.
İnsan, "bilgisi üstüne katlanarak bilen beşer"dir.
İnsan, kendini tanımaya uğraşmalı, kendi üstüne düşünmelidir.
İnsanı/kişiyi hapsedenler içimizdedir.
İnsan, bildiği şeyi bildiğini bilmeli. Bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi işte budur.
İnsanın/kişinin görevi, kendi içindeki kıvılcımı bulup ışık durumuna getirmektir.
İnsanın hakikati, tüm hakikatlerin hakikatidir.
İnsanın/kişinin hareketleri, sözlerinden daha yüksek sesle konuşur.
İnsan/kişi ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, sevdiğini görünce gençleşir.
İnsanın/kişinin değeri bir kesirle ifade edilecek olursa;
Payı gerçek kişiliğini gösterir,
Paydası da kendisini ne zannettiğini.
Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.
Kişiler arasında, en eşit paylaşılan, akıldır.
"Küçük kişilerin" gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir.
Kişilerin, sözleri işitmeye gereksinimi vardır, ta ki gerçekler onlara sözlerden daha yüksek sesle konuşuncaya kadar.
Eğer bir kişi, içinde bulunduğu toplumu aşmayı başaramıyorsa ve onun kişinin kendi güçlerinin gelişimine destek mi, yoksa engel mi olduğunu farkedecek yetenekte değilse, gerçek insani özüne ulaşması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Başka kişilerin zihinlerini bilme arzumuz, kendi zihnimizi bilmeyişimizden dolayıdır.
Çoğunluk, "insanlığı değiştirmeyi düşünür" ama önce kendimizi değiştirmeyi düşünmek gerekir.
Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır.
Beklemeyi bilen kişi, her şeyi elde edebilir.
Sorma kişinin aslını, sohbetinden belirli olur!
Anlam, ırktan önce gelir.
Irka davet olmaz, düşünceye davet olur.
Âlim kişi, kocadıkça koç olur,
Cahil kişi, kocadıkça hiç olur.
Bülbül, bülbüldür; dil onda iken, yoksa serçe...
Gül, güldür, gül dalında iken, yoksa dikenlik...
"Seni seviyorum!" diyeni, denetle!
Arzusu yerini bulunca, seni terke hazırlanır.
Öyle bir sevgili bul ki, seni, daim yâd etsin! HÜVE'L BÂKÎ!
İNSAN ve DÜNYA
Bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında tüm
haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve tüm gün miskinlik
yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken çocuğu koşarak geldi ve
sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba çocuğuna söz vermişti, o hafta
sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane
uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası
gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve çocuğuna eğer bu haritayı
düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü; "Oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu
haritayı akşama kadar düzeltemez."
Aradan on dakika geçtikten sonra çocuk babasının yanına koşarak geldi ve "Baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz" dedi.
Babası önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de halen
hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk; "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı" dedi...
İNSANI DÜZELTTİĞİMDE,
DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ...
Eğitimli kişilerin dokuz düşüncesi vardır...
1. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler.
2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.
3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler.
4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler.
5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler.
6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler.
7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler.
9. Kazancı gördüklerinde adâleti düşünürler...
GEREKSİNİMLER SIRADÜZENİ
Maslow'un Piramidi'nde en üst noktada (5. basamak) "Kendini Gerçekleştirme" vardır.
Dördüncü basamak, "Değer, başarı, kendine saygı"dır.
Üçüncü basamak, "Ait olma ve sevgi"dir.
İkinci basamak, "Emniyet, güven, düzen ve değişmezlik"tir.
Birinci (en alt) basamak, "Açlık, susuzluk ve eşeyselliğin fizyolojik doyumu"dur.
Bir alt basamaktaki gereksinim karşılanmadan, kişinin bir üstteki değere gereksinim duyması ve gerçekleştirmesi olanaklı değildir.
Bazıları varmış gibi görünse de gerektiği şekilde ve tam değildir.
Maslow, kendini gerçekleştirmiş ve kendini tanıyan kişilerde 16 ortak özellik gözlemlemiştir. Bunlar:
1- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılar.
2- Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılar.
3- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.
4- Kendisini olduğu gibi kabul eder.
5- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.
6- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.
7- Kendiliğinden hareket eder.
8- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.
9- Kendine ve yaşama gülebilir.
10- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.
11- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.
12- Yaşamı bir çocuğun gözü ve kalbiyle görüp yaşayabilir.
13- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.
14- Dürüsttür.
15- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.
16- Savunucu değildir!
Kimileri pek akıllıdır,
Kimi sıcacık, sevgi dolu,
Kimi gayet ağırbaşlı,
Kimi olabildiğince matrak,
Kimi sadık ve güvenilir,
Kimi her an neşe dolu,
Kimi arkadaş canlısı,
Kimi güzel narin,
ve kimi de bunların hepsinin karışımıdır.. Tıpkı sizin gibi..!!!
Şans, mutluluk, sevgi ve dostluk hayatınızın bir anından bile
eksik olmasın ve başkalarının hayatına kattığınız güzellikler size
fazlasıyla geri dönsün.
ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK
Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor
ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan.
Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere
düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç
sorun olmuyor. Herşeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar,
fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor.
En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine
konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler
üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını,
sevgilisini bile çekiştirebiliyor.
Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir
avantaj oluyor.
Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere,
eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla
konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor.
Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var
bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir,
dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor.
Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile
"Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği
sınırlar çok daha geniş.
Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, tüm gün başkalarını
dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki,
seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim
çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor.
Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp
eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği
girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole
gidiyor.
Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor, hiç itirazım
yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki:
Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka
şeyler paylaşılıyor.
Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor.
Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek.
Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de
sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak,
çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor.
Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii.
Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de
sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan
oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil.
Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri
yakalayabiliyor.
DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!
Kırlangıç, birine âşık olmuş.
Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış,
güzel durduğuna ikna olduktan sonra....
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık...tık...tık...
Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir
meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes
almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun
zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya.
Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam, birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?
Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş.
Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek
bir kez daha denemiş:
- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni.
Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam kararlı ve ısrarlı:
- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış,
sözü kısa kesmiş:
- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:
- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda.
Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda
kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni
eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın!
Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa
içerlemiş. Pek sinirlenmış.
- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını
istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla
çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine
itiraf etmiş:
- "Hay benim akılsız başım!" demiş.
- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir
dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle
kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.
Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu
içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü
yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama...
Onunki hiç görünmemış!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna.
Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak
ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- Kırlangıçların ömrü altı aydır...
* * * * *
Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve
değerlendiremezsek uçup gider.
Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini
bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez.
BENİM!
Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.
Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, deneyimli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamaz, kendini ona vakfeder. Her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başlar. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider, o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün, genç kız, kendisine dedi ki:
- Yanışın, her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek. Sendeki sermaye, yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdâdan. "Davul, dengi dengine." demişler...
- "Sevgili!" der âşık. Gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda tüketecek. Bari beni sat da elde ettiğinle bir süre daha hoş ol.
- Genç kız, âşığını derhal Mısır'a götürür. Orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler. Satıcı, kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir süre beklerler. Adam, hiç üzüntü göstermez, hiç boynunu bükmez, hatta müşteri çıktığı zaman baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmezdi. Bir adam gelip genç kıza sorar:
- Şu ayakta bekleyen ihtiyâr, senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...
O sırada ihtiyâr, bayılıp düşer. Adam, pazarlık ile onu satın alır ve kendine geldiğinde kentin dışında bir mezarlığa götürür. Meğer, o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, ihtiyârı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyârı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için der ki:
- Diliyorsan ey ihtiyâr, Mısır'da kal. Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendinin sultanısın.
İhtiyâr, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişir ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim eder. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve der ki:
- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka birinde olsun!
Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar
"Benim!"
dediğini duyayım!
BU AĞIR DURUMDAN KURTUL!
Adamın biri, odun taşıdığı eşeğini kaybetmiş. Günlerce aramış, bulamamış. Günlük rızkını elde edemez olmuş.
Bir gün, bir caminin önünden geçerken, arkadaşları alay olsun diye:
"Bak diyorlar, Nasreddin Hoca vaaz ediyor, derdini ona anlat, o senin eşeğini bulur."
Hoca va'zı bitirdikten sonra ayağa kalkar:
"Ey cemaat, içinizde Kaz'a, Kız'a, Koz'a, herhangi bir şeye âşık olmayan var mı?" der.
Biri, parmağını kaldırır, Hoca sorar:
"Sen hiçbir şeye âşık olmadın mı bunca yıllık ömründe?"
"Hayır, hiçbir şeye âşık olmadım!"
Nasreddin Hoca oduncuya döner:
"İşte senin merkebin bu adamdır, hadi yuları tak, al götür!"
Adam tereddüt eder:
"Olur mu böyle şey Hoca Efendi?" der.
Hoca:
"Al götür, neyine gerek!" der.
Adam, hocanın her sözünde bir hikmet olduğunu bildiğinden, aşkı bilmeyen adama doğru yürümeye başlar.
Olup bitenleri ibretle seyredenlerden bazıları, bu aşksız adama:
"Şu oduncuya bir eşek parası ver de bu ağır durumdan kurtul!" derler.
Adam da oduncuya bir eşek parası vererek, aşkı tanımayışının kefaretini öder.
ÇOCUK, YAŞADIĞINI ÖĞRENİR
Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse,
Kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse,
Kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse,
Sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse,
Adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
BİLMELİSİN Kİ...
Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Bilmelisin ki...
Aşk sözcüğü ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zordur.
Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da !
Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik degil.
Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
GÖL OLMAYA ÇALIŞ!
Yaşlı bir usta, çırağının sürekli herşeyden şikâyet etmesinden bıkar. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir.
Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye yanıt verir.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sorar:
- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye yanıt verir genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam.
- "Hayır!" diye yanıtlar çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:
- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,
Göl olmaya çalış!"
ANNE TERBİYESİ
Zamanında, biri hırsızlık yapmış. Bir gün yakalanıyor, tenbih edip bırakıyorlar. O devirde, üçüncü kez hırsızlık yapanları asarlarmış. Bu adam da tenbihten anlamıyor. Üçüncü hırsızlığında idam sehpasına götürüyorlar. Asacakları zaman:
"Son arzun nedir?" diye soruyorlar. O da:
"Son arzum, annemi görmek" diyor.
Annesini getiriyorlar. Kadın, çocuğu için ağlayıp feryat ediyor. Çocuk:
"Anne, uzat da dilini öpeyim!" diyor.
Annesi dilini uzatır uzatmaz hart diye ısırıyor, koparıp yere atıyor. Annesi bağıra çağıra kaçıyor. Çocuk:
"Ohhh, çok şükür! Haydi şimdi asın beni!" diyor.
Herkes şaşırıyor, soruyorlar:
"Neden böyle yaptın?"
"Benim idamıma neden olan bu et parçasıdır. Bir gün, komşuların kümesinden bir yumurta çaldım. Bana: 'Amma da iyi etmişsin!' dedi, beni buna teşvik etti. Derken tavuk, at, herşeyi çalmaya başladım. Beni hırsız eden bu kadındır. İşte ben de ondan intikamımı aldım!" diyor.
Çocuğu affediyorlar.
KEVIN KURALLARI
Ben hep, "çocuğum olursa, onunla arkadaş gibi olacağım" derdim eskiden.
"Ne kuralı, ne sınırı? Ben onu sadece doğuracağım. Ama o benim olmayacak.
Kendi safsatalarımla onu bunaltmayacağım!" derdim.
Doğru buymuş gibi geliyordu o zamanlar.
Evet, o hâlâ "benim" değil diye düşünüyorum. Ama hayır, kural, sınır gerekliymiş.
Uzmanlar altını çize çize, çocuğun evde arkadaşa değil, bir anneye ve babaya gereksinimi olduğunu söylüyor.
Deniyor ki, arkadaşlıkta yaptırım yoktur. Eşitlik söz konusudur ve saçma da, komik de, tehlikeli de olsa öneriler getirilebilir ve uygulanabilir.
Sınır yoktur. Oysa çocuğun, onu seven, her koşulda destek olacaklarını bildiği, tutarlı kurallar ve sınırlar koyan birer anne babaya gereksinimi var.
Siz her konuda eşit olabilir misiniz çocuğunuzla? Ya sınırsız ve kuralsız?
Kendi adıma yanıtlarım "Hayır!".
Bir e-posta geldi arkadaşımdan. Kevin Hickey isimli bir İngiliz çocukla ilgili.
Anne babasının kendisine hatalı yaklaşımı nedeni ile hastanede ruhsal tedavi görmek zorunda kalan bir çocuğun öyküsü. Tedavi sırasında Kevin, hastahanede şunları kaleme almış, anne ve babasına hitaben.
Daha sonra yazdıkları, İngiltere’de pedagogların çocuk yetiştirirken anne babalara tavsiye ettiği 13 altın kural olmuş.
Noktasına bile dokunmadan bu 13 altın kuralı aktarıyorum sizlere:
1- Beni şımartmayın. Her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum.
Sadece sizi deniyorum.
2- Bana tatlı-sert davranmaktan çekinmeyin. Bunu tercih ederim, benim daha güvenli hissetmemi sağlar.
3- Benim kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.
4- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin. Benimle yalnız konuşursanız, söylediklerinizi daha iyi anlarım.
5- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil, beni engelleme gücünüzden nefret ediyorum.
6- Herhangi bir şeyin sonucunda beni kurtarmayın. Çünkü ancak acı veren bu yolla öğrenirim.
7- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin. Bunları yenecek güçteyim.
8- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.
9- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın. Bunun için ara sıra yanlışlarım olur.
10- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın. Kolayca korkup yalan söyleyebilirim.
11- Tutarsız olmayın. Benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.
12- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.
13- Unutmayın ki, büyümek için sizin çok ve anlayışlı sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi?
GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ!
Arabası uçuruma yuvarlanmış ve sürücünün cesedi ancak birkaç hafta sonra Ağustos ayında tesadüfen bir köylü tarafından çürümüş halde bulunabilmiş.
Ölüm nedeninin trafik kazası olduğu biliniyor fakat kazanın alkolün ya da başka bir maddenin etkisi altında meydana gelip gelmediğini saptayabilmek için otopside alınan kanda 0.80 promil gram alkol bulunmuş.
Göziçi sıvısında ise alkol bulunmadığı ayrıca uyutucu ve uyuşturucu bir madde bulunmadığı rapor edilmiş.
Cesedin çürümeye başlaması ile ortamda bulunan bakteri ve mayaların etkisi ile kan şekeri tüketilirken alkol üretilir. Ağustos sıcağında çürümenin daha hızlı olması nedeniyle kanda 1.50 promil grama kadar alkol oluşabilir.
Göziçi sıvısı anatomik özelliği nedeniyle yalıtılmış bir yapıya sahiptir ve alkol yapan bakterilerin içeriye girmesine izin vermez.
Göziçi sıvısında alkol ölçümünün önemini bilen bir uzman, gözünde alkol saptanmayan sürücünün, kanında bulunan alkolün cesedin çürümesine bağlı olarak meydana geldiğini dolayısıyla kazayı alkolün etkisi altında yapmadığını rapor eder.
Ölümden sonra bile,
Gözler yalan söylemez!
EĞİTİMLİ KİŞİLER
Eğitimli kişilerin dokuz düşüncesi vardır...
1. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler...
2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler...
3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler...
4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler...
5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler...
6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler...
7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler...
8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler...
9. Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler...
KİMİ KİŞİLER
Kimi pek akıllıdır,
Kimi sıcacık, sevgi dolu,
Kimi gayet ağırbaşlı,
Kimi olabildiğince matrak,
Kimi sadık ve güvenilir,
Kimi her an neşe dolu,
Kimi arkadaş canlısı,
Kimi güzel narin,
ve kimi de bunların hepsinin karışımıdır... Tıpkı sizin gibi!!!
Şans, mutluluk, sevgi ve dostluk hayatınızın bir anından bile
eksik olmasın ve başkalarının yaşamına kattığınız güzellikler,
size fazlasıyla geri dönsün.
AYDINLIK
Bir bilge çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;
"Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?
Tam olarak ne zaman karanlık başlar,
ne zaman ortalık aydınlanır?"
Öğrencilerden biri;
"Uzaktaki sürüye bakarım" demiş,
"koyunu, keçiden ayıramadığım zaman
akşam olmuş demektir."
Başka bir öğrenci söz almış;
"İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman,
anlarım ki, sabah başlamıştır."
Bilge, uzun süre susmuş.
Öğrenciler meraklanmışlar ve "Siz ne düşünüyorsunuz?" diye sormuşlar...
Bilge, şöyle demiş;
"Yürürken, karşıma bir kadın çıktığında,
güzel mi çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan,
ona, "kız kardeşim" diyebildiğimde
ve yine yürürken, önüme çıkan erkeği,
zengin mi, yoksul mu diye bakmadan,
milletine, ırkına, dinine aldırmadan,
erkek kardeşim sayabildiğimde, anlarım ki,
sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır..."
ÖLÜNCE...
Diyojen bir gün talebelerine:
"Ölünce beni kırlara atın!" diyor.
Talebeleri: "Aman efendim! Sonra sizi çakallar yer!" deyince,
"Öyleyse yanıma bir sopa koyun da, çakallar gelince onları kovalayayım!" diyor.
Talebeleri gülüyorlar.
"Ölen biri, değnekle çakal kovalayabilir mi?" diyorlar.
"Peki, çakalları bile kaçıramayacak ölü bir gövdeye, niye bu kadar değer veriyorsunuz?"
Takdirden gelene, tedbir kılınmaz
Ne kılayım çare, ben, şimdiden geri
Yaram türlü türlü, merhem bulunmaz
İstersen merhemi, çal, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Geçti elden, gitti muhabbet çağı
Rakip, bahçeye kurmuş otağı
Yıkılsın çevresi, bostanı bağı
El girsin bağına, var, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
Sen bir gonca gülsün, istife karış
İstersen gül oyna, dilersen sarış
Gönlün kimi isterse, ülfet et konuş
Yârim, sana destur var, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Kul Abdal'ım, bir sultanam ayılım
Yüz sür beni, eşiğinde sayılım
Hakk'tan gelen tecellime, kayılım
Kul Abdal'ım, yalan dünya, vefâsız
Âlemde bir yâre düştüm, devâsız
Sen bana yâr olmazsın, be hey vefâsız
Var kime olursan ol, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
Bu çalışmada,
(doğrudan ya da dolaylı)
her türlü katkısı/desteği olan HERKESE ve
özellikle Sevgili (merhume[17 Kasım 2009, 17:00]) Anneciğim LÂTİFE'ye,
tüm emekleri, sabrı, anlayışı ve desteği için
ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM!!!
Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 3411 kez incelenmiş/okunmuştur.