Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

TASAVVUF'ta

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



 


 



- KELÂM ile/ve TASAVVUF
( * Kelâm;
Söz, taayyün, âyan olmak, meydana çıkmak.
* İslâm'ın metafiziğidir. İLE/VE
Tasavvuf;
* Kur'an'da "tezkiye", hadislerde "ihsân".
* Cenab-ı Hakk'ın esmasından zâtına gidilen yolculuktur.
* Hz. Muhammed'in hayatında "zühd" olarak yaşanılan hâlin teknik ve nazarî bilgisi.
* Sulh ile ele geçmek.
* Kendine söz geçirebilmektir.
* Sekiz hâl. - Cömertlik, - Rıza, - Sabır, - İşaret, - Gurbet, - Saf(yün libas), - Seyahat, -Fakr hali.


* Üç ana nokta: - İlâhî emir ve yasaklara teslimiyet, - Allah ve Resûl'ünün ahlâkıyla ahlâklanmak. - Mâsivâdan yani Allah'dan gayrı herşeyden kalbî alâkayı kesmek.
* Tasavvuf yoluna varmak için üç tabaka gerekir: - Tecviğ, - Tefekkür, - Tahayyür.
* Evveli ve ortası ameldir. Sonu ise mevhibedir.
Devamı...

- ANLAYANA ile/ve MERAKLILARINA!

- UZAKDOĞU TERİMLERİ/SÖZLÜĞÜ ile/ve TASAVVUF TERİMLERİ/SÖZLÜĞÜ

- TASAVVUF ile/ve LEDÜN

- TASAVVUF ile/ve HAKİKAT

( Hakikatlerin deneyimlenmiş bilgisi. İLE/VE ... )

- TASAVVUF ile/ve/değil GNOSTİK ÖĞRETİLER

- TASAVVUF ve/<> İNSAN

( Kim ahlâkını temizlerse, o insandır. )
( Akılla her şey bilinir de insan bilinmez. )
@( BATI'DA: İnsan(/ben) sanatın tanrısı. VE/<> ( İnsanın varlığını, mahiyetini tarif edebilecek hiçbir örnek yoktur. )
( ... ve AHSEN-İ TAKVÎM: En güzel nizâm, tertip, şekil ve sûret. )
( SİN: İNSAN = 60 | ÂDEM - HAVVÂ = 60 )
( PHILON )

- TASAVVUF ile/ve/<> TARİKAT
( Şuurla ilgilidir. İLE/VE/<> Temrinlerle, alıştırmalarla ilgilidir. )
( Tantra. İLE/VE/<> Yoga. )

- TASAVVUF ile/ve İŞRAK

- TASAVVUF: DENEYİM ve/<> ZEVK ve/<> İRFAN

- TASAVVUF: GÖLGELER İLMİ

- TASAVVUF: HADÎS ile/ve/değil KADÎM

- İŞRAK ile/ve/<> İRŞÂD

- TASAVVUF ve TEVHÎD/BİREŞİM

( ... VE Simge. )
( ... VE Fark ve Cem'in birliği. )
( Tasavvufun özü, gerçek tevhidi bulmaktır. )
( Ne yersen doyarsın ama, bu manevî âlemin zevkine doyulmaz. )
( Dünyada ahireti, ahirette dünyayı görebilmek. )
( Asıl tevhid, bu kesretten sonraki tevhiddir. )
( Tasavvuf da, ilim olarak parça parçadır. İlimden sonraki Tevhid İlmi, Kemâlâttır. )

- TASAVVUF ve ANADOLU BİLGELİĞİ

- TASAVVUF GELENEĞİ ile/ve HERMETİK GELENEK

- TASAVVUF ve ŞİİRSEL FELSEFE

- TASAVVUF ve/<> AHLÂK

( Tasavvufun ilk basamağı ahlâktır. )
( Tasavvuf, korku halini aşk ahlâkına dönüştürme uğraşıdır. )
( Kim ahlâkını temizlerse, o insandır. )
( İnsan varlığının tüm değeri ahlâkındadır. )

- TASAVVUF ve/<> SAFLAŞMAK
( Saflaşmadıkça, insanda zevk ve safâ tecellî etmez. )

- TASAVVUF ve/<> SAYGI/HÜRMET
( TASAVVUF: Aşk ve muhabbetle çerçevesi çizilen, insanı saygıya sevk eden ilim. )

- TASAVVUF ve/<> HOŞGÖRÜ

- TASAVVUF: HAYATTAN KOPMAK ile/değil HAYATIN ANLAMINI İDRAK ETMEK

- HEPİMİZİ BİR YAPAN ile/ve/<> BAZILARIMIZI "AYRI" YAPAN

- OLMADIĞINDA (EN ÇOK) ARANAN ile/ve/<> OLDUĞUNDA (EN ÇOK) TARTIŞILAN

- TASAVVUF ile/ve/<> SANAT

- TASAVVUR ile/ve/değil TASAVVUF

- NAZARÎ TASAVVUF ile/ve AMELÎ TASAVVUF

- DİNÎ TERBİYE ile/ve TASAVVUFÎ TERBİYE

- TASNİF'UL ULÛM: KELÂM ve FIKIH ve/> TASAVVUF

( "Tasnif'ul Ulûum" kitabında Tasavvuf: "İmanın meyvesi ve İslâm'ın neticesi."/"Hüve semeretül iman ve neticetü'l-İslâm" )

- İLM-İ KELÂM ve İLM-İ FIKIH ve İLM-İ HÂL
( İman ve itikadı anlatan geniş ve derin ilim.[Bu ilmi anlatan kitaplara AKÂİD de denilir.] VE Gövde ile yapılacak ahkâm-ı islâmiye'yi bildiren ilim ve kitapları. VE Halk için, tahsili olmayanlar için yazılmış olan ve herkesin bilmesi, inanması ve yapması gereken kelâm, ahlâk ve fıkıh bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan ilim ve kitapları. )

- FIKIH ve/> TASAVVUF

- AKILSAL TASAVVUF ile/ve RUHSAL TASAVVUF

- TASAVVUF TERMİNOLOJİSİ ile/ve TASAVVUF TERBİYESİ

- İSLÂM TASAVVUFU ile/ve KABBALAH(YAHUDİ TASAVVUFU) ile/ve GNOSTİZM(HRİSTİYAN TASAVVUFU)

- KABBALAH: KABIN İLMİ ile/ve/<> KABUL İLMİ

- ARAP TASAVVUFU ile/ve İRAN TASAVVUFU ile/ve ANADOLU TASAVVUFU

( Bilimsel/İlmî. İLE/VE Sanatsal. İLE/VE Eylemsel. )

- ZEN ile/ve TASAVVUF

- UZAKDOĞU KÜLTÜRÜ ile/ve TASAVVUF

- TASAVVUF MANZÛMESİ ve MESNEVÎ-İ ŞERİF ve SU KASÎDESİ

- MESNEVÎ değil MESNEVÎ-İ MANEVÎ


 

Bu sayfanın devamı için üyeliğiniz/katılımınız gerekmektedir!...
( This part needs your membership/participation to continue on this page!... )

Kullanıcı Adı / Username


Şifre / Password




  • Yeni Üyeliğinizi/Katılımınızı başlatmak için burayı tıklayınız...
    ( Click here to start your membership/participation... )



  • TASAVVUF

     

    Tatmayan bilmez.(Men lem yezuk, lem ya'rif)

    Hem o, Hem o'dur.

    Ne o, Ne o'dur.

    Girme!-Girme!(Yola girmeden önce); Çıkma!-Çıkma!(Girdikten sonra) ilkesince yaklaşmak gerekir.

    ZEN'dir.

    Dalgıçlıktır.

    TASAVVUF:
    TASFİYE-İ NEFS
    TEZKİYE-İ KALP
    TAHLİYE-İ RUH

    Gönüle girmektir.

    Kalbin tasfiyesidir.

    Unutma ilmidir. Unutabilmeyi bilmektir.

    Korku halini aşk ahlâkına dönüştürme uğraşıdır.

    Kalbe aslî sâfiyetini temin etmektir.

    Kimsenin gönlünü kırmamak/yıkmamaktır.

    Aşka âşık olmak, temel konusudur.

    Hakikat ilmine yapışmaktır.

    Hakîkate ermektir.

    İlm'i ledünnî bilmektir.

    Mârifete ermektir.

    Nur ile nur olmaktır.

    Davaları terk, mânâları setr etmektir.

    Fenâ ile anı hak eylemektir.

    Hak rızâsını aramaktır.

    Hak rızâsını bulmaktır.

    Hak yolunda ölmektir.

    Hak Cemâl'ini görmektir.

    Hak'tan ayrılmamaktır.

    Hak'tan râzı olmaktır.

    Hak ile dirilmektir.

    Allahü Teâlâ'nın seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir.

    O'nun eseridir. Yeryüzünde kâh gizli olur, kâh âşikâr.

    Kulun nefsini yok edip, Hak ile hak olarak Hakk'ın iradesiyle hareket etmesidir.

    @ Peygamberin hayatını yaşama çabasıdır.

    Nefsi pâk eylemektir.

    Kendi nefsini bilmektir.

    Nefsânî, yersiz iddialardan berî durmaktır.

    Beşerî sıfatları söküp atmaktır.

    Kötü ve düşük huylardan berî olmaktır.

    Ahde vefadır.

    Mahlûkata hizmettir.

    Haram ve nehiy olana bakmamaktır.

    Yapılan amelin özüdür.

    İlm-i şeriatın bir kaynağıdır.

    Tüm ümmete nasihattir.

    Abd-i hâss olmaktır.

    Şeriatte durmaktır.

    Yâr olup, bâr olmamaktır.

    Tarikate girmektir.

    Hatayı setr eylemektir.

    Zikre devam etmektir.

    Esrârı gizlemektir.

    Vecd halini bulmaktır.

    Kutbiyete varmaktır.

    Gavs-ı a'zam olmaktır.

    Kurbiyet ubudiyettir.

    İbadeti sevmektir.

    Birliktir.(ikilik değildir.)

    Gerçek tevhid yoluyla kişinin bireysel kurtuluşa ulaşma çabasıdır.

    Tasavvuf'ta hükme varma çabası olmaz!

    Teori anlatmaz, pratik ipuçları verir.

    Aşkın bilgelik halidir.

    Herhangi bir dünya görüşü yoktur.

    Varoluş için bir açıklaması.

    Hiçbir şeyi açıklamaz, gizleri gösterir.

    Öyküler, mecazlar, deyişler ve şiirler kullanır.

    Öyküleri felsefî değildir, ipuçları ve fısıltı niteliğindedir.

    Öyküler kullanılır fakat öyküleri şok etkisi yaratır, ikna edici ve baştan çıkarıcıdır, şiirselliği ve ritmi vardır. Bu öyküler üzerine düşünülmez, özümsenir. İpuçları verir fakat çok yoğun ve etkilidir. Rahat bir şekilde, samimi ve açık kalple dinlenmelidir.

    Doğal olarak ve içtenlikle dinleyenler ne olduğunu anlayabilirler.

    Ucları reddeder, ortadakini seçer.

    Zihne karşı değildir, zihne tamamen kayıtsızdır.

    Aydınlanma ve gönül uyanıklığıdır.

    Yolu, aşığın, gönül vermişin yoludur.

    Dinin nasıl olması gerektiği hakkında bir ipucudur.

    Teknikler ve yöntemler hakkında; ne'ler hakkında değil, nasıl'lar hakkında konuşulur.

    Özgürlüktür. Çevrenizde bir sistem oluşturmaz. Belli bir sisteme inanmanızı söylemez. İnançtan değil, güvenden bahseder.

     


     

    Terk-i devâîdir.

    Terk-i kıyl ü kaaldir.

    Bezl-i bâb-ı atâdır.
    ( Cömertlik kapısını iyice açıp Allah için harcamaktır. )

    Hidâyet-i Hüdâ'dır.
    ( Allah'ın insanı doğruya eriştirmesidir. )

    Hâli murakabe, istikbâli muhasebedir.

    Cenâb-ı Hakk'a rabt-ı kalbdir.
    ( Gönlü Allah'a bağlamaktır. )

    Hüsn-i hulk ve edebtir.
    ( Güzel ahlâk ve iyi terbiyedir. )

    Yâr olup bâr olmamaktır.
    ( Dost ve yakın olup yük olmamaktır. )

    İrâdedir.

    Bezl-i nefs ve ruhtur.
    ( Nefsi ve ruhu yolunda ve ölçüsünde yeteri kadar kullanmak ve sarfetmektir. )

    Vakti, ganimet bilmektir.

    Kabul-i şer' ve terk-i tekellüftür.
    ( Şeriati kabul etmek, güçlüğe ve gösterişe kapılmayıp terk etmektir. )

    Tearrüftür.
    ( Ma'rifet havasına girip ârifleşmektir. )

    Tevbe ve telkindir.

    Kalbi sâf etmektir.

    Buğz-i dünyadır.
    ( Dünyayı sevmemektir. )

    Ulûm-i enbiyâdır.
    ( Peygamberler ilmidir. )

    Kâffe-i ulûmün zübdesidir.
    ( Tüm ilimlerin özü ve en seçkin bölümüdür. )

    İctihadın esasıdır.

    Kitmân-i maânidir.
    ( Mânâları gizlemektir. )

    Vecd, semâ', hâldir.

    Terk-i tâmmâttır.
    ( Büyük belâları terketmektir. )

    Beyt-i mihr u vefâdır.
    ( Sevgi, dostluk ve vefâ evidir. )

    Terk-i evtan, hicr-i ihvândır.
    ( Nefis yurdunu terketmek kardeşlerden ayrılmaktır. )

    Terk-i tesallüftür.
    ( Kibirden dolayı kendini olduğundan fazla övmeyi terketmektir. )

    Rızâ-yı Hakk'ı celbdir.
    ( Hakk'ın hoşnutluğunu kendine doğru çekmektir. )

    Etvar-ı kalbi bilmektir.
    ( Kalbin tavırlarını bilmektir. )

    Hakk'ın bir şem-i şu'ledârıdır.
    ( Cenâb-ı Hakk'ın gönüllerde füyuzat mumunu alev alev yakandır. )

    İnâbettir.
    ( Günahlardan tevbe edip Hakk'a sıdk ile dönmektir. )

    Kerâmetfürûşluk etmemektir.
    ( Kerâmet satıcılığı yapmamaktır. )

    Geçen ömür için teessftür.

    Tahalluk ve telâttuftur.
    ( Güzel huy edinmek ve şefkatle, kolaylık ve tatlılıkla muamele etmektir. )

    Mâsebaktan sükûn-i kalbdir.
    ( Geçen şeylerden sıyrılıp kalbi sükûnete kavuşturmaktır. )

    Zühd ve takvânın özüdür.

    Tarikata muhkem bağlanmaktır.

    Havf ve heybeti ref' ile üns ve kurbdür.
    ( Korku ve heybeti kaldırıp alışkanlık ve yakınlık sağlamaktır. )

    Mâye-i evliyâdır.

    Fünûn-i kâmilinin umdesidir.
    ( Kâmil insanların ilim ve fenlerinin dayanağıdır. )

    İtikadın kutudür.
    ( İtikadın günlük azığıdır. )

    Rehnümâ-yi râh-i vahdettir.
    ( Vahdet yolunun göstericisidir. )

    Bâtın-i ilm-i şerîattir.
    ( Şerîat ilminin içyüzüdür. )

    Cenâb-ı Hakk'a tevekküldür.

    Tarik-ı ehl-i vahdettir.
    ( Vahdet ehlinin yoludur. )

    Terk-i hubb-i mâsivâdır.
    ( Allah'tan başka herşeye karşı olan sevgiyi terketmektir. )

    Temennâ-yi lika-i Kibriyâ'dır.
    ( Cenâb-ı Kibriyâ'ya kavuşmayı temenni etmektir. )

    Terk-i âdettir.
    ( Beşeri zaaflarla vücud bulan birtakım âdetleri terketmektir. )

    Daima Hakk'a zikir, her şeyde Hakk'ı fikirdir.

    Her halde ehlullah'a tebettüldür.
    ( Dünyadan el-etek çekip Allah dostlarına bağlanmaktır. )

    Tenvir-i kalbdir.
    ( Kalbi aydınlatmaktır. )

    Mâsivâyı görmemektir.
    ( Allah'tan başka şeyleri görmemektir. )

    Nefis ve şeytana esir olmamaktır.

    Varlıktan mürde, Hakk'ın varlığına zinde olmaktır.
    ( Varlıktan kopup ölmek, Hakk'ın varlığında diri olmaktır. )

    Tüm bilgileri, kudretleri, kerametleri unutmaktır.

     





    SÖZLER

     

    MADDEYİ MANA'DA YAŞAMAK,
    MÂNÂ'YI MADDEYE UYGULAMAK...

     

    ÂŞIK İSEN GİR İÇERİ,
    MÜŞRİK İSEN BAK KAPIDAN DÖN GERİ

     

    YA GEL, OL VE GİT!
    YA GİT, OL VE GEL!

     

    ÖNCE: GİRME! GİRME! GİRME!
    SONRA: ÇIKMA! ÇIKMA! ÇIKMA!

     

    ALTYAPI İSTER,
    ÜST YAPIYI DA TAM İSTER

     

    VARKEN SEVİNME,
    YOKKEN DÜŞÜNME!

     

    BUNCA VARLIK VAR İKEN
    BİTMEZ GÖNÜL(-)DARLIĞI

     

    İLME GİDENLERE,
    MELEKLER KANATLARINI SERERLER

     

    EN BÜYÜK RÜTBE İLİMDİR

     

    İLMİN ÖZETİ TEVHİD,
    AMELİN ÖZETİ İSTİKAMETTİR

     

    İLİM ÖĞRETİM-EĞİTİM İLE OLUR
    HİLİM TEHALLÜM İLE OLUR

     

    RÜYÂDA ÖĞRETİRLER
    YİNE ÖĞRETİRLER

     

    BULUNCA BİLİNİR, BİLİNCE BULUNUR

     

    EŞYADA EŞYAYI MI,
    EŞYADA EŞYANIN KUDRETİNİ Mİ GÖRÜYORSUN?

     

    İMÂNINI KÂVÎ KILMADAN,
    İSLÂM'INI SELİM YAPMADAN
    TASAVVUF'A SÜLÛK EDEMEZSİN

     

    TARİKATSIZ/TASAVVUFSUZ ŞERİAT ÂTIL,
    ŞERİATSIZ TASAVVUF BÂTIL

     

    DÜNYAYI BİLECEKSİN,
    ALDANMAMAK İÇİN!
    AHİRETİ/DİNİ BİLECEKSİN,
    ALDATMAMAK İÇİN!

     

    HER KİŞİYİ HIZIR,
    HER GECEYİ KADİR BİLECEKSİN!

     

    BİL Kİ BİR YERDE, BİL Kİ HER YERDE
    BİL Kİ HER YERDE, BİL Kİ HİÇBİR YERDE

     

    CENNET'E TALİP İSEN KIY CANA,
    CEMÂL'E TALİP İSEN ÜRKÜTME CANI

     

    MEKÂNIN ŞEREFİ ORADA BULUNANLADIR

     

    KİTAP OLUP OKUNMAK,
    KİŞİYE SEVGİ DOKUMAK...

     

    DEĞİŞTİR FİİLİN,
    DUYSUN KULAĞIN

     

    EL DUASI OLMADAN DİL DUASI OLMAZ

     

    ZAHMETSİZ RAHMET OLMAZ

     

    BİR DUY, BİR UY

     

    CAN'I, BAŞ'I HAK YOLUNA KOYAN
    GELSİN BERU

     

    İĞNEYLE KUYU KAZACAKSIN
    O NURA ULAŞACAKSIN!

     

    İNSAN TABİATIN ZÂTIDIR

     

    KÂİNATA BAK, İNSANI GÖR!
    İNSANA BAK, KENDİNİ GÖR!
    KENDİNE BAK, KALBİNİ GÖR!
    KALBİNE BAK! HAKK'I GÖR!

     

    SAĞI SOLU GÖZLER İDİM
    BEN HAKK YÜZÜN GÖRSEM DEYU
    BEN TAŞRADA ARAR İKEN
    OL CAN İÇİNDE CANAN İMİŞ

     

    TEVHİDE GEL TEVHİDE
    ZİKRET HAKKI HER YERDE
    KALKSIN ARADAN PERDE
    İNSAN OLAYIM DERSEN

     

    HİLKATTE BERÂBER,
    HAKİKATTA BİRÂDERİZ

     

    HER ZERRE REKSÂN
    HER ZERRE YEKSÂN
    UÇUP GİDERLER KEMÂLE DOĞRU

     

    HEM COŞKU, HEM MAHVİYET

     

    ÂDEM OLMAK İSTERSEN, ÂDEM ARA;
    ÂDEM İLE ÂDEM OL!

     

    ÂDEM'İ BİLİRLER, BİR ÂDEM İLE

     

    BU İNSAN DEDİKLERİ EL, AYAKLA, BAŞ DEĞİL,
    ÂDEM MÂNÂ'YA DERLER, SURAT İLE KAŞ DEĞİL

     

    BİR ADAM ÂBÂD EDER,
    BİR ADAM BERBÂD EDER

     

    BİZ TÜKENMEZ BİR SOYUZ
    KİM NE DERSE BİZ OYUZ

     

    BİZİ SEVENLERİN KULU KURBANIYIZ
    BİZİ SEVMEYENLERİN ULU SULTANIYIZ

     

    İNSANI ANCAK İNSAN TERBİYE EDER

     

    YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
    YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
    (İNSAN OLARAK!) 

     

    İNSANLAR ARASINDA İNSANDAN FARKIN OLMASIN

     

    ÂDEM HAKK'DA
    HAKK ÂDEM'DE

     

    HAKK'I ARIYORSAN VARLIĞA BAK

     

    ALLAH'A EN YAKIN OLDUĞUN AN,
    EN KÜÇÜK GÖRÜNDÜĞÜN ANDIR

     

    CELÂLİNDEN CEMÂLİNE İLTİCA EDERİZ

     

    ALLAH, SANA TEVFÎKİNİ REFÎK EYLESİN!

     

    SEN ÇIKARSAN ARADAN
    KALIR SENİ YARADAN

     

    ZÂHİD BİZE TÂN EYLEME
    HAK İSMİ OKUR DİLİMİZ

     

    ULUHİYET AKILLA ANLAŞILABİLİR
    ABDİYET AKILLA BİLİNMEZ

     

    AKLIN ERMİYORSA AKLI EREN BİRİNE TESLİM OL!

     

    KULA DÜŞEN VAZİFE TESLİMİYETTİR

     

    BU İŞ, BEŞERİN İŞİ DEĞİL!
     

    AĞAÇ OLDU BU ÂLEM
    MAKSUD OLDU BU ÂDEM

     

    İKİDE BİR BİLİNDİ,
    BİRDE İKİ SİLİNDİ.
    BUNU BİLEN SEVİNDİ

     

    GEL GÖNÜL GEL, ÂŞIK OL,
    İKİ ÂLEMLERE DOL,
    HER TARAF NOKTA OLDU,
    BİR NOKTADA OLMAZ YOL

     

    YA
    GEL, OL VE GİT!
    YA DA
    GİT, OL VE GEL!

     

    VUSLAT HALİNDE SÖZ YOKTUR

     

    BU YOL, İMHA YOLU DEĞİL, İHYA YOLUDUR!

     

    HER İLİM İÇİN BEYAN,
    HER BEYAN İÇİN LİSAN,
    HER LİSAN İÇİN TAAT,
    HER TAAT İÇİN BIR EHİL GEREKLİDİR!

     

    EHLİNCE MÂLÛMDUR
    EHLİ OLMAYANA DA NE ANLATSAK BOŞTUR

     

    İLMİNE İRFÂN İSTEYEN,
    DERDİNE DERMÂN ARAYAN GELSİN!

     

    KENAR GEZME
    DOLAN YÂR, GİR İÇERİ!

     

    RIZA'YA TÂLİP OLMAK İÇİN,
    EMRE TÂBİ OLMAK GEREKİR

     

    SEN SEN OLDUĞUN SÜRECE
    O SENDE ZUHUR ETMEZ

     

    BİRİNE KUL OLACAKSIN Kİ,
    BİNİNE KUL OLABİL,
    BİNİNE KUL OLACAKSIN Kİ,
    BİRİNE KUL OLABİL

     

    ATEŞİNDE ERİTİP BİR POTADA
    "ASLININ ASLINI" TAHLİL İLE GEL

     

    PADİŞAH-I ÂLEM OLMAK BİR KURU KAVGA İMİŞ
    BİR VELÎ'YE BENDE OLMAK, HEPSİNDEN ÂLÂ İMİŞ

     

    MECZUB OLMAMAK, CAZİP OLMAK GEREK!

     

    ELLERİ KÂRDA, GÖNLÜ YARDA

     

    TAKVÂ EHLİ,
    KENDİSİNİ SADECE KENDİSİYLE KIYASLAYANDIR

     

    TÂC MÂRİFET TÂCIDIR, SANMA GAYRI TÂC OLA
    TAKLİT İLE TOK OLAN, HAKİKATTE AC OLA

     

    DEVE HACI OLMAZ,
    GİTMEKLE MEKKE'YE,
    EŞEK DERVİŞ OLMAZ,
    TAŞ TAŞIMAKLA TEKKE'YE

     

    DIŞARIDAN BAKTIK YEŞİL TÜRBE
    İÇERİ GİRDİK, DEDİK TÖVBE!

     

    GÖRENEDİR GÖRENE
    KÖRE NEDİR, KÖRE NE?

     

    KIRK DERVİŞ BİR KİLİME SIĞARMIŞ,
    İKİ FİRAVUN DÜNYAYA SIĞMAZMIŞ

     

    DERVİŞ MÜLHİME'YE ERMEDEN MÜRŞİT'LE;
    KUL MUTMAİNNE'YE ERMEDEN ALLAH'LA MUHATTAB OLAMAZ

     

    DERVİŞ, HİÇ OLMAZSA(EN AZ),
    MÜLHİME'DE OLUR

     

    DERVİŞ AMACI NİYETTE GÖRÜR

     

    DERVİŞ'İN BİRİNCİ GÖREVİ,
    SIR SAKLAMAKTIR

     

    DERVİŞLİK UÇMAK İLE BAŞLAR 

     

    DAHA ÖNCE GİTTİĞİ YERİ BİLMEYENE HAYVAN
    BİLDİĞİ YERE GİDENE DERVİŞ DENİR

     

    HÜRSÜN, HESABINI VERİRSİN

     

    ERBÂBINA KONUŞULUR

     

    SOHBETİN HAKKI DİNLEMEKTİR

     

    CEMİYETİNİZDE MUHABBETİ YAYINIZ

     

    DERTLİLERE DEVÂ
    HASTALARA ŞİFÂ
    BORÇLULARA EDÂ

     

    HAKK'I HAKK GÖRÜP TÂBİ OLMAK
    BÂTIL'I BÂTIL GÖRÜP KAÇINMAK

     

    MUHABBET OLMADAN SADÂKÂT OLMAZ

     

    MUHABBET BİR ANAHTARDIR AÇAR BAB-I DİLİ ELBET
    MUHABBET MANEVİ GÜLDÜR, KOKAR, MECLİS OLUR CENNET

     

    ÖYLE BİR MUHABBET ORTAYA KOYARLAR Kİ,
    SENİ SANA UNUTTURURLAR

     

    MUHABBET'TEN MUHAMMED OLDU HASIL,
    MUHAMMED'SİZ MUHABBET'TEN NE HASIL?

     

    HZ. MUHAMMED'İN DUY ADI MUHAMMED
    HUY ADI MUSTAFA
    SOY ADI ALLAH

     

    SIDDIKİYET MAKAMININ/YOLUNUN BAŞLANGICI KİŞİDE,
    MAKAMI ALLAH'A AİTTİR

     

    GÖNÜLDEN KABUL EDECEKSİN Kİ,
    BEREKETİNİ ELBET GÖRÜRSÜN

     

    TAHSİL EDEYİM DERKEN,
    TAHSİL OLUNURSUNUZ

     

    AMELLERİN EN HAYIRLISI,
    AZ DA OLSA SÜREKLİ OLANDIR

     

    GÜL ALIR, GÜL SATARLAR
    GÜLDEN TERAZİ YAPARLAR
    GÜLÜ GÜLLE TARTARLAR
    ÇARŞI PAZARI GÜLDÜR GÜL

     

    HAYAT-I CÂVİDÂNI ŞEYHİMDEN SUAL ETTİM,
    "OĞUL, ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK GEREK" DEDİ, İNTİKAL ETTİM

     

    PADİŞAH KONMAZ SARAYA, HÂNE MA'MÛR OLMADAN,
    SİL, SÜPÜR AĞYÂRI DİLDEN, TÂ TECELLİ EDE HAKK

     

    ANA RAHMİ'NDEN DOĞDUK,
    GELDİK PAZARA
    BİR KEFENİ ALDIK, DÖNDÜK MEZARA

     

    AŞK'A İTİBARINIZ VAR MI?

     

    YANMAKTIR KÂRIM
    ÂTEŞİ AŞKA

     

    ŞERLERİN EN BÜYÜĞÜ
    HİÇBİR ŞEY YAPMAMAKTIR

     

    TAŞ ATAN BİZDEN,
    TAŞ ATTIRAN BİZDEN DEĞİLDİR

     

    HADDİNİ BİLMEYENE HADDİNİ BİLDİRMEK,
    KIRK YETİME KAFTAN GİYDİRMEK

     

    MÜNÂFIK'IN AMELİ, NİYETİNDEN,
    MÜMİN'İN NİYETİ, AMELİNDEN HAYIRLIDIR

     

    AMELİ ÂDETTEN AYIRAN ŞEY NİYETTİR

     

    ÇALIŞMAMAK EN BÜYÜK ŞANSSIZLIKTIR

     

    NEFSİNİ BİR ŞEYLE MEŞGUL ETMEZSEN,
    O SANA MUHAKKAK MEŞGUL OLUNACAK BİR ŞEY BULUR

     

    NİYET HAYIR, ÂKIBET HAYIR

     

    BİR KAPIDA, HER KAPIDA
    HER KAPIDA, HİÇ KAPIDA

     

    BULAMAMIŞ OLMAK,
    YOK ANLAMINA GELMEZ

     

    KALBİN AKSİ KÂİNAT
    KALP İÇİNDE SIRR-I ZÂT

     





     

    GEL İBRAHİM'DEN İSMAİL'E

    GEL DEHLİZ'DEN HANE'YE

    GEL DIŞ'TAN İÇ'E

    GEL NEFİS'TEN RUH'A

    GEL HALK'TAN HALVET'E

    GEL SEVGİSİZLİK'TEN SEVGİ'YE

    GEL ŞEKİL'DEN MANA'YA

    GEL YOKLUK'TAN VARLIĞA

    GEL GÖZ'DEN KALP GÖZÜ'NE

    GEL AĞAÇLAR'DAN TOHUM'A

    GEL KABUK'TAN ÇEKİRDEĞE

    GEL FİKİRLER'DEN CEBBAR'A

    GEL SOPA'DAN VURAN'A

    GEL DAİRE'DEN NOKTA'YA

    GEL GAFLET'TEN HUZUR'A

    GEL UNUTKANLIK'TAN İRFAN'A

    GEL TELAFFUZ'DAN ZİHNE

    GEL ECNEBİLER'DEN DOST'A

    GEL DAL'DAN KÖK'E

    GEL BAŞKASI'NDAN KENDİN'E

    GEL KALB'DEN KALIB'A

    GEL DEĞİRMEN'DEN SU'YA

    GEL HALK'TAN EMRE

    GEL İTİRAZ'DAN TESLİM'E

    GEL VÜCUT'TAN FENA'YA

    GEL İÇMEK'TEN SUSUZLUĞA

    GEL YATAK'TAN HASIR'A

    GEL BAKIŞLAR'DAN AN'A

    GEL CEHİL'DEN İRFAN'A

    GEL NEFSİN'DEN RABBİN'E GEL AŞIK'TAN GÜZEL'E

    GEL EŞİK'TEN MECLİS'E

    GEL TEDBİR'DEN TAKDİR'E

    GEL HAPİS'TEN FÜTUH'A

    GEL ÇOKLUK'TAN TEKLİĞE

    GEL KORKU'DAN SEVGİ'YE

    GEL İNSANLAR'DAN MEVLÂ'YA

    GEL YALNIZLIK'TAN KAVUŞMAYA

    GEL ŞEKİL'DEN SİYRET'E

    GEL SIFATLAR'DAN ZAT'A

    GEL YAPMACIKLIK'TAN SEVGİ'YE

    GEL SEÇİCİLİK'TEN SEÇİLMİŞLİĞE

    GEL KALEM'DEN KÂTİB'E

    GEL SÜT'TEN TEREYAĞI'NA

    GEL KARANLIK'TAN NUR'A

    GEL CEHENNEM'DEN CENNET'E

    GEL SÖZ'DEN HAL'E

    GEL DÜŞMANLAR'DAN ŞEVKATLİ'YE

    GEL HİCRAN'DAN VASLA

    GEL KUSUR'DAN ZİYNET'E

    GEL NAKIŞLAR'DAN NAKKAŞ'A

    GEL ZİRVE'DEN HAVA'YA

    GEL ÂRAZ'DAN CEVHER'E

    GEL HAREKET'TEN SÜKÛN'A

    GEL FENA'DAN BEKÂ'YA

    GEL GÜÇ'TEN EYLEM'E

    GEL YEMEK'TEN TAZE SÜT'E

    GEL HAYAL'DEN GERÇEĞE

    GEL I BULUŞA

    GEL RABBİN'DEN NEFSİN'E

    GEL KAPI'DAN HALVET'E

    GEL ECNEBİLER'DEN AİLE'YE

    GEL KALIP'TAN KALBE

    GEL HALK'TAN YARATICI'YA

    GEL ŞEHVET'TEN LEZZET'E

    GEL AKIL'DAN AŞK'A

    GEL FÂNİ'DEN BÂKİ'YE

    GEL RAKİP'TEN DOST'A

    GEL DALGALAR'DAN DENİZ'E

    GEL ÂLEM'DEN KALBİN'E

    GEL ŞEKİLLER'DEN ŞU AN'A

    GEL PERDELER'DEN PERDEDAR'A

    GEL HARFLER'DEN NOKTA'YA

    GEL SAYILAR'DAN TEK'E

    GEL CAHİLLİK'TEN İLME

    GEL YANSIMA'DAN AYNA'YA

    GEL ALAKALAR'DAN FERD'E

    GEL AHMAK'TAN AKILLI'YA

    GEL UYKU'DAN UYKUSUZLUĞA

    GEL GÖLGE'DEN ŞAHSA

    GEL TOZ'DAN RÜZGÂR'A

    GEL İSİMLER'DEN ZAT'A

    GEL ENDİŞE'DEN TEVEKKÜL'E

    GEL NAHOŞLUK'TAN RIZA'YA

    GEL TOKLUK'TAN AÇLIĞA

    GEL KONUŞMAK'TAN SÜKÛT'A

    GEL SEFER'DEN HAZAR'A

    GEL BORÇ'TAN NAKİT'E

    GEL DÜŞÜNCE'DEN ZAHİR'E

    GEL BÂTIN'DAN ZAHİR'E

    GEL ARKADAŞLAR'DAN SOHBET'E

    GEL DAĞLAR'DAN DÜZLÜĞE

    GEL SEBEBLER'DEN RABB'E

    GEL RIZIK'DAN RAZIK'A

    GEL ZİLLET'TEN İZZET'E

    GEL FİKİR'DEN ŞEVK'E

    GEL ŞARAP'TAN SÂKİ'YE

    GEL HASTALIKLAR'DAN HEKİM'E

    GEL ÖMÜR'DEN ZAMAN'A

    GEL KALBİN'DEN RABBİN'E

    GEL EVHAM'DAN AŞİKÂRLIĞA

    GEL AT'TAN BİNİCİ'YE

    GEL SÖZ'DEN NÜKTE'YE

    GEL İSİMLER'DEN MAKSUD'A

    GEL GAZAB'DAN HOŞGÖRÜ'YE

    GEL HAYAT'TAN ÖLÜM'E

    GEL DİKEN'DEN GÜL'E

    GEL ZALİM'DEN MERHAMETLİ'YE

    GEL KÖPÜK'TEN NEHİR'E

    GEL AKİS'TEN ÇEHRE'YE

    GEL ŞÜPHELİ'DEN AŞİKÂR'A

    GEL TOZ DUMANDAN

    GEL TEDBİR'DEN TEFVİZ'E

    GEL ÖNLEM'DEN ALLAH'IN KAZASI'NA

    GEL TEMBELLİK'TEN ÇALIŞKANLIĞA

    GEL HALK'TAN EVLER'E

    GEL HABER'DEN NAZAR'A

    GEL TEFRİKA'DAN VECD'E

    GEL GAYİP'TEN HAZIR'A

    GEL İLK'TEN AHİR'E

     

    ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HAZRETLERİNİN TALEBESİ İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİNE VERDİĞİ 120 YANIT.

     





     

    SELÂM SANA EY RUH'UM

    SELÂM SANA EY ASL'IM

    SELÂM SANA EY NUR'UM

    SELÂM SANA EY GÜNEŞ'İM

    SELÂM SANA EY ARKADAŞ'IM

    SELÂM SANA EY DELİL'İM

    SELÂM SANA EY TAC'IM

    SELÂM SANA EY GÖZETİCİ'M

    SELÂM SANA EY ARSLAN'IM

    SELÂM SANA EY SIR'RIM

    SELÂM SANA EY İSTEĞİM

    SELÂM SANA EY İRFAN'IM

    SELÂM SANA EY ŞEVK'İM

    SELÂM SANA EY KIBLE'M

    SELÂM SANA EY DELİL'İM

    SELÂM SANA EY KALB'İM

    SELÂM SANA EY GÖĞSÜM

    SELÂM SANA EY AKL'IM

    SELÂM SANA EY MAKSUD'UM

    SELÂM SANA EY CÖMERTLİĞİM

    SELÂM SANA EY RAHMET'İM

    SELÂM SANA EY ÇEŞME'M

    SELÂM SANA EY İSM'İM

    SELÂM SANA EY MEDH'İM

    SELÂM SANA EY MEDET'İM

    SELÂM SANA EY KULAĞ'IM

    SELÂM SANA EY RUH'UM

    SELÂM SANA EY ŞEVK'İM

    SELÂM SANA EY BABA'M

    SELÂM SANA EY ZAHİR'İM

    SELÂM SANA EY GEMİCİ'M

    SELÂM SANA EY VASL'IM

    SELÂM SANA EY SÜRUR'UM

    SELÂM SANA EY FÜTUH'UM

    SELÂM SANA EY YOL'UM

    SELÂM SANA EY HİDAYET'İM

    SELÂM SANA EY MİRAC'IM

    SELÂM SANA EY YAKIN'IM

    SELÂM SANA EY CİĞER'İM

    SELÂM SANA EY SETR'İM

    SELÂM SANA EY SEVDİĞİM

    SELÂM SANA EY REHBER'İM

    SELÂM SANA EY ZEVK'İM

    SELÂM SANA EY KÂBE'M

    SELÂM SANA EY SULTAN'IM

    SELÂM SANA EY CENNET'İM

    SELÂM SANA EY DOLUNAY'IM

    SELÂM SANA EY KALB'İM

    SELÂM SANA EY SEVGİLİ'M

    SELÂM SANA EY VARLIĞIM

    SELÂM SANA EY İZZET'İM

    SELÂM SANA EY OKYANUS'UM

    SELÂM SANA EY SURET'İM

    SELÂM SANA EY VARLIĞIM

    SELÂM SANA EY İMDAD'IM

    SELÂM SANA EY BÜTÜN'ÜM

    SELÂM SANA EY LİSAN'IM

    SELÂM SANA EY KUVVET'İM

    SELÂM SANA EY ANNE'M

    SELÂM SANA EY BATIN'IM

    SELÂM SANA EY GEMİ'M

    SELÂM SANA EY GÖNLÜM

    SELÂM SANA EY HUZUR'UM

    SELÂM SANA EY DOST'UM

    SELÂM SANA EY EFENDİ'M

    SELÂM SANA EY GÖZ'ÜM

    SELÂM SANA EY SIĞINAĞIM

    SELÂM SANA EY HOCA'M

    SELÂM SANA EY İLM'İM

    SELÂM SANA EY ENİYSİM

    SELÂM SANA EY SEVGİLİ'M

    SELÂM SANA EY DERMAN'IM

    SELÂM SANA EY EMEL'İM

    SELÂM SANA EY SU VEREN'İM

    SELÂM SANA EY SIRT'IM

    SELÂM SANA EY BOSTAN'IM

    SELÂM SANA EY CAN'IM

    SELÂM SANA EY DOST'UM

    SELÂM SANA EY AYNA'M

    SELÂM SANA EY RUHSAT'IM

    SELÂM SANA EY DIŞ ÂLEM'İM

    SELÂM SANA EY İSTEYEN'İM

    SELÂM SANA EY TEVHİD'İM

    SELÂM SANA EY YOKLUĞUM

    SELÂM SANA EY EFENDİ'M

    SELÂM SANA EY AZİZ'İM

    SELÂM SANA EY VAKTİ'M

    SELÂM SANA EY ÂDEM'İM

    SELÂM SANA EY EVVEL'İM

    SELÂM SANA EY YÜCELİĞİM

    SELÂM SANA EY HAZİNE'M

    SELÂM SANA EY MURAD'IM

    SELÂM SANA EY GÜZELLİĞİM

    SELÂM SANA EY ŞEFKATLİ'M

    SELÂM SANA EY DAYANAĞIM

    SELÂM SANA EY ZİYNET'İM

    SELÂM SANA EY İNAYET'İM

    SELÂM SANA EY AVCI'M

    SELÂM SANA EY HİLM'İM

    SELÂM SANA EY CELİS'İM

    SELÂM SANA EY TABİB'İM

    SELÂM SANA EY ŞİFA'M

    SELÂM SANA EY ZENGİNLİĞİM

    SELÂM SANA EY DERMAN'IM

    SELÂM SANA EY YARDIMCI'M

    SELÂM SANA EY REYHAN'IM

    SELÂM SANA EY GÜNEŞ'İM

    SELÂM SANA EY GÜZEL'İM

    SELÂM SANA EY ZAT'IM

    SELÂM SANA EY FIRSAT'IM

    SELÂM SANA EY İÇ ÂLEM'İM

    SELÂM SANA EY CEZBEDEN'İM

    SELÂM SANA EY TA'ZİM'İM

    SELÂM SANA EY İFTİHAR'IM

    SELÂM SANA EY SULTAN'IM

    SELÂM SANA EY LEZZET'İM

    SELÂM SANA EY ŞEREF'İM

    SELÂM SANA EY ÂLEM'İM

    SELÂM SANA EY ÂHİR'İM

    SELÂM SANA EY TILLO'LUM

     

    İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİNİN, ÜSTADI İSMAİL FAKİRULLAH HAZRETLERİNİ İLK GÖRDÜĞÜNDE VERDİĞİ 120 SELÂM.

     





     

    EVVEL TEVHİD'İ ZİKR ET
    SONRA CÜRM'ÜNÜ FİKR ET
    VAR YOLUNA, DOĞRU GİT
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    BİR ŞEYH'İ KÂMİL ARA
    NİÇİN OLDUN AVÂRE
    HEMEN SÖZ TUT BİÇÂRE
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    RÜYAYA YALAN KATMA
    ELDEN SÖZ ALIP SATMA
    VAKTİ SEHERDE YATMA
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    HER YERDE AYAK BASMA
    İHSANDAN ELİN KESME
    ÇOK SÖZE KULAK ASMA
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    GAFLET İLE ÇALIŞMA
    ÇOK GEZMEYE ALIŞMA
    HİÇBİR ŞEYE İLİŞME
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    HAK SÖZE İNAT ETME
    REFİKSİZ YOLA GİTME
    EYVALLAH'I TERK ETME
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    ŞEYHLİKTE KUSUR GÖRME
    MECLİSİNDE ÇOK DURMA
    NAFİLE YERE YORMA
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

    HARAM LOKMAYI YUTMA
    HİÇKİMSEYE KİN TUTMA
    ŞEYH VEFÂ'YI UNUTMA
    DERVİŞ OLAYIM DERSEN

     

     

     

    ÂŞIK OLDUR KİM KILÂR
    CANIN FEDÂ CÂNÂNINA

    MEYL-İ CÂNÂN ETMESİN
    HER KİM Kİ KIYMAZ CÂNINÂ

     

    CÂNI KİM CÂNÂNI İÇİN SEVE
    CÂNÂNIN SEVER

    CÂNI İÇİN KİM Kİ CÂNÂNIN SEVER
    CÂNIN SEVER

     

     

     

    ZÂHİD BİZE TÂN EYLEME
    HAK İSMİ OKUR DİLİMİZ
    SAKIN EFSANE SÖYLEME
    HAZRETE VARIR YOLUMUZ

    HER KİM BU TARİK'E GİRDİ
    HASEN'ÜL BASRİ'YE GİRDİ

    ERENLERİN ÇOKTUR YOLU
    CÜMLESİNE DEDİK BELÎ
    KO DESİNLER BİZE DELİ
    USLUDAN YEĞDİR DELİMİZ

    TEVHİD EDEN DELİ OLMAZ
    ALLAH DİYEN MAHRUM KALMAZ
    HER SEHER AÇILIR SOLMAZ
    BAHARA ERER GÜLÜM

    SAYILMAYIZ PARMAK İLE
    TÜKENMEYİZ KIRMAK İLE
    TAŞRAMIZDAN SORMAK İLE
    DIŞARIMIZDAN SORMAK İLE
    HİÇ BİLİNMEZ AHVALİMİZ

    MUHYÎ, SANA OLAN HİMMET
    ÂŞIK İSEN CANA MİNNET
    DERVİŞ İSEN CANAN MİNNET
    ELİF ALLAH
    MİM MUHAMMED
    KİSVEMİZDEDİR DÂLİMİZ

     

     

     

    GÖSTER CEMÂLİN ŞEMİNİ
    YANSIN ODA PERVÂNELER
    DEVLET DEĞİL Mİ ÂŞIKA
    ŞEMİNE KARŞI YÂNELER

    CEVR Ü CEFA ETMEK İLE
    ŞEMSİ SENİ TERK EYLEMEZ
    SEN SANMA Kİ SENİ SEVEN
    HÂŞÂ SENDEN USÂNELER

     

     

     

    CİHANDA CENNET'ÜL ME'VÂ MUVAFIK-I YÂR-I HEM DEMDİR
    MUHALİF ŞAHSA REFÎK OLMAK KİŞİ İÇÜN CEHENNEMDİR

     

     

     

    SEN BİR KORUK SERVİSİN
    HEMEN ŞÖYLE DURURSUN
    SEN BİR PALAZ YAVRUSU
    KUŞ KANATSIZ UÇAR MI?

    HAKK'A ÂŞIK OLANLAR
    ZİKRULLAHTAN KAÇAR MI?
    ÂRİF OLAN GEVHERİ
    YOK YERLERE SAÇAR MI?

    GELSİN MARİFET ALAN
    YOKTUR SÖZÜMDE YALAN
    EMMÂRE'YE KUL OLAN
    HAYR'I, ŞER'İ SEÇER Mİ?

    GERÇEK, SÖZDÜR! YÂRENLER
    GÖRDÜM DEMEZ GÖRENLER
    KERÂMETE ERENLER
    GİZLİ SIRRI AÇAR MI?

    ÜFTÂDE YANIP TÜTER
    BÜLBÜLLER GİBİ ÖTER
    DERVİŞLERE TAŞ ATAN
    İMAN İLE GÖÇER Mİ?

     

     

     

    KENDİ HÜSNÜN HÛBLAR ŞEKLİNDE PEYDÂ EYLEDİN
    ÇEŞM-İ ÂŞIKDAN DÖNÜP SONRA TEMÂŞÂ EYLEDİN

     

     

     

    ŞEKİLDE KALMIŞ NİCESİ
    DAVA-İ HAKK EĞLENCESİ
    DÜNYAYI TUTMUŞ PENÇESİ
    KALBİNDE YOK AŞKTAN NİŞAN

     

     

     

    DİNLEYEN DİNLENİR
    ( DİNLEYENİ DİNLERLER )

    DİNLEYEN DİNLENİR
    ( DİNLEYEN RAHAT EDER )

    DİNLEYEN DİNLENİR
    ( DİNLEYEN DİN SAHİBİ OLUR )

     

     

     

    AHMAK LAKLAK EDER
    CÂHİL İNAT EDER
    ÂLİM KELÂM EDER
    KÂMİL SÜKÛT EDER
    ÂRİF SEYREDER

     

     

     

    EDEB YA HÛ
    ( Edeb'i bilen içindir. Edebsizliğe uyarı için değildir. Edebsize gösterilmez! (Hatta, yeri geldiğinde uyarmak/göstermek edebsizliktir. ) )

     

     

     

    SUİZAN'DAN(KÖTÜ DÜŞÜNCEDEN) ÖNCE 70 NEDEN ARA,
    BİR NEDEN BULAMADIĞINDA, "BİLMEDİĞİM 71. NEDEN VARDIR" DE!

     

     

     

    DAMLAMIZ DERYAYA SALDIK BİZ BUGÜN
    DAMLA NİCE ANLAR
    DERYA OLAN ANLAR

    HAYVAN NİCE ANLAR
    HAYRAN OLAN ANLAR

     

     

     

    VAHDET-İ HAKK'I DUYANIN DİLİ LÂLDİR, AKLI MAT

     

     

     

    HER NE SÖZ Kİ SÖYLENİR ÂLEMDE TÜRKÎ, YA ARAP,
    TUT KULAĞIN Kİ, SANADIR CÜMLE DİLLERDEN HİTAP

     

     

     

    HER ZERRE YEKSÂN
    HER ZERRE RAKSÂN
    UÇUP GİDERLER KEMÂLE DOĞRU

     

     

     

    VUCUDUMU EYLEDİM MESCİD
    RUHUMU İMAN
    FİİL VE AMELİMİ CEMAAT
    HUZUR-U MAHŞER, BÖYLE KABUL EYLE YA RÂBBİ

     

     

     

    GÖVDE BİR GEMİ, DÜNYA BİR DENİZ
    AKIL YELKENİ, İRÂDE DÜMENİ
    KEŞFET KENDİNİ, KULLAN KENDİNİ
    GÖREYİM SENİ!

     

     

     

    DERMAN ARARDIM DERDİME, DERDİM BANA DERMAN İMİŞ,
    SAVM-I SALÂT-I HAC İLE SANMA ZÂHİD BİTER İŞİN,
    İNSAN-I KÂMİL OLMAĞA, LÂZIM OLAN, İRFÂN İMİŞ

     

     

     

    HATAYI HAL ÇAĞINDA
    HAKK, GÖNÜL ALÇAĞINDA
    KÂBE YAPMAKTAN YEĞDİR
    BİR GÖNÜL ALÇAĞINDA

     

     

     

    SÖVENE DİLSİZ GEREK
    VURANA ELSİZ GEREK
    DERVİŞ GÖNÜLSÜZ GEREK
    SEN DERVİŞ OLAMAZSIN

     

     

     

    TAŞ YEŞERMEZ GEÇMİŞ OLSA DA NEVBAHAR
    TOPRAK OL DA BAK NASIL GÜLLER AÇAR
    TAŞ GİBİ İDİN ÇOK GÖNÜL KIRDIN YETER
    TOPRAK OL ÜSTÜNDE HOŞ GÜLLER BİTER

     

     

     

    GÖNÜL! SANA DEMEDİM Mİ SEVME DOKUZ YÂR!
    SEKİZDE VEFÂ OLMAZ ASLÂ, YEDİDE ZİNHÂR,
    ALTIYLA BEŞ, DÖRT İLE ÜÇ BAŞA ÇIKILMAZ,
    SEVER İSEN, İKİ DE OLMAZ, SEVMELİ BİR YÂR

     

     

     

    BEN, O YUSUF'U YARATTIM
    KENAN KUYUSUNA ATTIM
    ÇIKARDIM, KERVANA SATTIM
    GÖRMEK İÇİN O GÜZELİ
    SEVMEK İÇİN O GÜZELİ

    KUYU BENDEKİ BU BEDEN
    YUSUF, GÖZÜMDEN SEYREDEN
    SENİ GÖREN CAN TERK EDER
    MUTLAK CANINDAN BEZMELİ

     

     

     

    ZÜHD-Ü CÜNEYD(-İ BAĞDÂDÎ)
    TERK-İ İBRAHİM (EDHEM)
    İRFAN-I BEYAZIT(-I BESTÂMÎ)
    AŞK-I MEVLÂNÂ

     

     

     

    ALLAH, BİR KULU SEVERSE, ONU DENER
    KUL SABREDERSE, ONU SEÇER
    RÂZI OLURSA, ONU TEMİZLER

     

     

     

    BİR SEMÂVÎ NAĞME İCÂD EYLE Kİ
    CİBRİL-İ AŞK/IŞK, ŞEHBER-İ KUTSÎSİNİ MIZRÂB-I SÂZ ETSİN SANA

     

     

     

     

    KOMA BENLİĞİMİ BENDE
    VARLIĞIMI YOK EYLE SENDE

     

     

     

    GAYRE BAKMA!
    SENDE ARA, SENDE BUL!

     

     

     

    ELE GELENİ YERSİN DİLE GELENİ DERSİN BÖYLE DERVİŞLİK DURSUN SEN DERVİŞ OLAMAZSIN

     

     

     

    İKSİR-İ ÂZÂMDIR NUTK-U EHLULLAH
    YEK NAZARDA HÂK'İ, KİMYA EDERLER
    HAKK'IN ESRÂRINDAN ANLARDIR ÂGÂH
    VELÂKİN SÛRETTE İHFÂ' EDERLER

     

     

    BÂKÎ'den...

     

    MÜHEYYÂ OLDU MECLİS SÂKİYÂ PEYMÂNELER DÖNSÜN
    BU BEZM-İ RÛH BAHŞUN ŞEVKINA MESTÂNELER DÖNSÜN

    DİLÂ CÂM-I ŞARÂB-I AŞK-I YÂRI ŞÖYLE NÛŞ İT KİM
    FELEKLER GÜM GÜM ÖTSÜN BAŞINA HUMHÂNELER DÖNSÜN

    HAYAL-İ ŞEM'-İ RUHSARIN KO YANSIN HANE-İ DİLDE
    PERİN OL ŞEM'A YAKIP ŞEVK İLE PERVÂNELER DÖNSÜN

    SEN AĞYÂR İLE DEVR ETDİR ŞEHÂ PEYMÂNEYİ DÂİM
    SER-İ KÛYUN DOLAŞIP ÂŞIK-I BÎÇÂRELER DÖNSÜN

    BU BEZM-İ DİLKÜŞÂYA MAHREM OLMAZ BÂKİYÂ HERKES
    Dİ GELSİN EHL-İ DİLLER GELMESİN BİGÂNELER DÖNSÜN

     

     

     

     

    GAZEL-İ NOKTA

    KALEM-İ SUN'-I EZEL HER NE Kİ TAHRÎR ETDİ
    KAYD EDİP SAHF-I EBEDDE ANI TAKRÎR ETDİ

    EVVEL Ü ÂHİRİ BİR NOKTADA CEM' ETMİŞ İDİ
    FASL İÇÜN BAST-I HURÛF EYLEDİ TEKSÎR ETDİ

    SÜR'AT-İ DEVR İLE BİR DÂ'İRE ÇEKMİŞ NOKTA
    BAKSAN OL DÂ'İREDE NOKTAYI TASVÎR ETDİ

    KOYDU OL NOKTANIN AYNINI GÖNÜL DÎDESİNE
    MERDÜM-İ DÎDEYİ AKSİ İLE TENVÎR ETDİ

    NÜKTEYİ DUYDU SEZÂYÎ DEHEN-İ YÂRİ SORUP
    NOKTANIN SIRRINI ÂRİFLERE TAKRÎR ETDİ

    HASAN SEZÂYÎ

     

     

     

    NOKTA

    Gel gönül gel, âşık ol,
    İki âlemlere dol,
    Her taraf nokta oldu,
    Bir noktada olmaz yol.

     

     

     

    KASÎDE

    SANMA EY HÂCE Kİ, SENDEN ZER-Ü SİM İSTERLER;
    YEVME LÂ YENFA'U'DA, KALB-İ SELİM İSTERLER...

    BERZÂH-I HAVF-Ü RECÂDAN GEÇEGÖR, NÂ-KÂM OL;
    DEM-İ ÂHİRDE NE ÜMMİD-Ü NE BİM İSTERLER...

    ÂLEM-İ Bİ-MEH-İ HÜRŞİD-Ü FELEKTE HER GİZ,
    NE MÜHENDİS, NE MÜNECCİM, NE HEKİM İSTERLER...

    ÂLEM-İ KEŞF-İ MÂ'ANİDE ÇOK ESRAR AÇILIR;
    GİREMEZ NEFS-İ GAZUB, ANDA HALİM İSTERLER...

    SÂKİN-İ DERGEH-İ TESLİM-İ RİZA OL DAİM,
    BER-MURAD ETMEĞE HİZMETTE MUKİM İSTERLER...

    CÜRMÜNE MÛTERİF OL, TÂ'ATE MAĞRUR OLMA;
    Kİ, ŞİFÂHANE-İ HİKMETTE SAKİM İSTERLER...

    KIBLE-İ MÂ'NİYİ FEHMEYLEMEYEN KECREVLER,
    SEHVİNE SECDE EDİP, ECR-İ ÂZİM İSTERLER...

    EZBER ET NÜKTE-İ ESRAR-I DİLİ EY RUHİ,
    HÂZIR OL, BEZM-İ İLÂHİDE NEDİM İSTERLER...

    RUH-İ-BAĞDADİ

     

     

     

    DEVRİYYE-İ EMREM YUNUS

    İY YÂRÂNLAR İY KARDAŞLAR SORUN BANA KANDAYIDUM
    DİNLERSENÜZ EYDİVEREM EZELÎ VATANDAYIDUM

    EZELÎDEN DİLÜMDE UŞ TANRI BİRDÜR HAK'DUR RESÛL
    BUNI BÖYLE BİLMEZİKEN BİR ACEB MAKÂMDAYIDUM

    KÂLÛ BELÂ SÖYLENMEDEN TERTÎB DÜZEN EYLENMEDEN
    HAK'DAN AYRU DEĞİLİDÜM OL ULU DÎVÂNDAYIDUM

    YİRE BÜNYÂD URULMADAN ÂDEM DÜNYÂYA GELMEDEN
    ÖKÜZ BALIK EYLENMEDEN BEN EZELÎ ANDAYIDUM

    EYYÛB İLE DERDE ESÎR İNİLEDÜM ÇEKDÜM CEZÂ
    BELKÎS İLE TAHT ÜZERE MÜHR-İ SÜLEYMÂN'DAYIDUM

    YÛNUS İLE BALIK BENİ ÇEKDİ DEME YUTDI BİLE
    ZEKERİYYÂ İLE KAÇDUM NÛH İLE TÛFÂN'DAYIDUM

    ASÂ İLE MÛSÂ İLE KAÇDUM ÇIKDUM TÛR DAĞI'NA
    İBRAHİM İLE MEKKE'YE BÜNYÂD BIRAĞANDAYIDUM

    İSMÂİL'E ÇALDIM BIÇAK, BIÇAK BANA KÂR İTMEDİ
    HAK BENİ ÂZÂD EYLEDİ KOÇ İLE KURBÂNDAYIDUM

    YÛSUF İLE BEN KUYIDA YATDUM BİLE ÇEKDÜM CEZÂ
    YA'KÛB İLE ÇOK AĞLADUM BULINCA FİGÂNDAYIDUM

    Mİ'RÂC GİCESİ AHMED'ÜN DÖNDÜRDÜM ARŞ'DA NA'LİNİN
    ÜVEYS İLE URDUM TÂCI MANSÛR İLE URGANDAYIDUM

    ALÎ İLE URDUM KILIÇ ÖMER İLE ADL EYLEDÜM
    ONSEKİZ YIL KÂF DAĞI'NDA HAMZA'YLA MEYDÂNDAYIDUM

    YÛNUS SENÜN ÂŞIK CÂNUN EZELÎ AŞIKLAR İLE
    OL ALLAH'UN DERGÂHINDA SEYRÂN U CEVLÂNDAYIDUM

     

     

     

    ÇALABIM BİR ŞAR YARATMIŞ
    İKİ CİHAN ARASINDA
    BAKICAK DİDAR GÖRÜNÜR
    OL ŞARIN KENARESİNDE

    NÂGEHAN OL ŞARA VARDIM
    OL ŞARI YAPILIR GÖRDÜM
    BEN DAHİ BİLE YAPILDIM
    TAŞ VE TOPRAK ARASINDA

    OL ŞARDAN OKLAR ATILIR
    GELİR CİĞERE BATILIR
    ÂRİFLER SÖZÜ SATILIR
    OL ŞARIN PAZARESİNDE

    ŞAGİRDLERİ TAŞ YONARLAR
    YONUP ÜSTÂDA SUNARLAR
    ÇALABIN İSMİN ANARLAR
    OL TAŞIN HER PÂRESİNDE

    BU SÖZÜ ÂRİFLER ANLAR
    CAHİLLER BİLMEYİP TANLAR
    HACE BAYRAM KENDİ BANLAR
    OL ŞARIN MİNÂRESİNDE

    HACE BAYRAM-I VELİ

     

     

     

    GÜNEŞ GİBİ OL
    ŞEFKATTE, MERHAMETTE

    GECE GİBİ OL
    AYIPLARI ÖRTMEKTE

    AKARSU GİBİ OL
    KEREMDE, CÖMERTLİKTE

    ÖLÜ GİBİ OL
    ÖFKEDE, ASABİYETTE

    TOPRAK GİBİ OL
    TEVÂZÛDA, MAHVİYETTE

    YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
    YA DA
    GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!


     

     

     

    TEKKELER

    AZİZ MAHMUD HÜDAİ TEKKESİ


    Üsküdar'da Doğancılar semti, Ahmet Çelebi Mahallesi'nde bulunmaktadır. Celveti tarikatı kurucusu Şeyh Aziz Mahmud Hüdai tarafından 1594-95 yıllan arasında yaptınlmıştır.Tekke külliye şeklinde olup mutfak, mezarlık, türbe, cami, tevhidhane, kütüphane, kadınlar bölümü ve evler bulunmaktadır.

    Celveti tarikatı kişinin kendi benliğinden sıyrılarak topluma geri dönmesi gerektiğini, hem halk hem de Hak'la bir olduklarını kabul ederler. Celveti ayinlerine fatiha ve kelime-i tevhid ile başlanır. İlahiler, diğer tarikat ayinlerinden farklı olarak solo okunur, zikr esnasında zikredenler bedenlerini sağa eğerek, başlarını da sağa sola çevirerek hareket ettirirler. Ayin şeyhin duasıyla sona erer.

     

    HÜSAMEDDİN UŞŞÂKÎ TEKKESİ

    Kasımpaşa'da, Hacı Ahmet Efendi Mahallesi, Pir Hüsamettin Sokağı'ndadır. Şeyh Hasan Hüsameddin Uşşaki tarafından 16. yüzyılın son çeyreğinde kurulmuştur. Bazı kaynaklar ise tekkenin şeyhe III. Murad tarafından ihsan edildiğini belirtmektedir. Tekke'de tevhidhane, türbe, hazire, erkekler bölümü, kadınlar bölümü, mutfak ve şadırvan vardır. Ancak Cumhuriyet'le birlikte kapatılan tekke harap olmuş, 1982 yılında onarılmış ancak özgün yapısını kaybetmiştir.

    Uşşaki Tarikatı Halvetiliğe bağlıdır ve 1592 veya 1594 yılları arasında Şeyh Hasan Hüsameddin Uşşaki tarafından kuıulmuştur. Uşşaki ayinlerinde cumhur ilahi, usul ilahisi, devran ilahisi gibi beste biçimleri icra edilir, zikir yapılır, ilahiler ve özel olarak düzenlenmiş dua demek olan gülbank okunur.

     

    KADİRHANE

    Tophane'de Firuz Ağa Mahallesi'nde Kâdiriler Yokuşu'nda yer almaktadır. 1166 yılında Abdülkadir Geylani tarafından Bağdat'ta kurulan Kadiri tarikatının İstanbul'daki merkezi olan tekke, 1630 yılında Hacı Piri tarafından inşa ettirilmiştir. Kadınlar Bölümü, Şeyh İsmail Rûmi Türbesi, mezarlık, erkekler bölümü, tevhidhane, cami, mutfak, kiler, bahçeler ve misafirhane bölümleri vardır.

    Bu tekke İstanbul'daki tasavvuf kültürünün en parlak temsilcilerinden biridir. Tarikat ayinleri mensupları tarafından halen icra edilmektedir. Bu ayinlerde ayakta halka oluşturulup, bel hizasına kadar eğilip doğrularak veya beden ve baş sağa sola döndürülerek müzik eşliğinde dualar okunmakta, Allah'a ve Peygamber'e duyulan hürmet dile getirilmektedir.

     

    KAŞGÂRÎ TEKKESİ

    Eyüp'te Karyağdı Sokağı üzerindedir. Şeyh Yekçeşm el-Hac Mürteza Efendi tarafından 1745- 46 yıllarında yaptırılmıştır. Tekke'de cami, tevhidhane, kadınlar bölümü, erkekler bölümü, mutfak ve hamam bulunmaktadır. Kaşgâri Tekkesi Nakşibendi tarikatına bağlıdır. Tekke'nin son şeyhlerinden olan Seyyid Abdülhakim Arvasi etkileyici fikirleri ve şahsiyeti ile ünlü yazar Necip Fazıl Kısakürek'in eserlerine sık sık konu ve kaynak teşkil etmiştir. Nakşibendi ayini zikr-i hafi denilen sessiz zikir ve müzik eşliğinde yapılan zikr-i cehri denilen sesli zikr olmak üzere iki farklı biçimde yapılmaktadır.

     

    CERRÂHÎ TEKKESİ

    Karagümıük'de Canfeda Camii Sokağı'ndadır. Sultan III. Ahmed tarafından 1703 yılında Nureddin Cerrahi için yaptırılmıştır.Tekkede, tevhidhane, türbe, erkekler bölümü, kadınlar bölümü bulunmaktadır. Özgün unsurlarını yitirmeden varlığını devam ettirebilen nadir tekkelerdendir.

    Halvetilik'ten kol alan Cerrahi ayinleri bütün Halvetilerde olduğu gibi halka oluşturarak ve dönerek icra edilir. Ayinlerde Kur'an-ı Kerim, ilahiler ve tarikatın özel bir duası olan gülbank okunur, Cerrahi müziklerinin Türk Tasavvuf Musikisi'ne de önemli katkıları olmuştur.

     

    ÖZBEKLER TEKKESİ

    Üsküdar'da Hacı Hesna Hatun Mahallesi, Servili Köşk Sokağı üzerinde bulunmaktadır. 1752-53 yıllarında Abdullah Paşa tarafından kurulmuştur. Tekkenin ilk şeyhi Seyyid Hacı Hace Abdullah Efendi'dir. İlk kuruluşunda küçük ve sade bir yapı olan tekke, daha sonra yapılan eklemelerle tam teşekküllü bir tarikat tesisi haline gelmiştir. Tekke, derviş hücreleri, kadınlar kısmı, erkekler kısmı, mutfak, mescid-tevhidhane, bahçe ve mezarlıktan oluşmaktadır.

    Özbekler Tekkesi Nakşibendi tarikatine bağlı ve sesli zikri benimseyen bir tekke olmuş, son döneminde aynı. tarikatın Halidi kolunu temsil etmiştir. Yüzlerce yıl Orta Asya'dan İstanbul'a gelen seyyah dervişlere barınak görevi gören tekke Kurtuluş Savaşı'nda da önemli bir rol oynamıştır. Tekkenin son şeyhi hukukçu Ata Efendi Kuva- yı Milliye hareketine destek vermiş, Karakol Cemiyeti'ne üye olarak İstanbul'dan Anadolu'ya silah kaçırılmasında, gönüllülerin Anadoluya kaçmasında tekke bir merkez rolü üstlenmiştir. 1994 yılında restore edilen tekke faal değildir.

    MEVLEVİHANELER

    Konya'da Mevlana Celaleddin Rumi adına oğlu Sultan Veled tarafından 13. yüzyıl sonlarında kurulan Mevlevi Tarikatı mensuplarının bulunduğu tekkelere Mevlevihane denmektedir. Mevlevihaneler genellikle külliye biçiminde planlanmıştır. Merkezinde semahane, çevresinde türbe, mezarlık, Meydan-ı Şerif ve mescid yeralır.

    Sema ayini adıyla tanınan Mevlevi ayininde önce namaz kılınır, Mesnevi beyitleri açıklanır, Naat'ı Mevlana okunur ve ney, rebab, kemençe, kudüm ve zil çalgılarıyla icra edilen müzik eşliğinde sema yapılır Detaylı bir yapıya sahip olan sema esnasında, semazenler sağ elleri yukarıya, sol elleri aşağıya bakar bir biçimde dönerler. Mevlevihaneler günümüzde de varlıklarını sürdürmektedir. En büyük tekkeler Galata, Yenikapı, Kasımpaşa, Beşiktaş ve Üsküdar Mevlevihaneleridir.

     

    SÜMBÜL EFENDİ TEKKESİ

    Kocamustafapaşa semtinde, Ali Fakih Mahallesi'nde Kocamustafapaşa Külliyesi içindedir. 1490 yılında Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.Tekke, bünyesinde yer aldığı külliyenin merkezini oluşturmaktadır. Bizans döneminde manastır olarak inşa edilip, sonradan camiye dönüştürülmüş olması nedeniyle iki ayrı mimari tarzın sentezi halindedir. Derviş hücreleri, cami-tevhidhane, kadınlar bölümü ve türbe gibi kısımlan vardır.Halvetiliğin Cemalilik kolundan ayrılan Sünbüli'lik, merkez tekkesi. İstanbul'da bulunan ilk tarikattır.Sünbüli ayinlerinde müzik eşliğinde ilahiler okunur, zikr yapılır. Sünbüli tekkelerinden ünlü musiki sanatçıları da yetişmiştir.

     

    ŞAHKULU SULTAN TEKKESİ

    Kadıköy'de, Merdivenköy Mahallesi'nde yer alır. İstanbul çevresindeki en eski Türk yapılanndandır. Bazı kaynaklara göre 1329 yılında Bizans- Osmanlı Pelekanon Savaşını Osmanlıların kazanmasından sonra Orhan Gazi tarafından bir Ahi zaviyesi olarak kurulmuştur. Burası uzun yıllar savaşcı kolonizatör dervişlerin Bizans'ı gözetleme faaliyetini üstlendiklerini ileri karakol niteliğini taşımıştır. Tekkenin ilk şeyhi olarak kabul edilen Şah Kulu'nun yaşamı kesin olarak bilinmemekle birlikte Bizanslılarca katledildiğine inanılmaktadır. Ayrıca farklı rivayetler de anlatılmaktadır. 15. yüzyıl sonlarında tekke Ahilerden Bektaşilere intikal etmiştir. Tarikat bundan sonra da Osmanlı topraklarındaki en önemli tekkelerinden biri olmuştur. Tekkenin dervişlere ikâmetgâh, ahırlar, kadınlar bölümü, aşevi, ayinlerin icra edildiği meydan evi, hamam, Şahkulu Sultan'ın türbesi çamaşırhane kısımlan vardır. Tekke'de Bektaşiliğe özgü semboller ile Osmanlı ampir üslubu bir arada yer almaktadır.

    Hacı Bektaş Veli tarafından kurulan Bektaşilik tarikatında cem ayinleri kadın-erkek karışık yapılır. Ayin özel dua ve zikirlerin okunmasıyla başlar ve gülbank olarak isimlendirilen bir duanın okunmasıyla sona erer. Ayrıca saz eşliğinde semah ayini denen bir dini raks icra edilir.

     

    YAHYÂ EFENDİ TEKKESİ

    Beşiktaş'ta, Yıldız mahallesi, Yahya Efendi Çıkmazı'nda yeralmaktadır. Şeyh Yahya Efendi tarafından 1538'de kurulmuştur. Tekke mescid, tevhidhane, medrese, hamam, mezarlık ve çeşitli evlerden oluşan bir külliye niteliğindedir. Tekkeye zaman içinde farklı mekanlar eklenmiştir. Bu durum yapıyı girift ve aynı zamanda organik bir hale getirmiştir. Tekkenin bir diğer özelliği ise mimari yapıların doğal çevre ile kurduğu yakın ilişkidir. Yahya Efendi Tekkesi, postnişin olan Yahya Efendi zamanında Üveysilik olarak adlandırılan tasavvuf ekolüne bağlanmıştır. Daha sorıra tekke Kadiriliğe ve Nakşibendiliğe intisap etmiş ancak Üveysiliğin etkisi de devam etmiştir.

     

    Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi

     

     

    TIKANDI BABA

    Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.

    "Tıkandı baba, çay getir! Tıkandı baba, oralet getir!" vb.

    Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.

    Baba hele anlat bakalım, nedir bu "Tıkandı Baba" meselesi?

    "Uzun mesele evlât" demiş, Tıkandı Baba.

    "Anlat baba anlat, merak ettim" deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı Baba da peki deyip başlamış anlatmaya...

    "Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. 'Benimki de onlarınki kadar aksın' diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı.
    Bu sefer içimden 'Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın' dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve 'Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma artık' dedi.

    O gün bu gün adım "Tıkandı Baba"ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."

    Tıkandı Baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına...

    "Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altına bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz."

    Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba'ya baklavaları vermişler.

    Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.

    "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş.

    Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin gereksinimlerini gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya...

    "Taze baklava, güzel baklava!"

    Bu esnada oradan geçen bir Yahudi, baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı antlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin gereksinimlerinin bir kısmını karşılamış.

    Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış, yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, öteki dilim öteki dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın...

    Ertesi akşam, Yahudi, acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye.

    Sultan'ın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin öbür gereksinimlerini karşılamak için aynı yere gitmiş.

    Yahudi, hiçbir şey olmamış gibi,

    "Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım", demiş.

    Tıkandı Baba da, "Peki" demiş ve antlaşmışlar. Tıkandı Baba'ya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı Baba'dan baklavaları satın almış.

    Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;

    "Bizim Tıkandı Baba'ya bir bakalım" deyip Tıkandı Baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama bir de ne görsün, Tıkandı Baba eskisi gibi darmadağın.

    Sultan;

    "Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?" demiş.

    "Geldi sultanım."

    "Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?"

    "Satıp evin gereksinimlerini giderdim, sağolasınız, duacınızım."

    Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.

    "Anlaşıldı Tıkandı Baba anlaşıldı, hadi benimle gel", deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.

    "Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır, küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir" demiş.

    Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.

    Sultan;

    "Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar" demiş ve askerlerden birini çağırmış.

    "Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin" demiş.

    Padişahın adamları peki deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.

    "Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım", demişler. Baba,

    "Niçin?" demiş. Askerler,

    "Hele sen bir beğen bakalım" demişler.

    Tıkandı Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline.

    "Ne olacak şimdi?" demiş.

    "Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı" demiş.

    Tıkandı Baba taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş.

    Askerler bu durumu Padişah'a haber vermişler. İşte o zaman, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

    "VERMEYİNCE MABÛD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"

     

    Çeşmenizin suyu bol olsun.

     

     

     

    CAHİL

    Hırsızlıkta mâhir, hayvancasına,
    Girer hücûm eder, gül goncasına,
    Bilmez de takılır şer kancasına,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Zamanı gelmeden, ayağa kalkar,
    Girer bir bahçeye, her yanı yıkar,
    Sohbet etse onun kelâmı kokar,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Ok gibi batıyor, söylerse sözü,
    Cahilin güler mi, ateşten yüzü,
    Harama seyreder her vakit gözü,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Konuşurken sanki, ediyor savaş,
    Her daim sert söyler, hiç bilmez yavaş,
    Güleç yüzü olmaz, daim çatar kaş,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Yüreği katıdır, bir dem gülmez,
    İyiyi kötüyü, bakıp bilemez,
    Suçunun affını Hakk'tan dilemez,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Sefânın yerine, çekerler azap,
    Bir zaman kâr etmez, onlara hitap,
    Neylesin onlara inen dört kitap,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Muhammed neyledi Ebûcehil'e...
    Her daim isterdi imana gele,
    Nûru bırakıp da, bakardı küle,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

    Gelip geçenlerden Emre! al ibret!
    Etsen, inkâr eder, onlara hizmet,
    Sen şefkat edersin, ederler hiddet,
    Cahil, zalim! denmiş, yerli yerince.

     

     

     

    ÇAKAL DEĞİL, ASLAN OL!

    Kâmilin biri zenginmiş ve bir oğlu varmış. Şeyhin müritlerinden biri de tüccarmış. Ona diyor ki:
    "Benim çocuk ticarettn anlamıyor. Onu yanına vereyim, sermaye de vereyim, ortak olun!" Teklif müridin hoşuna gider. Başlarlar, Bağdat'tan Şam'a gidip gelmeye. Birkaç seferden sonra çok para kazanınca, müritte hırs başlar, çocuğu başından savmaya çalışır.

    Çocuğa:
    "Baban çok zengin fakat o kadar da tamahkâr. Senin böyle güneşler altında yanmana râzı oluyor. Halbuki, babanın parası o kadar çok ki, kaşıkla yesen bitmez. Sonra biliyorsun ki, Allah Rezzâk-ı Âlem'dir, hiçbir kulunu rızıksız bırakmaz."

    Böyle konuşurken, yüksek bir ağacın altındaki bir çeşme başındalarmış. O sırada bir arslan, katmış önüne bir tosunu kovalıyor. Hayvancağız çeşmeye doğru koşuyor ki, belki onlar beni kurtarır, diye. Tüccarla çocuk hemen ağaca çıkarlar. Arslan tosunu parçalar, kalbini yer. Daha sonra da çakallar gelip arslanın artıklarını yerler. Adam fırsatı kaçırmaz ve çocuğa:
    "Görüyor musun? Allah tosunu parçalattı, şu çakalcağızların rızkını çıkarttı. İşte, Allah böyle bir Rezzâk-ı Âlem'dir."

    Çocuk babasının yanına gidince, ticaretten vazgeçer.
    Babası:
    "Niçin kervanla gitmiyorsun?" diye sorunca, çocuk:
    "Baba, sen bu kadar zenginsin, Allah da Rezzâk-ı Âlem. Ben burada otursam bile rızkımı verir benim" der ve yukarıdaki öyküyü anlatır.

    Babası:
    "Oğlum, ben senin çakal değil arslan olmanı ve avı parçalayıp artıklarını çakallara vermeni istemiştim." der.

     

     

     

    BOŞ TESTİ

    Bağdat ya da Yemen taraflarında, hükümdarın biri: "Herkes bana bir hediye getirsin!" diye ilân etmiş.

    Herkes kendi aklına göre bir hediye götürmüş. Kimi at, kimi deve, kimi kumaş vs.

    Fakir bir bedevî de karısıyla ne götürelim diye düşünür. Kadın:
    "Çölde en değerli olan şey su. Biz de ona bir testi su götürelim!" der.

    Adamın aklına yatar. Karı-koca kırk günde biriktirdikleri suyu bir testiye koyup kocası Bağdat'a gider. Padişahın sarayına varır ki, akıl almadık bir saray. Fakat kapılar kapalı. Kapıların önü mahşeri kalabalık. At, deve, halı, mücevher getirenler:
    "Ey padişahımız! Al bu getirdiklerimizi de ne vereceksen ver de gidelim!" diye bağırıyorlar. Fakat kapılar hiçbirine açılmaz.

    Bedevî:
    "Benimki su. Su insana hayat verir. Onun için kapılar onlara açılmaz ama bana açılır! diye bekler.

    Sonunda, kalabalığın sesi kesilsin diye sarayın etrafını gezmeye başlar. Bir de bakar ki berrak bir nehir. "Vay canına!"

    Yaşamında sızıntı halindeki bir kaynaktan başka su görmeyen bedevî, nehrin suyundan bir avuç alıp içer ki, sanki Âb-ı Hayat.
    "Aman Yâ Rabbî, ben ne hata etmişim... Sarayın kenarında gürül gürül tatlı su akan Padişah'a, bir testi acı su getirmişim!" diyerek omuzundaki testiyi "Comp!" diye nehre atar.

    Padişah, nehrin kenarındaki gül fidanlarının arkasında, sevdikleriyle sohet ediyormuş. Testinin suda çıkardığı sesi duyunca soruyor:
    "Nedir bu ses?"

    Adamı bulup Padişah'ın huzuruna getirirler. Padişah sorar:
    "Nereden geliyorsun?"
    - "Yemen çöllerinden geldim. Sarayın kapısındakiler ne için gelmişlerse, ben de onun için gelmiştim. Çölden sana, en kıymetli şeyimi, kırk günde biriktirdiğim bir testi suyumu getirmiştim. Fakat baktım ki, sarayda gürül gürül su akıyor. Üzüldüm, testiyi fırlatıp suya attım."

    Padişah:
    "Benim ihsânıma işte sen lâyık oldun. Onların ellerinde birer varlık var. Onları verip yerine daha büyük bir şey, bir ihsan almak istiyorlar. Biz, ihsânımızı boş ellere teslim ederiz, dolu ellere değil. Sen testiyi atarak elin boş geldin. İş, bu kapıya eli boş gelmede..."

     

     

     

    ÇAY FİNCANI

    Bir üstad, tasavvuf incelemeleri yapmaya gelen bir üniversite profesörünü karşılar.

    Konuğuna çay sunar. Profesörün fincanını doldurur ama durmaz.

    Konuk profesör, taşan çaylara bakmaktadır. Bir süre sonra, kendini tutamayıp, patlar:
    "Taştı! Artık almaz ki!"

    Üstad: "Bu fincan gibi, sen de kendi düşüncelerin, kurgularınla dolusun. Önce fincanını boşaltmazsan, sana Tasavvuf'u nasıl anlatabilirim ki?"

     

     

     

    TANISAN, GEREK KALMAZ

    Zamanında Sultan Mahmud, tebdil gezermiş, her gün başka bir giysiyle...

    Bir gün dilenci olmuş. "Allah rızası için!" diyerek dilenmeye başlamış.

    Her zaman oralarda dilenen kör bir dilenci, bakıyor ki yabancı bir ses var, sormuş:
    "Sen kimsin?" diye.
    Sultan: "Dilenciyim" demiş.
    Dilenci: "Başka yerde dilen, burası benim mıntıkam" demiş.
    Sultan: "Ben sakatım, başka yere gidemem, beraber dilenelim. Ben değneğin ucundan tutayım, sen paraları topla, sonra bölüşürüz" demiş.

    Antlaşmışlar ve müşterisi bol olan bir berber dükkânına girmişler.

    Yeniçeriler oturmuşlar, Sultan'ın aleyhinde konuşuyorlarmış.

    Kör: "Allah rızası için" deyince, herkes sadaka vermiş. Bol parayı gören kör, ortalıktan ayrılmak istemiş ama Sultan onu bırakmamış.

    Berber yaman biriymiş. Sultan'ı gözünden tanımış.

    Köre: "Ulan, değneğin ucundan tutanı tanısan, dilenmene gerek kalmaz" demiş.

     

     

     

     

    ATTAR'IN OLUŞU

    Attar'ı bir dilenci uyandırmış gaflet uykusundan. Bir gün bir dilenci gelmiş Attar'ın dükkanına. Attar, çerçi demektir. Dilenci Attar'a:
    "Allah rızası için bir ekmek parası ver!" demiş. Attar aldırmamış.

    Dilenci:
    "Allah rızası için ekmek istedim vermedin. Halbuki sen benden Allah rızası için canımı isteseydin verirdim!" demiş.

    Attar da şaka olsun diye:
    "Haydi öl de görelim Allah rızası için!" deyince, dilenci torbasını bir yana, kendini bir yana atmış.

    Attar önce inanmamış. Gidip adamı yoklamış ki buz gibi olmuş.

    Bu olaydan çok etkilenen Attar, tüm malını mülkünü fakirlere dağıtmış, ondan sonra Attar olmuştur.

     

     

     

     

    KARGAYLA GELEN...

    Zamanında, büyük bir adam, sahip olduğukudreti herkese göstermezmiş. Ancak birkaç kişiyi yetiştirmeye çalışırmış. Bir gün talebelerinden biri:
    "Bizim de çok arkadaşımız olsun!" diye rica eder. Adam bunun gereksiz olduğunu söylese de talebesi ısrar edince Hoca:
    "Yarın filan caminin önünde ölü bir karga bulacaksın. Herkes başına toplandığı sırada o ölü karganın burnuna üfür. Karga canlanıp uçar, o adamlar da senin başına toplanırlar. Bu suretle arkadaşların çoğalmış olur." der.

    Dediği gibi de olmuş. Millet, o kerâmet gösteren adamın başına toplanır ve talebe hocasının yanına gidecek zaman bulamaz. Bir gün usanır ve hocasına:
    "Nasıl kurtulacağım bunların elinden?" der.

    Hocası sorar: "Usandın mı?"
    "Usandım!"
    "Peki, yarın koltuğunun altına bağırsak al, yine o camiye git, bağırsaktan yellenmeye benzer ses çıkart!"

    Talebe camide secdeye varırken , hocasının dediği gibi ses çıkarır. Bu sesi duyanlar:
    "Ne yaptın yahu? Namazda böyle şey olur mu?" derler.
    Talebe: "Oldu bir kere!" der.

    Adamlar etrafından uzaklaşırlar, sadece iki-üç kişi kalır.

    Hocasına gidip olanları anlatınca hocası:
    "Böyledir işte. Kargayla gelen, kavarayla gider!"

     

     

     

     

    KAMÇI

    İbrahim Edhem'in yatağını her sabah bir başka câriye düzeltirmiş.

    Bir gün câriyenin biri, yatağı düzeltirken imreniyor ve şu yatakta ben de yatayım biraz diyerek, yatağa uzanır, uyuyakalır.

    O sırada Edhem gelir, câriyeyi kendi yatağında uyur görünce kızar, kırbaçlamaya başlar.

    Câriye neye uğradığını bilmez, birden fırlar yataktan.

    Edhem durmadan vururken, câriye gülermiş. Edhem buna hayret etmiş. Câriyeye sormuş:
    "Seni dövdüğüm halde neden gülüyorsun?"

    Câriye: "Ben şu yatakta ancak yarım saat yattım, bu kadar kamçı yedim. Burada yıllardır yatan sen, acaba ne kadar kamçı yiyeceksin?" deyince,

    Edhem'i derin bir düşünce alır.

     

     

     

    MOLLA KASIM

    "Yunus, sen bu sözleri, eğri büğrü söyleme,
    Seni sıygaya çeken, bir Molla Kasım gelir"

    diye biten şiirimi göğsüme koyup, beni öyle defnedin! der.

    Yunus öldükten çok sonra, Molla Kasım adında bir müftü gelir. Yunus'un şiirlerini görünce, onu zındıklıkla itham eder. Ona, toprakta bile yatmayı çok gördüğü için, kabrini açtırır.

    Yunus'un göğsündeki o şiiri görünce tövbe eder, imana gelir.

     

     

     

    HİZMET

    Bâyezîd-i Bestâmî bir davete katılmış.

    Yemek verilmiş. Yatsı namazı için orada bulunanlar abdest vs. işlerini görmekle meşgulmüş.

    Bu sırada bir yaşlı bir adamın kendi başına bir köşede elindeki ibrikle abdest almaya çalıştığını görmüş.

    Etrafta bu kadar, o yaşlı adama hizmet edecek kişi varken hiç kimsenin kalkıp da yardım etmemesi dikkatini çekmiş.

    Fevkalâde ferâset sahibi olan Bâyezîd-i Bestâmî, yaşlı adamın yanına gitmiş.

    Usulcacık ibriği tutarak, ibriği almak için izin istemiş. O zât da, pek memnun olmuş.

    Ayaklarına da suyu döküp yaşlı adamın potinlerini giydirdiği sırada, yavaşça kulağına eğilen Bestâmî:

    "Amcacığım sen gençliğinde hiç hizmet etmedin mi ki, şu insanların hiçbiri sana hizmet etmiyor? Bu nasıl bir iş merak ettim."

    Yaşlı adam uzun uzun tebessüm etmiş, o da Bestâmî'nin kulağına eğilerek:
    "Ah güzel evlâdım, elbette hizmet ettim. Hizmet ettim, hem de senelerce mürşidime, ihvânıma hizmet ettim. Elimden geldiği kadar mahlûkata hizmet ettim.

    Hiç etmeseydim, senin gibi bir kutb-ı âlem benim ayaklarıma su döker miydi?"

     

     

     

    "EZİYET" VE İBÂDET

    Zembilli Ali Efendi'nin hanımı da kocasının yolunda değilmiş. Hem de kocasına karşı çok zalimmiş. Zembilli Ali Efendi Şeyhülislâm olduğu halde, karısını memnun etmek için, ocağı yakar, karısının kahvesini pişirir, bulaşıkları yıkarmış. Padişahın yanına, bu işleri yaptıktan sonra gidermiş. Bir gün beraber çamaşır yıkarken, hanımı:
    "Haydi bir taş getir de şu çamaşırları tokaçlayalım" demiş.

    Zembilli taş bulamayınca, hanımı çamaşırı Ali Efendi'nin sırtında tokaçlamış. Nihayet kocasının hasta olabileceğini düşünen hanımı: "Haydi taş bul!" demiş.

    Adamcağız çıplak olduğu için, soğuktan korunmaya çalışarak çalılar arasında taş ararken, iki kişinin:
    "Yarabbi, muradımızı Zembilli Ali Efendi'nin yüzü suyu hürmetine ver!" diye dua ettiklerini duymuş.

    Meğer mürşitleri kendilerine, böyle dua etmelerini tavsiye etmiş. Zembilli onlara görünmeden, taşı bulup götürmüş. Fakat soğuktan yüzü mosmor olunca kadının vicdanı uyanmış ve bir daha kocasına böyle bir şey yaptırmamaya Allah'a söz vermiş. O günden sonra, son derece itaatli bir hanım olmuş.

     

     

     

     

    SEN BENSEN, YA BEN KİMİM?

    Nasreddin Hoca, bir devre riyâzât yapıyormuş. Uzun zaman dışarı çıkmamış. Evde hiçbir şey kalmamış.

    Karısı:
    "Haydi bakkala da tuz al!" diyor.

    Hoca: Avrat, ben kendimi kaybettim, alacağım şeyi unuturum" demiş.

    Karısı: "Ben senin beline bir kabak bağlarım, eline de bir taş veririm. Kendini kaybedince taşla kabağa vur, kendine gelirsin" demiş.

    "Eh, ne yapalım." demiş hoca da.

    Kabağa vurarak bakkalı bulmuş. Hoca'ya çoktandır hasret olan mahalle çocukları, bakıyorlar ki Hoca'da bir acayiplik var, ikide bir belindeki kabağa vuruyor. Çocuklardan biri, kabağı Hoca'nın belinden çözüp kendi beline bağlamış. Karşıdaki duvara yaslanıp başlamış onun gibi zaman zaman kabağa vurmaya. Hoca, kendi kabağına vurup ses çıkmayınca, bakıyor ki kabak çocuğun belinde. Elindeki taşı çocuğun belindeki kabağa vuruyor. O tanıdığı sesi alınca, çocuğa:

    "Sen bensen, ya ben kimim?"

     

     

     

     

    UZAKTAN MERHABA

    Nasrettin Hoca, herşeyi tevhid gözüyle gördüğü devirde, taş, toprak, hayvan, nebat, insan, ne görürse selâm verirmiş. Herkes hocaya gülermiş.

    Bir gün, bir değirmenin dönen taşına:
    "Merhaba güzelim!" derken, değirmen taşı hocanın eteğini kapmış.

    Hoca da yere yuvarlanmış fakat her nasılsa kurtulmuş ama aklı da başına gelmiş ve o günden sonra değirmen taşına:
    "Sana da merhaba ama uzaktan merhaba!" demiş.

     

     

     

     

    ALLAH'TAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY YOK!

    Muhiddin Arabî'nin bir talebesi varmış. Muhiddin ona:
    "Allah'tan başka hiçbir şey yok!" der dururmuş fakat duyuramazmış.

    Çünkü her şeyin bir zamanı var, birden bire olmaz. Tohum toprağa ekilir ekilmez meyve verir mi?

    Sonunda bir gün pazarda dolaşırmış talebe. Kabakçı, tablasındaki son kabağı satabilmek için yüksek sesle:
    "Bir taneden başka kalmadı" anlamında, Arapça "Mâ bakaa illâ vahid!" deyince, talebe düşüp bayılır.

    Talebe, o Kudret bizzat kendisine hitap ediyor zannederek cezbeye gelip bayılmış meğer. Ayıltıyorlar adamı. Fakat kabakçı, o sözden bayıldığını bilmediğinden yine bağırır:
    "Mâ bakaa illâ vahid!" diye.

    Adamcağız bir daha bayılıp düşer. O sırada Muhiddin de pazardan geçiyormuş. Talebesine:
    "Ben sana o kadar söyledim, anlatamadım da hakikati bir kabakçıdan duyabildin ha!" der.

    Kanunu böyle! Zamanı gelmeyince olmaz!

     

     

     

    KARIŞMAM!

    Bektâşî'nin biri, yolda bir karpuz bostanına rastlar. Adamakıllı doyurur karnını, bir ağacın gölgesine yatar. Gölgelendiği ağaç da cevizmiş. Bakar ki, kocaman ağaçta küçük küçük cevizler.

    Allah'a:
    "Senin için her işi doğru derler. Halbuki o büyük karpuzlar bu ağaçta, cevizler de karpuz teveğinde olmalıydı" der.

    Tam o sırada ağaçtan bir ceviz düşer, gözünü çıkarır. O zaman aklı başına gelir Bektâşî'nin.

    Bir süre sonra, Bektâşî bir gemide yolculuk yapıyormuş. Fırtınaya tutulmuşlar. Yolculardan kimi ezan okuyormuş, kimi Kelime-i Şehâdet getiriyormuş. Kimi de haç çıkarıyormuş. Bektâşî ise yan gelip yatıyormuş.

    Birisi:
    "Sen niye dua etmiyorsun?" diye sorunca:
    "Bir kez işine karıştım da gözümü çıkardı, bir daha karışırsam kimbilir ne yapar" der.

     

     

     

    DÎVÂNE'DEN

    Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.

    Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
    "Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"

    Hekim, başını kaşıya dursun,
    bir deli yanıt verir:
    "İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
    gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
    insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
    aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
    ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"

    Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

    Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
    Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!

     

     





     

     

     


     

    Sayın Lütfi FİLİZ'e, Fatih ÇITLAK'a, Metin BOBAROĞLU'na, İhsan FAZLIOĞLU'na, Cengiz ERENGİL'e...
    Reşat ÖNGÖREN'e, Mustafa KARA'ya, İsmail KARA'ya, Faruk BEŞER'e, İlhan KUTLUER'e, Dücâne CÜNDİOĞLU'na, Sami ERDEM'e, Ömür CEYLAN'a, Emin IŞIK'a, Yaşar KANDEMİR'e, Ahmet Yüksel ÖZEMRE'ye, Kabir HELMINSKI'ye...
    İsmail EMRE'ye, Cavit SUNAR'a...
    Yunus EMRE'ye, Hace Bektaşi Veli'ye, MEVLÂNÂ'ya, Nasreddin HOCA'ya...
    kitaplarından, sohbetlerinden ve sözlüklerinden yararlandığımız yazarlara,
    tanınmış/tanınmamış tüm İz Bırakanlar'a ve hizmetleri bulunanlara,
    paylaşımları için çok teşekkür ederiz.


       
       

    Bugün[19 May 2025]
    itibariyle 9147 başlık/FaRk ile birlikte,
    11426 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

    (1/10)


    - 6 ile 9


    - 0(SIFIR) ile YOKLUK

    ( Akılsal/rasyonel. İLE !Akılsal/rasyonel. [!: değil] )


    - 1 ve/||/<>/>/< 2 ve/||/<>/>/< 4 ve/||/<>/>/< 8

    ( Konuş. VE/||/<>/>/< Yaz! VE/||/<>/>/< Oku! VE/||/<>/>/< Dinle! )


    - 1 ile 2 ile ÇOK

    ( Şaşma! İLE Aşma! )

    ( 1 vs. 2 vs. MANY )


    - 11 DUYU/HİS


    - 12 ile/ve/||/<>/> 17 ile/ve/||/<>/> 14

    ( İmam. İLE/VE/||/<>/> Kemerbest. İLE/VE/||/<>/> Masum-u pâk. )


    - 3 ile/ve 18 ile/ve 40 ile/ve 1001


    - 32 FARZ ile/ve 54 FARZ


    - 33 ile/ve 33 ile/ve 33

    ( Sübhanallâh.(Değildir, değildir) İLE/VE Elhamdüllillâh. İLE/VE Allâh-u Ekber. )

    ( Omurilik. İLE/VE Diş ve Dil. İLE/VE Beyin merkezleri. )

    ( Parasempatik. İLE/VE Sempatik. İLE/VE Yönetici. )


    - UZAKDOĞU KÜLTÜRÜ ile/ve TASAVVUF


    - ABARTMA ile KABARTMA

    ( Zihinde[vehmin olumsuz kullanımıyla]/olaylarda/olgularda/kavramlarda. İLE Nesnelerde. )


    - ABARTMAK ile/değil/yerine/>< AZALTMAK


    - [ne yazık ki]
    KONULARI/AYRINTILARI/OLAYLARI/SORUNLARI:
    ABARTMAK ile SAPTIRMAK ile TIRMANDIRMAK


    - ABD ile KUL

    ( KUL )


    - ABDAL ile Abdal

    ( Eskiden, bazı gezgin dervişlere verilen ad. İLE Safeviler döneminde, İran'da yaşayan önemli Türk oymaklarından biri. | Anadolu'da yaşayan, bu addaki bir oymak. [Geygel Abdalları] )


    - ABDEST ALMAK yerine ÇEHİZLENMEK/ÇEYİZLENMEK


    - ABDEST, VUZÛ' ile TEYEMMÜM

    ( İMAM-I ZEYNEL ÂBİDİN, namaz kılacağım heyecanıyla abdest alırken bayılırmış. )


    - ABDEST ve TERBİYE


    - ABDULLAH ile/ve/<> ABDUL LÂTÎF/REZZÂK/ŞÂFÎ


    - ABDÜLLÂTİF ile/değil/yerine ABDULLAH


    - ÂBİD[< İBÂDET]

    ( İBÂDET EDEN )


    - ÂBİD[çoğ. EVÂBİD] ile ÂBÎD[Fars.] ile ABÎD[Ar. < ABD] ile ÂBİD[Ar. < İBÂDET]

    ( Mesel, yanıltmaç. İLE Kıvılcım. İLE Kullar, köleler. | Kulluk[ubûdiyet]. İLE İbâdet eden, tapınan. [çoğ. ÂBİDÎN] )


    - ABRAHAM ABULAFIA ve/<> İBN ARABİ


    - ACELE ETMEK ile SABIRSIZLANMAK

    ( TO HASTEN vs. TO GROW IMPATIENT )


    - ACI DUYABİLEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;/&lt; (KENDİ)/(ONUN/ÖTEKİNİN) ACISINI DUYABİLEN

    ( Canlı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İnsan. )

    ( )


    - ACI/ISTIRAP:
    KÖTÜLERİN ŞİDDETİNDEN ile/ve/değil/||/<>/< İYİLERİN SESSİZLİĞİNDEN


    - ACI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAKIŞ AÇISI

    ( Kişi, bakış açısını değiştirmedikçe "ıstırabını/acısını" değiştiremez. )


    - ACIDAN KAÇINMAK ile HAZZA YÖNELMEK


    - AÇIĞA ÇIK(AR)MAK ile/ve/||/<> ORTAYA ÇIK(AR)MAK


    - AÇIĞA VURMA" ile/ve/||/<> ORTAYA ÇIKARMA


    - AÇIK E ile KAPALI E

    ( Ben, sen, pembe, yelken, semt, kent.
    İLE
    Benzin, rende, önemli, cem, mendil, eldiven, pencere, kendi, elbise, tencere, renk, genç, elli, zengin. )

    ( Edebi, edepsizden öğren!
    Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
    İLE
    Penceredeki benekli tekir kedi, kendi tenceresindeki eti yedi. )

    ( - Kenya Büyükelçiliği, genç hakemlere, renkli kalem verdi.
    - Hem Cem, hem öteki Cem, hem de Emre, mühendistir.
    - Beni en beğenen, hep benim; beni, en beğenen, hep kendimim.
    - Sendikanın pembe mendillerini, kendi elbisesine ekledi. )


    - AÇIK SÖZLÜ/LÜK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NEZÂKET


    - AÇIK TUT! ve/||/<> BAĞLI TUT!

    ( Elini, sofranı ve kapını. VE/||/<> Gözünü, dilini ve belini. )


    - AÇIKLAMA ile/ve/değil ANLAM/LANDIRMA

    ( ... İLE/VE/DEĞİL İnsan durum ve tutumları açıklanamaz ve fakat (ancak) anlamlandırılır/anlamlandırılabilir. )


    - AÇIKLAMAK ile/ve ANLAMAK

    ( Açıklama, bir şeyi bir nedene değil, bir temele dayanarak göstermektir. )

    ( Nedensel ya da temele dayanan. İLE/VE Amaca yönelik. )

    ( TO EXPLAIN vs./and TO UNDERSTAND )


    - AÇIKLANMIŞ ile/ve/||/<> KABUL EDİLMİŞ(ZIMNÎ)

    ( EXPLICIT vs./and/||/<> TACIT )


    - AÇIKLIĞA KAVUŞTURMAK ile/ve/değil/||/<>/< AÇIK KILMAK


    - ACIMA ile/değil/yerine KORUYUCU SEVGİ


    - ACIMASIZLIK ile/ve/değil/||/<>/< GÜÇ EŞİĞİNİN YÜKSELMİŞLİĞİ


    - ÂCİZ ile MÜNEZZEH


    - ÂCİZ ile NÂÇAR


    - ÂCİZÂNE[Ar. < ÂCİZ + Fars. < ÂNE] ile NÂÇİZÂNE[Fars. < NÂÇİZ]

    ( Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz olarak. | Beceriksizlikle. İLE Değersiz, hiç sayılan, önemsiz, çok küçük bir şey olarak. )


    - ÂCİZ/LİK ile/ve/<> YOKSUN/LUK


    - AÇLIK ÇEK(TİR)EREK EĞİT(İL)MEK:
    MİDEMİZE değil/yerine "NEFRETİ(Mİ)ZE/KİNİM(İZ)E"


    - AÇMAK yerine UYANDIRMAK


    - AÇMAK yerine UYANDIRMAK


    - ACZ ve AH


    - ACZ ve/> AŞK ve/> ACZ [tekrar]


    - ACZİNİ BİLMEK ile/ve/<> HADDİNİ BİLMEK

    ( Âlim bildiğini bilir, Ârif Kendini/Bileni Bilir, Kâmil Aczini/Haddini Bilir! )


    - AD:
    ULÛHİYET ile/değil RUBÛBİYET


    - AD(A) değil ADLARDA OLAN(A)


    - ADAK ile/ve/||/<>/> SUNAK


    - ADÂLET:
    BİLGİNİN KONUSU ile/ve/değil/||/<> DÜŞÜNCENİN KONUSU


    - ADÂLET:
    DIŞARIDA/UZAKTA ve/değil/yerine/||/<>/>/< KENDİNDE

    ( Adâleti, dışarıda/uzakta aramak. VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Kendinde başlatmak ve oluşturmaktır, asıl ve öncelikli olan. )


    - ADÂLET:
    "EŞİTLİK" ile/ve/değil/||/<> RIZÂ


    - ADÂLET HEYKELİNİN GÖZLERİNİN KAPALILIĞI:
    "NAMUSSUZLARA GÖZ YUMMAK İÇİN" değil ÂDİL OLMAK İÇİN


    - ADÂLET:
    KİŞİ/KUL ve/||/<> İLÂH'IN BİRLİĞİ


    - ADÂLET:
    ORTAYA ÇIKAN değil ÜRETİLEN


    - ADÂLET:
    SEVGİ ve/||/<> DÜŞÜNCE


    - ADÂLET:
    SUÇU/"SUÇLU"YU ARAMAK ile/ve/değil/||/<>/< (SONUNA KADAR) MÂSUMU/MASUMİYETİ ARAMAK


    - ADÂLET:
    VARLIĞI VE VAROLANI BİLMEK/TANIMAK ve/||/<> HAK'I BİLMEK/TANIMAK ve/||/<> KENDİNİ BİLMEK/TANIMAK


    - ADÂLET VE EŞİTLİK ve/||/<>/> UYUM VE DOSTLUK


    - ADÂLET YOK ile/ve/değil/yerine/<> ADÂLET'İ, KENDİN/SEN (YAKIN ÇEVRENDE, OLANAKLARINDA) GERÇEKLEŞTİR (YAŞAT/İHYÂ ET)!


    - ADÂLET ile/ve/<> BİLİM ile/ve/<> AŞK


    - ADÂLET ve/||/<>/>/< DAYANIŞMA


    - ADÂLET ile/ve/||/=/<>/< DENGE, ÖLÇÜLÜLÜK/İTİDÂL[< ADL]

    ( Toplumla olan ilişkide. İLE/VE/||/=/<>/< Kişide. )

    ( İçte. İLE/VE/||/=/<>/< Dışta. )

    ( Güçler arasındaki denge. İLE/VE/||/=/<>/< ... )

    ( JUSTICE vs./and/||/=/<>/< BALANCE )


    - ADÂLET ve/<> HİKMET ve/<> DİN

    ( Üçü de, mülkün[egemenlik, yönetim ve siyaset] temelidir. )


    - ADÂLET ve/||/<> İHSAN


    - ADÂLET ile/ve/<> KARMA

    ( Karma ve Kader kavramlarını, kapsamlı bir biçimde anlamak ve görmek üzere "My name is Earl" dizisini baştan sona izlemenizi öneririz... )

    

    (1/10)

    FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
    ( Click here to see further differences!... )




    Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 1427 kez incelenmiş/okunmuştur.




    To Top